Çevirmenin notu: Aşağıda çevirisini verdiğimiz makale, bir süredir Kosova ve Kosova’nın batılı destekçileri arasında fısıldanan bir meseleyi açıkça dillendiriyor. Kosova’nın kuzeyinde Sırplarla NATO gücü ve Kosova polisi arasında yaşanan son gerilim (meraklı okur buraya ve buraya bakabilir), AB ve ABD’nin (İngiltere’nin değil) Priştine’ye yönelik, olağanın dışında sertlikteki tutumunun ardından, şimdilik yatışmış görünüyor. Bununla birlikte, Avrupa’da bir tür ‘Slav koç başı’ olarak görülen Sırbistan’ı kapsamaya yönelik batı hamlelerinin yoğunlaşabileceğine ilişkin bir beklenti oluşmuş durumda. “Sırbistan’ı Rusya etkisinden kurtarma” faaliyetinin bir ucunda, Kosova ile olan anlaşmazlığı ‘havuç’ yoluyla çözmek de yer alıyor. Elbette, yazıda görüşlerine yer verilen Kosovalı Arnavutların da dikkat çektiği gibi, Avro-Atlantik kampının büyük yatırım yaptığı Kosova’dan bütünüyle çekilmesi şimdilik mümkün görünmüyor.
Batı, Sırpları yatıştırmak için Kosova’ya sırtını mı dönüyor?
Muhammad Hussein
Middle East Monitor
31 Temmuz 2023
Üzerinde anlaşmaya varılmış sınırlara sahip ulus devletlerden oluşan büyük ölçüde istikrarlı bir uluslararası düzenin yürürlükte olduğu küreselleşmiş bir dünyada, rakip uluslar tarafından tartışılan sınırlar çok azdır. Özellikle Batı dünyasında yetişenler genellikle bu tür yerlerden habersizdir ya da en azından nasıl işledikleri konusunda bilgisizdir.
Yine de Temmuz başında Sırbistan’dan Kosova’ya doğru ilerlerken, sınırın tartışmalı olanlardan biri olduğunu hatırladım. Sakin Zagreb’in durağanlığından kozmopolit Belgrad’ın hareketli enerjisine geçtikten sonra, çok sayıda köprünün ve ‘Kosova Sırbistan’dır’ yazan tabelaların altından geçerken eski Yugoslavya’nın gerçekliğine uyandım.
Sınırdan geçerken ve Kosova’nın kuzeyindeki Mitrovica kentinde önce Sırpların, sonra da Arnavutların çoğunlukta olduğu bölgelerden geçerken gerginlik hissediliyor. İtalyan jandarması ve NATO kamyonları iki toplumu ayıran köprüyü abluka altına almış ve yürüyerek geçen her erkeğe şüpheyle bakıyor.
Burada bulunan çok uluslu güçler teyakkuz halinde; Mayıs ayında etnik Sırp protestocular ile NATO’nun Kosova Gücü (KFOR) askerleri arasında doğrudan bir çatışmaya yol açan gerginlik göz önüne alındığında bu pek de şaşırtıcı değil. O zaman Sırplar, yeni seçilen etnik Arnavut belediye başkanlarının belediye ofisleri ve binalarındaki yerlerini almalarını engellemek için ortaya çıkmışlardı.
Bu çatışma düzinelerce KFOR askerinin yaralanmasıyla sonuçlandı ve pek çok kişi bölgede yeni bir çatışma potansiyelinden korktu. Fakat olay sadece yeni bir çatışma tehdidini arttırmakla kalmadı, aynı zamanda Kosova’nın uzun süredir ve tarihi olarak Batılı destekçileriyle olan ilişkilerinde nadir ve şaşırtıcı bir çatlak yarattı.
AB, Kosovalı hükümet yetkililerine karşı –’yaptırım’ kelimesini kullanmayı reddetti– tedbirler uygulayarak, durumu yatıştırmada başarısız oldukları iddiasıyla Priştine ile üst düzey ziyaretleri, temasları ve mali işbirliğini azalttı. AB dış politika sözcüsü Peter Stano önlemleri ‘aşamalı’ olarak nitelendirdi ve bunların ‘mali ve siyasi sonuçları’ olduğunu vurguladı.
ABD ayrıca Kosova’yı ortak askeri tatbikatlara katılımını iptal ederek, diplomatik toplantıları erteleyerek ve BM ve AB’deki üyelik tekliflerini savunmayı durdurarak cezalandırdı. ABD’nin Kosova Büyükelçisi Jeff Hovenier, Priştine’yi Arnavut belediye başkanlarıyla ilgili kararı Washington ile koordinasyon kurmadan almakla suçladı.
