Gazze’deki savaşı sonlandırmak için ABD’nin neden İsrail’e baskı yapmadığı sorusuna birçok neden öne sürülüyor. Bu nedenlerden en çok dile getirileni Washington’un aslında İsrail üzerinde o kadar büyük bir etkiye sahip olmadığı ve olası ABD baskısının İsrail kamuoyunda ABD karşıtlığını körükleyeceği düşüncesi. Bu iki argümanın çıkış noktası da İsrailli yetkililer. Aşağıda çevirisini okuyacağınız çalışma, bu tezi çürütüyor. Makalenin yazarlarının İsrailli seçmenlerle yaptığı anket benzeri bir çalışma sonucunda İsrailli seçmenlerin ve özellikle Netanyahu’ya oy verenlerin ABD’nin İsrail’e baskısı üzerine Hamas’la anlaşmaya daha sıcak baktığı ortaya çıktı.
Makalenin tamamını dikkatinize sunuyoruz:
***
Amerika’nın İsrail üzerinde düşündüğünden daha çok etkisi var
ABD’nin baskısı, Netanyahu’yu Gazze’deki rotasını değiştirmeye nasıl ikna edebilir?
Daniel Silverman, Anna Pechenkina, Austin Knuppe, Yehonatan Abramson
İsrail’in Gazze’de, Hamas’a karşı yaklaşık bir yıldır sürdürdüğü savaş boyunca ABD Başkanı Joe Biden yönetimi, İsrail’e en yıkıcı operasyonlarını azaltması ve çatışmayı sona erdirmesi için ciddi bir baskı uygulamakta isteksiz davrandı. Biden’ın geride durmasının birkaç nedeni var. Bu nedenlerden bir tanesi, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hükümetinin rotasını baskı yoluyla değiştirmenin iyi bir sonuç vereceğine duyulan şüphe.
Bazı analist ve uzmanlar, ABD’nin İsrail hükümetinin davranışlarını temelden değiştirecek etkiye sahip olmadığını ve hatta İsrail’in Hamas’ın 7 Ekim 2023’teki yıkıcı saldırısına verdiği tepkiye meydan okumanın geri tepebileceğini savunuyor. Bu görüşlerin ABD’nin üst düzey karar mercileri tarafından ciddiye alındığı görünüyor.
Bu yaz başında, İsrail ve Hizbullah arasında arabuluculuk yapan Biden yönetimi yetkililerinden Amos Hochstein, Lübnanlı siyasetçileri ABD’nin İsrail’i zorlayacak gücü olmadığı konusunda uyardı.
Kâr amacı gütmeyen Lübnan’ın Amerikan Görev Gücü (ATFL) Başkanı Ed Gabriel, Hochstein’ın mesajını şöyle özetledi: “[İsrailli yetkililere] Onlara, istediğimizi yaptırabileceğimizi sanıyorsanız yanılıyorsunuz… Amerika’nın İsrail’i durduracak gücü olmadığını anlamalısınız.”
Benzer bir yorum geçen yıl sonunda uzun süredir Orta Doğu müzakerecisi olan ABD’li diplomat Dennis Ross’tan da geldi: “Tarih İsrailli seçmenlerin ABD’nin makul olmayan taleplerde bulunması durumunda maliyeti ne olursa olsun bu talepleri reddettiğini gösteriyor.”
Kısmen İsrailli yetkililerin açıklamalarından kaynaklanan bu görüş, İsrail’in aşırı sağcı Maliye Bakanı Bezalel Smotrich’in ABD’nin savaşı sona erdirmek için yaptığı baskıların İsraillileri savaşmaya devam etmek için motivasyon kaynağı haline geldiğini dile getirmesi gibi örneklerle destekleniyor.
