Çevirmenin notu: Batı’da son yıllarda trend halini alan “yeşil dönüşümün” asli unsurları arasında elektrikli araçlar yer alıyor. Bu araçların bataryalarının üretiminde kullanılan kobalt madenini çıkaran ulusötesi şirketler muazzam düzeyde gaddar sömürü uygulamalarına başvuruyor. Kobalt bakımından kürenin en zengin toprağı olan Kongo’da çocuk işçiliği ve güvencesiz çalışma son derece yaygın. Bağımsız gazeteci Noel Yaxley, Siddharth Kara’nın Kongo halkının mahkûm edildiği zalimliği belgeleyen Kobalt Kırmızısı adlı yeni kitabının incelemesini yapmış.
Yeşil ekonominin karanlık kalbi
Noel Yaxley — Compact Mag
8 Mart 2023
“Temiz kobalt diye bir şey yok.”
Yirminci yüzyılın başlarında, o zamanlar Kongo Bağımsız Devleti olarak bilinen bölge, küresel kapitalizmin ve Avrupa imparatorluğunun yağmacılığının simgesiydi. Hava basılmış lastiğin icadı bisikletler ve daha sonra otomobiller için gelişen pazarlar yarattı. Bunu izleyen doymak bilmez kauçuk talebi, bu kaynak açısından zengin Kongo’nun sık yağmur ormanlarını yağmalanmaya hazır hale getirdi. Avrupalı güçlerin “Afrika talanında” bu ödülün sahibi ve bölgeyi kendi özel tımarı haline getiren, Belçika Kralı II. Leopold oldu.
Leopold’un gaddar idaresi altında Kongo yerlileri kauçuk toplamaya ya da ölümle yüzleşmeye zorlandı. Kadınlar rehin alındı ve erkeklere aylık kotayla kauçuk toplamaları emredildi. Fiyatlar taleple birlikte yükseldikçe kotalar da arttı. Bu hedeflere ulaşamayanlar götürülüyor ve cephaneden tasarruf etmek için genellikle gruplar halinde vuruluyordu. Tarihçi Adam Hochschild’e göre 1880 ile 1920 yılları arasında yaklaşık 10 milyon Kongolu hayatını kaybetti, bu da nüfusun yaklaşık yarısı demekti.
Kongo’daki vahşet ancak, kısmen Joseph Conrad’ın Karanlığın Kalbi’nde Leopold’un kanla beslenen saltanatını belgelemesinden kaynaklanan uluslararası öfkenin Belçika’nın harekete geçmeye zorlanmasıyla sona erdi. Kongo, 1908’den sonra “hür devlet” Belçika tarafından ilhak edildi ve Belçika Kongo’su olarak anılmaya başladı. Fakat Siddharth Kara’nın Kobalt Kırmızısı adlı yeni kitabı, Leopold döneminin vahşetini geride bırakmadığımızı açıkça ortaya koyuyor. Kara, Kongo’nun “karanlığın yeni kalbi” haline geldiğini gösteriyor; burası muazzam sayıda insan pahasına küresel ekonomiyi besleyen korkunç bir sömürü alanı.
Kongolu kauçuk toplayıcılarına uygulanan zulüm, otomobil çağının gelişini mümkün kıldı. Bugün aynı bölgenin sömürülmesinden sorumlu olan başlıca güç, “temiz” ve “yeşil” yakıt ve ulaşım kaynaklarına yönelik çılgınlık düzeyindeki baskı. Bize sık sık bu yeşil dönüşümün fosil yakıt endüstrisinin “doğal maddeleri işlemeye” dönük paradigmasını terk etmek anlamına geldiği söylenir. Bu aldatıcı bir kavrayış, zira “temiz” enerjiye geçiş, nadir minerallerin topraktan daha önce benzeri görülmemiş bir şekilde çıkarılmasını gerektiriyor.
Bu minerallerden biri de kobalt. Bu mavimsi gri maddeyi daha önce duymamış olabilirsiniz ama dizüstü bilgisayarlardan akıllı telefonlara kadar her şeyi çalıştırmak için kullanılıyor. Dahası, lityum-iyon pillere enerji sağlamak için kullanılması nedeniyle elektrikli araçlar için özel bir öneme sahip. Elektrikli araçların çalışmasını sağlayan şey bu. “Karbon sıfır” iklim hedeflerinin uygulanması, içten yanmalı motorun devlet talimatıyla yollardan men edilmeye zorlanması anlamına geliyor. Bu sosyal mühendislik ürünü çevre ütopyasının ihtiyaçlarını karşılamak için elektrikli araçlara yoğun talep var. Ortalama bir elektrikli araç bataryasında yaklaşık 10 kilogram kobalt bulunduğundan bu değerli mineralin kaynağın garantiye almak son derece önemli hale geldi.
