Foreign Affairs dergisi, çeşitli uzmanlardan, “Bugün küresel güç dağılımı, iki kutuplu veya çok kutuplu olmaktansa tek kutuplu olmaya daha yakın” önermesini değerlendirmelerini ve bu önermeye katılıp katılmadıklarını belirtmelerini istedi.
Bu önermeye kesinlikle katılmadığını söyleyen, Amerikan Üniversitesi Uluslararası Hizmet Okulu’nda Ordinaryüs Profesör Amitav Acharya şunları söyledi:
“Kutupluluk (tek kutuplu, iki kutuplu, çok kutuplu) eski moda ve yetersiz bir güç ölçüsüdür, çünkü yalnızca askeri ve ekonomik gücü yansıtır, fikirleri, yumuşak gücü ve “içerideki gücü” (iç bölünmeleri yönetme yeteneği) göz ardı eder. Ana aktörlerin büyük güçler olduğu çok kutuplu bir dünyadan ziyade, çeşitli diğer aktörlerin ve liderlik biçimlerinin merkezi olmayan bir uluslararası düzen yaratmak için çalıştığı çok katlı bir dünyada yaşıyoruz.”
Yine bu önermeye kesinlikle katılmadığını belirten, Londra Ekonomi Okulu’nda Fahri Profesör Barry Buzan şunları söyledi:
“Amerika Birleşik Devletleri hiçbir zaman, ya da en iyi ihtimalle yalnızca kısa bir süre için, tek kutup olmadı. Hegemonik rol oynama iradesini ve kapasitesini hızla kaybediyor. Çin tek olası aday ve tek kutuplu olmaktan çok uzak. Sömürgecilik sonrası ve Batı sonrası dünyada, bu rolü oynayan herhangi bir devlet meşruiyetini yitirmiştir. Zenginlik ve gücün yayılması, herhangi bir devletin süper güç statüsü için gereken göreli avantajı biriktirmesinin giderek zorlaştığı anlamına gelir. Hem Çin hem de Amerika Birleşik Devletleri, bir grup büyük güç arasında en iyi ihtimalle eşitler arasında birincidir. Dünya düzeni yakında süper güçlere, birkaç büyük güce ve bir dizi bölgesel güce sahip olmayacak ve bu geleneksel çok kutupluluk gibi görünmeyecek.”
Kesinlikle katılmadığını söyleyen Dış Politika Araştırma Enstitüsü’nde Robert Strausz-Hupé Jeopolitik Kürsüsü Başkanı Robert D. Kaplan şunları kaydetti:
“Rusya, Ukrayna savaşını kaybetse bile, Çin’in Xi Jinping yönetimindeki gücü, Avrupa’nın Çin ile güçlü ticaret yapma ihtiyacı ve küresel Güney’in gücü ve farklı çıkarları, hepsi ABD’nin gücünü sınırlamaya çalışacak.”
Harvard Kennedy Okulu’nda Robert ve Renee Belfer Uluslararası ilişkiler Profesörü ve realist akımın önde gelen isimlerinden Stephen Walt da bu önermeye kesinlikle katılmadığını belirterek şunları söyledi:
“Kutupluluk hakkındaki tartışmaları çözmek zordur çünkü kutupluluğun nasıl tanımlanması gerektiği veya gücün nasıl ölçülmesi gerektiği konusunda fikir birliği yoktur. Bir ülkenin kutup sayılabilmesi için (nasıl tasarlanırsa tasarlansın) dünyadaki güç kaynaklarının yüzde kaçına sahip olması gerekir? Coğrafya bir ulusun gücünü ne ölçüde büyütür veya azaltır? Nükleer silahlar ne kadar etkiler? Uluslararası ilişkiler alanındaki bilim insanları, bu ve ilgili diğer pek çok konuda hemfikir değiller. Ben dünyanın artık tek kutuplu olmadığına inanıyorum çünkü Çin ve daha az ölçüde Rusya, ABD çıkarlarına meydan okuyacak ve ABD baskısına kısa “tek kutuplu dönemde” mümkün olmayan şekillerde direnecek kadar güçlü. Ancak başkalarının farklı bir görüşe sahip olmasına şaşırmadım.”