Ancak bu tahmin, yalnızca bir varsayımdan ibaret. Bunu test etmek için, mayıs ayında İsrail kamuoyunun savaşa yönelik tepkilerini daha iyi anlamak amacıyla ABD hükümetinin koşulsuz desteği ile ABD’nin Gazze’de strateji değiştirme baskısı arasındaki farkı ölçen daha önce yapılmamış bir anket yaptık. Sonuçlar, ABD’nin elinde koz bulunmadığına dair kanaatin yanlış olduğunu gösterdi: ABD büyük olasılıkla İsraillilere barışçıl bir uzlaşmaya gitmeleri ve Gazze’deki savaşı önemli bir tepki yaratmadan sona erdirmeleri için baskı yapabilir. Eğer Biden yönetimi ya da belki de daha büyük olasılıkla halefi İsrail’e gerçek ve sürekli bir baskı uygularsa- örneğin bir anlaşmaya varmak için saldırı silahlarının ihracatını şarta bağlarsa- bu muhtemelen İsrail kamuoyunun savaşa olan desteğini önemli ölçüde zayıflatacak ve savaşın sona ermesini hızlandıracak.
KAMUOYU KAZANILABİLİR
Son zamanlarda yapılan kamuoyu yoklamaları birçok İsraillinin, İsrail’in savaşı sona erdirmesi ve Gazze’den tamamen çekilmesi karşılığında tüm rehinelerin serbest bırakılmasını öngören bir ateşkes anlaşmasını desteklediğini gösteriyor. Haziran ayında böyle bir uzlaşmaya sıcak bakan İsrailliler yüzde 56’lık dilimi oluştururken ağustos ayında bu oran yüzde 63’e yükseldi. ABD politikasının bu rakamları bir ölçüde etkilemiş olması muhtemel; Biden, Dışişleri Bakanı Antony Blinken ve CIA Direktörü William Burns, açıkça bir anlaşmaya yönelik sözlü desteklerini ve İsrail hükümetinin bunu kabul etmemesi karşısında sabırlarının dolmak üzere olduğunu dile getirdiler.
İsraillilerin ABD’nin ülkeye yönelik tutumuna nasıl tepki verdiğini daha iyi anlamak için, 7 Mayıs’tan 12 Mayıs’a kadar, genel İsrail nüfusunu temsil eden bin 238 İsrailli yetişkinden oluşan bir örneklemle, yaklaşık iki düzine sorudan oluşan çevrimiçi bir anket yaptık. Katılımcılardan, Washington’un İsrail’in Refah’ı işgalini engellemeye çalışmak amacıyla yıllardır ilk kez bir silah sevkiyatını durdurduğu haberinin ortaya çıkmasından sadece birkaç gün sonra görüş alındı. Bu strateji, anketimizin sahada olduğu dönemde ABD’nin Gazze’deki savaşa yönelik politikasının yönünü özellikle belirsiz hale getirdi.
Anketimiz, İsraillilerin ABD’nin duruşuna nasıl tepki verdiğini görmek için dikkatle hazırlanmış bir mesaj testi içeriyordu. Katılımcıları üç gruba ayırdık. Birincisi kontrol grubuydu; anketi doldurmadan önce katılımcılara herhangi bir mesaj verilmedi. İkinci grup soruları yanıtlamadan önce, Amerikan halkının çatışmada İsrail’i desteklediğini ve Biden yönetiminin İsrail’in Hamas’a karşı tam bir zafer elde etmesi için koşulsuz destek sağlayacağını öne süren gerçekçi ancak hayali bir haber okudu. Üçüncü grup ise Amerikalıların savaştan soğuduğu, Biden yönetiminin İsrail’in savaşı sona erdirmesi gerektiğini ve bunu yapmaması halinde ABD desteğinin koşulsuz olmayacağını kesin olarak ifade ettiği kurmaca bir haber okudu. İki test grubuna sunulan her iki pozisyon da mayıs ayı başlarında, Biden yönetiminin silah sevkiyatının ilk kez durdurulduğunu duyurduğu ve gerçekten büyük bir politika değişikliğinin eşiğinde mi olduğu, yoksa savaşı hafif eleştirilerle desteklemeye devam mı edeceği konusunda çelişkili haberlerin olduğu dönemde, tamamen akla yatkındı.