Dünyadaki kobaltın yüzde yetmişi Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nden geliyor. Küresel talebin 2050’ye kadar yüzde 585 artacağı tahmin edilirken Kara, bu balon endüstrinin kendinden önceki kauçuk endüstrisiyle olan devamlılığını araştırmak üzere yola çıkıyor. Kobalt Kırmızısı’nın ana temalarından biri, tedarik zincirinde çocuk işçiliğinin yaygın olarak kullanılması. Kara, bu rahatsız edici hakikati araştıran ilk kişi değil. Uluslararası Af Örgütü, 2016 yılında Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin madencilik endüstrisindeki ağır insan hakları ihlallerini ve çocuk işçiliğini kataloglayan bir rapor yayımlamıştı. Rapora göre Demokratik Kongo Cumhuriyeti’ndeki kobalt madenlerinde yaklaşık 40 bin çocuk çalışıyor.
Kara, modern kölelik üzerine kapsamlı yazılar kaleme aldı. Buradaki köleliğin “insanlık tarihinin herhangi bir noktasında olduğundan çok daha kârlı” olduğunu yazıyor. Kobalt Kırmızısı’nın ana fikri, kobalt endüstrisinin büyük bir kısmının zorla çalıştırma ile yürüdüğü ve dolayısıyla kanıksadığımız pek çok kolaylığın da öyle olduğu. Netice olarak böylesine değerli bir kaynağa sahip olmasına rağmen Kongo nüfusunun dörtte üçünden fazlası yoksulluk içinde. Bir kabile lideri Kara’ya “Kongo halkı, ülkedeki madenlerin hiçbir zaman istifade edemedi. Olan şey sadece daha da yoksullaşmamız” diyor.
Kobalt Kırmızısı’nın araştırması 2018 yılında Kara’nın Kongo’nun maden bölgelerini ziyaret etmesiyle başladı. Burada tehlikeli sahalara tırmandı ve onları koruyan silahlı korumalar ve yerli milislerle görüştü. Shabara madeninin büyüklüğü onu çok etkilemişti. Kara şöyle yazıyor: “15 binden fazla erkek ve genç çocuk kraterin içinde çekiçle, kürekle ve bağırarak çalışıyor, hareket edecek ya da nefes alacak yer bulamıyorlardı”. Kobalt tozu zehirlidir. Kıyafetlerinizi mahveder, ciğerlerinize girer ve çoğu kobalt madencisinin yüzüne bağladığı eski bir bez dışında çok az koruyucu giysisi var. Kara, kazalar nedeniyle kalıcı olarak sakat kalan birkaç madenciyle röportaj yapıyor. Üzücü bir sahnede yakın zamanda çökmüş bir maden tünelinden çıkarılan genç bir çocuğa tanık olduğunu anlatıyor; çocuk, bu olayda ölen 63 kişiden biriydi.
Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin kobalt arzının üçte ikisinin endüstriyel madenlerde ağır makinelerle kazıldığı söyleniyor. Geri kalanı ise yüzeye yakın yerlerde daha kaliteli kobalt yatakları bulan zanaatkâr madenciler tarafından çıkarılıyor. Çıkarması daha kolay olduğu için yerli halk basit, el yapımı aletler kullanıyor ve ayıklama yapıyor. Madenciler AK-47’li korumalar tarafından hizada tutuluyor ve rüşvet her türlü düzenlemenin önüne geçiyor. Sahaların etrafında dolaşan tüccarlar, zanaatkarların çıkardığı kobaltı satın alıyor ve madeni depolarda takas ediyor. Satın alma evleri olarak da bilinen bu depolar, tüccarları cezbetmek için parlak bir şekilde dekore edilmiş tabelalar ve “1 milyon dolar depo” gibi isimlerle reklam yapan ufak kulübeler. Madenci günde sadece birkaç dolar alırken tüccarlara çuval başına sabit bir fiyat sunuluyor. Bu depoların Kongolular tarafından işletilmesi gerekiyor fakat Kara, bunların çoğunun Çinli firmalara ait olduğunu ve onlar tarafından işletildiğini keşfetti. Depolar, zanaatkarların ürettiği kobaltı büyük işleme fabrikalarına satıyor ve burada endüstriyel olarak çıkarılan kobaltla karıştırılıyor. Kara, “Temiz kobalt diye bir şey yok” diye yazıyor. Onun deyimiyle kobalt, “kavga konusu bir mineral”.
