DÜNYA BASINI

FT: ABD-Suudi ilişkilerini İsrail üzerinden şekillendirmek riskli

Yayınlanma

ABD’yle Suudi Arabistan arasındaki görüşmelerin ilerlediği ve anlaşma aşamasına iyice yaklaşıldığı yönündeki haberler, Ortadoğu’da yeni bir dönemin habercisi olabilecek nitelikte. Suudiler İsrail ile normalleşme karşılığında ABD’den ‘barışçıl’ nükleer teknoloji geliştirebilmek için yardım ve güvenlik garantisi istiyor. Biden yönetimi ise Çin’e karşı yanına çekmeyi istediği Suudi Arabistan’ın taleplerine Kongreyi ikna etmenin tek yolunun denkleme İsrail’in dahil edilmesi olduğu görüşünde. ABD’li uluslararası ilişkiler uzmanı Steven A. Cook bu ABD-Suudi Arabistan-İsrail denklemine itiraz ediyor. Aşağıda çevirisini okuyacağınız makalesinde Cook, bu ilişki biçiminin barındırdığı riskleri açıklıyor:

***

Suudi Arabistan yeni Mısır olma yolunda

Washington, Riyad ile ilişkilerini derinden sarsabilecek bir diplomatik anlaşmaya aracılık ediyor.

Steven A. Cook

Yapacaklar mı, yapmayacaklar mı? Orta Doğu’yu takip eden dünyanın son birkaç haftadır sorduğu soru bu. ABD ve Suudi Arabistan, her iki ülke yetkililerinin en azından 2023 ortalarından beri üzerinde çalıştığı büyük savunma anlaşmasını açıklayacak mı?

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın Nisan ayı sonunda Riyad’a yaptığı ziyaret ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan’ın yaklaşan ziyareti, olası bir anlaşma hikayesinde öncelik ve beklenti yarattı. Haberlere göre, Suudiler ve Biden yönetimi hazır, ancak İsraillilere gönderme yapmanın güzel bir yolu olan “engeller devam ediyor.”

Washington ve Riyad’daki yetkililer arasındaki görüşmeler başladığında, Biden yönetimi açıkça Suudi Arabistan ile tek başına bir anlaşmanın Capitol Hill’de asla yeterli desteği bulamayacağına inanıyordu. Senato’da herhangi bir savunma anlaşmasını imzalaması gereken çok sayıda Demokrat ve daha az sayıda Cumhuriyetçi, ABD’nin Suudi Arabistan’ın savunmasını üstlenmesine muhtemelen karşı çıkacaktı. Ancak Beyaz Saray, böyle bir anlaşmanın İsrail ve Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerin normalleşmesi etrafında şekillenmesi halinde Kongre desteğinin daha olası olduğunu düşündü.

Eylül 2023’te zarif bir fikirdi ama şimdi çok da zekice görünmüyor. Gazze’de yedi ay süren acımasız savaşın ardından Suudilerin normalleşme için talep ettiği bedel, yaklaşık üçte ikisi bu fikre karşı olan İsrailliler için çok fazla. Sadece buna dayanarak bile savunma karşılığı normalleşme anlaşmasını sürdürmek için hiçbir gerekçe yok.

Şüphesiz Washington’daki yetkililer ve özellikle de Riyad’ın İsrail’i her halükârda önerilen anlaşmadan çıkarmak istemesi gerekiyor. Aksi bir durum ikili ABD-Suudi ilişkileri üçlü bir çerçeveye oturtulacak. Eğer ABD-Mısır ilişkileri göz önüne alınırsa, bu durumun Washington ve Riyad arasındaki ilişkiyi son derece olumsuz etkileyeceği öngörülebilir.

ABD Başkanı Joe Biden’ın Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ı “istenmeyen adam” ilan etmesinin ve ABD Kongresi üyelerinin Prens’in insan hakları ihlallerinden sorumlu tutulmasını talep etmesinin üzerinden uzun zaman geçmiş gibi görünüyor.

Riyad’daki yetkililerin o zaman tahmin ettiği gibi, Başkan’ın Suudi lidere ihtiyaç duyacağı bir zaman gelecekti. Çok fazla beklemediler. Kovid-19 sonrası seyahat dalgası ve Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sırasında benzin fiyatları üzerinde oluşan yukarı yönlü baskı Beyaz Saray’ın karşısına benzersiz zorluklar çıkardı; bu zorlukların üstesinden gelmek için Suudilerin yardımı gerekiyordu. Küresel enerji fiyatlarında ortaya çıkan artış, ABD ekonomisinin sağlamlığını ve buna bağlı olarak Biden’ın seçim beklentilerini tehdit ediyordu çünkü Amerikalılar artan fiyatlarla boğuşuyor ve yüksek sesle homurdanıyordu. Bu durum Biden’ı Suudi yetkilileri daha fazla petrol üretmeye ikna ederek Amerikalıları rahatlatma ve Başkan’ın anketlerde düşen oranlarını bir nebze yükseltme umuduyla Riyad’a diplomatlar göndermeye -nihayetinde Temmuz 2022’de bizzat kendisi ziyaret etti- zorladı.

Kısmen yüksek enerji fiyatlarının yol açtığı enflasyon ve Rusya’nın Avrupa’daki saldırganlığı, Beyaz Saray’ın Çin’e karşı sert yaklaşımının arka planına gerçekleşti. Biden, yönetiminin başından itibaren Pekin’i dünya çapında alt etmeyi bir öncelik haline getirdi. En etkili Arap devleti olarak Suudi Arabistan’ın bu stratejinin kritik bir bileşeni olması bekleniyordu.

