AMERİKA

Christian Parenti yazdı: Durham’ın raporu solu öfkelendirmeli

Yayınlanma

Çevirmenin notu: ABD’de seçim dönemine girilirken Özel Yetkili Savcı John Durham’ın raporu, Donald Trump’ın Rusya ile işbirliği yaptığına yönelik FBI soruşturmasındaki usulsüzlükleri ortaya koydu. Raporda söz konusu karalama faaliyetinde Clinton ekibinin parmağı olduğuna dikkat çekiliyor. Özel Yetkili Savcı Robert Mueller’in raporuyla ve Rusyagate dosyasının kaynağı olan MI6 casusu Christopher Steele’nin kim olduğunun ortaya çıkmasıyla “Rusya müdahalesi” ithamlarının halihazırda tabutuna son çivi çakılmıştı ama şimdi oklar Demokratlara döndü. Christian Parenti, her seçimde Demokratların ardında hizalanan sol cenahın yaşananlardan ders çıkarması gerektiğini söylüyor.

Durham’ın raporu solu öfkelendirmeli

Christian Parenti

Compact Mag

18 Mayıs 2023

Medyada Durham raporu hakkında yer bulan haberlerin çoğu mantık dışı ve bunlar 306 sayfalık son derece ayrıntılı belgeyi okuduğunuzda daha da mantıksız hale geliyor. Mesela New York Times, ilk haberinde raporun Federal Soruşturma Bürosunda daha önce açığa çıkmış olan başarısızlıklarla ilgili olduğunu ve dolayısıyla “yeni” olan çok az şey içerdiğini vurgulamak için elinden geleni yaptı.

Haberlerin büyük kısmı rapordaki detayları ve gerçekleri aktarmakta başarısız oldu ve bunun yerine top çevirmeyi tercih etti. Washington Post, Durham’ın “[raporun] o dönemki aday Donald Trump’a zarar vermeyi amaçlayan bir ‘derin devlet’ planını ortaya çıkarmasını bekleyen ‘muhafazakâr komplo teorisyenlerini’ hüsrana uğrattığını’ bildirdi. Associated Press de aynı şekilde raporunda “Trump taraftarlarının Durham’ın bir ‘derin devlet’ komplosunu ortaya çıkaracağı yönündeki beklentilerini karşılamadığını” belirtti.

Açıkça beklenebilecek yanıt şu: Derin devlet komplosu ya da komplo nedir? Görseniz fark eder miydiniz? “Derin devlet komplosu” ifadesi, aynı anda hem dev istihbarat örgütlerinin siyasetle ilgilenebileceğine inanan herkesi karalamaya çalışan hem de temel konuları inanılmaz derecede muğlak tutan semantik bir üçkağıt değil midir?

Yaftalar bir yana, Özel Yetkili Savcı John Durham’ın “2016 Başkanlık Kampanyalarından Kaynaklanan İstihbarat Faaliyetleri ve Soruşturmalarla İlgili Konular Hakkındaki Raporu”, diğer şeylerin yanı sıra, FBI’ın Clinton kampanyasıyla uğraşırken farklı, Trump’ın ekibiyle uğraşırken tamamen farklı bir standart uygularken kendi kurallarını defalarca çiğnediğini gösteriyor. Clinton kampanyasına yönelik en az üç soruşturmada FBI, Demokrat adaya karşı yumuşak davrandı. Ancak Trump söz konusu olduğunda büro, en hafif tabirle agresif davrandı.

Clinton kampanyasıyla ilgili soruşturmalar, normalde olduğu gibi FBI saha ofisleri düzeyinde ele alındı. Fakat Trump’a karşı yürütülen hasmane soruşturma “FBI Genel Merkezinden yönetildi.” Clinton’la ilgilenirken, büro kurallara özenle uydu, yavaş hareket etti ve tüm açıları değerlendirdi. Trump’la uğraşırken en kötüsünü varsaydı, aceleyle harekete geçti, köşeleri kırptı ve soruşturmayı hızlandırmak için kuralları esnetti.

Bu çifte standardın göze batan emsallerinden biri de 2014’ün sonlarında, Clinton’ın başkan adaylığını resmen ilan etmesinden evvel FBI’ın iyi konumdaki bir [gizli insan kaynağından] yabancı bir hükümetin [Durham raporunda Yabancı Hükümet-2 olarak tanımlanıyor] Clinton’ın başkanlığı kazanması halinde üzerinde nüfuz sahibi olmak amacıyla Clinton’ın beklenen başkanlık kampanyasına katkıda bulunmak üzere bir kişiyi göndermeyi planladığını öğrenmesiyle başladı.

