Yaklaşık bir yıl önce, yine yağmurlu bir Berlin’de bir araya gelen binlerce kişi, Alman hükümetinin Ukrayna savaşına dahlini protesto etmişti.
O sıralar Sol Parti’deki kriz ayyuka çıkmış, Sahra Wagenknecht ve arkadaşlarının kopuşu resmileşmişti. Sol Parti liderliğinin mitingden uzak durmaya karar vermesiyle birlikte, gösteriye henüz kurulmamış Sahra Wagenknecht İttifakı (BSW) ve onun karizmatik lideri Sahra Wagenknecht damga vurmuştu.
Bu sefer, 3 Ekim mitinginde, tam olarak öyle olmadı. “Savaş bir daha asla – Silahları bırakın” sloganı ile Zafer Sütunu’nda düzenlenen gösteri, artık “binlerce”ye değil, “on binlerce” kişiye işaret ediyordu (organizatörler en az 40 bin kişiden bahsetti). Wagenknecht, elbette en çok aranan hatipti; ama bu sefer Sol Parti lideri Gesine Lötzsch de gelip konuşmasını yapıyordu. Türkiye kökenli örgütler de bu sefer daha yoğun bir katılım gösterdi.
Tarih de özel olarak seçilmiş gibiydi. 3 Ekim, Almanyaların “birleştiği”, ama aslında Alman Demokratik Cumhuriyeti’nin Federal Almanya tarafından yutulduğu “Alman Birlik Günü.” 1990’lı yıllarda, tekrar birleşen bir Almanya’nın, tarihte daha önce en az iki kez yaptığı gibi, savaş isteyeceğinden korkanlar bulunuyordu. Berlin’in Ukrayna savaşı ile ilan ettiği “Zeitenwende” (dönüm noktası), bu korkuları doğrulamış gibi görünüyordu.
Rapçi S. Castro, konuşmalar başlamadan önce, “Kiev’de Hitler selamını görmezden geliyoruz çünkü zihinlerimiz yasaklı” sözlerinin yer aldığı bir şarkı söyleyerek mitingin ana fikrini özetliyordu.
Mitingin başında gösterinin organizatörü, Alman barış hareketinin veteranlarından diyebileceğimiz Reiner Braun, Gazze ve Lübnan’daki “ölümlere son verilmesi” çağrısında bulundu.
Mitingin belki de en ilginç anları, SPD Federal Meclis üyesi Ralf Stegner kürsüye çıktığında yaşandı. Almanya’daki trafik lambası koalisyonunun en büyük üyesi SPD, Ukrayna’da savaş politikalarının da en büyük sorumlusu olarak görülüyor. Stegner, kısmen kendi partisi içinde “muhalif” gibi görünse de (ki mitinge katılıp konuşma yapmasının nedeni de buydu) konuşması sırasında “Rusya’nın saldırganlık savaşı” ve “Ukrayna’nın kendini savunma hakkından” bahsettiği sıralarda büyük bir ıslık ve yuhalama yağmuruna tutuldu. Almanya’nın yardımlarının, askeri yardımlar da dahil olmak üzere “insani amaçlı” olduğunu ileri süren Stegner’in konuşması ıslıklar nedeniyle kısa bir süre kesildi. Bu sırada organizasyon komitesi araya girerek, kalabalığa Stegner’in konuşmasına devam etmesi yönünde telkinde bulundu. Bağırışlar arasında SPD’li siyasetçi, partisinin barış hareketinin bir parçası olmaya devam ettiğini ileri sürdü ve Ukrayna’daki savaşın sonunda diplomatik bir çözüm bulunması gerektiğini söyleyerek nutkunu güç bela bitirdi.
Stegner’in, iki cami arasında binamaz olduğunu söylemek de mümkün. Mitingden önce, kendisinin de konuşmacı olduğu duyurulduğunda, bu sefer Yeşiller ve SPD tarafından topa tutulmuştu. SPD’li siyasetçi, önceki gün verdiği demeçte barış meselesinin “BSW ve AfD gibi partilere bırakılmaması gerektiğini” söylemişti.
Sahra Wagenknecht (solda) ve CSU’lu Peter Gauweiler
Mitingin bir başka sürprizi de, Bavyeralı muhafazakâr siyasetçi Peter Gauweiler’di. CSU’lu Gauweiler, kürsüden yaptığı konuşmada hayatında ilk kez bir barış mitingine katıldığını söyledi. Zaman zaman kalabalığa kahkahalar attıran bir konuşma yapan CSU’lu, “Eski dostu Oskar Lafontaine’i” de selamladı ve Kiev’e silah sevkiyatı söz konusu olduğunda “yangını benzinle söndüremeyeceğinizi” savundu.
Merakla beklenen Wagenknecht ise, barış hareketinin lideri konumuna gelmiş birinin özgüveniyle konuştu. Yuhalanan SPD’li Stegner’e “büyük saygı duyduğunu” söyledi ama SPD liderliğinin, Olaf Scholz ile Boris Pistorius’un artık barış hareketinin parçası olmadığını vurguladı. Yeşil Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock‘un “Almanya için bir güvenlik riski” olduğunu ilan etti ve onun gibi insanların ülkeyi giderek daha fazla savaşa sürüklediğini belirtti.
