DÜNYA BASINI

‘Bidenomics’ neoliberalizmden kopuş mu?

Yayınlanma

Çevirmenin notu: ABD Başkanı Joe Biden’ın iktisadi programının şekil ve şemaili belirlendi ve adı kondu. Biden yönetimi, iç cephede çok kötü olmayan bir performans sergilerken özellikle Çin ve Ukrayna’da tetiklenen savaştan sonra Rusya ile enerji ticaretini sonlandıran Avrupa’nın zararına attığı korumacı adımlarla öne çıktı. Özellikle Enflasyonu Düşürme Yasasının sunduğu devlet teşvikleri, Avrupa’daki üreticilerin ABD’ye taşınmasına vesile oldu. Aşağıda tercümesine yer verilen Amerikalı sendikacı ve aktivist John Bachtell, “Bidenomics”in Reagan’ın neoliberal iktisadi anlayıştan farkını ve potansiyel anlamda getirebileceklerini inceliyor. Bachtell, Demokratların çoğunlukta olduğu bir Kongrenin, ‘Trumpçı iklim/bilim inkarcılarına’ karşı ABD’yi neoliberalizmden sonrasına taşıyabileceğini öne sürüyor.


Bidenomics neoliberalizmden kopuş mu?

John Bachtell
Peoples World
10 Ağustos 2023

Başkan Joe Biden, 6 Temmuz’da Güney Carolina’daki Columbia’da bir güneş enerjisi üretim tesisinde yaptığı konuşmada, “Bu ülkenin iktisadi gidişatını değiştirmeye kararlı bir şekilde göreve geldim. Ülkeyi onlarca yıldır başarısızlığa uğratan ‘trickle-down’* ekonomisinden kurtulmak için,” dedi. Tesisin inşası, olayın gerçekleştiği bölgede bulunan Temsilci Joe Wilson da dahil olmak üzere Cumhuriyetçilerin desteği olmadan kabul edilen Enflasyonu Düşürme Yasası (IRA) ile finanse edilmişti.

Biden’ın Güney Carolina’da yaptığı konuşma, 28 Haziran’da Chicago’da yaptığı ve destekçilerinin “Reaganomics” ya da neoliberal ekonomi politikalarının yerine önerdikleri “Bidenomics” olarak adlandırılan politika çerçevesinin ana hatlarını çizdiği konuşmayla başlayan, yönetim yetkililerinin halka açık konuşmalarıyla dolu bir haftanın kapanışını yaptı.

Yönetim, bu çerçevedeki politikaları “devletin tamamında” ve toplumda hızla uygulamaya koyarken, bu politikaların muazzam kapsamı da ortaya çıkıyor: yeni bir ekonomik büyüme teorisi ve “trickle-down” politikalarından temelden kopmaya yönelik bir dizi iktisadi, hukuki ve sosyal politika, yeşil enerji dönüşümünü gerçekleştiren ve büyük iktisadi ve sosyal eşitsizliği ele alan ulusal bir sanayi politikası oluşturuyor.

Biden yönetimi yetkililerine göre yeni politikalar üç temele dayanıyor: ABD’nin fiziksel altyapısını modernize etmek ve çevresel adaletle iç içe geçmiş yeşil bir enerji geçişi için ABD merkezli üretim, bilim ve araştırma ve geliştirme yatırımlarını hedeflemek; işçileri, işçi sınıfını ve tarihsel olarak ötekileştirilmiş toplulukları güçlendirmek ve tüketici maliyetlerini ve iktisadi eşitsizliği azaltmak adına anti-tröst uygulaması ve düzenleyici değişiklikler yoluyla ekonomik rekabet gücünü artırmak.

Eski Çalışma Bakanı Robert Reich’e göre, Biden yönetiminin politikaları “ABD’nin yarım yüzyıldır tanık olduğu en başarılı iktisadi politikaları serisi haline geliyor”. Bu, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana bilim, araştırma ve geliştirmeye yapılan en önemli yatırımları da içeriyor.

IRA, Amerikan Kurtarma Planı (ARP), Altyapı ve Yatırım İşleri Yasası (IIJA) ve CHIPS ve Bilişim Yasası, ekonomiye 4 trilyon dolarlık devasa kamu yatırımı sağlıyor ve halihazırda yaklaşık 35 bin projeyi katalize ediyor. Bugüne dek federal vergi kredileri, krediler ve hibeler, yeşil enerji sektöründeki özel sermaye yatırımlarında yaklaşık 500 milyar doları teşvik ederek iktisatçı ve yönetimi şaşırttı.

Bu politikalar, 800 bini sadece imalat sektöründe olmak üzere 13 milyon istihdam yaratılmasını, son 50 yılın en düşük sürekli işsizlik oranına ulaşılmasını, işgücüne katılım oranının artmasını ve enflasyonun zirve noktasından yüzde 3’e düşmesini sağladı. Sonuç olarak iktisatçılar, yakın vadede bir ekonomik durgunluk olasılığını düşürdüler.

