DÜNYA BASINI

ABD temiz enerjiye devlet teşviği veriyor, peki AB?

Yayınlanma

Çevirmenin notu: Ukrayna ihtilafı nedeniyle Rusya’dan enerji tedarikini büyük ölçüde kısan Avrupa, şimdi de kadim dostu ABD’nin mevzuat değişiklikleriyle “haksız rekabete” başvurmasıyla karşı karşıya. Washington’un Avrupa ve Çin’i hedef alan tedbirleri, DTÖ mevzuatını açık açık çiğnese de bu pek gözetilmiyor. Aşağıda, İtalya’daki Torino Üniversitesi’nden iktisat profesörü ve Paris’teki Institut de Recherches Economiques et Fiscales’in (IREF) araştırma direktörü Enrico Colombatto’nun Avrupa’nın ABD’ye karşı alacağı tedbirlerin neler olabileceği ve bunların niteliğine dair bir değerlendirmesi mevcut.


ABD temiz enerjiye devlet teşviği veriyor, peki AB?

Enrico Colombatto — GIS Reports

22 Şubat 2023

Amerika’nın temiz enerji sektörünü avantajlı hale getirme çabaları Avrupa’yı zora sokabilir ama Brüksel’in buna karşılık vermek için etkili olacak çok az seçeneği var.

Geçtiğimiz ağustos ayında ABD Başkanı Joe Biden, ilaçlarda tüketici fiyatlarını düşürmeye ve temiz enerji endüstrisine sübvansiyon sağlamaya yönelik vergi ve harcama paketini imzaladı. “Enflasyonu Azaltma Yasası” (IRA), içinde bulunduğumuz on yıl boyunca projeleri finanse edecek ve tamamen 739 milyar dolar tutarındaki yüksek vergi gelirlerine dayanıyor.

Sağlık sektörüne yaklaşık 64 milyar dolar ve “enerji güvenliği ve iklim değişikliği” ile ilgili sektörlere 369 milyar dolar ayrılıyor. Sektör geniş bir şekilde tanımlanıyor; örneğin kaynakların çoğu, “enerji arzını” finanse edecek olsa da milyarlarca dolar daha konut ve tarıma gidecek.

Geriye kalan 306 milyar dolar da bütçe açığının azaltılmasına ayrılıyor. Borcun para basımı ve nihayetinde enflasyon yoluyla finanse edildiği hesaba katıldığında bu 306 milyar dolar enflasyonla mücadeleye yapılan sözde bir katkı. Bu miktar, ABD’nin mevcut para tabanının yüzde 6’sından azını, mevcut kamu borcunun yüzde 1’inden azını ve sadece 2022’de kaydedilen bütçe açığının beşte birini temsil ediyor.

Tüm bu hengameye rağmen Amerikan ekonomisinin büyüklüğü göz önüne alındığında IRA’in çok da hayrete düşürecek boyutta olduğu söylenemez. Ana hedefleri, Amerikan seçmenini Kasım 2022 seçimlerinde Demokrat adayları desteklemeye ikna etmek ve yönetimin artan kamu harcamalarına rağmen enflasyonu kontrol altına almak için vergi mükelleflerine sahiden de baskı yaptığına ispatlamak gibi görünüyor.

AB’nin tepkisi

Fakat Avrupa Birliği iş dünyası tasarıdan pek memnun kalmadı ve IRA’in Amerikan enerji sektörüne yönelik sübvansiyonlarını haksız rekabet olarak gördü. Avrupalıların hayal kırıklığı, IRA’in bir kısmının Atlantik ötesi ticaret akışında yeni engeller yaratacağı ortaya çıkınca daha da arttı. Yasa, ABD’de ya da serbest ticaret ortaklarında üretilen [ve ABD’de çıkarılan nadir toprak elementlerini kullanan] temiz enerji bileşenlerine sahip mallar için önemli vergi kredileri getiriyor. Beklendiği üzere ABD Hazine Bakanı Janet Yellen, kısa bir süre önce yönetimin Çin, Japonya veya AB ile mevcut ticaret anlaşmalarını sübvansiyonlar için uygun görmediğini doğrulamıştı.

