DÜNYA BASINI

Büyük teknoloji endüstrisinin ‘kirli küçük sırrı’

Yayınlanma

Çevirmenin notu: Teknoloji devleri veya Amerika’da “G-MAFIA” ve Çin’de “Dörtlü Çete” olarak da bilinen Big Tech, başta Google, Microsoft, Amazon, Facebook, IBM ve Apple olmak üzere ABD’nin ve Baidu, Alibaba, Tencent ve Huawei de Çin’in bilişim teknolojisi endüstrisindeki en büyük ve en baskın şirketleri. Bu on şirket, her biri yaklaşık 500 milyar dolar ile yaklaşık 2 trilyon dolar arasında değişen maksimum piyasa değerine sahip küresel çapta en değerli halka açık şirketler olarak öne çıkıyor. Söz konusu şirketlerin tekelci uygulamaları, Adalet Bakanlığı ve Federal Ticaret Komisyonu ile Avrupa Komisyonu’nun antitröst soruşturmalarını beraberinde getirdi. Teknoloji devleri rutin olarak “vergi kaçırma, mahremiyeti ihlal ve istihdamı yok etmekle” gündeme geliyor ve rekabete aykırı uygulamalar, sürekli artan mali güç ve fikri mülkiyet hukuku yoluyla çevrim içi pazarı domine eden bir oligopol haline geliyor. Mevcut durum kuralsızlaşma ve küreselleşmenin bir sonucu. Aşağıda tercümesi yer alan makalede, bir tekelleşme enstrümanı olarak ‘yağmacı fiyatlandırmaya’ başvuran teknoloji şirketlerinin orta ya da uzun vadede hukuki açıdan başının ağrıyacağına işaret ediliyor.


Big Tech’i çökertebilecek kirli küçük sır

Adam Roger
Business Insider
18 Temmuz 2023

Matt Wansley 2016 yılında bir teknoloji şirketinde avukat olarak iş bulmaya çalışıyordu, özellikle de sürücüsüz otomobiller üzerinde çalışıyordu. Adını bildiğiniz tüm şirketlerle görüşmeler yapıyordu ve sonunda kendini Lyft’ten bir yöneticiyle görüşürken buldu. Wansley ona doğrudan şunu sordu: Lyft otonom sürüş konusunda gerçekten ne kadar kararlı?

Yönetici ona, “Elbette otonom sürüş konusunda kararlıyız. Başka türlü kâr öngörülmüyor,” yanıtını verdi.

“Bir dakika,” diye düşündü Wansley. Birisi insanlar kadar iyi araç kullanabilen bir robot icat etmedikçe Amerika’nın en büyük araç çağırma şirketlerinden biri kâr etmeyi beklemiyor mu? Hiç mi? Big Tech’in iş modelinde çok ama çok tuhaf bir şeyler olduğu açıktı.

Cardozo Hukuk Fakültesi’nde profesör olan Wansley, sonra “Peki Uber ve Lyft’in arkasındaki yatırım tezi neydi? Kârlılığa giden yolun net olmadığı, para kaybettiren bir işe milyarlarca dolar sermaye koymak mı?” dedi.

Wansley ve Cardozo’dan meslektaşı Sam Weinstein, bu çılgınlığın ardındaki parayı anlamak için yola çıktılar. İlerici iktisatçılar, büyük miktarda risk sermayesi ile desteklenen teknoloji şirketlerinin, kullanıcılar onlarsız yaşayamaz hale gelene kadar ürünlerinin fiyatını etkin bir şekilde telafi ettiklerinin uzun zamandır farkındaydılar. Amazon’u aklınıza getirin: Yıllarca para kaybetseniz bile, hayal edilemeyecek boyutlara ulaşana kadar herkesten daha ucuza ürün sunuyorsunuz. Ardından, rekabeti ezip geçtikten ve kentteki tek oyuncu haline geldikten sonra, fiyatları yükseltebilir ve paranızı geri kazanabilirsiniz. Buna yağmacı fiyatlandırma deniyor ve yasa dışı olması gerekiyor. Bu, Adalet Bakanlığındaki ilericilerin 20. yüzyılın başlarında Standard Oil gibi tekelleri çökertmek için kullandıkları argümanlardan biri. Kapitalizmin kurallarına göre, büyüklüğünüzü rakiplerinizi piyasanın dışına itmek için kullanmanıza izin verilmez.

