GÖRÜŞ

ABD’de boykot savaşları

Yayınlanma

Size üç farklı üründen bahsedeceğim. Amerikan toplumunu birbirine katmış üç alakasız ürün. Bir bilgisayar oyunu, bir tıraş bıçağı ve bir bira kutusu…. Üçünün tek bir ortak noktası var; o da ülkeyi kutuplaştıran bir boykota kurban gitmeleri…

Amerikan kültür savaşları 10 yılı aşkın süredir kıyasıya devam ediyor. Savaşın emarelerini sosyal medyadan eğlence endüstrisine her yerde izleme fırsatı bulduk. Sınıf siyasetini arkada bırakıp kimlik siyasetine odaklanan sol hareketler orta üst sınıf Amerikalılarda karşılık buldular. Bu da onların çalıştıkları yönetimsel kadrolarda ciddi bir değişim sürecini getirdi.

Şirket politikaları kimlik siyasetini önceler vaziyete geldi. LGBT ve feminist politikalar küresel şirketlerin reklam çalışmalarında ön plana çıkmaya başladı. ABD’deki muhafazakar kesimler bundan şikayetçiydi. Neredeyse her film, kitap ya da marka bir kavga alanına dönüştü. İşte boykotlar da böyle bir ortamda ortaya çıktılar.

Önce bilgisayar oyunundan başlayalım…

Hogwarts Legacy ve J.K Rowling boykotu

Millenial diye tabir edilen 85’ten 2000’lere kadar doğumlu kitlenin kitaplarıyla ve filmleriyle büyüdüğü Harry Potter bu kültür savaşının tam ortasında kalmıştı. Sebebiyse yazarı J.K Rowling’in translar hakkındaki yorumları oldu. Rowling, aslında LGBT dostu bilinen bir yazardı. Hatta bu yeni solun akımına ayak uydurmuş, daha önceden beyaz olarak yazdığı Hermonie karakterinin siyah olabileceğini söylemiş ve başka bir karakter olan Dumbledore’un eşcinsel olduğunu sonradan ortaya çıkartmıştı.

Ancak konu translara gelince Rowling ana akımla ters düştü. Kendisi bir feministti. Trans kadınların kadın olmadıklarını düşünüyordu. Ona göre “trans ideolojisi” kadınları silmeye çalışıyor, kadın kelimesine dahi tahammül edemiyordu. Lancet gibi bir tıp dergisinde bile kadın yerine “doğuran beden” gibi bir tanım kullanılmıştı. Kadın sporlarına katılan translar rekor üstüne rekor kırıyor, biyolojik kadınları geride bırakıyorlardı. Rowling buna karşı çıkıyordu.

Rowling ve benzer düşünen feministlere “TERF” denmeye başlandı. Yani “trans dışlayan radikal feminist”. Bu sınıflandırma sonrası bu düşüncedeki feministler de dışlanmaya başladılar. İnternet ortamlarında forum sayfaları kapatıldığı gibi hesapları engellenmeye başlandı. Daha önceden üst orta sınıf Amerikalıda bir kahraman olarak görülen Rowling bir anda düşmana dönüşmüştü.

Nefret o boyutlara geldi ki, Rowling’in efsanevi eseri Harry Potter’la alakalı ürünler boykota maruz kaldılar. İşte sadece birkaç ay önce piyasaya çıkan bilgisayar oyunu “Hogwarts Legacy” bunlardan biriydi. Hogwarts Legacy, ana hikayeden uzun zaman önce geçiyor ve oyuncuya Hogwarts büyü okuluna giden bir öğrenci olarak kendi karakterini yaratma fırsatı veriyordu. Çocukluğunu Harry Potter’la geçirmiş bir nesil için rüya gibi bir konseptti bu. Ancak heyecan Twitter müdahalesiyle kısa kesildi. “Bu oyunu oynayan transfobiktir” tweetleri atılmaya başlandı. Oyunu canlı yayınlayacak yayıncılara linç düzenlendi. Hatta yayıncıları fişleyen bir internet sitesi bile kuruldu. ABD’nin en popüler yayıncılarından biri olan Türk asıllı Hasan Piker, “ben oyunu oynamak istiyordum ama linç yiyesim yok” diyerek vazgeçtiğini açıkladı.

