RUSYA

Glazyev’den Rusya Merkez Bankası’na sert eleştiriler  

Yayınlanma

Rusya Merkez Bankasının parlamentoya yaptığı sunumun ve elindeki kutsal faiz asasıyla mucizeler yaratma vaadini (politika faizini artırmaya devam edeceği müjdesi eşliğinde) tekrarının ardından bankanın para-kredi siyasetine olan eleştiriler daha önce benim rastlamadığım bir sertlik ve yaygınlığa ulaştı.

Çok uzun süredir Rusya’da neoliberal reçetelerin en amansız eleştirmenlerinden biri olan Sergey Glazyev bu ortamda eleştirilerini yeni baştan özetleyerek Duma’daki parlamenterlere gönderdi.

Kuşkusuz Rusya ve Türkiye ekonomileri yapısal olarak farklı ve biri için çözüm olan şey diğeri için çözümsüzlük anlamına gelebilir. Ancak yapılar farklı bile olsa yapısal sorunların pek çok ortak nedeni var. Aynı nedenler farklı yapısal ortamlarda farklı sonuçlar doğurur, ama nedenler doğru tespit edilmeden doğru çözüm yolları bulunamaz.

Glazyev’in söyledikleri yeni değil. Yazdıklarını ve çözüm önerilerini en azından birkaç yıldır sürekli takip etmeye çalışan biri olarak, onun görüşlerini çoğu zaman burada söylediklerinden daha derinlikli, daha fazla veri ve gözleme dayanan, daha kompleks formülasyonlarla ifade ettiğini söyleyebilirim. Ama bütün bunlar iktisadi  kavramlar ve verilerle asgari tanışıklığı olan geniş kesimler açısından daha az anlaşılır şeyler. “Özellikle düşünen ve vicdan sahibi parlamenterler için” yazdığı bu görece kısa yazı ise sadece Rusya Merkez Bankası’na değil bütün merkez bankalarının dogmatizmine karşı az çok anlaşılır bir manifesto niteliği niteliği taşıyor.

Bir başka deyişle okur, Rusya ve başka ülkelerdeki (bu meyanda Türkiye’deki) sorunların aynı olduğunu düşünmemeli. Burada önemli olan, birincisi, Merkez Bankalarının sorunları çözme mantığının aynı olması. İkincisi de, Glazyev’in çizdiği tablonun karanlığı ancak Rusya ölçeğinde kavranabilir, başka karanlıklarla karşılaştırılamaz — neticede karanlıktan karanlığa fark var: kimisi akşam alacası, kimisi tanyeri, kimisi zifiri karanlık olabilir. Rusya Merkez Bankası’nın para-kredi siyaseti Rusya açısından bile yıkıcı sonuçlar doğurabilir, ama hükümetin ithal ikameci kanadı ve özellikle savunma sanayisiyle ilişkili sektörlerde bu yıkıcı etkiler devlet sübvansiyonları ve kredi ayrıcalıklarıyla hafifletiliyor. Dolayısıyla, ithal ikameciliğin olmadığı, kamu sektörünün neredeyse kalmadığı, ekonomi yönetiminde planlamaya dayanan direnç merkezlerinin hiç bulunmadığı yerlerle Rusya arasındaki yapısal paralellik zayıf, dogmatizm ise farklı etkiler doğursa bile aynı.

* * *

Özellikle düşünen ve vicdan sahibi parlamenterler için

Rusya Merkez Bankası başkanının “Devlet birleşik para-kredi siyasetinin temel istikametleri” üzerine raporunu dinleyen Devlet Dumasının üyelerinin çoğunluğu, aşağıdaki aşikar sonuçlara rağmen bunların hayata geçirilmesine delice yeşil ışık yaktılar:

— Son yıllarda başlayan ekonomide canlanmanın durdurulması ve stagflasyon kapanına düşülmesine;

— Milyarlarca dolar sermayenin ülke dışına çıkartılmasına devam edilmesine;

— Hayat seviyesinde stagnasyona, halkın reel ücret ve gelir artışının durdurulmasına;

— Hayati önem taşıyan binlerce işletmenin iflasına, üretimin düşmesine;

— Yatırımların kısılmasına ve ekonominin teknolojik geri kalmışlığının artmasına.

