10 ve 11 Eylül tarihlerinde Venezuela’nın başkenti Caracas’ta Faşizm, Neo-Faşizm ve Benzer Tezahürlere Karşı 1. Dünya Kongresi düzenlendi. Devlet başkanlığı seçimlerinin yapıldığı 28 Temmuz’u takip eden günlerde darbe girişimine maruz kalan ülkede, o günlerde bir tür faşizm ya da neo-faşizmin ortaya çıktığını gösteren durumlar yaşandı ve bu durum alarm zillerinin çalmasına neden oldu; öyle ki hükümet ve toplumsal tabanlar, faşizme ve onun çeşitli tezahürlerine karşı uluslararası bir savunma cephesi oluşturmak ve her şeyden önce tartışmak üzere dünyanın dört bir yanından binlerce sosyal aktivisti örgütlemeye ve kabul etmeye karar verdi.
Bu bağlamda Arjantinli iktisatçı ve insan hakları aktivisti Claudio Katz ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Katz, çağdaş kapitalizmi ve küresel iktisadi krizi yorumlayan çok sayıda metnin yazarı. Katz, serbest ticaret, dış borç ve militarizasyona karşı çıkan kıtasal forumlara aktif olarak katılıyor. Sosyalizmin Geleceği (2004) ve Latin Amerika’da Solun İkilemleri (2008) adlı kitaplarıyla Libertador Eleştirel Düşünce Ödülü’nden teklif aldı.
Venezuelalı siyaset bilimci Micaela Ovelar ve Claudio Katz
Arjantin faşizm tehlikesiyle nasıl yüzleşiyor?
Ben Arjantin’den bu önemli Anti-Faşist Kongreye katılmak üzere gelen delegasyonun bir parçasıyım ve Buenos Aires’ten gelen bizler için özellikle şok edici, zira geçen hafta Arjantin’de Javier Milei’nin, Santiago Abascal’ın (İspanya), José Antonio Kast’ın (Şili) ve Latin Amerika’daki en sağcı akımın tüm liderlerinin hazır bulunduğu bir aşırı sağ kongresi düzenlendi.
Ve bunun etkisi son derece güçlü, zira burada Venezuela’da, geçen hafta Buenos Aires’te medyada gördüğümün tam tersini yaşıyoruz. Onların bir ajandası var, bizim ise tam tersi bir ajandamız var. Her şeyden önce bizim anti-faşist bir ajandamız var, onların ise faşizme karşı farklı yaklaşımları var. Bunlar farklı ülkelerdeki faşist süreçlerin kabul edilmesi, farklı şiddet türlerinin kolaylaştırılması, terör örgütlerinin eylemlerinin kolaylaştırılması anlamında yaklaşımlar.
Örneğin, eski Devlet Başkanı Cristina Fernández de Kirchner’e dönük suikast girişimi, bu örgütlerin ağları tarafından aktarılan nefret söylemi ve şiddetle motive edildi. Buenos Aires’teki aşırı sağ, İsrail’in Gazze’deki katliamı için özür diliyordu. Aşırı sağ, şu anda Gazze’de görülen barbarlığı, o tarifsiz bombardıman sahnesini, çocukların katledilmesini, hastanelerin yıkılmasını savunuyor.
Ve aşırı sağ tüm bunları sahipleniyor. Biz burada, Venezuela’da, Filistin halkına yönelik soykırımı kınıyor, Filistin halkını destekliyor, Güney Afrika’da apartheid’a karşı yürütülen kampanyaya benzer bir kampanya yürütüyor, Filistinlilerin etnik temizliğine karşı küresel intifadanın büyük öfke hareketini destekliyoruz. Yani nereden bakarsanız bakın, farklı gündemlerimiz var. Onlar Avrupa’nın militarizasyonundan, Ukrayna’daki savaşın devamından yanalar. Biz ise bir tür pasifikasyon, bir tür arabuluculuk, bu NATO varlığını sona erdirmenin bir yolu, eski kıta boyunca füzeleri hareket ettirmek istiyoruz.
