GÖRÜŞ

Yaklaşan mütareke: daha büyüğüne hazırlık – 2  

Yayınlanma

Bu yazı dizisinin ilk bölümünü şu sözlerle bitirmiştim:

“Mevcut durumda temas hattında bir mütareke kaçınılmaz görünüyor.”

Yaklaşan mütareke: daha büyüğüne hazırlık – 1  

Bunun nedeni şudur: Ukrayna artık bir “mesele” olmaktan büyük ölçüde çıkmıştır, çünkü mesele yaratma potansiyelini kaybediyor. Rusya’nın Kiev’in NATO’ya üyeliğine asla izin vermeyeceği yeterince açık. Rejimin mevcut askeri potansiyeli büyük ölçüde yok oldu ve dahası, emperyalist bloğun bütün üretim kapasitesi kullanılsa bile kaybı karşılamıyor. Rusya Genelkurmay başkanı Gerasimov 17 Aralık’ta Kiev rejiminin 2022 şubatından bu yana toplam 30 ülkeden 350 milyar dolardan çok “yardım” aldığını, bunun 170 milyar dolarının da askeri içerikli olduğunu söylemişti. Bu muazzam meblağın Rusya’yı yenmek şöyle dursun artık savaşmaya bile yetmediği anlaşılıyor.

Herkes bunun farkında — bu nedenle hazırlanmak için zamana ihtiyaçları var.

“Hazırlık”

Neye hazırlanmak?

Rutte 13 Aralık’ta “Rusya ile batı arasında şu anda ne savaş ne barış durumu olduğunu ve Rusya’nın Ukrayna ve batı ile uzun süreli bir karşı karşıya gelişe hazırlandığını” söylemişti. Meali, Rusya ile savaşa hazırlandıklarıdır.

Bu artık hiçbir seviyede gizlenmiyor da. NATO askeri komite başkanı amiral Rob Bauer 25 Kasım’da, Rusya ile NATO ülkeleri arasında silahlı çatışma çıkması halinde Rusya topraklarında “yüksek hassasiyetli hedeflere önleyici vuruş” konusunu NATO bünyesinde görüştüklerini söylemişti. Bauer’e göre: “Akıllıca olan beklemek değil, Rusya’nın bize saldırması halinde Rusya’daki rampaları vurmaktır. Bize saldırı için kullanılacak sistemlerini devre dışı bırakacak yüksek hassasiyetli kombine bir darbe zaruridir, ilk darbeyi biz vurmalıyız.” Üstelik Bauer, “iş dünyasına” da “savaş zamanı senaryosuna” hazır olma ve üretim ve dağıtımını buna göre düzeltme çağrısı yapmıştı: “Bütün kritik hizmet ve malların tedarikini sağlayabilirsek bu caydırıcılığımızın önemli bir parçası olacaktır.”

Bu tam bir kapitalist reorganizasyon anlamına geliyor: Avrupa’da sanayisizleştirme değil sanayinin askerileştirilmesi. Üstelik neocon manyaklığından değil esasen savaşın ne demek olduğunu bildiği için bu tür meselelerde her zaman daha dengeli olmayı tercih eden askerlerden gelmesi de önemi katlıyor. Yeni planlanmış bir şey değil, hatta 24 Şubat 2022 ile de ilgisi yok — ABD’nin Avrupa’daki “Reichsführer”i, Avrupa Komisyonu’nun başındaki “baronesin” 2023’te Münih Konferansı sırasında açıkça söylediği gibi, daha 2021 eylülünde proje hazırdı. Ancak vasatlıkları, çapsızlıkları, hesapsızlıkları nedeniyle bir türlü doğru düzgün beceremediler. Şimdi bu süreci hızlandırmak için yeni baştan zamana ihtiyaçları var. Trump’ın NATO üyelerinin askeri harcamalarını GSYH’nın yüzde 2’si de değil, çok daha yükseltmeleri gerektiği açıklaması (Trump’ın yüzde 3,7 oranını konuştuğu söyleniyor; The New York Time ise geçen ay yüzde 5’ten söz etmişti), eğer gerçekleşirse, sadece ABD’nin değil Avrupa elitinin de avantajına, çünkü aslında tam da bu reorganizasyonu hızlandırmak için biçilmiş kaftan.

