DİPLOMASİ

‘ABD’nin çözümü Arap yönetimlerinin Filistin ilgisizliğine dayanıyor’

Yayınlanma

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Gazze’deki savaşın bölgeye yayılmasını önleme temel hedefiyle düzenlediği bölge turunun Suudi Arabistan ayağındaki temaslardan sonra İsrail-Arap normalleşmesi için “Gazze’de çatışmaların sona ermesi ve bir Filistin devletine giden uygulanabilir bir yolun” gerekli olduğunu belirtti.

ABC News’ün haberine göre, Blinken, Orta Doğu ziyareti kapsamında, İsrail’e gitmeden önce havalimanında açıklamalarda bulundu. Orta Doğu gezisine işaret eden Blinken, görüşmelerin ortak noktasının; Gazze’nin istikrara kavuşması ve yeniden canlanmasına yardımcı olmak olduğunu vurguladı. Blinken, Suudi Arabistan’la yaptığı görüşmede, İsrail-Arap “normalleşmesi ve entegrasyonu”nun ele alındığını aktararak, bunun için “Gazze’de çatışmaların sona ermesi ve bir Filistin devletine giden uygulanabilir bir yolun” gerekli olduğunu dile getirdi.

Aşağıda çevirisini okuyacağınız makale, Blinken’ın ziyaretinin her ne kadar savaşın yayılmasını önleme hedefine odaklansa da Washington’un daha kalıcı bir plan için hazırlığa başladığını ve ziyaretin bu kapsamda önemli olduğunu vurguluyor.

ABD’nin planının en önemli ayağı ise Suudi-İsrail normalleşmesi. Makalenin yazarı mevcut İsrail hükümetiyle bu planın yürümeyeceğini düşünüyor ancak Netanyahu’nun yaşadığı siyasi zorluklar nedeniyle direnme gücünün zayıfladığını ileri sürüyor. Makaleye göre, planın temel çıkış noktalarından birini Hamas düşmanlığı nedeniyle “Arap dünyasının çoğunun Filistin halkının siyasi geleceğiyle pek ilgilenmemesi” oluşturuyor: “Bu da Suudilerin, Mısırlıların ve diğer Arap devletlerinin büyük yatırımlarla Gazze’nin yeniden inşasına yardım ettiği, ancak siyasi bir çözüm için çok fazla zorlamadığı bir anlaşmaya kapı açabilir- en azından Hamas’a ve gözden düşmüş Filistin Yönetimi’ne karşı uygulanabilir bir alternatif ortaya çıkana kadar.”

***

Biden’ın Orta Doğu Barış Planı Var mı? Sayılır.

ABD Suudi seçeneğini canlandırmayı umuyor ancak İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu buna engel.

Michael Hirsh

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken bu hafta Orta Doğu’da bir barış elçisinden ziyade bir itfaiyeci olarak bulunuyor. Blinken’ın dokuz ülkeyi kapsayan turu (Biden yönetiminin daha geniş çaplı bir bölgesel savaşı önlemek için aylardır sürdürdüğü çılgınca mücadelenin en son hamlesi) çoğunlukla Gazze’deki yangını sınırlamak ve ABD’nin daha fazla içine çekilmesini önlemekle ilgili.

Ancak yönetim aynı zamanda daha kalıcı bir Orta Doğu çözümü için bir plan hazırlamaya başlamayı umuyor. Blinken’in İsrail’e gitmeden önce pazartesi günü iniş yaptığı Suudi Arabistan’ın da önemli bir rol oynaması bekleniyor. Özellikle ABD Başkanı Joe Biden, Riyad’ın İsrail’in Gazze ve Batı Şeria’da kısıtlanması ve nihai bir Filistin devleti ya da en azından bir dereceye kadar egemenlik de dahil Filistinlilerin çıkarlarını karşılama sözü vermesi karşılığında İsrail’i tanıma görüşmelerini yeniden başlatmasını istiyor.

ABD’li yetkililer Riyad’ın büyük ölçüde bu yönde hareket ettiğine inanıyor. Aralık ayı sonunda üst düzey bir yönetim yetkilisi “Suudilerle son haftalarda yaptığımız görüşmeler normalleşmeyi ilerletmek istediklerini gösteriyor” dedi.

Blinken, Katar Dışişleri Bakanı ile Doha’da düzenlediği ortak basın toplantısında gazetecilere yaptığı açıklamada, Arapların “ertesi gün” senaryolarını tartışmaya yönelik ilk direncini aşmada bazı başarılar elde ettiğini belirterek şunları söyledi: “Ortaklarımız bu zor konuşmaları yapmaya ve zor kararlar almaya istekli. Hepimiz ileriye dönük bir yol çizilmesinde pay sahibi olduğumuzu hissediyoruz.”

