“Bu İsrail ve ABD için hazmetmesi zor bir durum, ancak Hamas’ın yok edilmesinde ısrarcı olmak, gayrimeşru ve etkisiz bir Filistin Yönetimi’ni Gazze’ye sürüklemeye çalışmak ya da istikrarsız ve krizlerle dolu bir ortamda seçimleri zorlamak gibi alternatifler geçmişte olduğu gibi muhtemelen geri tepecektir.”
Aşağıda çevirisini okuyacağınız makale, savaş sonra Gazze’nin ve genel olarak Filistin siyasetinin nasıl şekilleneceğine odaklanıyor. ABD ve İsrail’in Hamas’ı Filistin siyasetinden dışlama girişiminin neden başarısızlığa mahkûm olduğunu anlatan makale, FKÖ’den Hamas’a ve Filistin Yönetimine kadar Filistinli örgütlerin nasıl daha etkin siyaset yürütebilecekleri üzerinde duruyor ve bazı öneriler sunuyor:
***
Filistin’in Dirilişi
İsrail’in Gazze’ye Saldırısı Bittikten Sonra Yeni Bir Siyasi Düzen Nasıl İnşa Edilir?
KHALED ELGINDY
On haftadır Gazze’de acımasız bir savaş yürüten İsrailli liderler, Hamas ortadan kaldırılana kadar askerî harekâtın devam edeceği konusundaki ısrarını sürdürüyor. Bunun pratikte ne anlama geleceğini ya da böyle bir sonucun yaratacağı yönetim boşluğunu kimin ya da neyin doldurmasını beklediklerini henüz ifade etmediler. Ortada net bir final olmadığından, bombardıman bittikten sonra ne olacağına dair spekülasyonlar da eksik olmuyor. Ortaya atılan “ertesi gün” senaryoları, Gazze’de Araplar tarafından yönetilecek bir vesayet yönetimi gibi hayali fikirlerden, çoğu İsraillilerden gelen ve Gazze nüfusunun çoğunun ya da tamamının Mısır’a nakledilmesini öngören düpedüz rahatsız edici çağrılara kadar uzanıyor. Biden yönetimi, diğer hususların yanı sıra, Filistinlilerin Gazze’den zorla göç ettirilmesini veya bölgenin İsrail tarafından yeniden işgal edilmesini dışlayan kendi “ertesi gün” parametrelerini ortaya koydu. Buna ek olarak yönetim, Batı Şeria’nın bazı bölümlerini nominal olarak kontrol eden “yeniden canlandırılmış” Filistin Yönetimi’nin Gazze’ye geri dönmesini görmek istediğini ve son üç yılın aksine, şimdi İsrail’in yanında egemen bir Filistin devletiyle iki devletli çözümle sonuçlanacak bir siyasi süreç konusunda ciddi olduğunu söyledi.
Ancak yönetimin umut dolu vizyonunun bazı katı gerçeklerle karşılaşması muhtemel. Öncelikle kimse savaşın ne zaman ve nasıl biteceğini ya da çatışmalar durduğunda Gazze’nin ne kadarının ve kaç Gazzelinin kalacağını bilmiyor. Dahası, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Filistin Yönetimi’nin Gazze’ye dönmesine İsrail’in izin vermeyeceğini ve İsrail güçlerinin süresiz olarak Gazze’de kalacağını söyledi, hatta Gazze içinde Filistinlilerin kullanabileceği toprakları daha da daraltacak kalıcı bir “tampon bölge” için planlar hazırladı. İktidar koalisyonundaki ortaklarına, egemen bir Filistin devletinin kurulmasını engelleyebilecek tek liderin kendisi olduğuna dair güvence verdi.
