“Arap ülkelerinde yapılan anket sonuçlarına göre; Araplar artık ABD liderliğini takip etmekle ilgilenmiyorlar. Çin’in bölgedeki rolüne giderek daha fazla saygı duyuyorlar. Araplar kendi yollarını çizmeleri gereken yeni bir bölgesel dinamiğin ortaya çıktığını kabul ediyorlar.”
ABD’nin uzun bir süre, öncelikli gündem maddesi olan Orta Doğu’dan büyük oranda çekilmesi bölgede bir dizi değişikliğe kapı araladı. Çin ve Rusya’nın bölgede etkinlik kazanmasının yanı sıra bölge, büyük oranda ABD’nin etkisiyle birbirleriyle didişen bölgesel güçlerin diplomasiyi önceleyen yeni ilişki biçimine sahne oluyor. “Ezeli düşmanlar” peşi sıra masaya otururken Washington’un geleneksel müttefiklerinin Pekin’le kurduğu ilişkiler göze çarpıyor.
Peki Arap kamuoyu bu değişiklikleri nasıl karşılıyor?
Orta Doğu’da önemli kamuoyu yoklamaları yapan Zogby Araştırma Servisi, bu sorunun yanıtını aradı. Anket şirketinin kurucusu James Zogby, anket bulgularını The National News’te kaleme aldığı makalede değerlendirdi.
O makalenin çevirisini yayınlıyoruz:
***
Arap görüşü çoğunlukla Orta Doğu’da meydana gelen değişikliklerle uyumlu
Bölge ve ortaya çıkan büyük güç rekabetine ilişkin sorulara verilen yanıtlar şaşırtıcı olmamakla birlikte oldukça anlamlı.
Son yıllarda Arap dünyasında önemli bir ilişki hokkabazlığı yaşandı. Irak savaşının fiyaskoyla sonuçlanmasının ve son 20 yılda Amerikan politikasında yaşanan baş döndürücü ve çoğu zaman tutarsız değişimlerin ardından ABD, artık eskisi kadar baskın bir oyuncu değil. Rusya ve Çin, küresel güçler olarak bölge denklemlerine dahil oldular. İran, İsrail, Türkiye, Suudi Arabistan ve BAE ise varlıklarını hissettiren yerel güçler olarak ortaya çıktılar.
Bölge bir dizi rahatsız edici zorlukla karşı karşıya kaldı. Özellikle endişe verici olanlar: birçok ülkeyi saran iç çatışmalardan kaynaklanan istikrarsızlık, İran’ın müdahalelerinin yarattığı tehditler ve İsrail’in işgal altındaki Filistin topraklarındaki acımasızlığı ve aç gözlülüğünün yarattığı tehlikeler.
ABD’nin bu sorunlu suları yatıştırmak için ya çok az şey yapması ya da aslında bu suları bulandırmaya katkıda bulunması nedeniyle Arap ülkeleri çıkarlarını korumak ya da tasarlamak için kendi yollarını çizmek zorunda kaldılar.
2020 yılında BAE, İsrail’in Filistin topraklarının büyük bir bölümünü resmen ilhak etmesinin yakın olduğuna inanılan durumu kısmen engellemek için İbrahim Anlaşmalarını başlattı. O zamandan beri başka ülkeler de katıldı. Bu arada, bazı Arap ülkeleri Irak’la bir araya geldi ve Irak’a açılmaya ve Suriye ile normal ilişkileri yeniden kurmaya başladı. İsrail ve bazı ABD’li şahinler Arapların İsrail’le ilişkilerinin İran’a karşı bölgesel bir blok oluşturmak için olduğunu düşünürken BAE ve şimdi de Suudi Arabistan İran’la ilişkileri normalleştirmek için adımlar attı.
Bu bölgesel değişimler ve bağımsız Arap girişimlerine ABD hazırlıksız yakalandı. ABD’nin modası geçmiş taktiği; İsrail’i bölgenin ağırlık merkezi, İran ve Suriye’yi ise dışlanması ve yüzleşilmesi gereken paryalar olarak konumlandırıyor. Rusya’nın Ukrayna’ya karşı savaşı ve Çin’in ABD’nin küresel hegemonyasına karşı bir tehdit olarak ortaya çıkmasının ardından ABD, Soğuk Savaş’ın “otoriterliğe karşı demokrasi” savaş çığlığını yeniden diriltti.