Eğer hasmınız savaşa hazırlanıyorsa siz de hazırlanırsınız. Rusya epey zaman batıyla Avrupa’da konvansiyonel savaş fikrini anmaktan kaçındı. En azından beyanatlarda NATO ile olası bir çatışmanın Ukrayna’da veya Ukrayna’yla ilişkili olması beklentisi daha güçlü görünüyordu. Örneğin Dışişleri bakan yardımcısı Ryabkov bu ayın başında, “ABD’nin ve diğer NATO üyelerinin Ukrayna krizini tırmandırmaya yönelik eylemlerinin” NATO ile doğrudan çatışma ihtimalini artırdığını söylemişti. 16 Aralık’ta ise Savunma bakanı Belousov ilk defa, “Orta Asya ve Afrika, Kafkaslar ve Transdinyester’de muhtelif görevlerin yerine getirilmesi ve askeri varlığın sağlanmasının” zaruretinden söz ettikten sonra şöyle dedi: “Orta vadede durumun her tür gelişmesine tam anlamıyla hazır olunmalı. Önümüzdeki on yılda Avrupa’da NATO ile olası askeri bir çatışma da dahil. Geçen temmuz ayında NATO zirvesinde alınan kararlar buna hazırlık. Keza bu, ABD ve diğer NATO ülkelerinin doktrinel belgelerinde de yansımasını buluyor.”

Öyle anlaşılıyor ki aklı az çok başında herkes NATO ile Rusya arasında bir savaş fikrini giderek daha olası görüyor. Batı, bunu kendisi kışkırttığı, buna ihtiyacı olduğu için. Rusya, savaşı durduracak gücü olmadığından.

Her ikisi de reorganizasyondan geçmek zorunda. İlkinin ekonomiyi tamamen militarize etmesi gerekli. AB’nin faşist-frankist Borrell’den sonra dış siyaset şefi (yani savaş bakanı) olan Kaja Kallas geçen yıl Estonya başbakanlığı koltuğundayken Rusya’nın dondurulmuş varlıklarını teminat göstererek savaş bonoları çıkarılmasını savunmuştu. Aynı Kallas bu ayın ortasında da Rusya’nın batı tarafından “ele geçirilen” varlıkları üzerinde kanuni hakları olmasına rağmen bu fonlar Kiev rejiminin yeniden tesisi için kullanılıncaya kadar onları alamayacağını söyledi, hatta daha da ileri giderek ekledi: “Onlardan bir şey kaldığından da emin değilim.” Nihayetinde yurtdışı varlıklar itibaridir. Üzerinde işlem yapabilmek için hesapta olması değil görünmesi yeterlidir. Bu nedenle, Kallas’ın kelimelerin şehvetine kapılmadığını, durumun gerçekten böyle olduğunu düşünmek için yeterli sebep var.

Rusya açısından ise Sovyet mirası savunma kompleksi öylesine devasa bir yapı ve sivil ekonomiyle öylesine kopmaz bağlarla bağlı ki bu kompleksin reorganizasyonu değil sadece iyileştirilmesi ve genişletilmesi gerekli. Ama savaşa hazırlanıyorsanız insanları buna ikna edebilecek argümanlar bulmanız, bu argümanları savunabilecek insanlar bulmanız, güncel görevleri yerine getirebilecek kadrolar bulmanız, ortak değerleri öne çıkartabilmek için gelir adaletsizliklerini geriletmeniz, insan kaynaklarının yeterliliğini sağlayabilmek için toplumun kendini yeniden üretimi anlamına gelen doğum oranlarını yükseltmeniz, sivil sanayi çıktısını artırmanız, teknolojik üstünlüğü ele geçirmeniz, iktisadi bağımsızlığı sağlamanız ve korumanız… gerekli. Bu karmaşık sürecin tamamlanması için de zamana ihtiyaç var.

Kısacası, sadece Trup öyle istiyor diye değil, bütün taraflar için mütareke gerekli. Sorunun bunun ne şekilde yapılacağı ve ardından barış anlaşmasına varıp varmayacağı.

Rusya’nın pozisyonu

Rusya tarafından son bir haftada iki programatik açıklama var.

25 Aralık’ta Rusya Dışişleri bakanı Lavrov batıyla gelinen durumu açıkça ifade etti: “Halen batıda ve Ukrayna’da yürütülen görüşmelerin anlamı hakkında. Burada sözkonusu olan sadece bir mütareke, Kiev rejiminin Batı’nın yardımıyla bir kez daha güç toplamasına ve efendilerinin Rusya’yı ‘stratejik bir yenilgiye’ uğratma talimatlarını yerine getirmek için yeni girişimlerde bulunmasına izin verilmesi. … Mütareke bizi tatmin etmez, bize güvenilir, hukuken bağlayıcı mutabakatlar gerekli.” Lavrov’a göre bu mutabakatlar da Ukrayna çatışmasının temel nedenlerini ortadan kaldırmalı: “Avrupa’da ortak güvenlik, NATO’nun genişlemesi, AB’nın geçtiğimiz günlerdeki NATO’nun altında yer alma ve esasen de bu örgütler arasındaki bütün farkları ortadan kaldırma kararı, ve elbette kimi bölgelerde yaşayan ve Rusya ile birleşmeden yana açıklamalarda bulunan insanların hakları da buna dahil.”

