Aşağıda, iki bölümlük bir yazının ilk bölümünü bulacaksınız. Bu ilk bölüm, Rusya’nın resmi açıklamalarını özetlemeyi de değil, Kremlin resmi sitesine dayanarak eksiksiz aktarmayı amaçlıyor. Dolayısıyla ilk bölüm okura, ikinci veya üçüncü kişilerin yorumları üzerinden değil doğrudan Kremlin’in açıklamalarına dayanarak çatışmaya bakışını değerlendirme fırsatı verecektir. İkinci bölümde ise bu yaklaşımın hukuki arka planı ve gelişmelerin nereye götürebileceği incelenecek.
Rusya ne diyor?
7 Ekim’de Filistin güçlerinin Hamas’ın askeri kanadı öncülüğünde İsrail’e yaptığı saldırıların ardından Kremlin resmi sitesinde ilk açıklama 10 Ekim’de çıktı; ama bu da aslında Kremlin’in değil, Putin’le görüşmek için Rusya’da bulunan Irak Başbakanı Muhammed Sudani’nin görüşmelerin basına açık bölümündeki sözleriydi. Sudani şöyle demişti:
“Şu anda Filistin’deki olaylar karmaşık ve tehlikeli bir şekilde gelişiyor. Bu, İsrail’in Filistinlilerin haklarını ihlale devam etmesinin, uluslararası toplumun suskunluğunun ve uluslararası platformlarda tanınan kararla çerçevesinde yükümlülüklerini yerine getirmemesinin doğal sonucudur.”
Sudani bu sözlerin ardından Gazze ablukasını, Gazze’nin bombalanmasını, Filistin’in sivil kayıplarını dile getirdi ve şöyle dedi: “Bugün biz hepimiz, Arap ülkeleri de, İslam ülkeleri de, BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi, büyük güç Rusya’yla birlikte hepimiz sorumluluk taşıyoruz.”
Putin bu görüşmenin basına açık kısmında Filistin meselesine değinmedi.
Aynı gün akşam saatlerinde Erdoğan’la telefon görüşmesine dair Kremlin açıklaması yayınlandı. Şu ifadelerle:
“Filistin-İsrail çatışması alanında hızla gerginleşen duruma özel bir dikkat ayrıldı. Şiddetin devam etmekte olan tırmanışından, sivil halk arasında kurbanların sayısının korkunç artışından derin endişe ifade edildi. Her iki tarafın da derhal ateşi kesme ve görüşme sürecini yeniden başlatma zarureti vurgulandı. Buna aktif bir şekilde katkıda bulunulmasına karşılıklı hazır olunduğu ifade edildi. Ortadoğu krizinin uzun vadeli barışçıl çözümünün sadece BM Güvenlik Konseyi tarafından teyit edilen ve 1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını öngören “iki devletlilik” formülü temelinde mümkün olduğunun altı çizildi.”
Kremlin resmi sitesine göre Putin Ortadoğu çatışmasıyla ilgili bir sonraki konuşmasını ertesi gün, Rusya Enerji Haftası uluslararası forumu olağan toplantısında yaptı:
“Dün bir meslektaşımla da [Irak başbakanı] bu meseleyi görüştük, görüşmemek mümkün değil. Irak bir Yakındoğu ülkesi; Filistin meselesi bu bölgedeki her bir insanın yüreğinde ve sanırım islama inanan herkesin de yüreğinde. Hayat böyle gelişti, bunlar apaçık şeyler. Ve sadece şimdi değil, onyıllar boyunca olup biten her şey, inanılmaz bir noktaya ulaşan adaletsizliğin tezahürü olarak algılanıyor. Neden? Çünkü daha en başta, İsrail devletinin kuruluşu kararı kabul edildiğinde eşzamanlı, paralel olarak ikinci bir devletin kurulması kararı da kabul edilmişti. Mesele başlangıçta iki bağımsız, egemen devletin kurulmasıydı: İsrail’in ve Filistin’in. İsrail, malum, kuruldu; Filistin ise bağımsız egemen bir devlet olarak hiç kurulmadı; bir sürü farklı neden rol oynadı. Şimdi ayrıntılara girmeyeceğim.
Dahası, Filistinlilerin daima, aslında Filistin’e ait saydıkları topraklar İsrail tarafından işgal edildi – muhtelif zamanlarda muhtelif şekillerde, ama en temelde elbette askeri kuvvet yardımıyla.