Sahadaki olaylar zaten tehlikeli yönlere doğru ilerliyor. Gazze’deki ölüm ve yıkımın büyüklüğünü anlamak çok zor. Gazze Sağlık Bakanlığı’na göre İsrail saldırısı şimdiye kadar çoğu sivil (8 bin 200’ü çocuk) en az 18 bin 800 kişiyi öldürdü. Operasyon Gazze’nin 2 milyon 300 binlik nüfusunun yüzde 80’inden fazlasını yerinden etti ve kuzey Gazze’nin büyük bölümünü yaşanmaz hale getirdi. İsrail’in Gazze halkına gıda, su ve yakıt tedarikine getirdiği ciddi kısıtlamalar, yaygın hastalık ve açlık salgınlarına ve Birleşmiş Milletler’in “destansı bir insani felaket” olarak tanımladığı duruma yol açmış, hatta BM yetkilileri ve diğer gözlemcilerin soykırım olasılığına dair uyarılarına neden olmuştur. Dahası, kitlesel açlık ve hastalığın silah haline getirilmesi, Gazze’nin sağlık sisteminin neredeyse tamamen çökmesi ve giderek daralan alanlara sıkışmış bir nüfusun aralıksız bombalanmasıyla birleştiğinde, Gazze’nin savunmasız sakinlerinin bir kısmının veya tamamının sınırdan Mısır’a geçmeye zorlanması olasılığını her geçen gün daha da artırıyor. Böyle bir sonuç, Netanyahu’nun Gazze nüfusunun “azalması” arzusuyla da örtüşüyor.
İsrail’in sahada dayattığı gerçeklerin yanı sıra Gazze’nin geleceği Filistin iç siyasetindeki gelişmelere de bağlı olacak. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Gazze’nin geleceğine ilişkin görüşmelerin “merkezinde” Filistinlilerin yer alması gerektiğini söyledi. Ancak bunun gerçekleşmesi için Filistinlilerin sadece yönetim ve güvenlik kurumlarını değil, aynı zamanda daha temelde siyaseti de canlandırmaları gerekecek: başta Filistin Yönetimi ve Filistin ulusal hareketinde yer alan çeşitli grupları görünürde temsil eden çatı örgüt Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) olmak üzere çürüyen Filistin siyasi kurumlarındaki siyasi liderlik eksikliği dikkate değer.
Artık açıkça görüldüğü üzere, son 16 yıldır Filistin siyasi kurumlarının başına bela olan bölünme ve durgunluk sadece Filistinliler için değil, İsrailliler ve bölge için de felaket oldu. Gerçekten de birçok analistin (ben de dahil) uzun zamandır uyardığı gibi, 2007’de Gazze için savaşan Filistin’in en büyük iki siyasi grubu Hamas ve El Fetih arasındaki zayıflatıcı bölünme, sürekli bir şiddet ve istikrarsızlık kaynağı haline geldi. Her ne kadar Filistinlilerin bu siyasi işlevsizliğinin büyük bir kısmı kendilerinden kaynaklansa da İsrail, işgal altındaki topraklar üzerindeki süresiz hakimiyetini sürdürmek amacıyla Filistinliler arasında zayıflığı ve bölünmeyi teşvik için aktif olarak çalıştı. Filistinlilere yönelik bu böl ve yönet yaklaşımı, Netanyahu’nun Gazze’de Hamas’ı desteklemenin nihai bir iki devletli çözümü engelleyeceğine dair alaycı umuduyla özetlendi. Ancak 7 Ekim olayları bu politikanın sonunu getirdi.
Bu nedenle “ertesi gün” ile ilgili her türlü tartışma, üniter ve uyumlu bir Filistin siyasi liderliğinin ortaya çıkmasını teşvik etmeye dayanmalı. Filistinli liderlerin hizipçi taahhütlerini bir kenara bırakmaları, İsrail ve ABD’nin de Hamas’ın Filistin siyasetinden kalıcı olarak dışlanabileceği gibi tamamen gerçeklerden kopuk fikirden vazgeçmeleri gerekecek. Filistinlileri ya da İsrail ve ABD’li müttefiklerini buna ikna etmek kolay olmayacak. Ancak bu uzlaşmayı sağlayamazlarsa, Gazze’deki insani durum ve güvenlik koşullarının iyileşmesi pek mümkün olmayacak ve diplomatik bir çözüme ulaşılması uzak bir ihtimal olarak kalacak.