IRA’in üret ve Amerikan malı al girişiminin mevcut Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) anlaşmalarının lafzını ihlal edip etmediği belirsiz. Örneğin nitelikli bir vergi kredisinin işlevsel olarak tarife dışı bir engel olduğu ve dolayısıyla yabancı ihracatçılara zarar verdiği iddia edilebilir. Ancak IRA’in bu kuralların özünü çiğnediği kesin olsa da kimsenin DTÖ’yü devreye sokma zahmetine girmediğini de belirtmeden geçemeyiz. AB için daha da endişe verici olan önümüzdeki on yıl boyunca temiz enerji endüstrisinin devasa yatırımlar yapacak olması ve şirketlerin üretim tesislerini nereye kuracaklarına karar verirken devlet sübvansiyonlarının önemli bir rol oynayacak olması.

Zayıf taraf

AB, AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in taahhüt ettiği üzere “orantılı” bir karşılık vermekte haklı mı? Ve bu çabaya değer mi? Bu açıdan bakıldığında AB, üç önemli dezavantajın yükü altında bir mücadeleye başlayacak: Enerji maliyeti, düzenleme maliyeti ve Brüksel’in masaya koyabileceği nispeten sınırlı bütçeler.

Avrupa’da enerji fiyatları yüksek ve son derece oynak. Örneğin 2014’ün ocak ayında milyon İngiliz termal birimi başına doğalgaz maliyeti, Avrupa’da 11,59 dolar, ABD’de ise 4,70 dolardı. Aynı rakam 2022’nin ocak ayında Avrupa 28,26 dolar, ABD’de 4,33 dolar; 2022’nin ağustos ayında ise sırasıyla 70,04 dolar ve 8,79 dolardı. Kısacası asıl mesele enerji yoğun işletmelerin neden Avrupa’dan uzaklaşmak istedikleri değil, nereye taşınacakları.

AB düzenlemeleri de ağır ve biraz da öngörülemez durumda. Kuşkusuz Amerikan bürokratik mekanizması da hantal, fakat büyük bir şirket, her biri parçalanmış iç politikalara ve çeşitlenmiş çıkarlara sahip çok sayıda yerel güç merkezini [AB üye ülkeleri] içeren bir karar alma sürecinin aksine iki homojen, disiplinli partinin ve tek bir federal hükümetin hâkim olduğu bir politika oluşturma sisteminde hareket etmeyi daha basit bulur.

AB’nin uzun vadeli planlamalarının etkisi şüpheli bir egzersiz haline gelmesi şaşırtıcı değil. Son olarak AB’nin temiz enerji sübvansiyonları silahlanma yarışına sokabileceği [ya da sokmakla tehdit edebileceği] kaynaklar Amerikan cephaneliğiyle boy ölçüşemez. AB üyesi ülkelerde vergilendirme zaten yüksek ve Brüksel’in bütçesi Washington’unkine kıyasen çok küçük. 2021’de AB’nin toplam bütçesi 165 milyar euroydu; ABD Kongresi’nin IRA kapsamında yenilenebilir enerji endüstrisine vereceğinin yarısı ve tüm federal bütçenin yüzde 2,5’inden daha azı.

Enflasyonu Azaltma Yasası, elektrikli araçlardan konut ve tarıma kadar uzanan geniş bir yelpazede “enerji güvenliği ve iklim değişikliği” için yaklaşık 400 milyar dolarlık harcama içeriyor.

Senaryolar

Brüksel’in alternatifleri neler ve hangi senaryolar olası? Burada üç faktör öne çıkıyor. ABD’nin son hamlesi nispeten mütevazı olsa da dünyadaki, devletin ekonomideki rolünün giderek artması lehine serbest piyasa ilkelerini reddeden mevcut eğilimle tutarlı. Amerikalılar ve Avrupalılar, düzenlemenin harcamaya karşı yeri konusunda farklılık gösterebilirler ama özel mülkiyet, sözleşme özgürlüğü ve girişimciliğe karşı benzer bir düşmanlık sergiliyorlar. Gerilimin serbest piyasa ilkelerine başvurarak yatıştırılması pek mümkün değil ve AB de yakın zamanda bu yola girmeyecek.