Bu müdahalenin ardından her üç katılımcı grubuna da Gazze’deki çatışma, çatışmanın sona erme olasılığı ve diğer jeopolitik konulara ilişkin tutumları hakkında aynı sorular soruldu.
Sonuçlar çarpıcıydı.
Genel olarak, ABD’nin savaşı sona erdirmek için İsrail’e gerçek bir baskı uygulamaya hazır olduğunu okuyan İsraillilerin savaşa, savaşı sona erdirmek için yapılan müzakerelere ya da ABD ve jeopolitik rakiplerine ilişkin görüşlerini önemli ölçüde değiştirmediğini gördük.
Özellikle, ABD’nin, İsrail’e rotasını değiştirmesi için baskı yaptığını duyan grupta, daha sonra ABD’ye olumlu baktığını söyleyen katılımcıların yüzdesinde anlamlı bir düşüş ya da Rusya veya Çin’e olumlu bakanların yüzdesinde bir artış olmadı. Bu bulgular, ABD’nin baskı uygulamasının İsraillilerin ateşkese desteğini azaltacağı veya Amerika’ya yönelik görüşlerini ciddi şekilde zedeleyeceği endişesini çürütüyor. Kısacası, Smotrich yanılıyor: Baskının geri tepeceğine dair bir kanıt yok.
Ayrıca, ABD’nin İsrail’e koşulsuz destek verdiğini duyan katılımcılar arasında ABD’ye olumlu bakanların yüzdesinin kontrol grubuna göre sekiz puan daha yüksek olduğunu belirtmek gerekir. Anket katılımcıları, ABD’nin İsrail’e koşulsuz destek vermesini tercih etmişti. Ancak, Amerika’nın baskı uyguladığını duyduklarında da ABD itibarını kaybetmiş görünmüyordu.
BASKIYI YOĞLUNLAŞTIRMA
ABD’nin İsrail üzerindeki baskısını duymanın etkisini, katılımcıları Netanyahu’yu destekleyenler ve desteklemeyenler (Bu, İsrail’de önemli bir siyasi bölünme) olarak ayırarak daha derinlemesine inceledik. Katılımcılara bir sonraki seçimde Netanyahu’ya mı yoksa diğer önde gelen İsrailli politikacılardan birine mi oy vermeyi planladıklarını sorduk.
Netanyahu’ya oy veren katılımcıların, ABD’nin uyguladığı baskıya ilişkin haberi okuduktan sonra Hamas’la anlaşmaya verdiği desteğin önemli ölçüde arttığını (yüzde 25’ten yüzde 40’a) gördük; bu da İsrail halkının önemli bir kesiminin ABD’nin İsrail’e savaşı sona erdirmesi için baskı yaptığını duyduklarında, aslında oldukça duyarlı olduklarını ve bazı liderlerin aksi yöndeki iddialarına rağmen bu baskıya istendiği gibi karşılık verdiklerini gösteriyor.
Bu bulgular, kontrol grubundaki Netanyahu seçmenleri ve diğer seçmenler tarafından ifade edilen görüşler göz önüne alındığında özellikle dikkat çekici. Anketi tamamlamadan önce ABD stratejisi hakkında hiçbir şey okumamış olan katılımcılar arasında, Hamas’ı ortadan kaldırmaya çalışmak için savaşı sürdürmek yerine savaşı sona erdirmek ve Gazze’de tutulan İsrailli rehineleri iade etmek için bir anlaşmaya varılmasına verilen desteğin oranları, Netanyahu seçmenleri arasında yüzde 25, diğer İsrailliler arasında ise yüzde 73’tü. Başka bir deyişle, Netanyahu seçmenleri İsrail’in savaşta maksimalist bir sonuç elde etmesine yönelik desteğin birincil kaynağı idi. Bu seçmenlerin topyekûn bir zafer kazanma arzusunu azaltmak ve onları uzlaşmaya itmek, İsrail siyasetinde çatışmayı sürdürmenin uygulanabilirliğini ciddi şekilde tehlikeye atacaktır.