Oysa Rowling’in oyunun gelişiminde bir katkısı yoktu. Hikayesini bile kendisi yazmamıştı. Sadece evrenin yaratıcısı oydu. Dahası, oyunda transfobiyle alakalı bir konu da yoktu. Hikayede bir trans karakter bile mevcuttu.

Ancak bir sorun vardı. Oyun çok sattı. Hem de öyle böyle değil. Çıkış yaptığı 7 Şubat gününden itibaren hemen çok satanlarda zirveye yerleşti. Oyunu oynayanlar çok memnun kaldılar, büyük oranda teknik hataların olmadığı sorunsuz bir deneyim yaşadıklarını söylediler. Geçtiğimiz hafta öğrendik ki oyun 12 milyondan fazla satmış ve toplamda 1 milyar dolar gelir elde etmiş.

Bu yüksek sayılar boykotun başarısız olduğu yorumunu getirdi. Hatta boykotun tam tersi yönde etki yapıp satışları arttırdığını bile söyleyenler oldu.

Gilette reklamı

Gilette reklamı 2019 yılının meşhur kavgalarından birine yol açtı. Reklamın ana fikri “toksik masküleniteye” karşı erkeklerin mücadele etmesi ve daha iyi olması üzerineydi. Liberaller, sadece agresif ve tacizci erkeklerin hedef alındığını iddia ederken muhafazakarlar erkekliğe savaş açıldığını söylüyorlardı. Bir çoklarıysa bir tıraş bıçağının neden sosyal mesajlar vermek zorunda olduğunu sorguladılar.

Ancak bu olay da kısa süre içerisinde bir boykota dönüştü. Bu sefer boykot yapan muhafazakarlardı. Uzmanlar boykotların genelde başarısız olduğunu ve ivmesini giderek kaybettiğini söyleseler de bu sefer öyle olmadı. Gilette boykot kampanyası sonrası tam 8 milyar dolar zarar ettiğini açıkladı. Dahası, “özür” olarak algılanan ve erkeklerin pozitif özelliklerine vurgu yapan bir reklam yayınladılar.

Bud-light bira boykotu

Amerikan bira markası Bud-light ise en son boykota kurban giden ürün oldu. Reklamında bir transı oynatması ve “translara vurgu yapması” sonrası LGBT temalı kutular çıkaran Bud-light firması muhafazakarları çileden çıkarttı. Boykot kampanyası hızlı bir şekilde yayıldı. Sosyal medyada örgütlenen muhafazakarlar “alternatif” markalara yöneldiler. Eski ABD başkanı Donald Trump bile bir mitingde Bud-light içmeyeceğini söylemişti.

Bu şekilde Nisan ayında Bud-light firmasının satışları yüzde 17 kadar düştü. Aynı süre zarfında rakip firmalar Millers ve Coors’un satışlarıysa yükselmişti. Beer Business Daily sitesi, “bu kadar kısa sürede bu kadar dramatik bir düşüşü ilk kez gördüklerini” belirtti.

Bud light ise iki reklamcısını süresiz izne çıkarttığını duyurdu.

Burada sorulacak iki soru var; Muhafazakarların boykot gücü liberallerden daha mı fazla? Muhafazakarlar çok eleştirdikleri “iptal kültürüne” katılım mı gösteriyor?

‘İptal kültürü’ ve boykot

“Cancel Culture” olarak da bilinen ‘İptal kültürü’ yeni bir fenomen. Linç kültürüyle benzer ancak duygusal davranışlardan ziyade daha “güdümlü” bir amaç içeriyor. Bir kişiyle veya kurumla ilgili doğru veya yanlış bir iddia ortaya atılıyor. Toplumda öfke yaratan bu iddia sonrası kişinin veya kurumun sosyal yapılardan arındırılması talep ediliyor. Talep başarıya ulaşana kadar kampanya sürüyor. Bu yargısız infaz modeli batıda da bizde de aktif olarak kullanıldı. Birçok noktada günahsız insanlar sosyal medya kampanyaları sonrası işlerinden oldular ve hatta hayatlarına son verdiler.

