Türkiye kadın hakları tartışmalarının zirvede olduğu günler geçirirken bu yazıyı yazmak tuhaf olacak. Can güvenliğinden sosyal adaletsizliğe kadar kadınların Türkiye’de yaşadığı sorunlara az çok her yaştan insan olarak vakıfız. Ancak bir mesele, tuhaf bir şekilde bizim coğrafyamıza uğramadı; Kürtaj sorunu. Avrupa’nın da büyük ölçüde bu tartışmanın dışında kaldığı düşünülürse kürtaj karşıtlığının zirvede olduğu ve 2024 seçimlerinde önemli bir rol oynadığı için ABD’yi konuşmakta fayda var.
Öncelikle sayılarla başlayayım. “Yahu, 2024 yılında hala Batı’da kim kürtajla uğraşıyor?” diyebilirsiniz. Büyük oranda evanjelist protestanlar uğraşıyor. Evanjelistlerin yüzde 73’ü kürtajın yasaklanması gerektiğini düşünüyor. Evanjelist olmayan Protestanlarda bu sayı yüzde 33’e kadar iniyor. Dini inancı olmayanların ise kürtaj karşıtlığı sadece yüzde 13. Yani, tartışma büyük ölçüde dini bir mesele.
Kürtaj karşıtlarının argümanı hukuksal bir zeminden ziyade felsefi bir arka plana sahip. Onlara göre yaşam, bebeğin ana rahmine düşmesiyle başlıyor. Bu nedenle, hamileliğin herhangi bir evresi bile onlar için bir cinayet. Ancak modern hukukun buna bakış açısı biraz daha farklı. Anne karnındaki bir bebeğin öldürülmesi, hukuksal açıdan bir cinayetten ziyade “çocuk düşürtme” suçu olarak sayılıyor. Bu açıdan bakınca muhafazakârların argümanları hukuken zayıf kalıyor.
Demokratların tarihi hatası
Amerikan toplumunun çoğunluğu kürtaja karşı değilken nasıl oldu da yasaklandı? Kürtaj geçtiğimiz yıllarda federal bir hak olmaktan çıktı ve serbestisine eyaletlerin karar vermesine hükmedildi. 1973 yılında konuyla ilgili alınan emsal karar Roe vs Wade geçersiz kılındı. Böylece, kürtaj yasağı için hazırda bekleyen muhafazakâr eyaletler hızlı bir şekilde yasağı yürürlüğe soktular.
Bu karar, ABD Yüksek Mahkemesi’nde alınmıştı. Yüksek Mahkeme, aynı kongredeki gibi muhafazakâr ve liberaller arasında ince bir dengenin sağlandığı önemli bir kurumdur. Yargıçları, Amerikan Başkanı tarafından atanır. Kendileri emekli olmadıkça görev süreleri sınırsızdır. Bu sebepten dolayı dengeyi korumak adına yargıçlar emeklilik için kendi taraflarından bir başkanın göreve gelmesini beklerler ki yeni atama da onlarla fikren aynı çizgide olsun.
Ancak Demokratlar büyük bir hata yaptılar. Kadın hakları konusunda efsaneleşmiş yargıç Ruth Bader Ginsburg (RBG), ilerleyen yaşı ve sağlık sorunlarına rağmen Obama döneminde emekli olmak istemedi. Sebebiyse yerine atama yapacak kişinin ilk kadın ABD Başkanı (yani o dönemde beklenen isim Hillary Cliton’dı) olmasını istemesiydi. Tabii 2016’da bu durum gerçekleşmedi ve Trump seçildi. Demokratlar RBG’nin 4 yıl daha hayatta kalması için dua ettiler. RBG, 4 yılı hayatta geçirse de seçimlere haftalar kala vefat etti. Böylece Trump yerine muhafazakâr yargıç Amy Coney Barrett’ı atamayı başardı ve Yüksek Mahkeme’deki çoğunluğu ele geçirdi. Artık Yüksek Mahkeme’nin 6 yargıcı muhafazakâr 3 yargıcı liberaldi.
İşte bu sayede, toplumu derinden etkileyen meselelerde artık muhafazakârların dediği oluyor. Kürtajın federal hak olması da bu şekilde sonlandı. Yüksek Mahkeme, kararı oy çokluğuyla kaldırdı. Kararın alındığı günden bu yana kürtaj meselesi Amerikan politik tartışmalarının göbeğinde yer alıyor. Bazı eyaletler, sağlık sorunlarında dahi kürtaj hakkını tamamen yasakladılar. Bu eyaletlerdeki bazı kadınlar, başka eyaletlere taşınırken bazıları kürtaj yaptıramadıkları için hayatlarını bile kaybettiler.
