10 başlık çıkarmıştım; bunlar uluslararası mali sermaye ile Almanya’nın savaş sanayisine itilen geleneksel sanayi sermayesi arasındaki yeni ittifakı, Yeşillerin oynadığı rolü, militarizmin ve siyasi gericiliğin tırmanışının geri dönülmez eşiği aşmış olduğunu, Avrupa’da sol ve bonapartist akımlar arasında yeni işbirliği eğilimlerini kapsıyordu.
Ama göz pınarlarımızı kurutan ortak acı ve keder bunları yazmayı ileriye itti.
* * *
Puşkin’in “Hürriyet” adını taşıyan şiirini çevirdim. Daha önce çevrilmiş midir, bilmiyorum.
Şiir 1817 tarihli. 18 yaş şiiri. 1820’ye kadar gizli kalmış. O yıl polisin eline geçmiş ve şairin sürgün gerekçelerinden biri olmuş.
Birçok dekabristin üzerinde de bulunmuş bu şiir.
Altı yıl önce, Tolstoy’un bitmemiş romanı “Dekabristler”i çevirmiş ve çevirinin sonunda onları anlatmıştım:
“Tarihsel olarak dekabristler, 1825 aralık ayında (Dekabr Rusçada “Aralık” demek) çarlığa meydan okumaya cüret etmiş ilk devrimcilerdi. Hemen hepsi de Rus aristokrat ailelerinden geliyordu ve büyük bir çoğunluğu ise 1812’de Napoléon ordularına karşı savaşmışlar, kahramanlıklarıyla öne çıkmışlardı.
“Örgütsel olarak dekabristler, Rusya’da toprak köleliği (serflik) düzeninin kaldırılması ve devlet iktidarının el değiştirmesi için mücadele eden muhtelif örgütlere mensup devrimcilerdi. Bu devrimcilerin St. Petersburg’da Senato Meydanı’nda başlattıkları ayaklanma daha ilk saatlerde acımasızca ezildi. Ayaklanmacıların hepsi de asker ve Napoléon savaşlarının kahramanı olan beş lideri, subaylar için utanç verici bir şekilde asılarak idam edildiler. Ayaklanmaya katılan askerlerden bir kısmı Petropavlovsk zindanlarında kurşuna dizildi, isyancıların büyük bir kısmı da sürgüne gönderildi.”
Vasily Timm, 14 Aralık 1825’te Senato Meydanı’ndaki Dekabrist İsyanı
Büyük şair, daha öğrenimi sırasında geleceğin dekabristleriyle ilişkideydi; bu nedenle onların içindeki siyasi tartışmaları biliyor olmalıdır. Okur, aşağıdaki şiirde, kanunun üstünlüğünün vazedildiğini görecek: “Acıdır, acıdır kavimlere kalan / Kanunun temkinsiz uyuduğu yerde, / İsterse halk olsun isterse kral / Kanunu yere serdiği yerde!” Bu, dekabrist Kuzey Birliği’nin görüşüdür ve her ne kadar büyük şairin sürgüne gönderilmesinden sonra, 1821’de kurulmuş olsa da, ilişkide olduğu kurucuları, başta Nikita Muravyov, Puşkin’in dünyaya bakışını belirlemişti.
Ama diğer bir görüş daha vardı. Bu, Pavel Pestel’in Kiev’de kurduğu Güney Birliği’dir. Muravyov meşruti monarşi yanlısıdır, seçme seçilme hakkını sadece toprak sahiplerine tanır. Pestel ise kesinkes cumhuriyetçidir.
“1895’te St. Petersburg’da tutuklanırken Lenin’in çarlık polislerine, “Biz hepimiz dekabristiz,” dediği söylenir.
Programların ve ayaklanmanın ayrıntılarına girmeye gerek yok, bu ölüm ve acı dolu günlerde okurun sabrı ve zamanı da yok. Yeter bu kadarı. İlgilenen, birçok başka metinden başka, benim “Dekabristler”e yazdığım sonsöze de bakabilir.
Şimdi dizelerin zamanı.
* * *
Hürriyet
Kaç, gizlen gözlerden,
Dermansız Girit prensesi!
Neredesin kralların dehşeti,
Hürriyetin mağrur hanendesi?
Gel, defne dallarımı parala,
Nazenin lirimi al, parçala…
Hürriyeti şakısam dünyaya,
Yıksam tahtlardaki sefahati!
Onca gazabın içinde, kendin,
Yürekli ve yiğit türkülerle
Esinlediğin Galyalı şairin
Soylu yolunu aç önüme.
Uçarı talihin düzenbazları,
Yeryüzünün tiranları! Titreyin!
Ayağa kalkın, düşmüş köleler,
Metin olun, dinleyin!
