Avrupa
Max Otte: Alman ekonomisinde bir gerileme değil, çöküş yaşanıyor

Mali krizlere dair doğru tahminleriyle tanınan Profesör Max Otte, Alman ekonomisinin bir gerileme değil, çöküş yaşadığını belirtti. Vedomosti’ye konuşan Otte, Almanya’nın sistematik olarak sanayisizleştirildiğini, egemenliğini yitirdiğini ve ABD’nin çıkarlarına hizmet eden politikalar izlediğini vurgulayarak, Rus gazına ve nükleer enerjiye dönüş olmadan toparlanmanın on yıllar alacağını ifade etti.
2008 mali krizini doğru tahmin etmesiyle ünlenen profesör, politikacı ve finans üzerine çok satan kitapların yazarı Max Otte, St. Petersburg Uluslararası Ekonomi Forumu öncesinde Vedomosti‘ye verdiği mülakatta, Alman ekonomisinin mevcut durumunu “çöküş” olarak nitelendirdi.
Otte, Almanya’nın ekonomik ve siyasi bağımsızlığını kaybettiğini ve sistematik bir sanayisizleşmeyle karşı karşıya olduğunu vurguladı.
‘Almanya artık egemen değil’
Otte, Alman-Rus ilişkilerinin geleceğine dair karamsar bir tablo çizerek, “Ne yazık ki şu anda ilişkilerin iyileşmesine dair pek umut görmüyorum,” dedi.
2019’da Çin ve Batı blokları arasında yeni bir soğuk savaş öngördüğünü hatırlatan Otte, “Egemen Rusya bu iki blok arasında yer alıyor. Şu anda Çin bloğuna daha yakın olsa da kesinlikle bağımsız, egemen bir rota izliyor. Almanya ve mevcut yönetici elitleri ise ABD’ye sıkı sıkıya bağlı durumda,” ifadelerini kullandı.
Donald Trump’ın durumu ve Rus-Amerikan ilişkilerini iyileştirebileceğine dair küçük umutlar olduğunu, ancak Almanya’nın Amerikan yörüngesinde sıkışıp kaldığı ve Brüksel ile ABD politikalarının bağlantılı olduğu sürece bunun Almanya için olumlu bir gelişme getirmeyeceğini belirtti.
Transatlantik politikanın Almanya için dezavantajlarına dikkat çeken Otte, şunları söyledi:
“Ne ekonomik, ne güvenlik politikası ne de iç politika açısından bağımsız değiliz. Aslında hiçbir açıdan artık egemen değiliz. Şu anda Amerika’dan gerilimi azaltma sinyalleri gelse de bazı AB devlet ve hükümet başkanları gerilimi tırmandırma, savaş rotasını sürdürme kararı aldı. Kendi vatandaşlarımızın çıkarlarına göre hareket etmeyip yabancı çıkarlara hizmet eden politikalar yürütmeye devam edersek bu, Almanya için çok ama çok dezavantajlı olacaktır. Maalesef bu, 1871’e kadar Almanya’nın kaderiydi ve şimdi yeniden —en geç 2022’den beri, aslında daha da öncesinden beri— egemen değiliz. Tıpkı 1800’de, kısmen 1850’de olduğu gibi yeniden yabancı devletlerin çıkarlarına hizmet eden politikalar yürütüyoruz. Kendi çıkarlarımıza yönelik bir politikaya nasıl dönebileceğimizi şu an için göremiyorum.”
‘Alman ekonomisine karşı savaş uzun süredir devam ediyor’
ABD’nin oluşturduğu tehditlere de değinen Otte, “Alman ekonomisine karşı savaş uzun süredir devam ediyor. Almanya planlı ve sistematik bir şekilde sanayisizleştiriliyor. Bu, Donald Trump ile başlamadı. Şirketlerin ABD’ye taşınması çağrısı Joe Biden döneminde, oldukça açık ve agresif bir şekilde başladı,” dedi.
2011’deki dizel skandalını örnek gösteren Otte, bunun bir skandal olarak pazarlandığını ancak aslında Alman otomotiv endüstrisi ve diğer sektörlere karşı bir ekonomi politikası tedbiri olduğunu savundu. Otte, “Amerika her zaman kendi çıkarlarını gözetir, sadece Trump bunu daha agresif bir şekilde yapıyor. Bazen çok, çok agresif bir şekilde. Örneğin, Grönland’ı satın almak istediğini ve Kanada’nın da ABD’ye katılması gerektiğini söylediğinde olduğu gibi. Önceki yönetimlerde bu daha gizli, işbirliği kisvesi altında yapılıyordu ama elbette Amerika her zaman Amerika’yı ilk sıraya koydu,” diye ekledi.
