Milli futbolcu Merih Demiral’ın attığı golü Bozkurt selamıyla kutladığı için Avrupa tarafından cezalandırılması hala tartışılıyor. Merih’in cezayı hak edip etmediği, milli takımı “ayrıştırıp” ayrıştırmadığı bir yana asıl mesele Batılıların yalnızca Merih’i değil tüm Türkleri suçladığı konuya geldi; bozkurt selamı ülkücülere mi ait, yoksa tüm Türklere mi?
Gördüğüm tüm tartışmalarda diskur tarihsel bir denklik aramak üzerineydi. Bir cephe Atatürk ve Bozkurt sembolünün ilişkisinden dem vururken diğer tarafsa el işaretinin ülkücü hareketle özdeşleştiğini bu nedenle “ırkçı” anlamdan ayırt edilemeyeceğini iddia ediyordu. Hatta Batılılar hemen herkesi Hitler, her şeyi de Nazi ilan etmekte mahir olduklarından bu konuda da bozkurt selamını Hitler selamıyla kıyaslamaktan geri durmadılar. Ancak Batılılar zaten yasaklayıp halının altına süpürdükleri sembolleri böbürlenerek anlatmayı severler, peki ya yasaklamadıkları?
Bu da beni bir başka denklik aramaya itti. Tarihsel olarak hangi sembol ya da işaret bozkurt selamıyla kıyaslanabilirdi? Sosyal medyada yabancılarla bizimkilerin yaptığı tartışmalardan birinde aradığımı buldum. Türk bir kullanıcı; “Boşuna Sieg Heil ile kıyaslamayın, Bozkurt selamı Gadsen bayrağı gibi bir şeydir” diyordu.
Dedim ki “İşte bu!”
Aradığım sembol Gadsen bayrağıydı. Yani Amerikan milliyetçiliğinin en eski sembollerinden biri.
Gadsen bayrağı da ne?
Bayrağın hikâyesi Amerikan devrimine dayanıyor. Yeni Dünya’da İngiliz boyunduruğundan sıkılan 13 koloni isyanın eşiğindedir. Temsil edilmedikleri bir imparatorlukta vergi ödemek istemeyen Amerikalılar, George Washington komutasında İngilizlere başkaldırırlar. Düzenli bir ordusu olmayan Amerikalılar, 13 koloninin tamamını koruyacak güce sahip değildir. “Minuteman” ismini verdikleri milis güçleri, bağımsız bir şekilde silahlandırılmış ve İngilizlere direniş için örgütlenmişti. Kısa sürede Amerikalılarda büyük devlete karşı küçük yönetim, otoriteye karşı birey kavramı yerleşti. 1775 yılında Güney Karolina delegesi Christopher Gadsen, bu oluşan kültür için bir bayrak tasarlayacaktı. Benjamin Franklin’in uzun zamandır kullanmayı tercih ettiği, Amerika’da bolca bulunan çıngıraklı yılanı seçti. Bu hayvan, 13 koloninin birliğinin bir sembolü olarak biliniyordu. Toplumda karşılık bulması muhtemeldi.
Bayrak sonunda hazırlandı. Sarı bir zemin üzerinde çıngıraklı bir yılan… Altında tek bir slogan;
“Üzerime basma!”
Gadsen bayrağı olarak anılan bu bayrak, kısa sürede yayıldı. Önce ABD kongresinin savaş mühründe yer edindi. Çeşitli askeri birlikler, bayrağı sembol olarak kullandılar. ABD donanması ilk bayrağında çıngıraklı yılanı ve sloganı kullanmayı ihmal etmedi. Gadsen bayrağı, Amerikan Milliyetçiliğinin sembolü oldu. Üzerime Basma sloganı, Amerikalılık kimliğini otorite karşıtlığı üzerine kurmuştu. 12 eyalet, Gadsen bayrağını araba plakalarının üzerine bile koydu.