Heyhat! Nereye dönsem başımı
Her yerde kırbaç, her yerde pranga,
Her yerde çiğnenmiş kanunlar,
Esaretin halsiz gözyaşları;
Her yerde haksız iktidar,
Kör inancın kesif sisinde, tahtta
Ölümcül ihtirasıyla şanın
Köleliği uğursuz dehanın.
Tek bir yerdir, kralın üzerinde
Halkın acısı asılı olmayan:
Kudretli kanunlarla sımsıkı
Kaynaşıp da mukaddes hürriyetin
Yaman kalkanı amasız yaydığı,
Yurttaşların sadık ellerinde
Sıkılı kılıcın, eşit başların
Üstünden ayrımsız kaydığı yer.
Ne açgözlü cimriliğin, ne korkunun
Satın alamadığı ellerde.
Haklılığın cüretiyle, bir darbede
İniverir tepesine suçun.
Hükümdarlar! Tahtla tacı veren
Kanundur size, tabiat değil;
Halktan yüksekte durursunuz ya
Ebedi kanun üstündür sizden.
Acıdır, acıdır kavimlere kalan
Kanunun temkinsiz uyuduğu yerde,
İsterse halk olsun isterse kral
Kanunu yere serdiği yerde!
Seni şahitliğe çağırıyorum
Ey şanlı yanlışların şehidi,
Seni, dünün amansız boranında
Ataları yüzünden başını veren.
Sessiz, suskun neslin önünde
Ölüme tırmanıyor Louis,
Taçsız başı eğilmiş aşağı,
Kalleşliğin kanlı kütüğüne.
Kanun suskun, halk suskun,
Cani balta savrulup iniyor…
Heyhat! Meşum erguvan cübbe
Esir Galyalıların üstünde.
Ey otokrat cani! Senden de
Tahtından da nefret ediyorum,
Zalim bir sevinçle görüyorum:
Ecelin yakın, ölecek çocukların.
Halkın lanetinin mührüdür
Senin alnında okunan.
Dünyaya dehşetsin, tabiata utanç
Tanrıya tekdirsin yeryüzünde.
Gece yarısında bir yıldız
Işırken Neva’nın suyunda,
Dingin bir uyku çökerken
Dertsiz tasasız başıma,
Dalgın bir türkücü bakar
Siste uğursuzca uyuyan
Metruk heykeline tiranın
Nisyana bırakılmış saraya —
Şu korkunç duvarların ardında
Kleio’nun korkunç sesini duyar,
Caligula’nın son saatı
Capcanlı belirir karşısında,
Görür: gizlenmiş katiller
Küstah yüzler, korkulu yürekler
Şarap ve şerle dumanlı başları,
Yıldızlı, sırmalı, yürürler.
Kaypak nöbetçi sessiz, suskun,
Köprü de inmiş sessizce,
Gece, zulmet, kapılar açılmış
İhanetin kiralık eliyle…
Ah, utanç! Ah, çağın dehşeti!
Vahşi hayvanlar gibi yeniçeriler!..
Aşağılık darbeler iner…
Taçlı cani, cansız, yere serili.
Krallar! Bakın ve ders alın:
Ne cezalar ne ödüller
Ne zindanlar ne sunaklar
Çevrenizde aşılmaz surlardır.
İlk siz eğin ki başınızı
Dürüst kanunun gölgesine,
Halkların hürriyet ve barışı
Ebedi bekçisi olsun tacın.
* * *
“Dermansız Girit prensesi” Afrodit; Girit onun doğduğu yerdi.
Afrodit’in esinlediği Galyalı şairin kim olduğu meçhul. “Yeryüzünün tiranları! Titreyin!” dediğine bakılırsa, La Marseillaise’den alınan bu dizenin sahibini, Claude Joseph Rouget de Lisle’i (1760-1836) kastediyor olabilir.
“Şanlı yanlışların şehidi”, başı 1793’te giyotine vurulan Fransa Kralı XVI. Louis.
“Otokrat cani”, neredeyse kesinlikle Napoléon. Ama bu ve arkasından gelen dizeler bütün otokratlar için öylesine dehşet verici ki, henüz 18’indeki şairin sürgün nedenlerinden birini oluşturmasında şaşılacak bir şey yok.
Heykeli metruk, sarayı nisyana bırakılmış tiran, I. Pavel. Diğer dizeler de Pavel’in 11-12 Mart 1801 gecesi uyrukları tarafından bir saray darbesiyle boğularak öldürülmesini anlatıyor. Puşkin’e göre XVI. Louis ile I. Pavel arasında bir fark yok; ama onları öldüren kanunsuzluk arasında da bir fark yok.
Kleio, Yunan mitolojisinde tarihin ilham perisi. Aynı zamanda lirlerin perisiydi. Nazenin lir, onun olsa gerek.
Caligula, 37-41 arasında Roma imparatoru. Zalimliğiyle ün salmıştı. Puşkin Pavel’i onun adıyla anıyor.