Peki bugünkü problem nedir? Çözüm mekanizmaları yaratıldı, ama Birleşik Devletler son birkaç yıldır bu mekanizmaları görmezden geldi ve her şeyi kendi başına çözmeye karar verdi, bu mekanizmaları kullanmadı, son yıllarda da Filistin topraklarında yaşayan halkın maddi ihtiyaçlarını karşılamaya oynadı. Esasen temel siyasi problemlerin çözümü yerine bir takım maddi yardımları koymaya çalıştı. Elbette bu da düşük hayat şartlarında yaşayan insanlar için önemli, sosyal-iktisadi meselelerin çözülmesi önemli. Ama biz her zaman bunun yeterli olmadığını söyledik: başlıcası başkenti Doğu Kudüs olan egemen bir Filistin devletinin kurulması olan temel siyasi problemleri çözmeden bu problemi bütün olarak çözmek mümkün değildir. Ancak oyun tam da bunun üzerine kuruldu.
Bu yerleşim siyasetinden başka, bundan başka bir dizi tamamlayıcı şey daha nihayetinde böyle bir şiddet patlamasına yol açtı. Şu an olan biten korkunç. Her iki tarafın da öfkesinin çok büyük olduğunu biliyoruz, ama ne olursa olsun, her iki tarafın da öfkesi ne seviyede olursa olsun gene de sivil halk arasındaki kayıpları minimize etmeyi veya sıfıra, minimuma indirmeyi hedeflemek gerek. Eğer erkekler aralarında kavga etmeye karar verdilerse etsinler; çocukları, kadınları rahat bırakın. Bu iki taraf için de geçerli.
Yakın zamanda durum sükûnet bulabilecek mi, meçhul; ama bunu hedeflemek gerek, çünkü çatışma bölgesinin genişlemesi ağır sonuçlara yol açabilir, buna enerji sektörü de dahil.”
Putin aynı toplantıda Irak Başbakanı Sudani’nin konuşmasının ardından konuya geri döndü:
“Rusya’nın tutumu… bugün ortaya çıkmış değil, bu trajik sonuçlarla ilişkisi yok, bu [tutum] onlarca yıl boyunca ortaya çıktı, bu tutum İsrail tarafından da Filistin’deki dostlarımızca da iyi biliniyor. Biz daima BM Güvenlik Konseyi kararlarının hayata geçirilmesinden yana olduk, öncelikle de bağımsız, egemen bir Filistin devletinin kurulmasını kastettik. Bütün problemlerin kökü burada. Ve doğal olarak şu son yıllarda bu probleme eşlik eden her şey onu derinleştirmekte – bu yerleşimci faaliyeti.
Bu arada bu, İsrail’in buradaki tutumunun nasıl yapıyorlarsa öyle yapmak zorunda oldukları, Birleşik Devletler’in tutumunun [demin] dediğim gibi sadece maddi nitelikteki sorunları çözmek olduğu, Rusya’nın tutumunun ise bağımsız bir devlet kurmak olduğu anlamına gelmiyor. Gerçekte problem daha karmaşık: Birleşik Devletler’de [buna] kulak vermek ve bağımsız bir devletin kurulması yoluna girmek gerektiğini söyleyen pek çok siyasetçi ve uzman var, İsrail’de de böyle insanlar var. Ama onyıllardır bu problemi zor yoluyla çözmeye çalışanla üstünlük sağlıyorlar; bu da ne yazık ki bugün gözlediğimiz türden trajik olaylara yol açıyor.”
Putin bu toplantıda her defasında “ayrıntıya girmeyeceğim,” demişti; ancak çatışmaya geri döndü:
“ABD’nin neden oraya, Akdeniz’e uçakgemisi gruplarını sevk ettiğini anlamıyorum; birincisinin ardından ikincisini de duyuruyorlar. Bunda bir anlam görmüyorum. Nedir, Lübnan’ı bombalamaya mı hazırlanıyorlar yani? Ne yapmaya hazırlanıyorlar? Veya sadece birilerini korkutmaya mı karar vermişler? Ama orada artık hiçbir şeyden korkmayan insanlar var. Problem bu yolla çözülmemeli, uzlaşmacı çözümleri aramak [hayata geçirmek] gerekli, işte bununla uğraşmak gerek.
Ancak elbette bu tür eylemler durumu daha da tırmandırıyor. Ve eğer sizin de söylediğiniz gibi, çatışma Filistin topraklarının ötesine taşarsa o zaman elbette etkisi olacaktır. Şimdilerde İran’ı bütün ağır şeylerle suçladıklarını duyuyoruz; atetten olduğu gibi, kanıtsız. Hiçbir kanıt yok.”
