Aşağıdaki epeyce uzun yazı, 3 Temmuz’da Rusya Dışişleri Bakanlığı resmi yayın organı Mejdunarodnaya Jizn’de (resmi İngilizce adı International Affairs), “Rusya Dışişleri Bakanlığı emekli kıdemli müsteşarı” Aleksandr Ananyev imzasıyla yayınlandı.
Yazı üzerine pek az yorumda bulunacağım; ancak gene de, benim 14 Haziran’da Harici’de yayınlanan yazımla (Ankara ne kadar istiyor, Erivan ne kadar verebilir?) neredeyse tamamen örtüştüğünü belirtmeden geçemeyeceğim. Orada şöyle demiştim:
“… burjuva şovenizmine dayanan devlet ideolojisinin artık çok daha az sosyal karşılık bulduğu Ermenistan’da (bizdeki eski bir tartışmaya atıfla) omurgasız ‘ver kurtulcular’ güç kazandılar; dolayısıyla, Karabağ’ın de facto ve de jure olarak Azerbaycan’a geçeceği neredeyse kesin.”
Aynı yerde, “Ankara’nın esas amacının… Rusya’nın bölgeden uzaklaştırılması” olduğu düşüncesinin Rusya’da yaygınlık kazandığını, bunun “Rusya’nın olası endişelerini yansıttığını” vurgulamış ve “Paşinyan hükümetinin veremeyeceği hiçbir şey olmadığının” altını çizmiştim. Ne var ki:
“Rusya birliklerinin, sınır muhafızlarının ve Rusya üssünün çıkarılması ise… muhtemelen Ermenistan’da batı yanlılarının en çok istediği şey. Ancak sorun şurada: bu durumda Rusya barış gücünün çekilmesiyle Laçin koridoru doğrudan Azerbaycan kontrolüne girer; güney koridoru fiilen Azerbaycan tarafından ilhak edilmiş olur; Dağlık Karabağ için Sovyet özerkliği hayal olur ve Azerbaycan’ın sıradan bir vilayeti haline gelir ve bütün bunlar, sadece Rusya’nın Kafkaslar güvenliğini ortadan kaldırmakla kalmaz, sadece İran’ın kuzey güvenliğini (üstelik de Azerbaycan ile İsrail arasındaki ilişkiler iyice derinleşirken) ortadan kaldırmakla da kalmaz, aynı zamanda Rusya’da bir iç güvenlik sorunu da yaratır. Bu, ikinci Karabağ savaşının sona ermesi sürecinde Putin’in üzerine basarak defalarca söylediği şeydir: Rusya’da 2 milyonun üzerinde Azerbaycanlı ve 2,5 milyon kadar Ermeni yaşıyor. Dolayısıyla güney Kafkasların güvenliği, Rusya’nın iç güvenliğinin ayrılmaz parçasıdır.”
Aşağıdaki neredeyse eksiksiz olarak çevirdiğim yazının bu gözlemlere dayanarak dikkatle incelenmesi gerek.
* * *
Ermeni kimliği bağlamında Dağlık Karabağ
Aleksandr Ananyev
Dağlık Karabağ problemi durduk yere doğmadı. Sovyet iktidarı döneminde bu bölgedeki nüfusun temel bileşeninin Ermeniler olduğunu inkâr etmek mümkün değildir. Ama o sırada bölgenin Azerbaycan bünyesinde olduğunu inkâr etmek de mümkün değildir. Bundan sonraki olaylar ve çarpışmalar herkesçe biliniyor; devam edegelen cepheleşme de halen üzücü sonuçlar doğuruyor.
22 Mayıs’ta Ermenilerin büyük çoğunluğu Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın (Erivan’da basın konferansında) Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan’ın bir parçası olduğunu kabul etmeye hazır olduğu şeklindeki açıklamasıyla şok yaşadılar. Bu açıklamanın ardından tarihi hafızanın dönüştürülmesi ve milli sembollerin, yani ülkenin arması ve milli marşının revize edilmesi çağrısında bulundu.