Bir de İran tehdidi vardı. ABD’li yetkililer iki yılın büyük bir bölümünü Tahran’ı, dönemin ABD Başkanı Donald Trump’ın 2018’de Washington’ı çekmiş olduğu nükleer anlaşma olan Kapsamlı Ortak Eylem Planı’na yeniden katılması için kovalamakla geçirdikten sonra, Biden İran’ın aslında ABD ve Basra Körfezi’nin Batı yakasındaki komşularıyla yeni bir ilişki istemediği sonucuna varmış görünüyor.

Sonuç olarak Washington, İranlıları çevrelemeyi ve caydırmayı amaçlayan bölgesel güvenliği güçlendirme çabasına girişti ki bu çabada Suudilerin önemli bir rol oynaması bekleniyor. Ancak Riyad’daki yetkililer, nükleer anlaşma ve Trump’ın 2019’da İran’ın kendi topraklarına yönelik saldırılarına karşılık verme konusundaki isteksizliğinden sonra akıllandılar. Sonuç olarak şimdi Washington’un Suudi Arabistan’ın güvenliğine bağlılığını ortaya koyan resmi bir anlaşma istiyorlar.

Suudi Arabistan’ın, bir zamanlar Suud Hanedanı’nın sadık bir hizmetkârı ve veliaht prensin bir dönem muhalifi olan gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesiyle doruğa ulaşan 2017 ve 2018’de kendi kendine açtığı yaralar nedeniyle Capitol Hill’de devam eden sevimsizliği göz önüne alındığında, popüler bir İsrail’in anlaşmayı nihayete erdirmesi gerekiyordu. Her ne kadar iyi tasarlanmış bir fikir olsa da normalleşmeyi bir savunma anlaşmasıyla takas etmek, ABD ve Suudi yetkililerin son derece önemli olduğuna inandıkları bir ilişki için önemli aşağı yönlü riskler barındırıyor.

Eğer ABD’nin Suudi Arabistan’a yönelik taahhüdü, Suudi Arabistan’ın İsrail ile normalleşmesine bağlıysa, İsrail-Suudi ilişkilerinin Washington ile Riyad arasındaki ikili ilişkiye hem bariz hem de çok bariz olmayan şekillerde etki etmesi muhtemeldir.

Mısır bu dinamiğin nasıl gelişebileceğinin en iyi örneği. Eski Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek dönemi boyunca, ama özellikle de uzun süren iktidarının son yıllarında, ABD-Mısır-İsrail ilişkilerinin üçlü mantığı, Mısır rejimine yönelik yıkıcı bir siyasi eleştiriye yol açtı. Mübarek’in muhalifleri, özellikle de Müslüman Kardeşler, Washington’un İsrail yüzünden Mısır’ı bölgede ikinci sınıf bir güç haline getirdiğini savundu.

Yani Mübarek ve danışmanları İsrail’in Lübnan’ı iki kez işgal etmesine, Batı Şeria ve Gazze Şeridi’ne yerleşmesine ve Kudüs’ü ilhak etmesine seyirci kaldılar çünkü aksini yapmak İsrail ile ilişkileri tehlikeye atacak bu da ABD ile ilişkilere zarar verecekti. Sonuç olarak Mısır, İsrail’e doğrudan meydan okumak yerine, İsrail’in provokasyonlarını BM’de ve diğer uluslararası platformlarda -zayıfları silahıyla- protesto etmek zorunda kaldı.

Mısır’dan Gazze Şeridi’ne uzanan kaçakçılık tünellerinin varlığı ilk kez 2007 yılında ortaya çıktığında, İsrail ve destekçileri Washington’da bu konuyu dillerine doladılar. Elbette öfkelenmekte haklıydılar, ancak Mısırlı yetkililer özel görüşmelerde İsraillilerin durumu ikili bir mesele olarak ele almak yerine Washington’u devreye sokmayı tercih ettiklerinden ve bunun da Kahire’nin askeri yardımını tehlikeye atacağından korktuklarından yakındılar. Bu aynı zamanda ABD Kongresi üyelerinin Mısır’a askeri yardımı kesip başka destek biçimlerine kaydırmayı açıkça tartıştığı bir döneme denk geldi. Mısırlılar açısından bakıldığında, özellikle hassas bir dönemde kaçakçılık tünelleri nedeniyle kendilerine yöneltilen eleştiriler, Mısır-İsrail arasındaki ikili bir sorunu Washington ve Kahire arasındaki bir mesele haline getirerek ABD-Mısır ilişkilerine haksız bir şekilde gerginlik yarattı.

Suudi Arabistan ile bir güvenlik anlaşmasına İsrail’i de dahil etmek, zaten karmaşık olan ikili ilişkileri daha da karmaşıklaştırmaktan başka bir işe yaramaz. Buna değecek gibi görünmüyor. Elbette Mısır ve Suudi Arabistan arasında pek çok farklılık var. Aynı sınırı paylaşmadıkları düşünüldüğünde, İsrail’in güvenlik kaygılarının ABD-Mısır ilişkilerinde olduğu gibi ABD-Suudi ilişkilerini etkilemesi pek olası değil.

Yine de Suudi Arabistan’ın İran’ı yönetme konusundaki incelikli yaklaşımı İsraillileri korkutursa ne olur? Mısırlılar gibi Suudiler de ABD’nin güvenlik yardımına bağımlı ve İsrailliler kraliyet sarayının dış politikasını yürütme şeklini beğenmezse, ABD-Suudi ilişkilerinde sorun çıkma potansiyeli gerçek bir olasılık.

Biden yönetimi Suudi Arabistan ile bir savunma anlaşması yapmak istiyorsa, yapalım. Yeterince iyi bir gerekçe olmalı ve Başkan şüphecileri ikna edebilecek kadar yetenekli bir siyasetçi.

Çok Okunanlar

Exit mobile version