İlgili FBI saha ofisi, Yabancı Hükümet-2’nin temsilcisi ile Clinton kampanyası arasındaki elektronik iletişimin Yabancı İstihbarat Gözetim Yasası uyarınca dinlenmesi için alelacele “hızlandırılmış onay alma girişiminde” bulundu. Bu başvurunun onaylı bir kopyası “nihai onay için FBI Genel Merkezine” gönderildi. Tuhaf bir şekilde, ilgili saha ofisindeki bir ajana göre FISA başvurusu “yaklaşık dört ay boyunca sonu muğlak” kaldı. Bir başka FBI ajanı ise FISA başvurusunun herkesin “çok daha dikkatli” olması ve “büyük isimden korkması” nedeniyle sürüncemede kaldığını söylüyor. İddiaya göre FBI, “[Clinton’ın] bir sonraki başkan olma ihtimali olduğu için onun etrafında ‘parmak ucunda’ yürüyordu.”

Durham’a göre endişelerin bir kısmı, FBI’ın Clinton’ın kampanyasını dinlemek istememesinden kaynaklanıyordu, zira adayın muhtemelen yanlış şahıslarla konuşurken yakalanmasından korkuluyordu. Nihayetinde kampanyaya katkıda bulunacak yabancı bir kişinin izlenmesi için FISA izni çıktı ama Hillary Clinton’ın önden bilgi alması şartıyla.

FBI, ajanlar “yabancı bir düşmanın belirli bir ABD’li kişiyi etkilemeye çalıştığını ya da çalışacağını gösteren bilgiler elde ettiğinde ve söz konusu ABD’li kişinin düşmanla birlikte çalışabileceğine dair hiçbir gösterge olmadığında” savunma brifingleri verir. İstihbarat teşkilatları için savunma brifinginin dezavantajı, yabancı etki operasyonuna yönelik daha ileri bir karşı istihbarat soruşturmasını yüksek ihtimalle baltalayacak olması.

FBI’ın Clinton kampanyası üzerindeki olası yabancı etkiyi ele alış biçimi, büronun Trump kampanyası hakkındaki benzer iddiaları ele alış biçimiyle bariz bir tezat taşıyor.

28 Temmuz 2016’da FBI, Avustralya hükümetinden üst düzey diplomatlarından Alexander Downer’ın birkaç ay önce bir barda Trump kampanyasının George Papadopoulos adlı serbest çalışan bir dış politika danışmanıyla sohbet ettiği ve Papadopoulos’un “Trump kampanyasının Rus hükümeti yetkilileriyle nasıl bir komplo ya da işbirliği ilişkisi içinde olduğunu” anlattığı bilgisini aldı. Fakat Durham, daha sonra yapılan soruşturmaların ne Avustralyalı diplomatın ne de Papadopoulos’un bu görüşmeden böyle bir sonuçla ayrıldığını ortaya çıkardığını söylüyor.

Papadopoulos görüşmesinin çarpıtılarak anlatılan raporu, FBI’ın Karşı İstihbarat Bölümü Müdür Yardımcısı ve “Trump’a karşı düşmanca hisleri belirgin ve iyi belgelenmiş” bir adam olan Peter Strzok’a verildi.

Strzok ve evlilik dışı ilişki yaşadığı bir başka FBI ajanı Lisa Page, Trump kampanyası soruşturmasını başlatmadan önce ve sonra yazdıkları ve artık kamuya açık olan mesajlarda hem Trump’tan hem de Bernie Sanders’tan “gerizekalı” olarak bahsediyor. Strzok ve partneri Page, 2015 yılına kadar uzanan mesajlaşmalarında Trump’ın “iğrenç”, “berbat”, “dangalak”, “tam bir aptal” ve “facia” olduğundan söz ediyorlar.

FBI, Avustralyalılardan aktarılan iddiaları doğrulamak için hiçbir çaba sarf etmedi. FBI’ın ve genel olarak istihbarat camiasının elinde Trump’ı Rus hükümetiyle ilişkilendiren doğrulanmış başka bilgiler de yoktu. Büro, Trump kampanyasına savunma amaçlı bir brifing de sunmadı. Bunun yerine Strzok, patronu FBI Direktör Yardımcısı Andrew McCabe’in talimatıyla Trump kampanyasına yönelik Crossfire Hurricane (Çapraz Ateş Fırtınası) adı verilen geniş çaplı bir tahkikat başlattı.

İki hafta sonra Page, Trump’ın gerçekten başkan olabileceğine dair kaygılarını mesaj attığında Strzok onu teskin etmişti: “Hayır. Hayır, olmayacak. Buna engel olacağız.”