Elbette tüm bunlar henüz başlangıç aşamasında ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun aşırı sağcı hükümetinin Filistin devletini andıran herhangi bir şeye karşı devam eden direnci karşısında bunların çoğu yakın zamanda ilerlemeyecek. İsrail içinde Netanyahu 7 Ekim felaketinin yaşanmasına izin vermekle, hatta yıllarca Filistin Yönetimi’nin zararına Hamas’ı destekleyerek bu felakete yardım ve yataklık etmekle suçlanıyor ve kendisine verilen destek giderek azalıyor. Ancak Hamas’ın korkunç saldırıları İsrail kamuoyunu da sağa kaydırdı ve iki devletli bir müzakere ihtimalini neredeyse imkânsız hale getirdi.

Aralık sonunda İsrail’i ziyaret eden ABD’li Orta Doğu müzakerecisi Dennis Ross, “İsrail’deki siyasi yapı şu anda bunu kaldıramaz” dedi: “Bu olayın duygusal derinliği dikkat çekici. … Herkes güneyde [Gazze sınırı yakınlarında] öldürülen birini, kaçırılan birini, öldürülen ya da yaralanan bir askeri tanıyor.”

Aslında, siyasi olarak zor durumda olan Netanyahu’nun, Biden’ın planlarına karşı çıkmasını, kendisini görevde ve muhtemelen hapisten uzak tutmanın anahtarı olarak gördüğüne dair göstergeler var. (Netanyahu bir dizi yolsuzluk suçlamasıyla karşı karşıya.) İsrail medyasına göre Netanyahu, Likud partisinin üyelerine savaştan sonra Gazze ve Batı Şeria’da bir Filistin devletinin kurulmasını ancak kendisinin önleyebileceğini söylüyor. İsrail’deki kamuoyu, Netanyahu’nun Filistinli bir oluşuma verilecek herhangi bir egemenliğin gelecekte İsrail’e saldırı anlamına geleceği ve şimdi böyle bir sonuçtan bahsetmenin sadece Hamas’a zafer kazandıracağı fikrini giderek daha fazla destekliyor.

Ancak Biden, düşük oy oranlarından muzdarip olduğu bir seçim yılında, özellikle de kendisi ve yönetimi İsrail’in kanlı baskısını desteklediği için Demokrat Parti içinde sert bir şekilde eleştirildiğinden daha fazla baskı yapmak istiyor.

Ve en azından kavramsal olarak, nihai bir barış planının bazı parçaları yerine oturmaya başlıyor olabilir. Bu olasılıkların altında, mevcut İsrail-Filistin çatışmasının en az dikkat çeken boyutlarından biri yatıyor: Hamas yönetimindeki Gazze Sağlık Bakanlığı’na göre, İsrail Savunma Kuvvetleri’nin 7 Ekim’e misilleme olarak Gazze’de yaklaşık 23.000 Filistinliyi öldüren operasyonlara başlamasından bu yana Arap başkentlerinden gelen öfke ifadelerine rağmen, Arap dünyasının çoğu Filistin halkının siyasi geleceğiyle pek ilgilenmiyor.

Hatta şimdiye kadar olduğundan çok daha az ilgileniyor. Birçok Arap lider de gizliden gizliye Hamas’tan kurtulmaya en az İsrailliler kadar hevesli.

1980’lerin başından bu yana bölgede görev yapan emekli ABD büyükelçisi Ryan Crocker telefonla yapılan mülakatta, “Filistinlilerin en büyük düşmanı İsrailliler değil; diğer Araplar” dedi. Örneklerden biri: Abdülfettah Es-Sisi’nin laik askeri yönetimindeki Mısır hükümeti, Biden yönetimi kendisinden Gazze’nin Refah sınır kapısından Filistinli mültecileri kabul etmesini istediğinde öfkeyle patladı.

Neden mi? İdeolojisi büyük ölçüde Mısır’da doğan radikal Müslüman Kardeşler’e dayanan Hamas’ın İslamcı liderliği neredeyse tüm Arap rejimlerinin nefretini kazanmış durumda. Crocker “Mısır için Hamas neredeyse varoluşsal bir tehdit” diyor. Bu durum, laik Filistinli savaşçıların Lübnan, Suriye ve Libya gibi farklı ülkelerde sığınak ve destek bulduğu ve hatta Ürdün’ün Haşimi Krallığı’nı devirme çabalarında bazı Arap liderlerin desteğini aldığı on yıllar öncesiyle tam bir tezat oluşturuyor.

Bu da Suudilerin, Mısırlıların ve diğer Arap devletlerinin büyük yatırımlarla Gazze’nin yeniden inşasına yardım ettiği, ancak siyasi bir çözüm için çok fazla zorlamadığı bir anlaşmaya kapı açabilir- en azından Hamas’a ve gözden düşmüş Filistin Yönetimi’ne karşı uygulanabilir bir alternatif ortaya çıkana kadar.

Eski İsrail Başbakanı Şimon Peres’in eski kıdemli danışmanı ve İsrail Politika Forumu üyesi Nimrod Novik, Suudi veliaht prensi Muhammed bin Selman’ın artık “Washington’un ‘ertesi sabah’ stratejisine katkıda bulunma konusunda birleşmiş geniş bir Arap koalisyonuna liderlik etmese bile uyumlu göründüğünü” söyledi.