Bu dört yasa tasarısında yer alan harcamalar, bilim insanları ve çevrecilerin 2050 yılına kadar ekonomiyi karbonsuzlaştırmak için gerekli olduğunu ısrarla vurguladıkları 10 trilyon dolarlık program olan Yeşil Mutabakat’ın[1] ölçeğine eşit değil. Fakat bu tasarıların kabulü demokrat ve çevreci güçler için tarihi bir zafer ve yeşil dönüşümün ilk adımı oldu.

Tasarılar birer uzlaşıydı ve Biden, Demokratlar ve kitlesel demokratik hareketin siyasi güçler —Cumhuriyetçi Parti’nin mutlak engellemesi, fosil yakıt endüstrisinin şiddetli direnişi ve dar Demokratik Kongre çoğunlukları— dengesi göz önüne alındığında başarabileceklerini yansıtıyordu.

Mevzuat, “Büyük Yeşil Devlet” ve kamu sektörü öncülüğünde bir geçiş yaratmak yerine, özel sektör öncülüğünde bir geçişi garanti altına alıyor. Mevzuat ayrıca, kamu arazilerinde hızlandırılmış sondaj çalışmaları, emek karşıtı güçler ve bütçe açığı şahinleri de dahil olmak üzere fosil yakıt endüstrisine acı verici tavizler içeriyordu. Ancak ilericiler, üzerine inşa edilebilecek birçok hayati bileşen ve ileri görüşlü program elde etmeyi başardı.

Başarısız neoliberalizmden uzaklaşmak

1970’lerde küresel kapitalist elitler, hâkim Keynesyen ekonomi ve Yeni Düzen[2] siyasi çerçevesinin yerine neoliberalizm olarak bilinen şeyi geçirmeye çalıştılar. Regüle edilmemiş kapitalizm, demokratik yönetişimin getirdiği kısıtlamalara, örgütlü emeğin büyümesine ve sosyal yardımların genişlemesine ve önemli kaynak çıkarımının gerçekleştiği gelişmekte olan ülkelerdeki sömürge karşıtı devrimlerin zaferine karşı yalıtılmış şirket kâr oranlarının düşmesine verilen bir yanıttı.

Neoliberalizm, ekonominin yukarıdan aşağıya yönetimini, demokratik hakların kısıtlanmasını, kamu yatırımlarının büyük ölçüde azaltılmasını, sermaye akışı ve ticaretin önündeki engellerin kaldırılmasını ve daha fazla işgücü hareketliliğini gerektirmiş, NAFTA ve AB gibi “serbest ticaret” anlaşmalarında/bölgelerinde ve Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası kuruluşlarda somutlaşan “dibe doğru yarış” ile sonuçlandı.

Neoliberalizm, çevresel korumaları zayıflatarak ve ekolojik korumaların olmadığı gelişmekte olan ekonomilere iş ve kirlilik ihraç ederek iklim krizini hızlandırdı.

Savunucuları ulusal sanayi politikalarına karşı çıktı ve neoliberalizm azalan büyüme oranlarıyla ekonomik açıdan kötü sonuçlar verdi.

Amerikan neoliberalizmi, şirketlere ve zenginlere yönelik büyük vergi indirimlerinin işçi sınıfı topluluklarına “damlayacağı” ve herkesin refaha kavuşacağı sahtekarlığıyla (Biden, “Hala bunu bekliyoruz,” esprisini yapmıştı) kendini “Reaganomics” olarak gösterdi.

Bunun yerine, tarihsel olarak ötekileştirilmiş ve beyaz olmayan gruplar ve tüm bölgeler de dahil olmak üzere derin iktisadi ve sosyal eşitsizlik ortaya çıktı. Şirketlerin yoğunlaşması hızlandı ve küresel servet uçurumu şaşırtıcı boyutlara ulaştı.

Reaganomics, kamu altyapısını ve araştırma-geliştirme bütçelerini aç bıraktı, kamu varlıklarını ve hizmetlerini özelleştirdi, çevre ve tüketici korumalarını ortadan kaldırdı ve sosyal güvenlik teşkilatlanmasını iliklerine kadar kuruttu.

Şirketler milyonlarca imalat işini Küresel Güney’deki düşük ücretli bölgelere, çoğu zaman devlet teşvikleriyle kolaylaştırılmış bir şekilde taşıdı. Bu göç, yerli üretim kapasitesinin içini boşalttı ve enkazı kaldırmak da işçi sınıfı kesimine düştü.

Sağcı Cumhuriyetçi Parti’nin kontrolü altındaki federal ve eyalet hükümetleri sendika kıyımı yaptı, ücretleri ve sosyal hakları bastırdı, işçi güvenliği korumalarını ortadan kaldırdı ve zenginler ve şirketler üzerindeki vergileri azalttı.