Merkez Bankası’nın bu siyaseti desteklemeleri için iyi ödeme yapılan kuklalarına itimat eden Duma üyeleri bankanın politika faizinde manipülasyon yoluyla “hedef enflasyona” ulaşılmasına dair açıkça başarısız argümantasyonu üzerine düşünmediler bile. Bu argümantasyon basitliğiyle, mantıklı düşünmeye yatkın olmayan dinleyicileri satın alıyor. Politika faizinin yükseltilmesinin enflasyonun düşürülmesi için zaruri olduğu iddiası, tıpkı hasta birinin vücut sıcaklığını düşürmek için buzdolabına tıkılması gerektiği iddiası kadar gibi. Sonuçları da benzer olacak: organizmanın çökmesi.

Merkez Bankası yönetiminin argümantasyonu, faizlerin yükseltilmesinin talepte daralmaya yol açacağına dayanıyor, çünkü harcamaların kredilendirilmesi kısılır ve gelirlerin tasarruf edilen kısmı büyür. Talebin kısılması ise fiyatların düşmesine yol açmalıdır: pazar dengesi kavramını öğrenen üniversite öğrencilerinin ders kitaplarında öyle yazıyor. Tıpla analojiye devam edersek, Merkez Bankası’nın eylemi, akşamdan kalma bir sarhoşun ellerinin titremesini durdurmak için tendonlarını kesen doktorla karşılaştırılabilir. Sonuçlar gene benzerdir: çalışmanın durması.

Mesele şu ki, mikroekonomi ders kitaplarındaki alabildiğine basit modellerden farklı olarak gerçek bir ekonomi asla denge durumunda bulunmaz, zira her dakika yeni teknolojiler ve ürünler ortaya çıkar, yeni işletmeler kurulur, varsayımsal denge noktasını belirsiz istikametlerde kaydıran işlemler yapılır. Ve politika faizinin artırılması da enflasyonda otomatik düşmeye neden olmaz: bu sonuçta pahalılaşan kredileri geri ödeme zarureti yüzünden emtia üretiminde azalmaya yahut aynı sebeplerle verimlilik yükseltmeye yönelik yatırımlardan vazgeçilmesine neden olabilir.

Bu durumda fiyatlar da talepteki daralmaya rağmen yükselebilir.

Merkez Bankası yönetiminin dogmatik düşüncesi burnunun ucunu görmesine izin vermiyor: enflasyonun düşmesinde başlıca faktörün bilimsel-teknolojik gelişme olduğunu, bu sayede birim üretkenlik ve meta kalitesinde kademeli bir düşüş meydana geldiğini bir türlü anlayamıyor. Bilimsel-teknolojik gelişmeye ise işletmelerin AR-GE harcamalarının ve yeni teknolojinin uygulamaya konmasının kredilendirilmesiyle erişilir. Bu nedenle politika faizinin yükseltilmesi kredi sıkışıklığı getirir, bu da yerli emtia üreticilerinin üretimi geliştirmek için ucuz kredi çekme imkanına sahip yabancı rakipleriyle karşılaştırıldığında inovasyon faaliyetinde düşmeye, teknoloji seviyesinde ve rekabet gücünde azalmaya yol açar. Rekabet gücünün azalması ise rublede enflasyonu körükleyecek devalüasyon için önşartları yaratır.