Karabağ virajı
SSCB’nin tam da Dağlık Karabağ Özerk Oblasti’nin Ermenistan’a verilmesi hareketiyle başlayan dağılmasından sonra Üçüncü Ermenistan Cumhuriyeti’nin temellerini üç unsur meydana getiriyordu: bağımsızlık, Artsah (Karabağ’ın Ermenice adı) ve zafer. Ermenistan’ın Bağımsızlığı Deklarasyonu’nun girişinde “Ermeni SSC ve Dağlık Karabağ’ın birleşmesinin” zarureti açıkça belirtilir.
1990’ların başında Karabağ için verilen savaşta Azerbaycan’a karşı kazanılan zafer Ermeniler için sadece belirli toprak parçalarının ele geçirilmesiyle askeri bir zafer değil, devlet meydana getiren bir olay, bütün milli ideolojinin köşe taşı, çağdaş Ermeniliğin temeliydi.
Paşinyan’ın Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan’ın parçası olduğunu tanımaya hazır olunduğu açıklamasından sonra, oradaki Ermeni nüfusunun güvenliğinin temin edilmesi şerhi düşülmüş olsa da, bu kendinden menkul cumhuriyetin statüsü meselesi görüşme gündeminden düştü. Karabağ Ermenilerinin garantilerine gelince, Azerbaycan Dışişleri Bakanı Ceyhun Bayramov 23 Haziran’da Reuters’e verdiği mülakatta barış görüşmelerinin yeni turu arifesinde Ermenistan’ın şartını geri çevirdi. Bakü, böyle bir garantiye gerek olmadığını, güvenliğin temini talebinin de Azerbaycan’ın içişlerine müdahale anlamı taşıdığını düşünüyor.
Son kamuoyu yoklamaları ne diyor?
Artsah’ın güvenliğine ilişkin yıllar boyunca geliştirilen öncelikler, Ermenilerin büyük çoğunluğunun bilinçaltında kalmaya devam ediyor. Kamuoyunu inceleyen batılı servislerin bile sonuçlarını gizleyemediği kamuoyu yoklamaları bunu gösteriyor. Yakın zamanda yapılan bir yoklamaya göre (Gallup International Association Ermenistan temsilciliği tarafından 27-31 Mayıs arasında yapılmış) deneklerin sadece yüzde 9,2’si, Paşinyan’ın “Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgesi de içinde 86.000 kilometrekarelik toprak bütünlüğünü tanıma” açıklamasını az çok kabul edilebilir buluyor. Deneklerin yüzde 86,4’ü “Dağlık Karabağ Ermenilerinin milli azınlık olarak Azerbaycan bünyesinde varolmasını” imkânsız görüyor. “AB gözlem misyonunun Ermenistan’da bulunmasını” olumlu değerlendirenlerin oranı, Paşinyan’ın güvenlik problemlerini Avrupa misyonunun yardımıyla çözmeyi vaat ettiği ocak ayıyla karşılaştırıldığına yarı yarıya azalarak yüzde 68,4’ten 34,2’ye düşmüş.
Beş yıl önce başlayan Rusya yanlısı oryantasyondan çıkıp geçici güvenlik garantileri arayışı sürecinin perspektifsizliği, batılı siyasetçilerin Azerbaycan yönetimini güvenilir bir ortak olarak andıkları bugün, aşikâr hale geliyor. Ermenistan liderliğinin Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan bünyesinde dahi herhangi bir statüsünü savunmaktan vazgeçişi kaçınılmaz olarak itibarının düşmesine yol açtı. Yukarıda andığımız kamuoyu yoklamasına göre Başbakan Nikol Paşinyan’ın faaliyetini potansiyel seçmenlerin sadece yüzde 18,8’i bütün olarak olumlu değerlendiriyor; oysa 2021 kasımında bunların oranı yüzde 38,1, 2019 mayısında 84,2, 2018 eylülünde ise yüzde 91,6’ydı. Deneklerin neredeyse üçte ikisi “erken genel seçimler yapılması ve yeni bir hükümet kurulmasını” destekliyor.