Putin aynı gün Al Ghad kanalına da konuştu. İlk soru, ABD’nin bütün gelişmeleri hesaba katarak siyasetini değiştirme ihtimali üzerineydi:
“Bunu bilmiyorum, onlara sormak gerek. Bunun başarısızlık olduğu ise aşikâr bir şey. Neden böyle düşünüyorum? Çünkü, demin oturumda da söyledim, Birleşik Devletler fiilen bu problemin çözümüne yönelik bütün eski uluslararası vasıtalardan uzaklaştı; bu vasıtalar arasında birkaç ülkenin daha [çözüme] katılması da vardı, Rusya da onlar arasındaydı. Fiilen bütün çözüm sürecini tekellerine aldılar.
Ama bildiğiniz gibi belli bir noktada Filistin özerk yönetiminin de bir dizi epey sert açıklama yapması ve çözümün öngörüldüğü ilkelerde bunu yapmaya hazır olmadığını söylemesi gerekti. Bu her şeyden önce kuşkusuz İsrail’in yerleşimci siyasetiyle ilişkili.
Bizim tutumumuzsa her zaman açık, anlaşılır, şeffaftı; bu Filistin’deki dostlarımız tarafından da İsrail yönetimi tarafından da bilinir. Ben şahsen her zaman aynı şeyleri söyledim: BM Güvenlik Konseyi’nin bağımsız, egemen bir Filistin devletinin kurulmasına dair olan kararına varıncaya kadar daha önce alınmış bütün kararlarının yerine getirilmesi şarttır; üstelik bu daha İsrail’in kuruluşu sırasında öngörülmüştü.
Karmaşık, çok hassas bir mesele. Ama şu anda elbette sert açıklamalardan kaçınmak ve ne olursa olsun bu çatışmaya çekilmiş insanların duygularını incitmemek gerek. Birincisi bu.
İkincisi. Ne olursa olsun sivil halk arasında kayıplardan kaçınmak gerek. Bütün eylemler, bunlara başvurmadan olmuyorsa eğer, incelikle seçilmeli, hiçbir günahı olmayan kadınlar, çocuklar, yaşlılar arasında kaybı ve onlara yönelik tehdidi minimize etmek gerek. Bu sanırım herkesin bildiği, hiç kimsede şüphe uyandırmayacak bir tutum.
Ve elbette ne olursa olsun çatışmanın genişlemesinden kaçınmak gerek. Çünkü, eğer böyle bir şey olursa sadece bölgeye değil bütün olarak bütün uluslararası durum üzerinde etkisi olur.”
Muhabirin Amerikan uçak gemisi gruplarının bölgeye sevk edilmesi üzerine sorusuna Putin şu cevabı verdi:
“Demin toplantıda da söyledim; askeri açıdan [bunda] bir anlam görmüyorum. Neden? Ne yapmaya hazırlanıyorlar? Uçakgemisi grubu yardımıyla saldırıda bulunmaya mı? Nereye, kime? Askeri açıdan hiçbir anlam görmüyorum. Bu birincisi.
İkincisi. Bu, askeri-siyasi desteğin bir unsuru olabilir. Peki. Ama benim görüşüme göre şimdi meselenin askeri değil diplomatik yanıyla meşgul olmak, askeri faaliyetlerin durdurulması yolunu aramak gerek, ne kadar hızlı olursa o kadar iyi. Bu birincisi. İkincisi de görüşme sürecine dönülmeli ve bu süreç Filistinliler dahil bütün taraflarca kabul edilebilir olmalı.”
Muhabir görüşmelerin canlandırılmasından yana kuşkularını belirtince:
“Neden olmasın? Bizim İsrail’le çok istikrarlı, pratik ilişkilerimiz var, onyıllardır Filistin’le de dostluk ilişkilerimiz var, dostlarımız bunu biliyorlar. Rusya benim görüşüme göre çözüm sürecine katkıda bulunabilir.
Ama [çatışma] öyle kızgın ki böyle bir şeyi hiçbir yerde görmüyoruz.”
Muhabirin, Filistinlilerin Sina çöllerine gitmeleri çağrısıyla ilgili sorusuna verdiği cevap da dikkat çekiciydi:
“Bir değerlendirmede bulunmam güç. Filistinlilerin yaşadığı topraklar kendi toprakları, tarihi olarak onların toprakları. Dahası burada bağımsız bir Filistin devletinin kurulması da öngörülüyor. Benim görüşüme göre bu barışa götürebilecek bir şey değil.”