Kişinin 10 yıl önce yaptığı bir paylaşım dahi kariyerinin sonu demek olabiliyordu. Bu iptal kültürü 2016’dan 2020’lere kadar ortalığı kasıp kavurdu. Açıkçası sonu hala gelmiş değil ancak birçoklarında bunun doğru bir yargılama yöntemi olmadığı fikri yerleşti.

Batıda bu durumu en çok eleştirenler muhafazakarlardı. Bazıları gerçekten ırkçı ve cinsiyetçi olduğu için, bazılarıysa iftiraya ya da manipülasyona kurban gittikleri için “iptal” edilmişlerdi. Sosyal kuvvet noktalarından bir süredir dışlanmış muhafazakarlar iptal kültürüne muhalefet ettiler ancak şimdi boykot kampanyaları düzenliyorlardı. Peki bu bir çelişki değil miydi?

Açıkçası iptal kültürüyle boykotun pek bir alakası yok. Boykot bir ürünü tüketmeyerek değişim yaratma arzusu içindeyken iptal kültürü “yapay” sosyal dengeleri manipüle ederek bireylerin kariyerlerini bitirmeyi amaçlıyor.

Tabii bu muhafazakarların sosyal konularda başka çelişkileri olmadığı anlamına gelmez. Kürtajdan tutun LGBT haklarına, düşünce özgürlüğü muhafazakar eyaletlerde de diğerlerinde olduğu kadar tehdit altında. Sağlık sorunları yaşayan kadınlar bile kürtaj yaptıramadıkları için hayatlarını kaybediyorlar.

Tabii bu başka bir konu. Gelelim boykot gücüne. Açıkçası orta üst sınıfta baskın görülen ideolojilerin toplumun tamamında kuvvetli olduğu söylenemez. Amerikan toplumu büyük oranda cinsiyet kavgalarına katılmıyor. Bu yüzden Hogwarts Legacy boykotu başarısız oldu.

Ancak tek sebep bu değil. Boykota uğrayan şirketin kimi kızdırdığı, kızdırdığı grubun ne kadarının tüketicisi olduğu ve onların organizasyon kabiliyetleri belirleyici etkenler. Gilette bir tıraş bıçağı firması. Doğal olarak kullanıcılarının büyük kısmı erkeklerden oluşuyor. Çeşitli yatırım fonlarını tatmin etmek amaçlı sosyal mesajlar içeren reklamların bazen ucu kaçıyor ve sizin ana tüketici kitleniz size karşı hale geliyor.

İşte boykottan ötürü zarar gören firmalar ipin ucunu genelde kaçırıyorlar. Mesela Disney’e karşı bu tarz bir boykot anlamsız olurdu. Çünkü tüketici kitlesinin ciddi bir bölümünü liberaller oluşturuyor. “LGBT” konularından rahatsız muhafazakarlar boykot deneseler dahi büyük bir zarar veremezler.

Bud-Light ise muhafazakarların genelde tercih ettiği bir firmaydı. Asıl tüketici kitlesi sinirlenince boykotun sonucu ağır oldu.

Tabii bir gerekçe daha var. O da ürün iyi mi? Eğer epey başarılı bir ürününüz varsa ve tam bir alternatifi yoksa insanlar politik maceralarınızdan ötürü size kızsalar bile ürünlerinizi tüketmeye devam edecekler. Tekel olmanın getirdiği kuvvet sizi boykottan koruyacaktır. Hogwarts Legacy, iyi bir oyundu. Dahası, alternatifi de yoktu. Bu sayede boykottan korunmayı başardı.

Belli ki bundan sonra daha çok boykot göreceğiz. Kültür savaşları devam ettikçe çok uluslu şirketler bazen yanlış ata oynamaya devam edecekler.

Çok Okunanlar

Exit mobile version