Yeni bölgesel konumlanmalar Arap kamuoyunda nasıl yankı buluyor? Arapların bu gelişmelerle ilgili görüşlerini değerlendirmek amacıyla Zogby Araştırma Servisi son yıllarda bir düzineden fazla Arap ülkesinde anketler yaptı.
Bulgularımız şöyle: ABD’ye ve politikalarına uzun süredir yabancılaşmış hissetmelerine ve Ukrayna’daki savaştan Rusya’yı sorumlu tutmalarına rağmen Araplar, hükümetlerinin Ukrayna çatışmasına müdahil olmasını ya da Ukrayna’yı destekleme konusunda ABD’yi takip etmesini istemiyor. Çatışmayı bir Avrupa/ABD meselesi olarak görüyorlar.
Ve çoğu Arap ülkesinde kamuoyu Çin’i yükselen güç olarak görüyor. Arapların çoğunluğu ABD’nin bugün Çin’den daha güçlü olduğunu kabul etmekle birlikte önümüzdeki 10 yıl içinde aradaki farkın kapanacağını ve 20 yıl içinde Çin’in dünyanın yükselen gücü olacağını düşünüyor.
Önemli olan, ancak ABD’li politika yapıcılar tarafından sıklıkla göz ardı edilen husus, Arapların Çin ile rekabette Amerika’nın güçlü yanının “yumuşak gücü”, yani kültürel değerleri ve eğitimi olduğunu düşünmeleridir. Yaptığımız anketlerden öğrendiğimiz kadarıyla Araplar ABD’yi ve değerlerini seviyor ancak ABD’nin kendilerini önemsemediğini düşünüyor.
İçe doğru bakıldığında, çoğu ülkedeki Araplar en yüksek puanları Mısır, Suudi Arabistan ve BAE’ye veriyor. Aynı zamanda, İran ve İsrail bölgesel tehditler olarak görülüyor. İran’ın İsrail’den biraz daha tehditkâr görüldüğü BAE, Fas ve Suudi Arabistan dışındaki tüm ülkelerde İsrail, İran’dan daha büyük bir tehdit olarak görülüyor.
Ayrıca İsrail ile barış anlaşması imzalayan beş Arap ülkesinden sadece BAE’de bu devlete yönelik tutumun olumlu yönde değişmesi dikkat çekici. Mısır, Ürdün, Bahreyn ve Fas’ta İsrail’e yönelik olumlu tutum oldukça düşük kalıyor. Suudilerin ezici çoğunluğunun İsrail’e karşı olumsuz tutumuna rağmen önemli bir azınlık ilişkilerin faydalı olabileceğini söylüyor.
Filistinliler ve İsrail’in Filistin vatandaşları, bölgelerinde rol oynayan başlıca Arap ülkelerine (BAE, Suudi Arabistan ve Mısır) karşı olumlu görüşlere sahipken hemen hepsinin İran’a karşı tutumu olumsuz.
Filistinli katılımcılar ayrıca İbrahim Anlaşmaları ve bu anlaşmaların yaşamları üzerindeki etkileri konusunda karışık görüşlere sahip; İsrail’in Filistin vatandaşları ve Doğu Kudüs’teki Filistinliler, Batı Şeria ve Gazze’de yaşayan Filistinlilere göre Anlaşmaları daha olumlu görüyorlar. İsrail’in Filistin vatandaşları arasında önemli bir çoğunluk, anlaşmaların ya yaşamları üzerinde olumlu bir etkisi olduğunu ya da gelecekte olumlu olabileceğini söylüyor.
Son anketlerden elde edilen bu bulgular, Arap görüşünün çoğunlukla bölgede meydana gelen değişikliklerle uyumlu olduğu gerçeğine işaret ediyor. Artık ABD’yi “bölgedeki tek oyuncu” olarak görmüyorlar. ABD liderliğini takip etmekle ilgilenmiyorlar ve Çin’in bölgedeki rolüne giderek daha fazla saygı duyuyorlar. Hem İran hem de İsrail ile ilgili güçlü olumsuzluklar olsa da Araplar kendi yollarını çizmeleri gereken yeni bir bölgesel dinamiğin ortaya çıktığı kabul ediyor.
Diğer bulgular, hem İran’ın hem de İsrail’in, bölgesel bütünleşmeye yönelik mevcut hamlelerin ancak davranışları değiştiğinde yani İran’ın birçok ülkedeki müdahaleci rolüne son vermesi ve İsrail’in Filistin halkı için adalet ve hakları teslim etmesi durumunda büyümeye devam edeceğini anlamaları gerektiğini gösteriyor.