“Öğrendiğimizde şiddetle hayır dedik çünkü şu anda gördüğümüz sonuçları öngördük,” diyen Hovenier, ABD’nin Kosova’yı bu tür özerk kararların uluslararası toplumdaki imajı ve Sırbistan ile normalleşme çabaları üzerindeki ‘olumsuz etkisi’ konusunda uyardığını da sözlerine ekledi.
ABD ve AB’nin bu adımları karşısında Kosova’da ve ötesinde pek çok kişi bu tutumları, Kosova makamlarının egemenliğini ve yeni kurulan cumhuriyetin kendi kaderini tayin hakkını doğrudan engellemeye yönelik girişimler olarak kınadı. Ülkenin geleneksel destekçilerinin, Sırbistan’ı kayırmak ve yatıştırarak Rus etkisinden uzaklaştırmak amacıyla ellerindeki kozu kötüye kullandıklarına inanıyorlar.
Başkent Priştine’de bir kafede otururken, Kosova Gazeteciler Derneği Başkanı Xhemajl Rexha bana, “Başbakan [Albin] Kurti’nin ABD ve AB’nin yeni seçimler yapılması ve seçilmiş Arnavut belediye başkanlarının [makamlarına] taşınması yönündeki baskılarına göğüs gerdiğini görmek herkesi şaşırttı,” dedi. Bu şaşkınlığı, “Kosova’nın şu anda sahip olduğu her şey, ABD, İngiltere ve diğer batılı müttefiklerin 1999’da savaşı durdurmak için yaptıkları müdahaleler sayesindedir,” diye açıkladı. Bu, NATO’nun o yıl Kosova’nın Sırp egemenliğinden bağımsızlığını sağlamak amacıyla Yugoslav ordu mevzilerini bombalama ve barış gücü getirme kararına bir göndermeydi.
Rexha, Kosova’daki etnik Sırpların kışkırtılmasında Sırbistan’ın doğrudan parmağı olduğunu ve Belgrad’ın direktifler verdiğini ileri sürdü. Ülkedeki Sırpları temsil eden Sırp Belediyeler Birliği’nin ‘temelde [Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandr] Vucic’in partisinin bir kolu olduğunu’ iddia etti.
Bu nedenle Kosova’da istikrarsızlık olmasının Sırbistan’ın çıkarına olduğunu söyleyen Rexha, “Kosova’nın uluslararası alanda tanınmadığı, en azından BM üyesi olarak tanınmadığı bu statüko Sırbistan’ın çok işine geliyor,” dedi. Bu durum ‘Kosova’nın BM üyeliğine götürecek bir çözüm bulunması yönündeki çıkarlarıyla’ doğrudan çelişmektedir.
Gazeteci, özellikle Ukrayna’da devam eden savaş göz önüne alındığında, Sırbistan’ı Rusya’nın etkisinden uzaklaştırma stratejisini teyit ediyor. “Batı, Vucic’in Rusya’ya yaptırım uygulamasını sağlamak –ki bu çok zor olacak– ya da bir şekilde Rusya’ya karşı çabalarının bir parçası haline getirmek için onu yatıştırıyor… fakat bu Kosova’nın çıkarlarına ters düşüyor.” Bu bağlamda, Sırbistan’ın her iki tarafa da oynamaya çalıştığını, bir yandan Rus etkisi için bölgesel bir merkez olarak hareket ederken, diğer yandan da Batılı güçlere Moskova’ya karşı el ele verebileceği yönünde sahte bir umut verdiğini söyledi.
Ne var ki, NATO ve Batılı güçlerin Kosova’yı terk edeceği yönündeki düşünceleri de reddetti ve mevcut tartışmayı, Priştine ile garantörleri arasında paylaşılan pek çok ortak çıkarı göz ardı etmeyecek genel bir anlaşmazlık olarak nitelendirdi.
Kosova Başbakan Yardımcısı Besnik Bislimi’nin danışmanı Klisman Kadiu da Middle East Monitor’a verdiği demeçte bu görüşü destekledi: “ABD ve AB bizim müttefiklerimizdir. Vazgeçilmez müttefiklerimiz. Bizi böyle yapan ortak değerlerimiz, inançlarımız ve demokrasi, özgürlük, hukukun üstünlüğü ve insan hakları konusundaki taahhütlerimizdir.”
Kadiu’ya göre Kosova ile Batı arasındaki ilişkilerin değer temelli olması nedeniyle bu ilişkilere ciddi zarar vermek için mevcut anlaşmazlıktan çok daha fazlası gerekecek. “Bu ilişkiler güçlü ve köklüdür. Yaklaşım konusunda tam olarak hemfikir olmadığımız durumlar olabilir, fakat nihai hedefler ve çıkarlar konusunda asla. Bir tarafta hukukun üstünlüğü ve demokrasi, diğer tarafta ise güvenlik ve barışın el ele yürüyebileceğine ve yürümesi gerektiğine inanıyoruz.”