BAŞKA BİR FELAKET
Gazze’de 7 Ekim’den bu yana yaşanan olaylar, 800 bin Filistinlinin, yani İngiliz Mandası altındaki Filistin’in Arap nüfusunun yaklaşık üçte ikisinin evlerinden zorla çıkarıldığı veya kaçtığı ve geri dönmelerinin yasaklandığı Filistin tarihinde 1948 Nakba’sı ya da “felaket”i olarak bilinen dönem veya İsrail’in tarihi Filistin topraklarının geri kalan kısımlarını; Batı Şeria ve Gazze Şeridi’ni ele geçirdiği ve 300 bin Filistinlinin daha evlerinden sürüldüğü ya da kaçtığı 1967’deki Altı Gün Savaşı gibi diğer dehşet verici anlarla aynı düzeyde tarihi bir nitelik taşıyor. 1948 ve 1967’de olduğu gibi, mevcut Gazze savaşının da Filistin siyasetinin yörüngesini tahmin edilmesi imkânsız bir şekilde değiştirmesi muhtemel.
Gazze’ye yönelik devam eden saldırı şimdiden tarihteki en ölümcül ve Filistinlilerin zorla yerinden edildiği en büyük olaydır. Tıpkı 7 Ekim’de Hamas tarafından gerçekleştirilen korkunç saldırının İsrailliler tarafından uzun yıllar boyunca hissedilecek olması gibi, İsrail’in Gazze’ye uyguladığı insani ve fiziksel yıkımın büyüklüğü de Filistin ulusal bilincinde nesiller boyunca silinmeyecek bir iz bırakacak. Nakba’da olduğu gibi, Gazze’de yaşanan kolektif travma bugün Batı Şeria, Doğu Kudüs, İsrail ve diasporadaki Filistinliler arasında ve hatta daha geniş anlamda Arap dünyasında yaşanıyor ve gelecek nesil Filistinli liderlerin siyasi bilincini şekillendirecek.
Bu arada, zor ama kaçınılmaz gerçek şudur ki İsrail’in Hamas’ı siyasi ve askeri bir güç olarak ortadan kaldırma hedefi gerçekleştirilemez ve açıkçası bu hedef sonsuz ölüm ve yıkım için bir reçete. İsrailli ve ABD’li yetkililer bu gerçeği ne kadar çabuk kabullenirlerse herkes için o kadar iyi olacak. İki ay süren şiddetli bombardıman ve Gazze’nin sivil altyapısının büyük bölümünün tahrip edilmesi Hamas’ı iktidardan uzaklaştıramadı ya da roket fırlatma kabiliyeti de dahil askeri yeteneklerini önemli ölçüde azaltamadı ve komuta ve kontrol sistemlerini bozmak için çok az şey yaptı. Tutsaklara karşılık rehineler anlaşması kısa ömürlü olsa da Hamas’ın önemini korumaya devam ettiğini gösterdi; İsrail’in bu grupla başa çıkmaktan başka seçeneği yok. Yakın zamanda +972 Magazine tarafından yapılan bir araştırma, İsrail’in Gazzelileri Hamas’a karşı kışkırtmak umuduyla kasıtlı olarak kitlesel sivil kayıplara ve acılara neden olabileceğini öne sürüyor, ancak böyle bir dönüşün gerçekleştiğine dair pek kanıt yok. Aslında, Filistin Politika ve Anket Araştırmaları Merkezi tarafından yapılan son anketlerin de gösterdiği gibi, İsrail’in Gazze’ye yönelik bombardımanı ve işgalinin tam tersi bir etki yaratarak birçok Filistinliyi Hamas’a yöneltmiş olması daha muhtemel.
Hamas, toplumda derin kökleri olan ve işgal altındaki toprakların hem içinde hem de dışında önemli bir takipçi kitlesine sahip Filistin siyasetinin ayrılmaz bir parçasıdır. Bazı eylemleri veya fikirleri ne kadar iğrenç olursa olsun, Hamas muhtemelen öngörülebilir gelecekte Filistin siyasi manzarasının bir parçası olmaya devam edecek. Dahası, Gazze’deki işgal koşulları, abluka ve İsrail’in diğer yapısal şiddet biçimleri devam ettiği sürece, Hamas’ın ya da benzer başka bir grubun şiddet içeren direnişi de devam edecek.
GAZZE’YE DÖNÜŞ MÜ?