Crossfire Hurricane’in ilk hedefleri Trump kampanyasının ortaklarıydı: Papadopoulos, Michael Flynn, Paul Manafort, Carter Page ve Roger Stone. Soruşturma genişledikçe, ajanları dört FISA emri için başvuru yaptı ve aldı. Bunlardan ikisinin daha sonra usulsüz olarak alındığı tespit edilecek ve Kevin Clinesmith adlı bir FBI avukatı, daha sonra FISA izni başvurularından birinde kullanılan bir e-postayı değiştirmekten suçlu bulunacaktı.

Strzok’un Crossfire Hurricane’i başlattığı dönemde Clinton kampanyası, meşhur Steele dosyasını hazırlaması için muhalif araştırma şirketi Fusion GPS ile anlaştı. Bu, FBI’ın Clinton Planı olarak adlandırdığı, Trump’ı Rus casusu ithamıyla karalama çabasının bir parçasıydı. Strzok ve Crossfire Hurricane’deki diğer ajanlar, Steele dosyasından eylül ayına kadar haberdar olmadılar, ancak daha sonra bu ispatı yapılmamış iddiaları hızla Trump’a karşı yürüttükleri kampanyaya dahil ettiler.

Nihayetinde Crossfire Hurricane, Rusya ile yapılmış gizli anlaşmaya dair hiçbir kanıt bulamadı. Strzok, Page ve McCabe çeşitli gerekçelerle FBI’dan kovuldu.

Elbette bunların hiçbirinin önemi yok. Kanaatlerin delillerden önce geldiği halüsinatif bir siyaset çağına girmiş bulunuyoruz. FBI’ın Trump’a karşı yürüttüğü kampanyayı gösteren hiçbir belge Trump Deliliği Sendromunun büyüsünü bozamayacaktır.

Strzok’un Trump’a karşı neden böyle bir düşmanlık beslediği merak konusu. Hiç şüphesiz bunun bir nedeni de Crossfire Hurricane başladığında Trump’ın giderek daha büyük kalabalıklara, İkinci Dünya Savaşı’nın siyasi enkazı üzerine inşa edilmiş olan Amerikan merkezli dünya düzenini yıkma ve altüst etme arzusunu anlatmasıydı. McCabe ve Strzok sadece oldukları gibi, müesses nizamın muhafazakâr liderleri gibi davranıyorlardı.

Bir solcu olarak Trump’ın kaotik anti-emperyalist dış politikasını takdir ediyorum ve bunu bu sayfalarda da açıklamıştım. Ekonomi, çevre ya da göç politikalarının çoğuna katılmıyorum. Ne olursa olsun, bunların hiçbiri FBI’ın seçimlere müdahale etmesini desteklememi gerektirmiyor. Solcular Strzok ve Page’in Sanders’a da Trump’a duydukları kadar antipati duyduklarını aklında tutmalı. Eğer Trump’a karşı seçimlere müdahale edilmesine göz yumulursa, bu solcu adaylara karşı da yapılacaktır. İstihbarat örgütlerinin seçimlere müdahalesi demokrasinin sonunu getirir. Buna müsamaha gösterilmemeli.

Fakat solun büyük bir kısmı Trump Deliliği Sendromuna kapılmış durumda ve bunu göremiyor. Solcular yemek davetlerinde Demokratları eleştiriyor ve kendilerini muhalefet safında sayıyorlar. Ancak özünde, her yeni seçimin “son seçim olabileceği” korkusuyla Demokratlara mutlak bir sadakatle bağlı kalıyorlar. Sol büyük ölçüde demokratik prosedürlere, daha adil bir servet dağılımına ve daha barışçıl bir dış politikaya bağlı. Ama Trump ortaya çıkar çıkmaz, ilericiler kendilerine ihanet etmeye devam eden Demokrat Parti’nin hayali sığınağına koşuyorlar.

Trump Deliliği Sendromunun her nüksettiğinde solun kafası daha da karışıyor. Mesela Temsilci Alexandria Ocasio-Cortez MSNBC’de, CNN’de katıldığı son programa istinaden eski başkana işçileri soymaktan sabıkası olan ultra zengin bir vergi kaçakçısı olduğu için saldırmadı. Bundan ziyade “bir cinsel istismar kurbanını riske atan bir dizi son derece sorumsuz karara” dayanan “tiksinç dezenformasyon uygulamasının” peşine düştü.

Trump’ın “bizim zavallı ülkemiz” dediği yerde sorun çok derin.

Çok Okunanlar

Exit mobile version