Onların, yani aşırı sağın ise gerici bir otoriterlik programı var. Tehlikeli neo-faşizm, yarı-faşizm, proto-faşizm biçimlerine yaklaştıkları yöntem budur. Örneğin Trump, tüm güçlerin mutlak kontrolünü elinde tutmayı, yargı ve yasama organlarının özerkliğini ortadan kaldırmayı, basını kontrol etmeyi, güvenlik kurumlarını kontrol etmeyi, yani Arjantin’de Milei’nin sahip olduğu Anayasa’yı ihlal programının aynısını uygulamayı amaçlıyor.
Esasında, anayasal reformlar yapmadan ulusal anayasaları değiştirmeye çalışıyorlar. Esasen otoriter yeni bir siyasi rejim dayatmak ve kampanyalarını geliştirdikleri araç haline gelen sosyal ağların muazzam gücünü kullanmak istiyorlar. Trump, Bolsonaro, Milei ekonomik güçlerini siyasi güce dönüştürmek ve bu güçle nefret söylemlerini sosyal ağlar üzerinden sürdürmek istiyorlar. X paltformu üzerinden tamamen kontrolsüz bir düzeyde sözlü şiddete başvurdular.
Biz de bu konuda tam tersi bir istikametteyiz. Biz sosyal ağların düzenlenmesini ve bu evrenin hegemonik güçlerin keyfine göre yönetilen bir arenaya dönüşmemesini istiyoruz. Bu anlamda kayda değer bir hedefe -asın özgürlüğünü etkin bir şekilde kullanmış olan Julian Assange’ın özgürlüğüne- ulaştık. Bu bizim alanımızda, demokrasi alanında, özgürlük alanında yer alıyor.
Faşizm dünyanın diğer bölgelerinde nasıl ifade ediliyor?
Arjantin Devlet Başkanı Javier Milei, açık açık sosyal eşitliğin bir sapma olduğunu söylüyor. Biz sosyal eşitliğin, sosyal adaletin elde edilmesi gereken bir hak olduğunu düşünüyoruz. Milei, zenginlerden vergi alınmamasını istiyor. Biz büyük servetlerden alınan vergilerle eşitsizlik uçurumunu azaltmak istiyoruz.
Eski gerici milliyetçiliğe geri dönmek ve her bir ülkenin şanlı geçmişini tanrılaştırmak istiyorlar. Trump ‘Yeniden Büyük Amerika’ diyor; Brexit’in destekçileri ‘Viktorya dönemine geri dönelim’ diyor; İspanyollar yerli halkların haklarına karşı ‘Latin Amerika’da İspanyol egemenliğini yeniden inşa edelim’ diyor. ‘Irk Günü’nü geri getirmek istiyorlar. Esasen halkın boyunduruk altına alınmasını ve neoliberalizm dönemi boyunca en çok etkilenen kesimlerin baskı altına alınmasını istiyorlar.
Yoksul işçilere şöyle dediler: “Başınıza gelenlerden rekabet etmediğiniz, yeterince çalışmadığınız ve verimli olmadığınız için siz sorumlusunuz. İşsizsiniz çünkü iş aramıyorsunuz”. Şimdi, bu neoliberal söylem gücünü yitirdi. Ve şimdi yeni sağ, aşırı sağ geliyor ve diyor ki: “Hayır, siz yoksulsunuz, zira hata sizin altınızdakinde, üstünüzdekinde değil, sizi sömürende değil, sizi ezende değil, sizin çabanız ve çalışmanızla zenginleşen kapitalistte değil. Bu sizin altınızdakinin hatasıdır”.
Peki göçmenler kim? Meksikalılar, Araplar, Avrupa’daki Afrikalılar, Latin Amerika’daki çaresizler. Onlara karşı ‘cezalandırmacılık’, ‘demir yumruk’ El Salvador’da Bukele ve Arjantin’de Milei veya Bullrich.