Hamas’ın dayanıklılığı ve diğer nedenlerden dolayı, grubun Filistin Yönetimi’ndeki rakiplerinin Gazze’ye kolayca girip bölgenin kontrolünü ele geçirmesini beklemek gerçekçi değil. ABD ve diğer Batılı güçlerin tercihlerine rağmen Filistin Yönetimi’nin en azından şu anki yapısıyla yakın zamanda Gazze’ye dönmesi pek olası değil. Netanyahu’nun iktidardaki koalisyonu da bu olasılığı açıkça reddetti. Ancak İsrailli liderler fikirlerini değiştirmeye ikna edilebilseler bile Filistin Yönetimi, harap olmuş bölgenin kontrolünü yeniden ele geçirme ihtimalini zehirli bir kadeh olarak görüyor. Hiçbir Filistinli lider, özellikle de Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas gibi son derece zayıf ve sevilmeyen biri, İsrail tanklarının üstünde Gazze’yi ele geçirirken görülmek istemez. Abbas, Filistin devletine giden net bir yol açılmadıkça Filistin Yönetimi’nin Gazze’ye dönmeyeceğini söyledi.
İsrail’in bir kısmı Filistin topraklarının tamamen ilhakından yana olan aşırı sağcı hükümeti ve Biden yönetiminin İsrail’e baskı yapma konusundaki isteksizliği de dahil Orta Doğu’daki sicili göz önüne alındığında bu pek mümkün görünmüyor. Dahası, Filistin Yönetimi yetkisi altındaki sınırlı bölgeleri zar zor kontrol edebiliyor ve ağır çekim bir çöküş halinde ve Abbas, İsrail’in Gazze’yi yok etmesinden kaynaklanan devasa insani ve güvenlik sorunlarını devralmak istemiyor. Gazze’deki Filistinlilerin Abbas’ın yozlaşmış ve beceriksiz bürokrasisini benimseme konusunda hevesli olmaları pek mümkün olmadığından, bu duygu büyük olasılıkla karşılıklı. Sonuçta, Abbas’ın rağbet görmemesi ve Hamas’ın sahadaki inatçı varlığı göz önüne alındığında, Filistin Yönetimi’nin herhangi bir dönüşü yine de Hamas’ın rızasını gerektirecektir.
Mevcut Filistin liderliğinin zayıflayan meşruiyeti göz önüne alındığında hem Filistin içindeki hem de dışındaki pek çok kişi, 2006’dan bu yana yapılmayan yeni seçimleri, savaş sonrası düzenin ve Gazze’nin nihai yeniden inşasının gerekli bir bileşeni olarak görüyor. Ancak bir seçim yapılması ihtimali son derece düşük. İsrail’in Gazze’ye saldırısı büyük bir yerinden edilme, yıkım ve acıya neden oldu ve bu koşullar muhtemelen bir süre daha devam edecek. Bu koşullar seçimlerin yapılmasına izin vermeyecektir. Bir de Hamas’ın katılmasına izin verilip verilmeyeceği gibi zor ve kaçınılmaz bir soru var. İsrail ya da Amerika Birleşik Devletleri’nin reformdan geçse bile Hamas’ın bile gelecekteki seçimlere katılmasına izin vereceği herhangi bir durumu hayal etmek neredeyse imkânsız. Yine de Hamas’ın açıkça dışlandığı bir seçim süreci, seçimin meşruiyetini ortadan kaldıracak ve hatta yeni bir iç savaşa yol açabilecektir. Kısacası, Hamaslı Filistin siyasetini ileriye taşımak son derece zor, ama aynı şekilde Hamas’sız bir yol da yok.