Putin 13 Ekim’de, Bişkek’deki BDT zirvesinin ardından yaptığı uzun basın toplantısında çatışmayla ilgili soruları da cevapladı. Bizim basında da öne çıkan ifadeler vardı; ancak bağlamı vurgulamak için eksiksiz hatırlatmakta yarar var:
“İsrail elbette tarihte sadece boyutu bakımından değil yürütülüş tarzı bakımından, zalimliği bakımından da benzeri olmayan bir saldırıyla karşılaştı; başka ne denebilir, şeyleri adlarıyla anmak gerek. İsrail de geniş ve epey zalimane yöntemlerle cevap veriyor. Elbette, olayların mantığını anlıyoruz, ama her iki tarafın da olanca öfkesine rağmen ben gene de kuşkusuz sivil halkı düşünmek gerektiği görüşündeyim.
Bundan söz etmiştim, tekrarlamak isterim. Bugün Birleşik Devletler’de olanlarla ilgili değerlendirmelerin ortaya çıktığını, olayların gelişiminin farklı değerlendirmelerinin ortaya çıktığını görüyoruz; bu bağlamda Gazze şeridine karşı askeri ve askeri olmayan nitelikte, İkinci Dünya Savaşı’nda Leningrad kuşatması sırasındaki anlamda tedbirler alınabileceği söyleniyor. Ama biz bunun neyle ilgili olduğunu biliyoruz, benim görüşüme göre bu kabul edilemez. İki küsur milyon insan yaşıyor orada. Hepsi de Hamas’ı destekliyor değil, hepsi değil, ama hepsi bunun acısını çekecek, kadınlar ve çocuklar dahil. Elbette, bunu herhalde kimse kabul etmez.
Diğer yandan, bugün meslektaşlarımla zirvede de söyledim, İsrail’in elbette güvenliğini ve güvenlik garantisini temin etme hakkı var. Ama bu vasıtaları bulmak gerek, bu durumdan bir çıkış bulmak gerek. Benim görüşüme göre bu elbette başka şeylerin yanında arabuluculuk çabalarının da sonucu olabilir.
Defalarca söylediğim gibi İsrail’de çok sayıda Rusya vatandaşı yaşıyor; eski Sovyetler Birliği’nin ve Rusya’nın vatandaşları. Bu bizim için tabii ki gerçek bir faktör. Bunu unutamayız.
Ama diğer taraftan Arap dünyasıyla da çok iyi ilişkilerimiz var; uzun yıllara, onyıllara dayanıyor, öncelikle de elbette Filistin’le; Filistin’e zamanında başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devletinin kurulacağı sözü verilmişti. Söz verildi, kararlar BM seviyesinde alındı. Onlar bu sözlerin hayata geçirilmesini bekleme hakkına sahip. İşte bütün bunları hesaba katmak ve elbette öncelikle de bugünkü tırmanışta hiçbir günahı olmayan insanları düşünmek gerekiyor. Kimse bir şey görmüyormuş, anlamıyormuş, parantez dışındaymış gibi rol yapmak da mümkün değil.”
Rusya yardımda bulunabilir mi, sorusuna karşılık şu birkaç cümleyi söyledi:
“Rusya tam da İsrail’le son yıllarda, diyebiliriz ki 15 yıldır çok iyi ilişkilerin (gerçekten böyle) kurulmuş olması ve Filistin’le geleneksel ilişkileri olması itibariyle bunu yapabilir. Bu yüzden kimse bizim birilerini dongaya bastırmak istediğimiz kuşkusuna kapılmaz. Ama elbette, bizim arabuluculuğumuza ihtiyacı olan çıkarsa. Bu da her zaman tarafların mutabakatı temelinde yapılır.”
RT Arapça muhabiri ABD Kongre üyesi Marjorie Taylor’un Kiev rejimine verilen Amerikan silahlarının Hamas’ın eline geçmiş olabileceğini söylediği hatırlatması üzerine Putin, kendisinin “bu kadının” ne söylediğini bilmediğini, ama Kiev’deki yolsuzluğun herkes tarafından bilindiğini söyledi, ekledi: “Karaborsa çok fazla alıcının olmasıyla ortaya çıkar, Ukrayna’da da çok fazla satıcı var.”