Yoklamanın sonuçlarına göre Ermenistan sivil toplumu Paşinyan’ı iktidara getiren “kadife devrime” bakışını kökten değiştirmiş durumda. Deneklerin sadece yüzde 1,5’i bunu zafer sayıyor. 5 yıl önce 2018 baharındaki olaylara katıldığı için gurur duyanların oranı yüzde 91 iken bugün sadece yüzde 37 olaylara katıldığını kabul ediyor. Başka bir deyişle ülkedeki durum öylesine olumsuz ki “kadife devrime” katıldığını bugün yalnızca ona gerçekten de katılmamış olanlar değil katılmış olanlar da inkâr ediyor ve katıldığını unutmayı, sorumluluktan sıyrılmayı tercih ediyor. O sırada protestocuların eylemlerini (“yolların, kavşakların ve trafiğin göstericiler tarafından kapatılması”) sadece yüzde 8 kınıyordu. Bugünse deneklerin yüzde 50,8’i bunun neye yol açtığını görerek kınıyor. 5 yıl geçtikten sonra “devrimden” beklentilerin ne kadar karşılandığı sorusuna deneklerin sadece yüzde 3,8’i beklentilerinin tamamen karşılandığı, yüzde 52,1 ise beklentilerinin hiçbir şekilde karşılanmadığı cevabını veriyor. 2018 eylülünde deneklerin yüzde 78,6’sı “kadife devrimin” sonuçlarından bütün olarak memnunken bugün bunların oranı sadece yüzde 25,3. Ermenistan’ın Dağlık Karabağ yüzünden Azerbaycan ile çatışmadaki yenilgisine rağmen 2021 erken parlamento seçimlerinde Paşinyan’ın partisinin zaferini sağlayan da bunlardı.
Kafkas Enstitüsü Başkanı Aleksandr İskandaryan 2021’deki durumu analiz ederken şu açıklamada bulunmuş: “Sosyologlar ‘Yurttaş Sözleşmesi’nin (Paşinyan’ın liderliğini yaptığı parti) arkasında seçmenlerin yaklaşık dörtte birinin bulunduğunu tahmin ediyorlardı. Bu genel olarak doğrulandı: sandığa giden seçmenlerin yaklaşık yarısı Paşinyan’ın partisine oy verdi. Seçmenlerin yaklaşık yarısının gitmemiş olması ise başka bir mesele.”
Ermenistan’da yapılan bir başka kamuoyu araştırmasının sonuçlarına göre (araştırma 1 Mayıs’ta ABD’de International Republican Institute tarafından yayınlandı) “bu pazar seçim olsaydı” seçmenlerin sadece yüzde 21’i Yurttaş Sözleşmesi’ne oy verecekti. Ancak deneklerin yüzde 30’u oy kullanmayacağını söyledi. Yüzde 12 pusulayı yırtacağını söyledi; yüzde 20 ise bu soruya cevap vermemekle birlikte en genelde sandığa gitmeyecekti. Bu yüzden iktidar partisinin ve liderinin toplumdaki düşük itibarı ve “çekirdek” seçmen hesabından seçimlerde zafer kazanmalarına engel değil.
Paşinyan’ın “çekirdek” seçmeni
Geçtiğimiz günlerde hayata veda eden Aleksandr Amaryan, iktidar yanlısı seçmeni örgütleme rolünü batının finanse ettiği STÖ’lerin oynadığını düşünüyordu. En mütevazı tahminlere göre bu tür örgütlerin sayısı iki bini buluyor (Rusya karşıtı faaliyetleri amaçlayan Soros ağı gibi). Nikol Paşinyan’ın partisini pek çok tarikatın üyeleri de aktif şekilde destekliyorlar (Yehova Şahitleri, Hayat Sözü, Pentikostlar, Horan, Mormonlar, Evanjelist Kilise, İsa Mesih’in Kıyamet Şahitleri Kilisesi, vb.). Bunlar ABD büyükelçiliğiyle sıkı bir işbirliği içindeler; LGBT aktivistleri ve diğerleri de kolaylıkla manipüle edilebilen gruplardan.
“Çoğunlukla aynı finans kaynağına sahip olan bütün bu STÖ’ler, tarikatlar ve gruplar Ermenistan’daki seçimlere aktif şekilde katılıyor, batılı sponsorların ürünü olan siyasi kuvvetlere disiplinli bir şekilde oy veriyorlar.”