FİLİSTİN YÖNETİMİNİN CANLANIŞI
Bu temel çelişkinin üstesinden gelmenin yolları var, ancak bunlar tüm tarafların soğukkanlı düşünmesini ve alçakgönüllü olmasını gerektiriyor. Her şeyden önce İsrailli ve ABD’li yetkililerin Hamas’ın şu ya da bu şekilde Filistin siyasetinde bir güç olarak kalacağı gerçeğiyle uzlaşmaları gerekecek. Buna ek olarak, Filistin siyasetini İsrail’in (ya da ABD’nin) siyasi ihtiyaçlarına göre yeniden şekillendirebilecekleri fikrinden vazgeçmeliler ki bu 1993’te Oslo sürecinin başlamasından bu yana Filistinli liderlerin iç meşruiyetinin aşınmasına yol açan bir kibirdir. Siyasi yelpazenin farklı kesimlerinden Filistinli liderlerin, şu anda karşı karşıya oldukları gerçekten varoluşsal zorlukları ele almak için dar görüşlü farklılıklarını bir kenara bırakmaları da bir o kadar önemli.
Pek çok Filistinli, politikalarını canlandırmak için ne yapılması gerektiğinin zaten farkında: Filistin Yönetimi’nin Filistin Kurtuluş Örgütü’nden ayrılması. FKÖ’nün, her yerdeki Filistinlileri temsil eden Filistin ulusal hareketinin resmi adresi olması beklenirken, Filistin Yönetimi, başlangıçta Oslo anlaşmalarıyla, işgal altındaki Batı Şeria ve Gazze’deki Filistinlilerin işlerini denetleyen geçici bir yönetim organı olarak kurulmuştu. Bu süreçte FKÖ’nün içi boşaltıldı ve nihai bir Filistin devleti beklentisiyle kurumsal ve insan kaynakları fiilen Filistin Yönetimi’ne aktarıldı. Bu devlet hiçbir zaman kurulmadı; dahası, Filistin Yönetimi Filistin siyasetinin fiili merkezi haline geldikçe, FKÖ kenara itildi ve körelmesine izin verildi. O halde amaç, Filistin Yönetimi’ni küçültüp FKÖ’yü büyüterek ve aralarındaki çizgileri daha net bir şekilde belirleyerek bu süreci tersine çevirmek olmalı. Bu tanımlama, Hamas da dahil olmak üzere tüm gruplar tarafından kabul edilen ancak hiçbirinin üyelerini içermeyen bir teknokrat hükümetin kurulması yoluyla gerçekleştirilebilir. Böyle bir hükümet gerçek bir Filistin devleti kurulana kadar ya da en azından koşullar seçimlerin yapılmasına izin verene kadar geçici olmalı. Bu hükümet Hamas’ı içermeyeceği için uluslararası bağışçılardan yardım alabilir ve siyasi bir organ olmaktan ziyade bir hizmet sağlayıcı olarak işlev görebilir.
Yönetim ve siyasi liderlik işlevlerinin genellikle aynı kişiler tarafından yerine getirildiği diğer siyasi sistemlerin aksine, İsrail işgalinin gerçekleri ve Oslo anlaşmalarının ortaya çıkardığı düzenlemeler, Filistinlileri yönetenlerle onlara liderlik edenlerin aynı olması gerekmediği gösteriyor. Bu ayrımda bir fırsat yatıyor. Teknokratik bir Filistin yönetimi Gazze’yi istikrara kavuşturup yeniden inşa ederken, FKÖ de Filistinlilere inandırıcı bir siyasi liderlik sunacak ve Filistin halkının meşruiyetini ve desteğini alacak şekilde evrim geçirmeli. Hamas ve şu anda FKÖ şemsiyesi dışında kalan diğer grupların yanı sıra hem işgal altındaki topraklardaki hem de diasporadaki Filistin sivil toplum temsilcilerini de kapsayacak şekilde genişlemeli. Bu temel formül 2011’den bu yana birbirini izleyen Filistin uzlaşı anlaşmalarında ana hatlarıyla yer aldı ancak hem Abbas’ın iktidarı paylaşma konusundaki isteksizliği hem de ABD ve İsrail’in Hamas’ın siyasi bir rol üstlenmesini kabul etmemesi nedeniyle hiçbir zaman hayata geçirilemedi.
