Avrupa Birliği’nde (AB), ABD ve Çin karşısında ‘rekabetçi’ gücünü yitirme endişesi gitgide büyüyor. Birlik içi bürokrasi, mali olarak güçlü ve güçsüz ülkeler arasındaki açı, sübvansiyon meselesinde artan gevşeklik AB içi gerilimleri de artırıyor.
AB ekonomisi şu anda dolar bazında ABD ekonomisinin yüzde 65’i büyüklüğünde. Bu oran 2013’te yüzde 91’di. Kişi başına düşen gayrisafi yurtiçi hasıla ABD’de AB’nin iki katından fazla ve aradaki fark giderek artıyor. Daha kötüsü, 1970’li yıllardan bu yana Japonya dahi iktisadi olarak AB’den daha fazla büyüdü.
2000’li yıllarda ABD’de patlama yapan internet teknolojisi şirketleri alanında da geride kalan AB, yapay zeka meselesi gündemdeyken yine arkada bırakılmaktan endişe ediyor. İşgücü verimliliği söz konusu olduğunda da AB ‘olgun ekonomiler’ ortalamasının gerisinde.
İtalya’nın eski başbakanlarından iki ayrı rapor
Eski İtalya Başbakanı ve eski Avrupa Merkez Bankası Başkanı Mario Draghi, AB’nin rekabet gücünün durumu ve bunun nasıl düzeltileceği konusunda bir rapor yazmak üzere geçen yaz Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen tarafından görevlendirilmişti.
Draghi raporunda rekabet gücünü değerlendirirken, İtalya’nın bir diğer eski başbakanı Enrico Letta da Mart ayında sunulmak üzere iç pazarın durumuna ilişkin ayrı bir rapor hazırlıyor.
Jacques Delors Enstitüsü’nün başkanı Letta, Financial Times’ta yer alan habere göre, kendi deyimiyle ‘Brüksel balonundan çıkıp sahadaki endişeleri dinlemek’ için Avrupa başkentlerini kapsayan bir tura çıktı.
Letta, Avrupa’nın ikileminin, Amerika, Çin, Hindistan ve diğerleriyle rekabet ederken ortak pazarın gücünü ve dolaşım, sermaye, mal ve hizmet özgürlüklerini korumak olduğunu söylüyor.
Letta, “Dört özgürlüğü geliştirirken ve dört özgürlüğün ruhunu yok etmeden güç butonuna nasıl basacağız? Çünkü Avrupa egemenliği, yeni bir sanayi politikası, Avrupa’nın gelişmesi ve güçlü olması için güçlü bir kapasite üzerinde çalışmak istiyoruz,” dedi.
Avrupa’nın ABD, Çin ve Hindistan gibi yükselen güçlerle rekabet etme arzusunun ‘AB’nin inşa ettiklerini yok etmeyi kolaylaştırdığını öne süren Letta’ya göre bu, “şimdiye kadar çok ama çok önemli olan eşit bir oyun alanı ve serbest rekabet fikri.”
Bürokrasi ve sübvansiyon meselesi birliği sarsıyor
AB içinde, özellikle de KOBİ’ler arasında, Brüksel merkezli birlik bürokrasisine karşı sesler de yükseliyor.
FT’ye konuşan üst düzey bir AB diplomatı ‘gülümseyerek ve omuz silkerek’ yaptığı açıklamada, “‘Bürokrasiyi azaltalım’ diyorlar ve bir gün sonra yeni bir durum tespiti mevzuatı çıkarıyorlar,” diyor.
Geçen Eylül ayında yaptığı Birliğin Durumu konuşmasında Ursula von der Leyen de bu şikâyeti kabul ederek her yeni AB mevzuatının ‘bağımsız bir kurul tarafından rekabet edebilirlik kontrolünden’ geçirileceği sözünü vermiş ve şirketler için AB düzeyinde raporlama düzenlemelerini yüzde 25 oranında azaltacak yeni yasalar vaat etmişti.