Putin ertesi gün, “batılı uzmanların Ukrayna çatışmasının 2025’te son bulmasını bekledikleri” yorumuna karşılık aynen şu ifadeleri kullandı: “Ağzınızdan bal damlıyor. (Rusça “Sizin dudaklarınızdan bal içmek” deyiminin Türkçe karşılığı. – bn.) Biz de çatışmayı bitirmeyi hedefliyoruz.” Ancak hemen arkasından, Kiev rejiminin NATO’ya girmesinin 10-20 yıl ertelenmesinin garanti edilmesine karşılık çatışmayı dondurma planları konusunda şöyle dedi: “ABD’nin seçilmiş başkanının şu anda oluşmakta olan ekibinde neler konuşulduğunu bilmiyorum. Bildiğim şu: halen görevdeki başkan Biden bana bunu daha 2021’de söylemişti. Tam da bunu teklif etmişti: Ukrayna’nın NATO’ya girmesini 10-15 yıllığına ertelemek — çünkü Ukrayna henüz ‘hazır değil’. Ben de kendisine makul bir cevap verdim: tabii ya, bugün hazır değil, hazırlayacak ve kabul edeceksiniz. … Bizim için ne fark var? Bugün, yarın veya 10 yıl sonra. Seçilmiş başkanın gelecekteki ekibinin açıklamaları hakkında bilgim yok, ama bu anlamda, eğer öyleyse, mevcut yönetimle demin söylediğiniz teklifler arasında ne fark var? Hiçbir fark yok. Durumun bundan sonra nasıl gelişeceğini, seçilmiş başkanın yönetimdeki meslektaşlarına ne gibi talimatlar vereceğini bilmiyorum. Bakalım.”

Demek ki Rusya’nın tutumu şu şekilde formüle edilebilir: Geçici bir ateşkes veya mütareke değil kalıcı bir siyasi anlaşma istiyoruz. Bununla birlikte kalıcı bir anlaşma geçici mütarekeleri dışlamaz. Barışın temeli ancak Putin’in temmuz ayındaki ültimatomu olabilir, başka da bir şey olamaz. Bu anlaşma en ideal şartlarda Avrupa’da yeni bir güvenlik mimarisi (AB’nin görev tanımının NATO dışında yapılmasını), Transdinyester ve belki Gagavuz meselesinin çözülmesini, NATO’nun daha fazla genişlemeyeceği garantisini kapsamalı. Bu sonuncusu sadece Ukrayna’yı değil, Moldova ve Gürcistan’ı kapsar.

Batının pozisyonu

Ara başlığı “batı” diye attım; ancak bu yanıltıcı olmamalı. Ağustos ayında Harici’de şöyle yazmıştım: “Ateşkes meselesi Kiev’den Washington’a, Londra’dan Budapeşte’ye kadar sabah akşam konuşuluyor olmalı bugünlerde — ama diğer Avrupa başkentlerinde değil, onlar önemsiz, onlar rüzgâra kapılmış bir sivrisinek gibi amaçsızca uçup duruyor.” Dolayısıyla, batıda sadece iki pozisyon var: ABD ve Britanya. Britanya savaşı bütün sınırlarına kadar yaymayı ve Avrupalıları bu amaçla canlı top mermisi olarak kullanmayı amaçlıyor. Bu aynı zamanda, öyle görünüyor ki, esas itibariyle The City’nin temsil ettiği küresel mali sermayenin de pozisyonu. Nihai başarı kazanma şansı yok, ama zaten bunun peşinde değil; sadece çatışmanın öngörülemez bir geleceğe kadar devamını hedefliyor.

ABD’nin ise üç alternatifli bir senaryo sunacağı belli oldu. Epeydir konuşulan şeyler; ne var ki formülasyon en kesin şekliyle ilk defa 6 Aralık’ta İtalyan Il Fatto Quotidiano’da yayınlandı. Buna göre alternatifler şunlar:

1) Ukrayna’nın “Alman modeline” göre bölünmesi ve Kiev rejiminin kontrolü altındaki bölgelerin NATO’ya alınması. 2) İkinci senaryo “Avrupa’daki İsrail”: yani NATO’ya üye olmayacak ama askeri “yardım” almaya devam edecek. 3) Çin ve Hindistan gibi NATO üyesi olmayan ülkelerin barışgücü askerlerinden oluşturulacak bir uluslararası misyon kurulur.