Sembol, 1970’lerde tekrar popülerleşti. Frankfurt Okulu’ndan türeyen Yeni Sol Akımına dahil olan “Halkın İkiyüzüncü Yıl Komisyonu”, Gadsen bayrağını kendine sembol edindi. Aynı yıllarda merkez sağdaki Libertaryen gruplar da bayrağı sahiplendiler. Hatta bayrak uzun süre “Libertaryen bayrağı” olarak da bilindi.
Gelelim 1991’e…
Ünlü Metal grubu Metallica 12 Ağustos’ta yeni bir albüm çıkarttı. Albüm’ün adı da grup ismi gibi Metallica’ydı. Ancak birçokları Black Albüm olarak bildi. Simsiyah kapağında isim hariç tek bir sembol vardı; çıngıraklı yılan.
Dahası, albümdeki şarkılardan birinin adı “Don’t Thread On Me” idi. Yani “üzerime basma”. Metallica’nın albümü o dönemdeki trash metal fanları tarafından topa tutuldu. Nispeten niş bir müzik türünü icra eden grup, Black Album ile yumuşamış, genele açılmıştı. Bugün birçok okuyucunun bileceği Nothing Else Matters ya da Enter Sandman gibi parçalar bu albümdeydi. Bu hızlı ana akımlaşmanın sebebini kısa süre içerisinde öğrendik. Metallica, albümü çıkardıktan yalnızca 47 gün sonra Moskova’ya gitti. Soğuk Savaşın son günlerinde Sovyetler Birliği’nin çöküşü olarak görülen o efsane konseri verdi. Kızıl meydanda toplanan mahşeri kalabalık, büyük kısmı Black Album’den oluşan şarkılarla kendinden geçti.
Konser, Amerikalıların gözünde Sovyetler Birliği’nin fethiydi. Amerikan milliyetçisi bir grup, Amerikan milliyetçisi sembollerle Demir Perde’yi yarmış geçmiş ve Soğuk Savaş’ın sonunu getirmişti.
Bayrak, zaman ilerledikçe tekrar gündemde yer edinmeye başladı. 2006’da Nike, bayrağı ve sloganı bir reklamında kullansa da sembol kısa süre içerisinde tekrar politikleşecekti. Obama’ya karşı kurulan ve vergilerin azaltılmasını talep eden “Çay Partisi” hareketi, Gadsen bayrağını sıkça kullanmaya başladı. Sağdaki Gadsen Flag sevgisi, popülist sağın yükselişiyle daha da ciddileşti. QAnon ve Proud Boys gibi gruplar Gadsen bayrağını tüm mitinglerinde kullanmaya başladılar. 10 yıl içerisinde bayrak, sadece aşırı sağ ile anılır hale geldi. 2016’da Obama yönetimi altındaki Eşit İş Fırsatı Komisyonu, Gadsen bayrağının “düşmanca bir iş ortamı” oluşturduğuna ve ırksal ayrımcılık anlamı içerebileceğine hükmetti.
George Floyd protestolarında sol grupların elinde Gadsen Flag’in tam tersi gözüktü. Bir postal tarafından ezilen bir çıngıraklı yılan ve altında bir slogan; “üzerine basacağız”.
2020 yılına gelindiğinde ise Gadsen Bayrağı, Kongre Baskını yapan Trump destekçilerinin elinde görüldü. Birçokları için Gadsen bayrağı artık aşırı sağın bir sembolü haline gelmişti.
Peki bu hikaye bize ne anlatıyor? Bayraklar ve semboller zaman geçtikçe başka anlamlar kazanabiliyorlar… Amerikan Milliyetçiliğinin sembolü olan bu bayrak defalarca farklı ideolojik gruplar tarafından kullanıldı. Bu gruplar ve bıraktığı izler silindikçe, bayrak yeni bir anlamlar kazandı. Önceden Libertaryen bayrağı olan bu sembol, Metallica Moskova konseriyle tekrar Amerikan Milliyetçisi oldu. Aradan yıllar geçince aşırı sağın eline geçti.