Hamas’ın FKÖ içindeki varlığını normalleştirme fikri şüphesiz İsrail’de, ABD Kongresi’nde ve başka yerlerde öfkeye yol açacak. Bu anlaşılabilir bir durum ancak makul değil. Hamas’ın Filistin siyasetinden dışlanması, grubun bağımsız bir aktör ve oyun bozucu olarak hareket etmesine ve 7 Ekim’de doruğa ulaşan şiddet ve istikrarsızlığa yol açtı. Tersine, Hamas’ın FKÖ’nün Yürütme Komitesi ve uzun süredir uykuda olan parlamentosu Filistin Ulusal Konseyi gibi yönetim organlarına dahil edilmesi, grubun ılımlılaştırılmasına ve kendi başına hareket etme kabiliyetinin sınırlandırılmasına yardımcı olacaktır. Hamas’ın silahlarının elden çıkarılması da dahil savaş ve barış kararları herhangi bir tarafın elinde değil, Filistinlilerin ortak karar alma ve uzlaşma meselesi haline gelecektir. Bu durum İsrail ve FKÖ arasında diplomatik bir anlaşmaya varılmasını zorlaştıracak olsa da böyle bir anlaşmanın kalıcı olma ihtimali çok daha yüksek. Her halükârda, nasıl ki Filistinliler Knesset seçimlerine hangi partilerin katılacağına karar vermiyorsa Filistin siyasetine kimin katılıp katılmayacağı konusu da İsrail vetosuna tabi olmamalıdır. Gerçekten de, etkili bir Filistin liderliği, son otuz yılda İsrail ve Amerika Birleşik Devletleri’nin zorlayıcı etkisi, Filistin liderlerinin halk gözünde meşruiyetini zayıflatmaya neden olmuş olsa da, Filistin ulusal ihtiyaçları ve öncelikleri doğrultusunda bağımsız bir şekilde hareket edebilmelidir.
Filistinlilerin acı dolu tarihlerinden çok iyi bildikleri gibi, güvenilir bir siyasi liderliğe sahip olmadıkları anlarda başlarına kötü şeyler gelme eğilimi baş gösteriyor. Mevcut İsrail liderliğinin de hiç şüphesiz anladığı gibi, bu kesinlikle o anlardan biri. Ancak esnek ve etkisiz bir Filistin liderliği İsrail’in kısa vadeli çıkarlarına hizmet etse de bölge için son derece istikrarsızlaştırıcı ve diplomatik çözüm beklentilerine zarar veriyor. Filistinlilerin önündeki zorluklar Abbas’ın sunmadığı ve sunamayacağı türden güçlü bir liderlik gerektiriyor. Abbas’ın bu tür reformları tek başına benimsemesi pek mümkün olmasa da Mısır, Ürdün ve Suudi Arabistan gibi bölgesel istikrardan ve Filistinlilerin siyasi isteklerinin yerine getirilmesinden çıkarı olan kilit Arap devletleri, daha güvenilir bir liderlik ortaya çıkıncaya kadar Abbas’a yardımcı olabilirler.
Güvenilir, meşru ve birleşik bir Filistin liderliği olmaksızın Gazze’nin yeniden inşası veya istikrara kavuşturulması sürecini hayal etmek mümkün değil; bu da Filistin kurumsal siyasetinin ve daha spesifik olarak FKÖ’nün yeniden canlanmasını gerektiriyor. Bunun gerçekleşebilmesi için ABD ve özellikle İsrail’in Filistin siyasetini kendi siyasi veya ideolojik ihtiyaçlarına göre kontrol edebilecekleri veya dizayn edebilecekleri ya da bir grup Filistinliyle barış yaparken aynı anda diğerine savaş açabilecekleri gibi tehlikeli düşünceleri terk etmeliler. ABD, Filistinlilerin kendi iç siyasetlerini kontrol etmelerine bile izin vermeye istekli değilse, ABD’nin bağımsız bir Filistin devletine yönelik retorik desteğini ciddiye almak zor. Yeniden canlanan Filistin siyaseti bağlamında Hamas’ı normalleştirmek hazmetmesi zor bir durum olacak, ancak Hamas’ın yok edilmesinde ısrarcı olmak, gayrimeşru ve etkisiz bir Filistin Yönetimi’ni Gazze’ye sürüklemeye çalışmak ya da istikrarsız ve krizlerle dolu bir ortamda seçimleri zorlamak gibi alternatifler geçmişte olduğu gibi muhtemelen geri tepecektir.