Kırılma noktası

Neoliberalizm, 2008-09 küresel mali kriziyle doruğa ulaştı. Bu bir kırılma noktası oldu ve neoliberalizm, giderek artan sayıda ana akım iktisatçının ve kamuoyunun kendisine karşı dönmesiyle meşruiyetini yitirdi.

Diğer tüm enkazların üzerine gelen mali kriz, işçi sınıfının güvensizliğini ve öfkesini körükledi. Sağcı demagoglar ve Çay Partisi hareketi kafa karışıklığı, ırkçı günah keçisi ilan etme ve yanlış yönlendirilmiş öfkeyi yayma konusunda verimli bir zemin buldu. Bir yanda Trump, MAGA[3] ve Brexit’in yükselişi, diğer yanda demokratik sosyalist Vermont Senatörü Bernie Sanders’ın adaylığına verilen tepki ile en çarpıcı şekilde görülen kutuplaşma ve siyasi kriz ortaya çıktı.

ABD’de ve dünyada hoşnutsuzluk ve protestolar her fırsatta neoliberalizmi hedef aldı. Biden, iktisatçılar ve karar mercileri tarafından örneklenen Demokrat Parti’nin önde gelen çevreleri de kendi sonuçlarını çıkardılar. Ekonomik katliama, küresel mali krize ve 2016 seçimlerine, neoliberalizmin bazı temel önermelerini yavaş yavaş terk ederek reaksiyon verdiler.

Biden’ın ekonomi danışmanlarına göre, neoliberalizmin ekonomi politikaları —her ne kadar terimin kendisine atıfta bulunmasalar da— yarattıkları derin yapısal ve sosyal krizleri çözmek bir yana, muazzam yeni yerel ve küresel zorluklara —hızla büyüyen iklim ve ekolojik kriz, küresel finansal erimeden kaynaklanan jeopolitik şoklar, Kovid pandemisinden kaynaklanan küresel tedarik zinciri krizi, Çin’in küresel bir iktisadi güç merkezi olarak yükselişi ve Rusya’nın egemen Ukrayna’ya karşı işgal savaşından kaynaklanan küresel enerji piyasalarındaki fiyat şoku— da yanıt veremiyor.

Bununla beraber Biden yönetimi, yeni çerçeve ve politikaların 40 yıl boyunca siyasete hâkim olan Yeni Düzen koalisyonu gibi yeni bir çoğunluk siyasi koalisyonu ve sosyal uzlaşma oluşturmaya yardımcı olacağına inanıyor. Bu tür bir koalisyon, yeşil enerji sermaye sektörünü ve fosil yakıt gücüne karşı bir ağırlık oluşturacak yeşil enerji inşaatından yararlanan seçmenleri içerecektir.

Böylesine geniş bir koalisyon ve her eyalet ve kongre bölgesindeki seçmenler, yeşil dönüşüm, işçilerin ve işçi sınıfı ile marjinalleştirilmiş grupların güçlendirilmesi ve servet ve sosyal eşitsizliğin ele alınması dahil olmak üzere dönüştürücü politikalar örebilir.

“Bidenomics” ve neoliberalizmden dönüş yeni bir mücadele alanı yaratıyor. Biden, Demokratlar ve demokrasi yanlısı koalisyonun 2024 seçimlerinde MAGA kemer sıkma politikaları, bilim karşıtlığı, iklim inkarcılığı ve fosil yakıt gücü karşısında galip geldiğini varsayalım. Bu durumda yeni ekonomik ve sosyal çerçeve ve politika yörüngesi savunulabilir ve genişletilebilir.

Her düzeyde daha fazla ilericiyi içeren daha büyük Demokrat Kongre çoğunlukları, bunun ölçeğini önemli ölçüde büyütebilir, reformcu karakterini derinleştirebilir, zayıflıklarını giderebilir, tekel karşıtı, emekten yana, çevresel adalet ve demokratik bileşenlerini güçlendirebilir ve ücretsiz çocuk bakımı, çocuk vergi kredisi ve zenginlerin daha fazla vergilendirilmesi gibi yasama sürecinde atılan unsurları geri getirebilir. Ve varoluşsal iklim ve ekolojik krizlerin ele alınmasına dönük ivme hızlandırılabilir.


[1] Zenginlere vergi indirimi gibi tavizler vermenin ekonomiyi canlandırarak toplumun her seviyesine fayda sağlayacağını iddia eden teori. (ç.n.)

[2] New Deal (Türkçe: Yeni Düzen), 1930’lu yıllarda ABD’de Başkan Franklin D. Roosevelt’in ilk döneminde uygulanan ekonomi programı. Programın asıl amacı Büyük Buhran sonrası toparlanmayı kolaylaştırmaktı. İşsizlere ve yoksullara rahatlama, ekonominin normal seyrine dönmesi ve tekrar çöküşü önlemek adına mali sistemin reforme edilmesi amaçlanmıştı. (ç.n.)

[3] Donald Trump’ın “Amerika’yı Yeniden Büyük Yap” sloganının İngilizce kısaltması. (ç.n.)

Çok Okunanlar

Exit mobile version