Geçen Ekim ayında yaptığı açıklamalarda Biden, Hamas’ın İsrail’e yönelik saldırılarının kısmen ABD’nin müttefiki Suudi Arabistan ile ilişkilerinin potansiyel normalleşmesini raydan çıkarmayı amaçladığını söyledi. Biden bir kampanya etkinliğinde “Suudilerle masaya oturmak üzere olduğumu biliyorlardı” dedi: “Tahmin edin ne oldu? Suudiler İsrail’i tanımak istiyordu.”

Şu anda kilit nokta, Biden ekibinin Filistinlilere kimin liderlik edeceği sorusunun üstesinden gelip gelemeyeceği. ABD, Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan’ın aralık ortasındaki İsrail ziyareti sırasında söylediği gibi hem Gazze hem de Batı Şeria’nın yönetiminin “yenilenmiş ve yeniden canlandırılmış bir Filistin Yönetimi altında birleştirilmesi” gerektiği konusunda ısrar etmeye devam ediyor. Netanyahu hükümeti bunu düşünmeyi reddediyor, ancak sonunda devrilirse, daha ılımlı Ulusal Birlik partisine başkanlık eden ve Netanyahu’nun savaş kabinesinin daha merkezci bir üyesi olan emekli general ve popüler bir isim Benny Gantz gibi bir halefin yeniden düşünmesi mümkün. Gantz geçmişte “iki unsurlu bir çözümden” bahsetmiş ancak bir Filistin devletini desteklemekten kaçınmıştı.

Gantz şimdiden başbakanı kamuoyu önünde eleştirmeye başladı ve 4 Ocak’ta Netanyahu’nun müttefiki sağcı bakanların 7 Ekim’e yol açan hatalarla ilgili bir soruşturma başlatma planı nedeniyle IDF Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi’ye saldırdığı öfkeli bir kabine tartışmasından Netanyahu’nun sorumlu olduğunu öne sürdü.

Washington ile İsrail arasındaki gerilim, İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın 4 Ocak’ta İsrail’in Gazze’nin kuzeyinde daha hedefe yönelik bir stratejiye odaklanan yeni bir aşamaya geçeceğini açıklamasının ardından bir nebze de olsa yatıştı. Gallant, “savaşın hedeflerine ulaşılmasının ardından Gazze Şeridi’nde İsrail’in sivil varlığının olmayacağını”, ancak İsrail’in bölgede operasyon yapma hakkını saklı tutacağını da sözlerine ekledi.

Bu, Biden yönetiminin ısrarla istediği yönde bir adımdı. Ancak Blinken’in Gazze konusunda Netanyahu’nun daha fazla direnişiyle karşılaşacağı kesindi zira ikili arasında sert sözler sarf edilmiş, Bakan İsrail’in sivilleri öldürmeyi bırakması ve Filistinlilerin “koşullar elverdiği anda evlerine dönebilmeleri gerektiğini” söylemişti. Netanyahu ise Hamas ortadan kaldırılana kadar savaşın devam edeceğini söyleyerek, “Bunu hem düşmanlarımıza hem de dostlarımıza söylüyorum” dedi.

Yine de üst düzey yönetim yetkilisi, Netanyahu’nun radikal hükümetinin bile Gazze’de binlerce Filistinliyi öldürmeye devam etmenin jeopolitik maliyetini anladığını söyledi.

Yetkili, “Yüksek yoğunluklu operasyondan daha düşük yoğunluklu operasyona geçme ihtiyacının farkına vardılar” dedi: “Bunun neye benzediği konusunda onlara zor sorular soruyor ve Irak ve Afganistan’dan aldığımız dersleri onlarla paylaşmaya çalışıyoruz.” Yetkili sözlerini şöyle sürdürdü: “Bunun önemli bir sonraki adım olduğuna inanıyoruz ve çatışmanın sonuna yaklaşmış durumdayız.”

Şimdilik Blinken’in İsrail ve Suudi Arabistan’ın yanı sıra Türkiye, Yunanistan, Ürdün, Katar, Abu Dabi, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır’ı da kapsayan turundaki ana görevi İsrail’in Hizbullah’a karşı ikinci bir cephe açmasını önlemek ve İran’a karşı daha geniş bir koalisyon oluşturmak olacak. Yine de bu hükümetlerin bu hedefe yönelik ortak çıkarları ve İran’ın etkisine yönelik ortak kaygıları, gelecekteki barış müzakerelerine de ivme kazandırabilir.

Otuz yıl önce başarısızlıkla sonuçlanan Oslo Anlaşması’nın hayata geçirilmesinde önemli bir rol oynayan ABD’li müzakereci Ross, 7 Ekim’de yaşanan ulusal travmanın İsraillileri Filistinliler hakkında daha önce hiç yapmadıkları bir tartışmaya zorlayabileceğini söylüyor.

“Burada siyasi bir hesaplaşma ve aynı zamanda Filistinlilerle ilişkilerinin ne olduğu konusunda bir tartışma olacak” dedi: “Oslo’da bunu yapmadılar çünkü Oslo gizli bir anlaşmaydı. Şimdi sanki bütün bir ülke travma sonrası stres bozukluğu yaşıyor. Her şeyi çözmeleri gerekiyor.”

Çok Okunanlar

Exit mobile version