Sorun şu ki, Chicago Üniversitesi’ndeki muhafazakâr iktisatçılar son 50 yılı kapitalizmde yağmacı fiyatlandırmanın söz konusu olmadığı konusunda ısrar ederek geçirdiler. Baş döndüren argümanları şöyle devam ediyor: Yırtıcılar başlangıçta daha büyük bir pazar payına sahiptir, bu nedenle fiyatları düşürürlerse rakiplerinden çok daha fazla para kaybederler. Bu arada avları pazardan kaçabilir ve daha sonra geri dönebilir, tıpkı velociraptorlar gittikten sonra ormana gizlice geri dönen proto-memeliler gibi. Yırtıcı şirketler kayıplarını asla telafi edemezler, bu da yırtıcı davranışların irrasyonel olduğu anlamına gelir. Chicago Okulu iktisatçıları piyasaların her zaman rasyonel olduğuna inanan iktisatçılar olduklarından, bu da yağmacı fiyatlandırmanın tanımı gereği var olamayacağı anlamına gelir.

Yüksek Mahkeme de bu argümanı benimsedi. 1986 yılında görülen Matsushita Electric Industry Co. v. Zenith Radio Corp. davasında mahkeme, “yağmacı fiyatlandırma planlarının nadiren denendiğine ve daha da nadiren başarılı olduğuna” hükmetti. Ve 1993 yılında Brooke Group v. Brown & Williamson Tobacco Corp. davasında mahkeme, bir şirketi yağmacı fiyatlandırmadan mahkûm etmek için, savcıların sadece suçlanan yağmacıların fiyatları piyasa fiyatlarının altına düşürdüğünü değil, aynı zamanda kayıplarını telafi etme konusunda “tehlikeli bir olasılık” olduğunu da göstermeleri gerektiğini söyledi. Bu karar, hükümetin şirketleri yağmacı fiyatlandırma nedeniyle yargılama yetkisini fiilen ortadan kaldırdı.

Loyola Hukuk Fakültesi’nde antitröst uzmanı olan Spencer Waller, “Son baktığımda Brooke Group’tan bu yana ABD hükümeti de dahil olmak üzere hiç kimse yağmacı fiyat davası kazanamadı. Ya maliyetin altında fiyatlandırmayı ispatlayamıyorlar ya da telafiyi kanıtlayamıyorlar, zira Matsushita ve Brooke Group’u okuduklarında temel teoriyi benimseyen, uzman olmayan genelci bir yargıç, sahiden zorlayıcı kanıtlar olmadıkça bu tür şeylerin asla rasyonel olamayacağı konusunda aşırı şüpheci”, dedi.

Pek çok iktisatçı, Chicago Okulu’nun yağmacı fiyatlandırma konusundaki şüpheciliğine karşı sağlam karşı argümanlar geliştirdi. Fakat bunların hiçbiri kazanılabilir antitröst davalarına dönüşmedi. Wansley ve Weinstein —tesadüf değil, eskiden Adalet Bakanlığı’nda antitröst uygulamalarında çalışmışlardı— bunu değiştirmek için yola çıktılar. “Venture Predation” başlıklı yeni bir makalede iki avukat, klasik risk sermayesi modelinin —yerleşik şirketleri boz, ölçeklenebilir bir platform oluştur, hızlı hareket et, bir şeyleri kırıp dök— Silikon Vadisi’nin söylediği gibi modern kapitalizmin zirvesi olmadığını ikna edici bir şekilde ortaya koyuyor. Bu yeni düşünceye göre, bu antikapitalist. Yasa dışı. Ve pazarda serbest ve adil rekabeti teşvik etmek adına agresif bir şekilde kovuşturulmalı.

Wansley ve Weinstein, “Doğru yere bakarsanız, gerçek dünya örneklerini bulmanın zor olmadığını düşünüyoruz. Silikon Vadisi’nde yeni bir avcı türü ortaya çıkıyor,” diye yazıyor. Ve bu avcıların piyasaya yasa dışı bir şekilde hâkim olmak için kullandıkları mekanizma da risk sermayesinin ta kendisi.

***

Risk yatırımcılığı, bir bankanın kredi departmanını adrenalin bağımlılarıyla doldurursanız ne olur sorusunun cevabıdır. Girişim fonlarındaki sınırlı ortaklar yüksek getiri talep ederler ve bu fonlar geçici şeylerdir, belki on yıl sürer, bu da zamanın geçtiği anlamına gelir. Risk sermayedarları ve fonlarına para yatıran yatırımcılar ille de başarılı bir ürün aramazlar (yine de bir ürünü geri çevirmezler). Risk sermayedarları ve onların sınırlı ortakları için en karlı final hızlı bir çıkış, ya şirketi satmak ya da halka arz etmektir.