Kısa bir örnek daha vereyim. “HU” isminde Moğol bir metal grubu var. Grup, büyük oranda batılıların ilgisini çekti. Bazı batılı müzisyenlerle düet bile yaptı. Grubun kullandığı enstrümanların üzerinde swastika var. Peki neden? En ağır semboldü ya swastika? Nasıl oldu da Nazilerin insanlık düşmanı sembollerinden ayrılabildi? Yoksa HU, ata sembollerini geri mi almaya çalışıyordu?
Türk sembolü
Tekrar gelelim bizim meseleye… Konu gündeme geldiğinde Hanım Halilova’nın bozkurt selamının geçmişini anlattığı video tekrar paylaşıldı. Halilova, el işaretinin Azerbaycan’da hep yapıldığını, Gagavuz Türklerinde de görüldüğünü söylüyordu. Hatta Alpaslan Türkeş, ilk gördüğünde yanlışlıkla metal işareti yapmış ve uyarılmıştı. Yani el işaretini ülkücüler icat etmediler.
27 ulusun katılımıyla Macaristan’da yapılan kurultayda Macarlar da dâhil olmak üzere din ya da mezhep fark etmeksizin Türkler bu işareti yapıyorlar. Geçtiğimiz hafta İran’da seçimi kazanan Türk kökenli Mesut Pezeşkiyan, Batı Azerbaycan’da bozkurt selamıyla karşılanıyor. Şimdi bu gruplar, bu kişiler ülkücü mü? Yoksa Türk dünyasının genelinde bu işaret bir Türk sembolü olarak mı kullanılıyor?
Son derece pragmatik şekilde Türkiye’nin bağını tüm Türk dünyasıyla kopararak “Türkiye’de bu sembolü ülkücüler yapıyor” diyebilirsiniz. Batılılar da böyle diyorlar.
Ancak bugün belki de zoraki şekilde Batılılarla aynı cümleleri telaffuz edenlerin atladığı bir nokta var. Batılılar, bu “cezalandırma” yönetimini aşırı sağ konusundaki hassasiyetleri ve insancıl politikalara olan bağlılıklarından yapmıyorlar ki! Demiral tepki görmeden aşırı sağ bir işaret yapmak istiyorsa Avrupa’daki her akıllı sağcı gibi ABD Dış İşleri Bakanlığı izinli sembolleri kullanmalıydı. Totenkopf ya da Schwarzsonne gibi kallavi Nazi sembolizmini mavi sarı bayrağa boyayarak pekâlâ Avrupalılardan alkış toplayabilirdi.
Biz, bugün Avrupa modernizminin Türk düşmanlığı üzerine kurduğu “barbarlığa” karşı medeniyet mitinin, Türkiye’nin Avrupa’dan uzaklaşan jeopolitik konumuyla harmanlanması sonucu üretilen politikaları izliyoruz. Bu politikaları inşa edenler bazı Avrupa severlerin tahmininin aksine Türkiye’de hangi sembol sağ, hangisi liberal diye bakmıyor. Bunu en güzel Disney’in Atatürk dizini yasaklamasıyla izledik. Bizimle bu coğrafyada kavga edenlerin de etkisiyle Batı’da Türk düşmanlığı artık tahmin edilemeyecek boyutlara ulaştı. Vaziyet böyleyken “Enver Paşa’yı kurban verip Atatürk’ü koruruz” ya da “bozkurt selamını lanetleyip Türk bayrağını elimizde tutabiliriz” gibi hesaplar anlamsız kalacak, uzun vadede başarısız olacaktır.
Bu nedenle, Batılıları memnun edecek “adaklar” sunmak yerine sembollerimizi partiler üstü hale getirmek bizim yararımızadır. Gadsen bayrağı nasıl politik dengelerin değişimine göre farklı anlamlar kazandıysa, HU nasıl kendi sembolünü siyasi anlamlardan uzaklaştırdıysa Türk milleti de geçtiğimiz hafta itibariyle bozkurt selamında Türk dünyasının kalanına katıldı. Bozkurt selamı Türkiye’de Türkün sembolü değildiyse de artık öyle. Kısacası bırakın da Türk’ün kendi sembollerini kullanıp kullanmayacağına yine Türkler karar versin!