Ama arkasından söyledikleri göndermeleri itibariyle daha dikkat çekiciydi; bu yazıyı doğrudan ilgilendirmiyor olsa bile not düşmek için aktarmak gerek:
“Biliyor musunuz, Rusya Federasyonu’nun trajik tarihini iyi hatırlıyorum, bizde 1990’ların ortasını, ne yazık ki, Kafkaslarda savaş devam ederken silahlı kuvvetlerimizden düşman tarafına, yani Kafkaslarda Rusya ordusuyla savaşanlara devamlı satışlar oluyordu. Bizim depolarımızdan alıp para karşılığı satıyorlardı. Ne yazık ki oldu bu. Felakettir, trajedidir, ama oldu.
Bugün aynısı Ukrayna’da oluyor: ne düşerse hepsini satıyorlar, satılabilecek ne varsa hepsini satıyorlar: eğer silah alıcısı varsa silah da satıyorlar. Ama Rusya’ya satmıyorlar; bununla birlikte Rusya’ya satacak olsalar da şaşırmam, şaka yapmıyorum. Ama Afrika, Yakındoğu ülkeleri üzerinden uluslararası pazarlara, kendiliğinden anlaşılır zaten, kesinlikle satıyorlar. Silah karaborsası öyle kurulmuştur ki satın almak isteyenler bu silahları, tekrar ediyorum, üçüncü, dördüncü el üzerinden bulurlar. Bunda sıradışı bir şey yok.
Tabii bizde de silah satışlarıyla ilgili veriler var, Yakındoğu’ya satışlar da var. Ama bunun görünüşü… Benim bugünkü Ukrayna yönetimine sempatim yok, biliniyor, ama bunun Ukrayna yönetimi seviyesinde yapılıyor olduğundan, bundan tabii ki kuşku duyuyorum. Ama akış devam ediyor, elbette, tam gaz akış.”
Putin aynı toplantıda son olarak kendi vatandaşlarını çatışma bölgesinden çıkarmak için Rusya’nın bir şeyler yapıp yapmadığı sorusuna cevap verdi:
“Bunun şartları olur olmaz anında hazırız. Orada her gün bombardıman devam ediyor. Eğer İsrail’den çıkmak isteyen varsa, buyursun, her an yaparız.
Sorunuz için teşekkür ederim. Dışişlerine sorunuzu ileteceğim. Eğer bir kişi bile bir an önce bu topraklardan ayrılmak istiyorsa yardıma hazırız.”
Bu günlerde Rusya içinde en önemli toplantı, 16 Ekim’de yapılan “operasyonel meseleler toplantısı”. Kremlin’de yapılan toplantının sunumu şöyle yapılmıştı: “Devlet başkanı, özel askeri harekâtın ve keza Filistin-İsrail çatışması bölgesindeki durumun görüşüldüğü bir toplantı düzenledi.” Toplantıya Putin’den başka şu isimler katıldı: Savunma Bakanı Sergey Şoygu, Federal Güvenlik İdaresi (FSB) yöneticisi Aleksandr Bortnikov, Dış İstihbarat İdaresi (SVR) Müdürü Sergey Narışkşin, Milli Muhafız Kıtaları Federal İdaresi Müdürü Viktor Zolotov, Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Ryabkov (Lavrov bu sırada Çin’de olduğu için toplantıya yardımcısı katıldı). Toplantının basına açık kısmına Ortadoğu çatışmasıyla ilgili sadece Ryabkov’un sözleri yansıdı:
“Yakındoğu’daki çatışma bölgesinde durum bizim değerlendirmemize göre tırmanma eğilimi gösteriyor. İsrail ordusunun yürüttüğü operasyonlar ayrım göstermeyen bir nitelik taşıyor. Kara harekâtı, Gazze’ye girme tehdidi devam ediyor. Bu anklav bölgesi ve orada yaşayanlar fiilen bir insani felaket içindeydiler. Ne tıbbi yardım ne diğer temel ihtiyaçlar karşılanıyor. Bütün bunlar dünyada büyük bir endişe uyandırıyor.”
Ryabkov, Rusya’nın siyasi düzlemde azami çaba gösterdiğini, BM Güvenlik Konseyi’ne sunulan karar tasarısının da bu çerçevede olduğunu söyledi. Ryabkov ayrıca ABD’yi suçladı: “ABD bu dramatik, ağır krizde başlıca sorumluluğu taşıyor, zira bu ülke uzun yıllardır çözümü temeline almaya, Güvenlik Konseyi’nin temel kararlarını gözardı etmeye çalıştı, bugün de gerekli çözümü engelliyor.”