Netanyahu’nun kendisi siyasi geleceğini bağlı gördüğü bu savaşta ne kadar kararlı olursa olsun, nadiren de olsa uygulanan ABD hükümeti baskısına duyarlı olduğunu da gösterdi. Örneğin Nisan ayında Biden’ın Netanyahu’ya İsrail’in savaştaki tutumunda ciddi değişiklikler yapmasını söylediği bir telefon görüşmesinin ardından İsrail, Gazze’ye insani yardım taşıyan kamyonların sayısını önemli ölçüde artırdı. Bu olay, Netanyahu’nun bugüne kadarki oy oranlarının en düşük olduğu ve savaş kabinesinin ılımlı üyeleri sayılan Benny Gantz ve Gadi Eisenkot’un istifa edeceğine dair spekülasyonların arttığı bir döneme denk geldi. Baskıyı savunanlar, kamuoyunda artan muhalefet, elitlerden kopma tehditlerinin artması ve politikadaki değişimlerin benzer bir birleşimini gördüklerinde harekete geçebilirler.
Belki de bu nedenle Netanyahu, sağındaki İsrailli bakanlar ve İsrail hükümetinin ABD’deki en ateşli ve refleksif savunucularıyla birlikte, Amerika’nın İsrail’e savaşı sona erdirmesi için baskı yapması halinde neler olacağına dair böylesine korkunç uyarılarda bulundu. ABD politikasının İsrail siyasetini şekillendirme gücünün farkındalar. Örneğin, büyük ölçekli kitlesel protestolara ek olarak, daha fazla yedek askerin, Netanyahu’nun İsrail güvenliğini ve Amerikan desteğini eşi benzeri görülmemiş bir şekilde tehlikeye atmasını protesto etmek için görevden çekilmesi, geçen yıl hükümetinin yargı reformlarına karşı yapılan protestolarda olduğu gibi, ülkeyi daha da büyük bir kaosa sürükleyebilir.
Peki ya ABD’nin İsrail’e koşulsuz destek vereceğini duymanın sonuçları? Burada, ABD’nin savaşı sona erdirmesi için İsrail’e baskı yaptığını söylemenin etkisine kıyasla ilginç ama daha zayıf bir paralellik bulduk. ABD’nin İsrail zaferine koşulsuz destek verdiğine dair kurgu haberi okumak, Netanyahu karşıtı seçmenler arasında ateşkes desteğini kontrol grubuna kıyasla altı puan azalttı; bu, Netanyahu seçmenleri üzerinde ABD baskısına dair hikayeyle ilişkili farktan daha küçük ve istatistiksel olarak anlamlı olmayan bir farktı.
Bununla birlikte İsraillilerin, ABD’nin ne olursa olsun arkalarında olduğunu düşündüklerinde daha maksimalist hedeflere ulaşmak için serbest hareket edebileceklerini hissettiklerini gösteriyor. Koşullu destekle ilgili kurgu haber gruplarının sonuçlarıyla birleştirildiğinde, İsraillilerin savaşa yönelik görüşlerinin esnek olduğunu ve dolayısıyla ABD’nin tutumunun İsrail kamuoyunu savaşı sonlandırmaya itebileceğini gösteriyor.
Sonuç olarak anketimiz, ABD’nin İsraillilerin çatışmayı sürdürme maliyetleri ve faydaları hakkındaki düşüncelerini ciddi ölçüde etkileyebileceğini güçlü bir şekilde ortaya koyuyor. ABD’nin savaşı sona erdirmesi için baskı yaptığı haberini duymak, İsraillilerin askeri operasyonların devamına karşı çıkıp uzlaşmaya yönelmesini sağlayabilir, üstelik bu durum İsraillilerin ABD’ye yönelik genel görüşlerinde önemli bir maliyet yaratmadan gerçekleşebilir.