Wansley ve Weinstein, bu baskıların yağmacı fiyatlandırma da dahil olmak üzere riskli stratejileri teşvik ettiğini savunuyor. Weinstein, “Chicago Okulu iktisatçılarının kendi kendini finanse eden avcılar hakkında düşündüklerini kabul ederseniz, bir şirketin bir dizi nedenden dolayı yağmacı fiyatlandırma uygulamasının mantıksız olduğunu düşünebilirsiniz ama bir risk sermayedarı için mantıksız olmayabilir,” diyor. Bunun var olmayacak kadar mantıksız olduğu fikri, “bir şekilde ortak akıl haline gelmiş saçma bir cümle”.

En önemli örneklerinden biri olan Uber’i ele alalım. Eğer şirket taksileri basit bir şekilde geride bırakmış olsaydı, bu bir şey olurdu. Ne de olsa taksilerin kendileri de şişman ve kayıtsız bir tekeldi. Weinstein, “Matt ve benim bu konuda herhangi bir sorunumuz yok. Yeni bir ürününüz var, hızlı bir şekilde ölçeklendirin ve insanları işe almak için bazı teşvikler kullanın,” diyor. Eski bir işi bozun ve yeni bir iş yaratın.

Ama olan bu değildi. Bir pembe dizide ya da çizgi roman çoklu evreninde olduğu gibi, son asla gelmedi. Uber, rakiplerini unutturmak için milyarlar kaybederek sürücüleri ve yolcuları sübvanse etmeye devam etti. Aynı şey diğer pek çok risk sermayesi destekli şirket için de geçerli. Wansley, “WeWork, diğer ortak çalışma alanlarının hemen yanında ofisler kuruyor ve ‘Size 12 ay bedava vereceğiz,’ diyordu. Bird scooter’larını tüm kentlere dağıtıyordu. Bu model bize epey tanıdık geliyor,” diyor.

Görünüşe bakılırsa bu durum Chicago Okulu’nun savını da kanıtlar nitelikte: şirketler yağmacı fiyatlandırma yoluyla uğradıkları zararı asla telafi edemezler. Matsushita ve Brooke Group, savcıların zarar göstermesini mecbur kılıyor. Ancak Uber ve diğer risk sermayesi girişimleri tarafından kullanılan ölçeklendirme stratejisinin tek sonucu sonsuz bir “bin yıllık riskten azade teşvik” yaratmaksa, bu sadece servetin yatırımcılardan tüketicilere aktarıldığı anlamına gelir. Yağmacı fiyatlandırmanın tek kurbanları yağmacıların kendileri.

Wansley ve Weinstein’ın önemli bir çığır açtığı nokta ise Yüksek Mahkeme tarafından belirlenen diğer yasal standart, yani kayıpların telafisi. Eğer Uber, WeWork ve diğer tek boynuzlu atlar sürekli para kaybedenlerse, bu standart karşılanmamış gibi görünüyor. Fakat Wansley ve Weinstein, şirketler hiçbir zaman tek kuruş kazanmasa ve halka arz sonrası şirketlere yatırım yapan herkes bahislerini kaybetse bile bunun olabileceğine işaret ediyor. Bunun nedeni, şirketin tohumunu atan risk sermayedarlarının yıkıcı fiyatlandırmadan kar etmeleri. Şirkete girerler, yatırımlarından yüklü bir getiri elde ederler ve tüm sistem çökmeden evvel şirketten çıkarlar.

Wansley ve Weinstein, “Uber sürekli yağmacılığından kaynaklanan kayıplarını telafi edebilecek mi? Bunu bilmiyoruz. Demek istediğimiz şu ki, yağmayı finanse eden risk sermayedarlarının bakış açısından bunun bir önemi yok. Önemli olan tek şey, yatırımcıların risk sermayesi hisselerini yüksek bir fiyattan satın almaya istekli olmaları,” diye yazıyor.

Burada net olalım: Bu, “biraz kazanırsın, biraz kaybedersin” şeklindeki geleneksel kapitalist anlatı değil. Mesele, risk sermayedarlarının bazen paralarını geri kazanamayan şirketlere yatırım yapmaları değil. Mesele, risk sermayedarları tarafından kullanılan tüm modelin, piyasayı yağmacı fiyatlandırma ile bozarak kar elde etmek ve kayıpları halka arzı satın alan enayilere bırakmak olması. Yağmacı fiyatlandırma yapan bir şirket ve onun geç aşama yatırımcıları bunu telafi edemeyebilir ama risk yatırımcıları telafi eder.

Wansley, “Bu makaledeki en önemli gerçek, Benchmark’ın Uber’e 12 milyon dolar yatırması ve 5,8 milyar dolar geri alması. Bu, tarihteki en iyi yatırımlardan biri ve yağmacı bir fiyatlandırmaydı,” diyor.