Venezuela’da ABD için tehdit oluşturan ne gördüğünüzü analatabilir misiniz?
Venezuela’da gördüğüm şey bir direniş ruhu, direnme kararlılığı, emperyal boyunduruk karşısında sağlam durma kararlılığı. Venezuela’nın petrolü tehlikede. Asıl mesele bu. Emperyalizmin istediği şey petrol. Onlar için seçim tutanakları olsun ya da hiç olmasın, bu tür şeyler onlar için çok az önemli.
Irak’ta yaptıklarını, Libya’da yaptıklarını Venezuela’da da yapmak istiyorlar, gerilim yaşadıkları hükümetleri yıkmak ve bir ülkeyi harap etmek istiyorlar. Ne için? Petrole el koymak için. Trump’ın tüm harflerle, samimiyetle söylediği şey buydu: “Venezuela petrolünün sahibi olmalıydık”. Onların istediği de bu.
Yani basında sürekli bir çifte standart var. Venezuela’nın seçim sistemlerinde sorun olan tek ülke gibi göründüğünü söylüyorlar. Ama Bukele’nin tutanakları nerede? Yüzde 70 ile kazandığını söylüyor. Doğrulama nedir? ABD’de oyların çoğunluğunu alan adaya zafer kazandırmak zorunda olmayan bir seçim kurulu var. Peki orada demokrasinin ihlal edildiğini düşünen oldu mu? Aday olmak için para toplamak zorunda olduğunuz bir ülkede. Buna plütokrasi denir. Sadece parası olanlar aday olabiliyor, paranız yoksa hiçbir şey, medyada tek bir kelime bile yok.
Fransa’da Macron parlamento seçimlerini kaybetti. Seçimleri kim kazanırsa onunla yaşamak zorunda ve halkın iradesine saygı duymadı. İspanya’da bir monarşi var. Peki bu monarşi bize Latin Amerika ülkelerine demokrasi ve cumhuriyet hakkında ders verecek mi? Büyük Britanya’daki, Fransa’daki seçim bölgesi oylama sistemi oyların orantılılığını bozuyor. Sorusu olan var mı? Yok.
O zaman sorunların arka planına inmek zorundasınız. Emperyalizm Venezuela’ya boyun eğdirmek istiyor, Çin ile bir anlaşmazlık geliştirmek için Latin Amerika’ya boyun eğdirmek istiyor, sözde ‘arka bahçesinin’ mutlak kontrolünü yeniden elde etmek istiyor. Ve işte burada direniş var, mücadele var, savaş var.
Bolivya’da gerçekleşen ve sağın mağlup olduğu, Bolsonaro’nun darbesinin yenilgisine yol açan, Fransa’da Le Pen’in zaferini engelleyen savaşın aynısı. İşte gidilecek yol budur. İşte bu nedenle Venezuela’da, öncesi ve sonrasıyla bir dönüm noktası olacağına emin olduğum bu Kongre’de bulunmaktan memnuniyet duyuyorum.
Faşizme Karşı Birinci Dünya Toplantısı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bu, sağcı dalgayı durdurmak, faşist dalgayı durdurmak ve idealimiz için, burada bulunan birçoğumuzun ideali için mücadele etmek üzere bölgemizdeki halk hareketlerinin daha fazla eklemlenmesinin bir başlangıcı. Zira sağın ideali, ajandası kapitalizmdir. İşte bu yüzden sosyalizm hakkında bu kadar kötü konuşuyorlar. Ve bu konuda haksız da sayılmazlar. Onların düşmanı sosyalizmdir, zira sosyalizm eşitlik projesidir, demokrasi projesidir, adalet projesidir.
Ve size daha fazlasını söyleyebilirim: Bizim sosyalist projemiz, Milei, Trump, Le Pen, Meloni ve dünyadaki tüm aşırı sağcıların sahip olduğu piyasa idealizasyonundan ve kapitalist refah hayalinden sonsuz derecede daha az ütopiktir. Birlikte kazanacağız!