Kaldı ki bulgularımız muhtemelen gerçek ABD baskısının gücünü olduğundan düşük gösteriyor, çünkü denekler sadece tek bir kurgusal haber okudular. İsrail hükümetinin karşı mesajlarının, ortaya çıkardığımız etkileri azaltması mümkün olsa da elde edilen sonuçlar, ABD’nin çatışmayla ilgili İsrail vatandaşlarının görüşlerini etkileme yeteneği kapsamında umut verici.
BURADAKİ SÜPER GÜÇ KİM?
Elbette, ABD baskısının başarısız olabileceği ya da geri tepebileceği endişesi, Washington’un Netanyahu hükümeti ve davranışları üzerinde daha fazla etki yaratmaya çalışmasının önündeki tek engel değil. Biden’ın İsrail hükümetine savaştaki tutumu konusunda ciddi bir baskı uygulamaktan kaçınmasının en az iki önemli nedeni daha var. Biden’ın geçmişten beri İsrail’e karşı kişisel bir sempatisi var, bu da onu ülkeyi eleştireceği yerde tereddütte bırakıyor. Ayrıca, davranışları kuşkusuz, başkanlık seçim yılında yaşanan iç politika kaygılarından da etkilendi.
Ancak yakında bu faktörlerin hiçbiri bu kadar önemli olmayacak. Biden, başkanlığının sonuna yaklaşıyor ve ardından kişisel dünya görüşü, ABD dış politikasının ana yönlendiricisi ve kısıtlayıcısı olmaktan çıkacak. Ülkenin yüksek riskli başkanlık yarışıyla ilişkili aşırı güçlü siyasi baskılar da birkaç ay içinde geçecek. Bir sonraki başkanlık yönetimi, savaş politikasını yeni yönlere ayarlama konusunda çok daha özgür olacak.
Şu anda Demokratların başkan adayı olan Başkan Yardımcısı Kamala Harris İsrail’in güvenliğine olan temel bağlılığını teyit etmekle birlikte son aylarda Filistinlilerin çektiği acılara daha fazla empati duyduğunun ve Netanyahu’ya karşı daha sert bir söylem ve muamele sergilediğinin sinyallerini verdi. Muhtemelen bu duruş, Harris’in Orta Doğu konusundaki yenilikçi dış politika danışmanları tarafından teşvik ediliyor. Bu nedenle bazı ateşkes destekçileri, Harris yönetiminin, İsrail ve Hamas arasında anlaşmaya varılmasını daha güçlü bir şekilde teşvik edebilmek adında sözlerini eyleme geçireceği konusunda umutlu.
Demokratların İsrail konusundaki ortak görüşü Biden’ın soluna kaymış durumda. Bir sonraki Demokrat başkan, yeni Demokrat liderlerle birlikte İsrail’e daha fazla baskı uygulamak isteyebilir. Böyle bir baskının olumsuz etki yaratacağı endişesi muhtemelen devam edecektir. Ancak anketimiz, politikada bu tür bir değişim için birçok stratejistin korktuğundan daha fazla alan olduğunu gösteriyor.
Anketimizin sonuçları ikinci bir Trump yönetiminin politikalarına da yön verebilir mi? Donald Trump’ın ilk döneminde İsrail’in sağ kanadını kucaklaması, savaşı sona erdirmek için İsrail’e silah ambargosuna karşı olduğunu belirtmesi ve İsrail’in “işi bitirmesi” gerektiği yönündeki yorumları göz önüne alındığında, Trump yönetiminin savaşı sona erdirmesi için İsrail’e baskı yapmaya istekli olacağını hayal etmek daha zor. Yine de Trump ile Netanyahu arasındaki, Trump’ın ilk döneminin sonlarına kadar uzanan gerilimler ve Trump’ın Suudilerle olan bağları gibi bölgedeki diğer yakın ilişkileri, Kasım seçimlerinin sonucundan bağımsız olarak gelecek yönetimde ABD’nin İsrail’e savaşı sona erdirmesi için baskı yapma olasılığını açık bırakıyor.