Bazı üye ülke diplomatlarına göre ise birliğin rekabet gücünün önündeki en büyük engel uzun vadeli eğilimler ya da dış rakiplerin önlenemez yükselişi değil, alınan iç kararlardan kaynaklanıyor. Bu iç kararların en önemlisi de devlet teşviki kurallarının gevşetilmesi.
Devlet yardımları ve ulusal sübvansiyonların izin verilebilirliğine ilişkin kurallar gevşetilmiş ve AB üyelerinin bütçe açıkları ve borçları üzerindeki denetimi askıya alınmıştı.
AB’nin devlet teşviki kuralları, mali gücü daha az olan yoksul devletleri, aksi takdirde ulusal şirketlerine para pompalayabilecek ve onlara haksız bir avantaj sağlayacak daha zengin devletlerden korumak için hazırlanmıştı.
Oysa çoğunlukla güney ve doğu ülkelerinden bazı yetkililer tam da bunun gerçekleştiğini söylüyor. Almanya ve Fransa gibi ülkelerdeki hükümetler, tüm birlik için iktisadi istikrar adına, kendi şirketlerine AB’deki rakipleriyle rekabet edebilmeleri için mali güç sağladılar ve bu arada ortak pazarın güvencelerini suiistimal ettiler.
Avrupa’nın Mart 2022 ile bu yılın Ağustos ayı arasında onayladığı 733 milyar avroluk devlet desteğinin neredeyse yarısı Almanya’ya ait.
Sübvansiyon kurallarını etkili bir şekilde gevşetme kararlarının alındığı kritik toplantılara katılan bir yetkili, “Tüm devletler pandemi ve savaş sırasında oldukça tuhaf şeyler yaptı ve temelde hepsi istediklerini yapmak için tam yetkiye sahip olduklarını fark etti,” diyor.
Aynı yetkili, Fransa ve Almanya’nın bazı eylemlerinin ‘devlet yardımları açısından çok çirkin’ olduğunu ve ortak pazarın şu anda ‘gerçekten çok yıpranmış durumda’ olduğunu ekliyor.
IMF’den ‘ücretler çok yüksek’ şikayeti
Öte yandan IMF de Orta ve Doğu Avrupa’daki hızlı ücret artışlarının bölgenin rekabet gücünü aşındırma riski taşıdığı uyarısında bulundu.
Son yıllarda bölgedeki pek çok ülkede gelirler çift haneli oranlarda artarken, IMF verimliliğin büyük ölçüde durduğunu öne sürüyor.
IMF’nin Avrupa departmanı başkanı Alfred Kammer Financial Times’a yaptığı açıklamada bu eğilimin, Batı Avrupalı şirketlerin üretimlerini buraya taşımasından yararlanan bir bölge için ‘rekabet gücü sorunu yaratabileceğini’ savundu.
Kammer, yüksek ücret artışlarının bölgede uzun zamandır norm olduğunu, fakat son yıllarda görülenlerin ‘farklı bir kalibrede’ görüldüğünü söyledi.
IMF’nin Avrupa’nın ekonomik görünümüne ilişkin yıllık raporunun yayınlanmasından önce Kammer, “Uyarımız, rehavete kapılmamanız ve bunun bir verimlilik artışından kaynaklandığını düşünmemenizdir,” dedi.
İkinci çeyrekte Orta ve Doğu Avrupa’nın büyük bölümünde ücretler yıllık çift haneli oranlarda arttı: Macaristan’da yüzde 16,9’dan Slovakya’da yüzde 9,9’a kadar, bölge ücret artışlarında AB tablolarının başında yer aldı ve birliğin yüzde 4,5’lik ortalamasını geride bıraktı. Bununla birlikte, bölgenin büyük bölümünde enflasyon da AB ortalamasının çok üzerine çıktı.
IMF raporuna göre, ücretlerin 2023 yılı için bir bütün olarak ağırlıklı ortalama yüzde 11 artması, gelecek yıl yüzde 7’ye ve 2025’te yüzde 6’ya düşmesi bekleniyor.