***

Bu yeni kavrayış —risk sermayesinin yeni bir ambalaj içinde yağmacı fiyatlandırma olduğu— dönüştürücü olabilir. Wansley ve Weinstein, Silikon Vadisi’nin çıkış ve ölçeklendirme jargonunu antitröst hukukunun yasal diline çevirerek teknoloji yatırımcılarının ve onların rekabete aykırı davranışlarının yargılanmasına kapı aralamış oldular. Weinstein, “Mahkemeler telafi konusunda düşünme biçimlerini değiştirmek zorunda kalacaklar. Risk sermayesinden alım yapan yatırımcılar ne olacağını düşünüyorlardı? Telafi edeceklerini düşünüyorlar mıydı?” diyor. Weinstein, bunun mahkemelerin bir şirketin uygulamalarının rekabete aykırı olup olmadığını belirlerken izleyeceği “oldukça iyi bir yol” olacağını söylüyor.

Bu argümanı hukuki açıdan bilhassa güçlü kılan şey, Chicago Okulu’nun antitröst konusundaki fikrinin temellerini reddetmemesi. Tüketici refahı ve piyasaların etkinliğinin her şeyden önemli olduğunu kabul ediyor. Sadece Silikon Vadisi’nde esrarengiz —ve yasa dışı— bir şeylerin yaşandığına işaret ediyor. Weinstein, “Ben hukuki yaptırımdan yana ve Chicago Okulu karşıtıyım, bu yüzden her zaman yanıldıklarını düşündüğüm alanları arıyorum. Ve işte biri de bu,” diyor.

Loyola antitröst uzmanı olan Waller’a göre, bu türden “ciddi hukuk bilimi” özellikle mahkemelerde başarılı olabilir: “‘Modelinizin yanlış olduğunu düşünüyoruz ama modeliniz genel manada doğru olsa bile, burada doğru değil,’ demek iyi ve mütevazı bir stratejidir. Hem bu şekilde davaları kazanırsınız hem de meydan okumak istediğiniz yapıyı yıkarsınız.”

Teknoloji, sağlık, ilaç, eğlence, basın, perakende gibi pek çok sektör oligopollere dönüşürken tekelcilik karşıtı bir zihniyetin bir kez daha canlandığını görmek umut verici bir işaret. Kapitalizmin rekabetin yenilikçiliği ve seçenekleri teşvik etmesine izin vermesi gerekir; tekeller ise birkaç kişinin zengin olabilmesi için tüm bunları ortadan kaldırır. Ancak yağmacı fiyatlandırma konusundaki yeni bilimsel çalışmalar mahkemelerin çok ötesine geçebilir. Wansley ve Weinstein’ın makalesi bana David Maurer’in ilk kez 1940 yılında yayımlanan dolandırıcılar üzerine dilbilimsel çalışması “The Big Con”ı hatırlattı. Maurer, bir dolandırıcılığın en hassas kısmının sonu olduğunu söylemişti. Enayinin kanı emildikten sonra dolandırıcı, ideal olarak polise gitmeyecekleri bir şekilde kurbanı başından savmak zorundadır. Mükemmel suçta hedef, kandırıldığını bile bilmez. Adi teknoloji sermayesinin, değerli olduğuna inandırılmış geç aşama yatırımcılara aktarılması bana kesinlikle iyi bir vurgun gibi geliyor.

Artık Silikon Vadisi’nin büyük dolandırıcılığının nasıl işlediğini tam olarak bildiğimize göre, belki de hedefler bu kadar çabuk kanmaz. Bir kimlik avı e-postasının neye benzediğini öğrendiğinizde, onları yanıtlamayı bırakma eğiliminde olursunuz. Aynı şey bu dolandırıcılığın ana hatlarını tanımak için de geçerli. Weinstein, “Bu bir saadet zinciri değil ama belirli yatırımcıları kayırıyor. Silikon Vadisi’ndeki insanlar bunun bir yağmacı fiyatlandırma dolandırıcılığı olduğunu düşünmeye başlarsa, bence geç aşama yatırımcılar sorular sormaya başlayacaktır,” diyor.

Ve konu sadece araç çağırma veya ofis paylaşımı ile ilgili değil. Belki market teslimatı? Ya da yayın hizmeti abonelikleri? Lyft yöneticisiyle yaptığı mülakat sırasında Wansley için yanan aha! ışığı başkaları için de yanmaya başlayabilir. Bunlardan bazıları paralarını yağmacı teknoloji şirketlerine yatırmamaya karar veren yatırımcılar olacaktır. Bazıları da belki günümüz tröstlerini çökertmenin yollarını arayan devlet denetçileri olacaktır.

Çok Okunanlar

Exit mobile version