Bizim para otoritelerinin, Merkez Bankası’nın serbest dalgalanma rejimiyle göz yumduğu para spekülatörleri tarafından manipüle edilen rubledeki devalüasyonun apaçık ortada olan enflasyonist etkisini fark etmemeleri hayret verici. Merkez Bankası’nın “hedef” koyduğu enflasyondaki dalgalanmaların başlıca nedeni de rublenin periyodik şekilde devalüe edilmesidir. Banka yönetimi Rusya ekonomisini fiilen bir çöküş kısır döngüsüne itti: politika faizinin artırılması — yatırımların kredilendirilmesinde daralma — teknolojik seviyenin düşmesi — rekabet gücünün kötüleşmesi — rublede devalüasyon — enflasyonda sıçrama — politika faizinin yükseltilmesi. Para otoritelerimiz otuz yıldır ekonomimizi bu döngüde çeviriyor ve stagflasyon kapanına düşürüyor. Bu nedenle yatırımların hacmi hâlâ Sovyet seviyesinin yarısı kadar; oysa komşumuz Çin bu dönemde yatırımları on kat artırdı. Eğer Rusya Bilimler Akademisi Bilimsel Konseyi’nin önerileri hayata geçirilseydi Rusya ekonomisi de benzer bir tempoyla büyüyebilirdi.

Merkez Bankası yönetimi hâlâ iki yüz yıl öncenin kategorileriyle düşünüyor, paraya altın sikke tarzı bir emtia gözüyle bakıyor. Bu nedenle paranın değersizleşmesine karşı, mikroekonomi ders kitaplarında yazdığı gibi, talebin kısılması yoluyla mücadele etmeye çalışıyor. Oysa modern paralar fiducia (itibari — H.Y.) paralardır, bunların emisyonu altınla değil borç yükümlülükleriyle sağlanır. ABD FRC hazine bonosu alımı için dolar çıkarır; Avrupa Merkez Bankası Avrupa bölgesindeki ülkelerin tahvillerinin alımı için avro çıkarır, Çin Halk Cumhuriyeti Halk Bankası yatırım ihtiyaçlarına bağlı olarak eyaletlerin yükümlülükleri karşılığında bankalara kredi vermek için yuan çıkarır. Rusya Merkez Bankası ise ruble emisyonunu yabancı para alımına bağlayınca ekonomimizin evrimini de bu yabancı parayı çıkaran ülkelerin ihtiyaçlarına göre yönlendirmiş oluyor. Uzun yıllardır süren bu siyasetin sonucu olarak ekonomimiz hammadde ihracatına odaklandı ve eşdeğersiz bir dış iktisadi ilişkiye hapsoldu.

Modern ekonomide para, üretim faktörlerini ekonominin genişletilmiş yeniden üretimine katmak için bir  bağlantı vasıtası rolü oynar. Para, üretim kapasitelerini, işgücü ve doğal kaynakları, bilimsel-teknolojik potansiyeli iktisadi dolaşıma katmak için ne kadar gerekliyse o kadar olmalıdır. Eğer dolaşımdaki para mevcut kaynakları bağlamak için yetersizse para fazlası olur ve bu da ekonominin verimliliğinde düşüşe yol açar. Bu da, tıpkı mevcut kaynakların ekonominin yeniden üretiminde tamamen bağlanması halinde para fazlalığının yaptığı gibi maliyet ve fiyat artışına neden olur. Bu ikinci durum ekonominin aşırı ısınması diye adlandırılır. Mevcut durumda Merkez Bankası yönetiminin gördüğü budur, oysa gerçekte durum tam tersidir. Bugün üretim kapasitesinin üçte biri atıl durumda, yurtdışına imalat yerine hammadde gidiyor, bilimsel-teknolojik potansiyel de aynı yere sızıyor. Merkez Bankası’nın verilerini dayandırdığı düşük resmi işsizlik oranı ekonominin birçok sektöründe gizli işsizliğin varlığını da, üretim kapasitelerinin kullanım ve modernizasyonu genişlerken işgücü verimliliğini artıracak büyük rezervlerin varlığını da yansıtmıyor. Neticede politika faizinin yükseltilmesi ve para arzının düşürülmesi, bizim durumumuzda, enflasyonun düşmesine değil artmasına yol açıyor, uzun yıllardır yapılan istatistik gözlemler de bunu teyit ediyor.