Ryabkov’un sözlerinde en dikkat çekici ifadeler şöyleydi:
“Esasen bütün bu çatışmanın kontrolden çıkma tehdidi yüksek.”
Putin 16 Ekim akşamı Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, İran Devlet Başkanı İbrahim Reisi, Filistin Devlet Başkanı (resmi Kremlin açıklamasında bu ünvan kullanılmıştı) Mahmud Abbas ve Mısır Devlet Başkanı Abdülfattah Sisi ile telefon görüşmeleri yaptı; ancak bu görüşmelerle ilgili tek bir açıklama yapıldı. Şu ifadeler kullanıldı:
“Sivil halk içinde kurbanların sayısında korkunç bir artışın ve Gazze şeridinde insani krizin derinleşmesinin eşlik ettiği, askeri eylemlerde büyük ölçekli bir artıştan duyulan son derece büyük endişe ifade edildi. Ateşin bir an önce kesilmesinin, muhtaç durumdaki herkese acil yardımın ulaştırılması hedefiyle insani ateşkesin tesisinin sağlanması zarureti üzerine ortak görüş ifade edildi.
Rusya devlet başkanı, Gazze’de insani durumun ciddiyetini ve acil tıbbi malzemelerin, gıdanın ve diğer hayati emtianın sevkiyatı için ablukanın kaldırılmasının zaruretini vurgulayan meslektaşlarının görüş ve değerlendirmelerini dinledi. Çatışmanın bölgesel bir savaşa evrilme ihtimalinden duyulan ciddi kaygı ifade edildi.
Vladimir Putin, sivillere karşı şiddet uygulanmasının hiçbir biçiminin kabul edilemeyeceğini vurguladı ve Rusya’da silahlı çatışma sonucu zarar görenler, ölenlerin yakın ve akrabaları için derinden üzüntü duyulduğunu, insani yardımda bulunmaya hazır olunduğunu belirtti. Rusya tarafının askeri eylemleri mümkün olduğunca kısa zamanda durdurmak ve durumu istikrara kavuşturmak için yapıcı fikir güden bütün ortaklarla çabaları koordine etme taahhüdü teyit edildi. Rusya’nın BM Güvenlik Konseyi’ne sunduğu, insani ateşkesin derhal ilan edilmesine yönelik, dengeli ve siyaset dışı nitelik taşıyan karar tasarısı da tam bunu hedefliyor.
Genel görüşe göre bugünkü benzeri görülmemiş tırmanışın nedeni Yakındoğu barış sürecindeki uzun durgunluktur. Vladimir Putin tarafından bu bağlamda Filistin probleminin bilinen uluslararası hukuk temelinde, İsrail’le barış ve güvenlik içinde birlikte yaşayacak bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını öngören uzun vadeli ve adil bir çözümüne yönelik çıkış amacıyla siyasi sürecin canlandırılması yönündeki ilkesel tutum tekrar ifade edildi.
Mısır devlet başkanıyla görüşmede Mısır tarafının Rusya ve BDT vatandaşlarının Gazze şeridinden tahliyesi konusunda katkıda bulunması meselesine de değinildi.”
Aynı gün bütün bu görüşmelerin ardından Putin Netanyahu’yu aradı. Kremlin sitesinden henüz resmi bir açıklama yapılmadı; ancak Kremlin telegram kanalından yapılan açıklamada şöyle deniyordu:
“Görüşmenin merkezinde Filistin-İsrail çatışmasının hızla tırmanması sonucu ortaya çıkan kriz durumu vardı. Rusya başkanı ölen İsraillilerin akraba ve yakınlarına içten taziyelerini ifade etti, kurbanı sivil halk, bu kapsamda kadınlar ve çocuklar olan her tür eylemin kabul edilemez olduğunu ve kınandığını kararlılıkla vurguladı.
Putin Rusya’nın durumun normalleşmesine, şiddetin daha fazla tırmanmasının önlenmesine ve Gazze şeridinde insani felakete engel olunmasına katkıda bulunma amacı güden atmakta olduğu adımlar hakkında bilgilendirdi. Bilhassa da bugün Filistin, Mısır, İran ve Suriye liderleriyle telefon temaslarının kilit noktaları İsrail tarafının bilgisine sunuldu.
Rusya tarafının Filistin-İsrail cepheleşmesinin önlenmesi ve siyasi-diplomatik vasıtalarla barışçıl bir çözüme erişilmesi amacıyla bundan sonra da uygun bir faaliyette bulunmaya kategorik olarak hazır bulunduğu teyit edildi.”