Yeni yönetimin atabileceği adımlara gelince, tarihsel olarak, İsrail’in davranışını değiştirmek isteyen ABD başkanları birkaç mekanizma kullandılar. Bunlardan biri diplomatik baskıd ki bu da genellikle İsrail’i eleştiren kararların Birleşmiş Milletler’den geçmesine izin vermeyi ve hatta bu kararlar lehinde oy kullanmayı gerektiriyor. Haziran ayında ABD hem İsrail’i hem de Hamas’ı savaşı sonlandırmaya çağıran bir BM kararına destek olarak bu yönde bir hamle yaptı. Ancak kullanılan dil biraz temkinliydi ve kararın, şimdilik, pek bir etkisi olmadı.
ABD geçmişte ekonomik ve askeri alanlarda daha ciddi baskılar uyguladı. Başkan George H. W. Bush 1991 yılında İsrail’e 10 milyar dolarlık kredi garantisini durdurarak Başbakan Yitzhak Shamir’i İsrail’in yerleşim politikasını değiştirmeye ve Filistinlilerle Madrid’de yapılacak büyük bir barış konferansına katılmaya zorladı. Başkanlar Ronald Reagan ve Barack Obama, İsrail ordusunun Lübnan ve Gazze’ye müdahaleleri nedeniyle İsrail’e üst düzey silah sevkiyatını durdurdu. Kararlılık ve sabırla uygulandığında bu tür baskılar, çoğu zaman İsrail hükümetini dizginlemeyi ve askeri harekatlara son vermek üzere pazarlık masasına oturtmayı başardı.
Harris’in ulusal güvenlik danışmanı Philip Gordon, Harris’in başkanlığı kazanması halinde, silah ambargosunun söz konusu dahi olmayacağını açıkça ifade etti. Ancak Gordon’un açıklamaları, bir ateşkes anlaşmasına varılana kadar İsrail’e tüm saldırı amaçlı silah sevkiyatının durdurulmasına kadar varabilecek önemli bir baskı olasılığını hala açık bırakıyor. İsrail’e (saldırı amaçlı olmayan) silahların bir kısmının ya da tamamının sevkiyatının durdurulması, hükümet çatışmalara son vermediği sürece ülkeye kredi verilmemesi ve muhtemelen bir anlaşmayı teşvik için ekonomik teşvik vaadinde bulunulması, potansiyel baskı listesini oluşturabilir. Bu tür hamlelerin, bölgedeki kilit güçleri Hamas’a baskı yapmaya zorlamak için yenilenen diplomatik çabalarla birleştirilmesi de muhtemelen değerlendirilecektir.
Nihayetinde Gazze’deki savaş sona ermeli. Çatışma hem İsrail’de hem de Gazze’de, şimdiden çok sayıda insanın ölümüne neden oldu. Savaş ne kadar uzun sürerse, daha geniş çaplı bölgesel savaş olasılığını o kadar artırır, dünya genelinde antisemitizm ve İslamofobiyi körükler. ABD İsrail’i destekliyor gibi göründükçe ya da sadece kenarda durdukça, Arap dünyasında ve küresel Güney’de imajı daha da zedeleniyor. Bu savaşı sona erdirmenin ABD’nin ulusal çıkarına olduğu açık ve eski güvenlik şeflerinden barış aktivistlerine kadar pek çok İsraillinin de söylediği gibi bu, İsrail’in de ulusal çıkarına olacaktır. İsrail hükümetine baskı uygulamak, ABD’nin savaşın sona ermesini teşvik için sahip olduğu birincil araçtır. Analizimiz, Washington’un itibarına önemli bir zarar vermeden merkez sağ İsraillileri anlamlı bir şekilde müzakere masasına itebileceğini gösteriyor. Eğer bir sonraki ABD başkanı savaşın sona ermesini istiyorsa, bunun için gerekli cesareti bulmalı.
ÇEVİREN: Bilge Dilay Misir