İkincisi, bazı yorumcular haklı olarak IRA’in başat amacının Avrupa ile rekabeti ortadan kaldırmak ya da yurt dışından yeni yatırımlar çekmek olmadığına işaret ettiler. Bundan ziyade ABD’yi Çin teknolojisinden ve Amerikan yerli madencilik endüstrisinin ihmal ettiği bazı hammaddelerden bağımsız hale getirmeyi amaçlıyor. Bu açıdan bakıldığında yasa, Amerika’nın ihtiyaç duyduğu kaynakların geliştirilmesi için yerli maden endüstrisini teşvik etmeyi amaçlıyor. Avrupa’nın bu konuda yapabileceği şeyler çok sınırlı.

Üçüncüsü Avrupa, önde gelen ortağı Washington Atlantik’in her iki yakasını da etkileyen politikalar üretirken sıklıkla göz ardı edildiğinin farkında. Brüksel büyük şirketleri rahatsız etme konusunda lider, ancak bu çabaları yoğunlaştırmak — ve özellikle Amerikan şirketlerini hedef almak — istenen sonuçları vermeyecek.

Son olarak ABD ve AB’nin IRA’in yarattığı gerilimleri, serbest ticaret anlaşmasının özünü ince biçimde ayarlamak için ikili müzakereler yoluyla çözmesi muhtemel. Bu müzakereler, Çin’i dışarıda tutacak ve AB’ye vaziyeti kurtaran bir seçenek sunacak yeni bir anlaşma da getirebilir: Ya bazı Avrupalı şirketler sonunda IRA sübvansiyonlarına hak kazanabilecek ya da Brüksel, Washington’un belki şikâyet edeceği ancak misilleme yapmayacağı sınırlı finansmanla yeni bir düzenleyici paket sunma konusunda yeşil ışık alacak.

Avrupa’nın tercihi, Komisyon’un zayıflıklarını ne ölçüde kabul ettiğine ve Brüksel’in Berlin ve Paris ile hangi koşullarda koordine olup onlardan destek alabileceğine bağlı. Elbette Avrupalılar seçim yapmayı reddederek gölün öbür tarafından gelecek, durumu kurtaracak bir teklif bekleyebilir ve nihayetinde bunu kabul edebilirler. Esasında bu en olası senaryo gibi. Washington doğru zamanda hücum etti: Avrupa’da iç ekonomik ve siyasi gerilimler [göç, Ukrayna’daki savaş, bazı kilit ülkelerin zayıf ekonomik performansı], liderlik eksikliği ve ciddi bütçe sorunları var. Ayrıca Amerikan iş dünyasının ve Washington’un güvenlik kaygısının Avrupa’dan ve onun endüstriyel stratejilerinden korkacak pek bir şeyi yok.

ABD’nin temiz enerji paketi, uzun vadeli olan, fırsat verildiğinde büyük şirketlerin Avrupa’da yatırım yapmamayı tercih ettiği ve başka bir yere taşınmaktan hoşnut olduğu dinamiğini değiştirmeyecek. Bu şirketleri AB’de kalmaya veya açılmaya teşvik eden tek unsur, küresel ihracatçılar için Eski Kıta’ya ulaşımı zorlaştıran mevzuat.

Bu da Avrupa’nın IRA’e vereceği yanıtın neden mütevazı olacağını açıklıyor: Brüksel tek başına açık korumacılık tehdidinde bulunabilir ki bu da aptalca ve ters etki yaratacak bir tehdit olur. Muhtemelen parayı cebe indirip yurt dışında yatırım yapmaya devam edecek olan Avrupalı “şampiyonların” mutabakatını sağlamaya dönük mütevazı şekilde finanse edilmiş bir programla yetinecek.

Çok Okunanlar

Exit mobile version