Birinci alternatifin uygulanması, sadece Rusya’nın pozisyonu açısından değil, ABD’nin Trump yönetiminde Rusya ile büyük çatışmayı öteleme kararlılığı nedeniyle de mümkün değil. İkinci alternatif Minsk kandırmacasının devam etmesi anlamına gelir; ABD açısından en ideal formül olmasına rağmen Rusya’nın kabul etmesi mümkün değil.

En ideal formül üçüncü alternatif gibi görünüyor; ama bu da sadece bir mütareke demek. Sorun herhalde şimdilik barışgücünün kimlerden oluşacağı meselesinde düğümleniyor olmalı. Rusya (belki Macaristan ve Slovakya dışında) NATO ülkelerinin barışgücüne katılmasını kabul etmeyecektir. Bunun yerine “küresel güney” denen şeyden bir güç toplanabilir.

Rusya’nın üçüncü alternatif üzerinde durmasının bir nedeni de Trump’ın olası bir sistem-yıkıcı rol oynama ihtimaline dayanarak onun elini zayıflatmaktan kaçınmak olabilir.

Kiev’de “üçlü ittifak”

Her halükarda mevcut Kiev yönetiminin suyu ısınmış olmalı. Bu yönetim ancak Britanya’nın desteğiyle ayakta kalabilir. Londra da bunu sağlamaya çalışıyor: Poroşenko’nun geçen gün yaptığı “devleti zayıflatmamak için” yakın zamanda seçim yapılmaması çağrısı buna işaret ediyor. Belki de müflis ve müstafi başkumandan, müflis ve müstafi başkan ve müflis ve komedyen başkanın resmi yahut gayriresmi koalisyonunun peşindeler. Bunların ilki uluslararası basına demeç verirken arkasına Bandera’nın portresini koyacak kadar pervasız ve inanmış bir faşist, ikincisi Polonya’yla da “güven” ilişkileri geliştirmiş “çikolata kralı”. Üçüncüsü ise koltuğunu sadece en zayıf (ultimus inter pares) oluşuna borçlu. Askeri-siyasi meseleler hakkında söyledikleri kendisini belki de I’inci Napoléon’la karşılaştırdığını gösteriyor; ancak I’inci Napoléon’un kaderi bir yana, belki de bir III’üncü Napoléon farsı olarak tanımlamak daha doğru.

Bu “üçlü ittifak” olmayacak işin, birinci alternatifin peşinde.

Ne olacak?

Rusya çatışmanın en başında Ukrayna’da demilitarizasyon, denazifikasyon ve NATO’ya girmeme güvencesi hedeflerini koymuştu. Bunların üçü üzerinde de, Amerikan yönetiminin talimatı ve Johnson’un tek bir Kiev ziyaretiyle tuvalet kâğıdından değersiz kılınan İstanbul ön-anlaşmasında mutabakata varılmıştı. Daha sonra bunlara temmuz ayında Putin’in Dışişleri kolezyumu önünde okuduğu ültimatomuyla “sahadaki durum” da eklendi.

Trump yönetiminin üçüncü alternatifinin Rusya açısından kabulünü güçleştiren şey rejimin “denazifikasyonu” hedefi. Bu, tabiatı itibariyle, mevcut yönetimin şu veya bu şekilde, tercihan seçimler yoluyla tasfiyesini gerektirir. Çikolata kralı, komedyen ve müflis “başkumandanın” seçimleri yaptırmama kararlılığı ise tam da buna yönelik.

Ne olacak peki? Bana kalırsa şubat-mart aylarından itibaren üçüncü alternatife dayanan bir mütarekeye varılacak ve ABD’nin dayatmasıyla mayıs ayında Kiev’de seçimlere gidilecektir — eğer Britanya engelini alt edebilirse. Seçimin örgütlenmesi mütarekenin devamı açısından kritik önem taşıyacaktır. Britanya’nın Kiev üçlüsü üzerinden seçimleri engelleme baskısının Trump’ın kararlılığını yumuşatacağını sanmıyorum; herhalde Trump Jr.ın sosyal medya hesabında ilkinde dolar yağmurunu keserek, ikincisinde bir tekmeyle kadrajın dışına atarak editlediği Kiev’deki komedyen başkan da bunun yeterince farkındadır.

Ve bütün bunlar “hazırlanmak” için.

Çok Okunanlar

Exit mobile version