Kendisi için savaş başlatan herkesin suçlu olduğunu söyledi ve ekledi: “Ama lütfen çifte standart olmasın. Eğer Putin bir suçluysa, son yıllardaki pek çok savaştan sorumlu olan ABD’li politikacılara ne demeli?” BSW lideri, Almanya’ya yerleştirilmesi planlanan Amerikan orta menzilli füzelerinin de neredeyse tek eleştirmeni olarak öne çıktı.
Wagenknecht konuşmasının sonunda yazar Erich Maria Remarque’ın şu sözlerini aktardı: “Her zaman herkesin savaşa karşı olduğunu düşünürdüm, ta ki savaştan yana olanların, özellikle de gitmek zorunda olmayanların olduğunu öğrenene kadar.”
BSW lideri Sahra Wagenknecht
Wagenknecht’in alıntısı, Yeşil politikacı Anton Hofreiter ve FDP’li Marie-Agnes Strack-Zimmermann gibi “trafik lambası” koalisyonundan politikacılara atıfta bulunuyordu. Wagenknecht, bunların bir tabur oluşturup kendilerini savaşta kanıtlamaları gereken “savaş tacirleri” olduğuna işaret ediyor.
Ve sonra, Alman politikasının kalının da kalını bam teline vuruluyor. Geçen sene Filistin meselesine ilişkin ihtiyatın ağır bastığını yazmıştım. Bu sene kalabalıkta çok sayıda Filistin ve Lübnan bayrağı (ve tek tük de olsa Rusya bayrağı) görmek mümkündü; ama siyasi bağlamda pek bir farklılık olduğunu söylemek mümkün değil.
Örneğin Wagenknecht, Orta Doğu’ya bakarak, “İran İsrail’e füze attığında alkış tutmayı insanlık dışı” olarak nitelendirdi. Bununla birlikte, tartışmanın “Filistinli kurbanlar” için empatiden yoksun olduğunu söyledi ve “Teröristler terör ve savaşla durdurulamaz,” dedi.
Almanya’nın İsrail’e silah sevkiyatının durdurulmasını ve acil ateşkesi isteyen bazı başka BSW’li politikacılar da, sözlerine “Hamas terörü” ile başlama ihtiyacı duyuyorlar.
İsrail, varlığının sorgulanması teklif dahi edilemeyecek bir mutlak gerçeklik Almanya için; buna gerekçe olarak da Holokost’taki rollerini öne sürüyorlar. İsrail, Alman suçluluğunun çocuğu olarak varlığını sürdürüyor; öyle ki, bir Alman için İsrail’in olası yıkılışı, Almanya’nın olası yıkılışından daha önemli hale geliyor. Eski Şansölye Angela Merkel’in deyişiyle, İsrail’e destek Almanya’nın Staatsräson’u, Alman devletinin hikmeti, varlık nedeni olarak ilan ediliyor.
Yine de mitinge katılanların tamamen aynı frekansta olduğunu düşünmemek gerek. Örneğin Deutsche Welle’ye göre “gösterinin izole edilmiş bazı üyeleri” NATO’yu Ukrayna’nın doğusunda ve İsrail’i Gazze’de soykırım yapmakla suçlayan pankartlar taşıdı. Wagenknecht sonrası ağır toplar miting alanından ayrılır ve kalabalık da dağılmaya başlarken, Filistin Yönetimi’nin Viyana elçisi Salah Abdel-Shafi kürsüye çıktı ve İsrail’in bir yıldır soykırım yaptığını ve dünyanın buna sessiz kaldığını söyledi.
Daha sonra BDS hareketinin destekçisi, Orta Doğu’da Adil Barış için Yahudi Sesi’nden Iris Hefets ve aktivist Nadija Samour birlikte konuştu. Hefets, İsrail’in Filistin’de Almanya’nın desteğiyle soykırım yaptığını belirtti.
Her şeye rağmen, barış hareketinin Almanya’da istim aldığını, üzerindeki ölü toprağını biraz olsun attığını söylemek mümkün. Anaakım siyasette henüz büyük bir çatlak oluşmasa da, konuştuğumuz siyasetçiler özellikle eylül ayında Doğu Almanya’da yapılan eyalet seçimlerinde ortaya çıkan sonucun Berlin’i değiştirebileceğini düşünüyorlar. 3 Ekim mitingine katılımın daha yoğun olması, Sol Parti’den, hatta SPD’den ve CSU’dan bile bazı kimselerin gösteriye dahil olması buna ilişkin küçük ipuçları olabilir.
Federal düzeyde bir erken seçim ihtimali de biraz buna bağlı. Kasım ayında Federal Meclis’e 2025 bütçesi sunulmadan önce, eyalet seçimlerinde sağlam bir tokat yiyen trafik lambası koalisyonunun ölüm çanlarının çalınıp çalınmadığını duyacağız. Yine de, Almanya’da, en azından “her şeyin aynı kalması” için “bazı şeylerin değişeceği” bir döneme girildiği açık.