‘Alman iktisadi modeli tehlikede’
Alman ekonomik modelinin geleceği hakkında ciddi endişelerini dile getiren Otte, ABD’nin uzun zamandır stratejik endüstrilerin kontrol altında olması gerektiğini söylediğini ve bunun doğru olduğunu belirtti.
Ancak Almanya’da endüstrilerin birbiri ardına yok olduğunu ifade eden Otte, “Kaynak işletmeleri yabancılara satıldı, bilgisayar endüstrisi 1970-80’lerde kaybedildi. Uzun vadeli bir sanayisizleşme, yoksullaşma ve Alman modelinin yıkımını gözlemliyoruz,” yorumunu yaptı.
Friedrich Merz’in kısa süre önce Alman modelinin tükendiğini söylediğini ve ardından “Askerlere, askerlere, askerlere ihtiyacımız var,” diye eklediğini hatırlatan Otte, bunun nasıl bir bağlantısı olduğunun belirsiz olduğunu ancak modelin gerçekten tehlikede olduğunu vurguladı.
Bilim ve teknolojide geri kaldıklarını belirten Otte, “Almanya’daki durum kasvetli görünüyor. En sevdiğim ekonomist Friedrich List, bir ülkenin zenginliğinin üretici güçler sistemi tarafından yaratıldığına inanıyordu. Bizim modelimiz ise her zaman eğitimli, çalışkan bir ulusa ve inovasyona dayanıyordu, çünkü az kaynağımız var. Ve tüm bunlar şimdi tehlikede,” şeklinde konuştu.
‘Durgunluk değil, çöküş’
Almanya’daki mevcut ekonomik durumu değerlendiren Otte, “Durgunluk normal bir döngüsel olgudur. Ancak şu anda bir gerileme değil, bir çöküş görüyoruz. Otomotiv sektörünü, kimya sanayisini tasfiye ediyoruz, alternatifimiz olmadan güvenilir enerji kaynaklarından vazgeçiyoruz. Şu anda her şeyi durdursak bile zarar zaten verildi. Bu, sıradan bir durgunluktan daha fazlası; bu yapısal bir kriz,” dedi.
Bu krizden çıkmak için Rus gazını yeniden satın almak, iş hukukunu reforme etmek, gaz ve nükleer santralleri yeniden devreye almak gerektiğini savunan Otte, “Sivil nükleer enerjide liderdik. Her şey doğru yapılırsa toparlanmak 20-30 yıl sürer. Ama korkarım her şey yanlış yapılacak,” öngörüsünde bulundu.
Rus gazı tedarikinin yeniden başlaması olasılığına değinen Otte, “Böyle bir olasılık var. Ancak Amerikalıların inşa etmedikleri bir altyapıdan para kazanma riski bulunuyor. Bu neredeyse sömürgeci bir yaklaşım. Eğer Rusya ve ABD başkanları anlaşırsa, gaz tekrar akabilir. Bu yine de durdurulmuş bir boru hattından daha iyidir. Ancak bu, bir süper gücün müdahale ettiği bir Rus-Alman projesiydi – bu endişe verici bir sinyal. Yine de hiç gaz olmamasından iyidir,” dedi.
‘Yeşil ekonomi gerçekçi değil’
“Yeşil ekonomi” kavramını da eleştiren Otte, ekonominin “yeşilleştiğini” görmediğini belirtti.
Ottte, “‘Yeşil’ ne anlama geliyor? Bu kavram Almanya’da 18. yüzyılda ortaya çıktı. Aslında şu anda ‘yeşil’ olan şey bürokrasi ve sertifikalardan ibaret. Gerçekten ekolojik üretim, yerel düzeyde, küçük ve orta ölçekli işletmelerde yapılandır. Gazdan, petrolden, nükleer enerjiden vazgeçmek çıkmaz bir yoldur. Yenilenebilir kaynaklar temel yükü karşılamıyor: Rüzgar türbinleri ülkeyi çoktan kapladı, güneş ise yetersiz. Gaza, petrole ve nükleer enerjiye ihtiyacımız var. Geri dönüş olmadan ilerlemek mümkün değil,” diyerek sözlerini tamamladı.