Merkez Bankası yönetiminin iddiasının tam tersine Rusya’da enflasyon faizler düştükçe ve para arzı arttıkça azalır. Bu da kullanılmayan üretim faktörlerinin bir sonucudur. Bunların genişletilmiş yeniden üretim sürecine faizlerin düşürülmesiyle ve kredilerin genişletilmesiyle katılması emtia üretiminin hacim ve etkinliğini artırır ve bu gene enflasyonun düşmesine yol açar. Bir kez daha tıp analojisine başvurursak, Merkez Bankası tarafından faizlerin artırılması ve para arzının daraltılması ekonominin bugünkü durumunda yüzyılın ortasındaki evrensel tedavi yöntemi olan kan almaya benziyor. Her iki durumda da sonuç ölümcül.

Dolayısıyla, Merkez Bankası tarafından yürütülen para siyaseti enflasyonun istikrarlı şekilde düşürülmesini sağlamaya imkan vermiyor. Tersine, ekonomiyi kısır bir bozulma döngüsüne sokarak otuz yıldır (Geraşçenko, Primakov ve Maslyukov’un para otoritelerinin yönetiminde olduğu kısa bir dönem dışında) muazzam bir sermaye kaçışının eşlik ettiği stagflasyon kapanında tutuyor. Bugünkü Merkez Bankası yönetiminde bu, kendi döviz rezervlerinin müsaderesi de dahil trilyon dolara vardı; üstelik bu müsadere, bize karşı askeri eylemlerin kredilendirilmesinde kullanılıyor. Şunu da eklemek gerek: eksik emtia üretiminin mevcut çıktı üretim potansiyeline oranı GSYH’nın yüzde 25’ini buluyor, 2014 öncesindeki eğilimle karşılaştırıldığında ise 60 trilyon rubleyi aşıyor. Yürütülen para-kredi siyasetinin sonucu yatırımların finansman yetersizliği GSYH’nın yüzde 10’undan fazlası; Merkez Bankası’nın bugünkü yönetiminin bütün faaliyet dönemi boyunca da yaklaşık 30 trilyon ruble.

Enflasyonu düşürmek ve uzun vadeli makroekonomik istikrarı yakalamak ancak yeni teknolojinin uygulandığı gelecek vaat eden üretimin gelişmesine yapılacak yatırımların düşük faizli kredilendirilmesi yoluyla mümkündür. Merkez Bankası ve devlet tarafından kontrol edilen bankalar stratejik planlama sistemine dahil edilmiş olsaydı ve bunların faaliyetleri üretken yatırımların kredilendirilme göstergesine göre değerlendirilseydi, devlet başkanının birikim normlarını GSYH’nın yüzde 27’sine yükseltme, 20 milyon yüksek teknolojili istihdam yeri yaratma, (hava ulaşımı dahil) geniş ithal ikamesini hayata geçirme yönündeki talimatları da yerine getirilir, ekonominin 2020’ye kadar uzun vadeli kalkınma konsepti gerçekleştirilir, milli projeler ve devlet programları zaruri kredi desteğini alır, üretimin geniş otomatizasyonu, dijitalizasyonu ve robotizasyonu yapılır, emek verimliliği ve enflasyon sonuçlarından bağımsız ücretler birkaç kat artırılırdı. Burada söz konusu olan politika faizi değil; bunun için ticari bankaların ve kalkınma kuruluşlarının devlet başkanı ve hükümetin stratejik planlarına uygun olarak yatırım projelerine kredi vermeleri için Merkez Bankası tarafından yeniden finanse edilmesine yönelik özel araçlar uygulanmalı. Politika faizi konusunda zaruri olan tek bir şey var: banka paralarının Merkez Bankası hesaplarına para yatırılmasının ve bunlara tahvil ihracının kesilmesi; oysa Merkez Bankası bu şekilde bankalara faiz ödemeleri için para ihraç ederek fiilen aylaklıklarını ödüllendiriyor.