Muhafazakârların zayıf noktası
Kürtaj konusu, muhafazakâr düşünce kuruluşlarının hazırladığı, Trump’ın kazanması halindeki devlet içinde değişim planı olarak bilinen Project 2025’in de önemli bir kısmını oluşturuyor. Çünkü Project 2025’te aşırı muhafazakâr bir dolu söylem var. Kürtajla ilgili olanı bu yasağın sadece eyaletlerin kararına bırakılmayıp doğrudan federal boyutta bir yasağa dönüşebileceğiydi. İşte bu iddia, ülke çapında birçok kadını bedenleri üzerindeki söz hakkını kaybedecekleri iddiasıyla korkuttu.Project 2025 kendini “biz federal bir yasak istemiyoruz, sadece bazı kürtaj haplarının yasaklanmasını talep ediyoruz” diye savunsa da artık çaba nafileydi.
Bu korku öyle bir boyuta geldi ki Cumhuriyetçiler anketlerde kadın seçmen üzerinde zayıflamaya başladı. Hatta Trump, Project 2025 ile alakası olmadığını söyleyip “radikal sol neyse radikal sağ da o!” gibi bir çıkışa imza attı. Federal boyutta bir kürtaj yasağını desteklemediğini, kararın eyaletlere bırakılması gerektiğini iddia etti. Hatta Kamala Harris’le yaptığı münazarada kürtaj meselesini açıklarken epey ter attı. Çünkü Trump da kürtaj meselesinin kendi kampanyasına faydadan çok zarar getirdiğini görüyordu.
Seçimi kaybettirebilecek mesele
Seçimlerde kazananı salıncak eyaletler belirleyecek. Bu eyaletlerde yaşayan insanlar kürtaj yasağına pek sıcak bakmıyorlar. Amerikan halkının geneli kürtajı ekonomiden sonra seçimin en önemli meselesi olarak görüyor. Hatta salıncak eyaletlerdeki Trump seçmeninin yüzde 14 ila yüzde 30 arası bir kısmı bile kürtaj konusunda Demokratlara daha yakın olduğunu belirtiyor. Salıncak eyaletlerin yüzde 48 ila 57’si Kamala Harris’e kürtaj konusunda daha fazla güvendiğini söylüyor.
Yani özetle; kürtaj yasağı aşırı dindar evanjelist grupları memnun etse de Trump için toplamda eksi puan yazan bir hadise. 2024 yılı belki de ilk kez partilerin kadın erkek dağılımının tamamen dengesizleştiği yıl olacak. Özellikle Z kuşağı kadını büyük oranda liberalken Z kuşağı erkeği kendini daha muhafazakâr olarak tanımlıyor. Bu cinsiyet ayırımı Demokratları kadınların, Cumhuriyetçileri de erkeklerin partisi yaptı.
LGBT ve Feminizm odaklı kimlik siyaseti erkek seçmeni Demokratlardan kaçırdı. Kürtaj yasağıysa kadın seçmeni Cumhuriyetçilerden kaçırdı. Şu anda Kamala Harris, siyah erkeklerden oy almakta zorlanırken Trump da beyaz kadınları kaybetti. Trump’ın Taylor Swift’le kavga etmesi de ona hiç yardımcı olmadı. Partilerde cinsiyet ayrımı böylesi bir noktaya giderken Amerikan siyasetini yakın gelecekte nelerin beklediğini tahmin etmek kolay değil. Ancak kürtaj retoriği Trump’a ciddi şekilde zarar veriyor. Ona zaten her şekilde oy verecek kimseleri memnun eden bu karar birçok potansiyel seçmeni uzağa itiyor.
“Kararı Yüksek Mahkeme almış, seçimle ne ilgisi var?” diyebilirsiniz. Yüksek Mahkeme’de emekliliği gelen başka yargıçlar var. Ülkedeki en radikal muhafazakârlardan biri olan Clarance Thomas bunlardan birisi. Olası bir Trump hükümeti, Thomas’ın yerine muhtemelen yine muhafazakâr bir yargıç atayacaktır. Ancak bu atamaları Harris yaparsa, Yüksek Mahkeme’deki muhafazakâr çoğunluk kırılabilir ve kürtaj tekrardan bir federal hak olarak tanınabilir.
Amerikan halkı, 3. Dünya Savaşı korkusu, ekonomik sıkıntılar, altyapı meseleleri, yasadışı göçmen sorunu gibi ağır konuları düşünerek sandığa gidiyor. Ancak kürtaj meselesi asla küçümsenmemeli. Eğer Trump seçimi kaybederse muhafazakârların kürtaj politikaları bu yenilgide önemli rol oynacaktır.