Eleştiriler artmaya devam ederken teknoloji ve elektrikli araç üretiminde büyük isimlerin çoğu, zorla çocuk çalıştırmaya son vermekle mesul teşebbüslerde yer almaya başladı. Bunların en büyüklerinden biri de Küresel Batarya İttifakı. Aralarında Tesla, Volkswagen ve BMW’nin de bulunduğu 120’den fazla şirket, GBA’in imzacıları arasında yer alıyor. BA, tedarik zincirinde şeffaflık sağlamak amacıyla yerinde gözetim ve bağımsız değerlendirme sistemi aracılığıyla bir “Kobalt Eylem Ortaklığı” geliştirdi. Kongo’da geçirdiği süre boyunca Kara, bu teşebbüslerin işlediğine dair herhangi bir delil ya da kurumsal sorumluluğa benzer herhangi bir şeye tanık olmamış.
Çocuk işçiliğine başvurulmasının temel sebeplerinden biri, çok uluslu şirketlerin düşük ücretli işçi talep etmesi. Bu “dibe doğru yarış”, neoliberal ekonominin arkasındaki itici güç. Hibritler hariç elektrikli araçların 2021’de 3,3 milyon olan küresel satışlarının 2040’a kadar 66 milyona yükselmesi beklenirken kâr güdüsü her zaman ahlaki kaygıların önüne geçecek.
Kobalt Kırmızısı, yeni maden çıkarma ekonomisinin ustalıkla yazılmış bir ifşası. Araştırması titizlikle yapılmış olan bu kitap, desteklediği dönüşümün insani maliyetleri bilerek görmezden gelerek “temiz enerjiyi” teşvik eden çevre aktivizminin içindeki ikiyüzlülüğü de ortaya koyuyor. Bu aynı zamanda Batı’nın konforu uğruna dünyanın en yoksul insanlarından bazılarının çektiği acıları anlatan yürek parçalayıcı bir öykü. Biz akıllı telefonlarımızı ve elektrikli araçlarımızı şarj edebilelim diye insanlar elle kazılan tünellerde ölüyor.
Ayıktırıcı ve bilgilendirici olsa da Kara, anlamlı çözümler konusunda çok az şey sunuyor. Kobalt Kırmızısı’nın büyük kısmı Demokratik Kongo Cumhuriyeti’ndeki çocukların karşı karşıya kaldığı korkunç koşulları gözler önüne sermeye adanmış. Yine de reform önerileri yok denecek kadar az. Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin tedarik zincirinde çocuk işçi kullanımından uzaklaşmasına yardımcı olmak istiyorsak acil reform şart. Yolsuzluğu engellemek için kolluk kuvvetlerini ve yetkilileri eğitecek bağımsız bir müdahale gücüne ihtiyaç var. Ayrıca çocuk işçi pazarında sıkışıp kalanları bulup kurtaracak özel bir görev gücüne de ihtiyaç söz konusu. Bununla beraber madenlerde çocuk çalıştıranlara daha ağır cezalar verilmeli ve iyileştirilecek çalışma koşullarına uymayanlar hapis cezasına çaptırılmalı.
Kongo dışında etik gözetilerek çıkarılan kobalt bulmak şu an için pek mümkünatı olan bir çözüm değil. Avustralya ve Fas, dünya kobalt rezervlerinin yaklaşık yüzde 3’ünü elinde bulunduruyor ve bu da talebi karşılamaya yetmiyor. Şu an için Kongo Demokratik Cumhuriyeti bu maden üzerinde neredeyse tekel konumunda. Modern teknolojinin nimetlerinden faydalanmaya devam ederken daha temiz enerjiye geçiş yapmak istiyorsak Kara’nın belgelediği zalimliklerle yüzleşmek ahlaki bir öncelik olmalı.