Daha basit söylersek, eğer para-kredi siyaseti, halihazırda kabul edilmiş bulunan stratejik planlama belgelerine uygun olarak Rusya ekonomisinin kalkındırılması hedefiyle uygulansaydı iki kat daha iyi yaşayabilir, iki kat daha çok üretebilir ve yatırım yapabilirdik. Bu siyasetin aslında, ticari bankaların dönüşmüş olduğu para spekülatörlerinin menfaatlerine göre yürütüldüğünü kanıtlamak güç değil. Bunlar, başlıca işlevleri olan tasarrufları yatırıma dönüştürmek yerine yabancı para istifliyor ve rublenin sıralı devalüasyonlarında bunların değerlenmesiyle kâr ediyor. Yaptırımlara kadar rublenin “serbest” dalgalı kur siyasetinin en büyük faydalanıcıları, Rusya Merkez Bankası yönetiminin bunlara göz yummasıyla manipülasyon yapan Amerikalı hedge fonlarıydı; MB yönetimi de buna karşılık Washington finans kuruluşlarınca mütemadiyen dünyada en iyisi ilan edilir. Şimdi devlet ortaklıklı bankalarımız bunu yapıyor; dövizin değer kazanmasına ek olarak paranın faiz oranları üzerindeki banka marjları yoluyla üretim alanından ve halkın cebinden para hortumlayarak rekor kârlar elde ediyorlar. Bunların sorumlu yöneticilerinden bazıları da suni olarak iflas ettirdikleri borçluların mülklerine el koyarak teminat yağmacılığı işine daldılar.

Merkez Bankası başkanlığının politika faizlerinin artırılmasının iş dünyasının verimlilik talebini de artırdığına dair cüretkar açıklamalarına rağmen gerçekte bizim şartlarımızda bu mülkiyetin iyi niyetli girişimcilerden hiç de öyle olmayan bankacılara doğru yeniden dağılımına yol açıyor. Bankaların politika faizinin yükseltildiği bahanesiyle kredi şartlarını ağırlaştırması yüzünden verimli bir işletmenin iflası ve ardından kreditörle irtibatlı ve bu yağmadan kâr eden suç ortaklarına yeniden satılması, tipik bir durum. Bu durumda bulunan, toplam varlıkları 5 trilyon rubleden fazla binlerce işletme var. Merkez Bankası’nın kredi siyasetiyle de esasen, kredinin üretimdeki büyümeyi ilerleten bir enstrüman olmak yerine mülkiyetin yeniden dağıtımının vasıtası haline geldiği krimonolojik bir makroekonomik ortam yaratıldı.

Yukarıda sunulan argümanlar düşünen her insanın Merkez Bankası tarafından yürütülen para siyasetinin başarısız ve zararlı olduğunu kabul etmesi için yeterli. ABD yaptırımlarının Merkez Bankası’nın serbest dalgalanan ruble kuruna geçmesinden sonra uygulanmaya başlandığı ve döviz rezervlerinin müsaderesinden önce bu rezervlerin bizim çıkardığımız altında değil de doğal olmayan bir şekilde olası bir hasmın para biriminde biriktirilmiş olduğu göz önüne alındığında bu siyaseti çok daha sert sınıflandırmak da mümkündür. Ama bu siyasetten yararlananların Devlet Dumasında güçlü pozisyonları, ilgili komiteler üzerinde kontrolleri var ve parlamenter çoğunluğunu yanıltıyorlar; bu çoğunluk da bir kez daha büyümeyi durdurma ve ekonomimizin rekabet yeteneğini düşürme sorumluluğunu, keza seçmenlerinin hayat seviyesini düşürme sorumluluğunu üstlenmiş bulunuyor.

Doğru bir para-kredi siyaseti meseleleriyle ilgilenen, düşünmeye hevesli parlamenterler için atıflarını aşağıda verdiğim kendi kitaplarımı önerebilirim.

(Glazyev’in atıfta bulunduğu kendi kitabı, 2018 Moskova baskısı, “Geleceğe Sıçrayış” adını taşıyor.)

Çok Okunanlar

Exit mobile version