Amaryan’ın görüşüne göre belirtilen bu gruplar 2021 haziranında iktidar partisine oy veren 687 bin seçmenin önemli bir bölümünü teşkil ediyorlardı.
Amaryan, tarikat veya cemaat üyelerinin Facebook’ta dar iletişim çemberleri oluşturduğunu düşünüyordu; insanlar burada sadece kendileri gibi olanlarla görüşüyor, inançlarını sarsabilecek argümanları duymuyorlar. İnsanların beyinleri yıkanıyor, ardından bunlar artık ideolojik bir temelde inanıyor ve etraflarında olan biteni görmezden geliyorlar. “Ne kadar kötüyse o kadar iyi” mantığı bunlar için bütünüyle kabul edilebilir bir mantık. Bunların oyu, parlamento seçimlerinde Paşinyan’ın partisine oy veren yüzde 25 içinde önemli bir dilim oluşturabiliyor; böylece alternatif bir tutuma sahip seçmenlerin oranının düşük olması yüzünden Paşinyan’ın partisi ezici çoğunluğa ulaşabiliyor. Dolayısıyla, seçmenlerin azınlığını oluşturan ve ustaca manipüle edilmiş bir yurttaş grubu bütün ülkenin kaderini tayin ediyor.
“Eskimiş” anlatıların silinmesi
Ancak “kadife devrimin” sponsorları için bu yeterli değil. Bunlar, bu başarının geçici bir nitelik taşıdığını biliyorlar. Kamuoyu yoklamaları halkın yakın tarihe dair görüşlerini geleneksel değerler açısından değiştirmeye başladığını gösteriyor. Paşinyan’ın sivil toplum bilincini dönüştürmeye yönelik atraksiyonları da belli ki bununla bağlantılı.
Ermenistan başbakanı daha nisan ayında parlamentonun olağanüstü bir oturumunda yeni bir yurtseverlik devlet modeli yaratılmasının zaruri olduğunu açıklamıştı. Paşinyan, Ermenistan Cumhuriyeti’nin ve/veya Ermeni devletliliğinin hiçbir zaman geleneksel Ermeni yurtseverlik modelinin birincil öznesi olmadığını da söylemişti. İki ay sonra, 15 Haziran’daki Milli Meclis toplantısında bu modelin resmileştirilmesine ve “eskimiş” anlatıların insanların zihninden silinmesine girişti, merkezinde Ağrı Dağı’nın olduğu ülke armasının da milli marşın da bugünkü Ermenistan’la “hiçbir ortak yanı olmadığını” söyledi. Ermenilerin büyük bölümü başbakanın sözlerini Ermeni halkının kurumsal hafızasını değiştirmeyi hedefleyen bir deneme balonu olarak gördüler. Paşinyan’ın partideki silah arkadaşları da başbakanın retoriğinin milli kimliği değiştirmeyi hedeflediğini reddetmiyorlar.
Şunu da belirtmek gerek: başbakanın söz konusu açıklaması esasen, eski ABD başkanı milli güvenlik danışmanı John Bolton’un önerilerine de denk düşüyor. Bolton 2018’de Erivan ziyaretinde Ermeni toplumunun Rusya yanlısı oryantasyonunu kastederek Ermenistan halkının “tarihi şablonlarla zincirlenmemesi” gerektiğini söylemişti.
Yakın tarihin revizyonu
Böylece 20 Haziran’da 44 günlük savaşı meydana getiren şartların soruşturulması komisyonunun oturumunda Nikol Paşinyan yakın tarihe dair kendi anlatısını ve değerlendirmesini serimlemeye girişti. Bu defa tarihi muzaffer olan değil mağlup olan yazıyor.