Kadiu, ‘Kosova’nın 1999’daki NATO müdahalesinin ve otokratik rejimlerin yükseldiği bir dönemde bile bugün sürdürülebilir demokratik ilerlemenin bir başarı öyküsü olduğunu’ savundu. Priştine’nin Uluslararası Şeffaflık Örgütü Yolsuzluk Algılama Endeksi, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü ve Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi sıralamalarında yükselme başarısını örnek gösterdi. Ayrıca Kosova’nın basın özgürlüğü alanındaki etkileyici siciline dikkat çekerek Freedom House’un bu yılki raporunda ‘siyasi haklar ve sivil özgürlükler alanında kaydedilen ilerleme bakımından Batı Balkanlar’da birinci, Avrupa’da ikinci ve dünyada üçüncü sırada yer aldığını’ belirtti. Kosova’nın başarısının müttefiklerinin de başarısı olduğunu sözlerine ekledi.
Danışman bu sicili, ‘hukukun üstünlüğü, demokrasi, basın özgürlüğü, yolsuzlukla mücadele ve benzeri konularda uluslararası endekslerde her yıl gerileyen’ Sırbistan ile karşılaştırdı. Bu ülkeyi ‘muhalefetin seçimleri kazanma şansının olmadığı, Kremlin ile yakın, geniş ve derin bağları olan bir otokrasi’ olarak tanımladı. Kadiu, ‘demokratik bir ülkenin ve Kosova gibi bir başarı öyküsünün savunulması ve desteklenmesi gerektiği’ konusunda ısrar etti.
Sırbistan eski Yugoslavya’nın kalbiydi ve hâlâ önemli bir bölgesel oyuncu olmaya devam ediyor. Amerika’da ABD ya da Körfez’de Suudi Arabistan gibi, hegemonya peşinde koşan her ülke gibi Sırbistan da Balkanlar’da ağırlığını hissettirmeye çalışırken, Kosova da Batı politikalarıyla aynı çizgide kalmaya devam ediyor. İşte bu nedenle Priştine’de ve ötesinde pek çok kişi AB ve ABD’nin tutumlarını adil bulmuyor, hatta belki de giderek saldırganlaşan Belgrad’ı yatıştırmak için tarihi bağlara ihanet edildiğini düşünüyor.
Bununla birlikte Avrupa, önyargılı olmadığında ısrar ediyor. Middle East Monitor’a konuşan bir sözcü şunları söyledi: “AB, Diyaloğun tarafları olan Kosova ve Sırbistan’a, tüm bölgenin güvenlik, istikrar ve refahına da katkıda bulunacak uzlaşmacı çözümlere ulaşmalarında yardımcı olmak üzere tarafsız bir şekilde yatırım yapan dürüst bir aracıdır.” “Bu diyalog, AB’nin Batı Balkanlar’daki angajmanının merkezinde yer almaktadır… ve her iki tarafın da kendi Avrupa yolunda ilerleyebilmesi, yeni fırsatlar yaratabilmesi ve vatandaşlarının yaşamlarını iyileştirebilmesi için Kosova ve Sırbistan arasında, çözüm bekleyen meseleleri ele alan, yasal olarak bağlayıcı kapsamlı bir normalleşme anlaşmasına varılmasını amaçlamaktadır.”
AB sözcüsü bu anlaşmanın sağlanmasının her iki tarafa da bağlı olduğunu vurguladı. “AB sadece kolaylaştırıcı rol oynamaktadır, Avrupa çözümleri üzerinde anlaşmaya varma sorumluluğu nihai olarak taraflara aittir.”
Priştine ve Batılı destekçileri arasındaki anlaşmazlık geçici bir anlaşmazlıktan öteye gitmeyebilir, fakat bu, rastgele bir politika farklılığı değil, Kosova’nın kendi kaderini tayin etme ve Sırp kışkırtmasına karşı ulusal çıkarları doğrultusunda bir kararı uygulama yeteneğinin doğası üzerine bir mücadele olan bir konuda aralarındaki ilk büyük çatlağı temsil ediyor.
Sadece 15 yaşında olan Kosova genç ve küçük bir ülkedir. Ulus inşası gibi uzun bir yolun ilk aşamalarında ve yeterli ve modernize edilmiş silahlı kuvvetler oluşturmaya çalışıyor. Hâlâ NATO ve Batılı müttefikleri gibi garantörlere ihtiyacı var ve Sırbistan ile Rus destekçilerine bağımsız olarak meydan okumak gerçekçi olmayabilir.
Yine de Kosova’da, Batı’nın Rus etkisine karşı koyarken gerilimi azaltma hedefinde samimi olması halinde, bu süreçte tarihi ve önemli bir müttefiki saf dışı bırakmaya karşı dikkatli olması gerektiği düşüncesi hakimdir.