Daha önce olduğu gibi Dağlık Karabağ’ın bağımsızlığı görüşmeleri sürecindeki başarısızlığın ve 44 günlük savaşın bütün sorumluluğunu seleflerine yükledi. Keza, Rusya’ya da, Azerbaycan’ın yeni talepleri karşısında ateşkesi sağlayamamış olduğu için dolaylı olarak sitemde bulundu. [Bu, Ermenistan tarafının askeri yenilgiden önce siyasi çöküşünü simgeliyordu. Bak. Ermenistan 20 Ekim’de elverişle şartlarda ateşkesi kabul etmedi ve İkinci Karabağ Savaşı sırasında yazdığım diğer yazılarım. — H.Y.] Bunu yaparken Rusya Devlet Başkanı Putin’in 19 Ekim 2020’de açıklama imzalamayı reddedenin Ermeni tarafı olduğu şeklindeki sözlerini de adeta yalanladı. Aslında, Ermeni ordusu yenilgi üstüne yenilgi yaşarken Paşinyan Azerbaycan tarafının tekliflerini kabul etmeyerek kendisini çok daha olumsuz şartlara mahkûm etmişti. …
Paşinyan’ın olguları Ermenistan’da iç siyasi süreçler üzerinde etkide bulunmak amacıyla çarpıttığını Rusya Dışişleri Sözcüsü Zaharova da brifingi sırasında belirtti. Zaharova’ya göre, Paşinyan hem Fransa hem de ABD’nin benzer adımlar attığını söylemiş olsalar da: “Olguların tespit ettiği hakikat şudur: 2020 güzünde Dağlık Karabağ’da ateşkesi sağlayan ve bölgede barışı tesis eden Rusya’dır.”
Mariya Zaharova, batını görüşmeci taraflar üzerinde baskısını yorumlarken şöyle dedi: Kimi yayın organlarının [ABD’nin Dağlık Karabağ yetkililerinden Azerbaycan’la üçüncü bir ülkede görüşmeler yürütmesini istediği ve aksi takdirde Bakü’nün Artsah’a karşı güce dayanan bir harekât gerçekleştireceği şeklindeki — yazarın notu] haberleri inandırıcıdır.” Zaharova, Karabağ halkını Bakü ile Erivan arasındaki siyasi ihtilafların rehinesi haline getirmeme çağrısında da bulundu. Hatırlamak gerek: ABD’nin talebi, daha geçen yıl eylül ayında “gölge CIA” Stratfor Worldview internet sitesinde yazılan senaryoya uygun: “Azerbaycan elindeki avantajları kullanarak, Erivan’ı, Bakü’nün şartlarında bir barış anlaşması imzalaması için ikna etmeye çalışacak. Azerbaycan üstünlüğünü sergilemek için Karabağ’daki Ermenilere karşı sınırlı askeri harekât yürütebilir.” Stratfor analistleri, batının Erivan’ı Bakü’nün şartlarında barış anlaşması imzalamayı ısrarla zorlamasını şöyle açıklıyorlar: “Barış anlaşmasının imzalanması hem Ermenistan’ı hem Azerbaycan’ı Türkiye ve Avrupa Birliği ile ilişkileri derinleştirmeye itecektir. Barış anlaşması Karabağ’daki Rusya barışgücünün geleceğini de belirsiz kılabilir.”
Sonuç
Demek ki kolektif batıyı en az endişelendiren şey Karabağ’daki 120 bin Ermeni’nin kaderi. Batı için en önemlisi Rusya’nın Güney Kafkaslardaki etkisini barış gücünü çıkartarak daraltmak, Ermenistan ile Türkiye arasındaki bir barış anlaşmasının imzalanmasından sonra da Ermenistan Cumhuriyeti topraklarındaki Rusya’ya ait 102’inci ordu üssünün çıkartılmasına girişmek. Batı koalisyonu Romanya’dan Karadeniz üzerinden Kafkaslara kadar Rusya’nın sınırları boyunca tecrit yayını sürdürmeye çalışacak.
Bu süreçte Ermenistan başbakanına önemli bir rol düşüyor. Başbakan içeriden değerler sisteminin köşetaşlarına: orduya, dine, devletliliğe, tarihi hafızaya vb. darbeler indiriyor. Mevcut iktidar enformatif ve psikolojik provokasyonlar düzenliyor, sahte gündemler yayıyor. Paşinyan tarihi hafızayı zayıflatan ve sivil toplumun bağışıklığını baltalayan bir iç siyaset yürütüyor.
Gene de umut edilir ki batının hedeflerine erişmesi mümkün olmasın, zira Ermeni kimliği, manevi-kültürel miras ve Rusya ile bağlar meselesi iktidarda da olsa tek bir siyasi gücün arzularından daha derin ve daha geniş.