Önermeye kesinlikle katılmadığını vurgulayan bir diğer isim de Princeton Üniversitesi’nde Misafir Araştırma Görevlisi ve Carnegie Endowment for International Peace’te Kıdemli Araştırmacı Tong Zhao:
“Çin’in GSYİH’sı, ABD’nin GSYİH’sının yüzde 70’ini aştı; bu, Sovyetler Birliği’nin ABD’ye kıyasla şimdiye kadar elde ettiğinden çok daha yüksek bir oran. Ek olarak, Çin’in teknoloji, askeri yetenekler ve siyasi nüfuzdaki göreli gücü artmaya devam ediyor. Çin’in “kapsamlı ulusal güç” kavramıyla ölçüldüğünde, Çin-ABD güç farkı daha da küçük olacaktır. Daha da önemlisi, Çin’in kendini önde gelen bir uluslararası güç olarak algılaması ve ABD hakimiyetine meydan okumaya ve ABD’nin küresel nüfuzunu aşındırmaya yönelik artan güveni, Çin’in yakın gelecekte uluslararası sistemde bir kutup haline geldiğini ve olmaya devam edeceğini gösteriyor.”
Tsinghua Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Dekanı ve Çin’in uluslararası ilişkiler akademisinin öncülerinden Profesör Yan Xuetong ise, bugün küresel güç dağılımının çok kutuplu değil, iki kutuplu hale geldiği değerlendirmesinde bulundu:
“AB ve Rusya 1992-2002’de güç kutupları olarak tanımlanmadıysa ve Japonya 1980’lerde güç kutbu olarak görülmediyse, o zaman mevcut küresel güç dağılımının çok kutuplu olduğu düşünülemez.”
Bu önermeye katıldığını belirten Carnegie Endowment for International Peace’de American Statecraft Programı Kıdemli Üyesi ve Yale Law School’da Misafir Öğretim Üyesi Stephen Wertheim şunları söyledi:
“ABD’nin askeri ve parasal üstünlüğü nedeniyle, mevcut güç dağılımı iki kutuplu veya çok kutuplu olmaktan çok tek kutupludur. Ancak bu terimlerin hiçbiri çok kullanışlı değildir. Kutupluluk kavramı, iki kutuplu Soğuk Savaşı açıklamak için geliştirildi ve ardından “tek kutuplu an” sırasında yeniden uygulandı. Bu dönemlerin her ikisinde de, gücün çeşitli unsurları -askeri, siyasi ve ekonomik- birbiriyle uyumlu hale geldi ve büyük güç siyasetinin haritasını çıkardı. Bugünün uluslararası sistemi böyle değil. Büyük güçlerin asimetrik güçlü ve zayıf yönleri vardır ve bir güç biçimini diğerine kolayca dönüştüremezler. Özellikle Çin, Sovyetler Birliği’nin şimdiye kadar olduğundan daha büyük bir ekonomiye ve daha geniş ticaret bağlantılarına sahip, ancak daha az geniş bir askeri erişime ve daha mütevazı siyasi hedeflere sahip. Şimdilik, kutupların olmadığı bir dünya, ancak ABD-Çin rekabeti derinleşmeye devam ederse, iki kutupluluk geri gelebilir.”
Johns Hopkins İleri Uluslararası Çalışmalar Okulu Henry A. Kissinger Merkezi Direktörü Francis J.Gavin de önermeye katılan isimler arasında:
“Gücün tanımlanması ve ölçülmesi zordur. Pek çok kişi için Amerika Birleşik Devletleri görece düşüşte görünüyor, ancak gücü tanımlayan temel ölçütler açısından – teknolojik yenilik, kurumsal dinamizm, mali ve parasal güç, enerji üretimi, kültürel etki – ülke tartışmasız 15 yıl öncesine göre çok daha iyi durumda. Askeri ve istihbarat yetenekleri benzersiz olmaya devam ediyor ve kilit ittifakları her zamankinden daha güçlü. Ana rakibi olan Çin, tarihi bir büyüme ve olağanüstü bir dönüşüme tanık oldu, ancak aynı zamanda yıldırıcı yapısal zorluklarla da karşı karşıya.”
CFR’de (Council on Foreign Relations) ABD dış politikası alanında çalışan kıdemli üyelerden Gideon Rose, bu önermeye neden katıldığını şöyle ifade ediyor:
“Çin’in yükselişi gerçek, ancak ABD’nin düşüşü çok yapay. Washington’un uluslararası sistemdeki hakim konumu (askeri, ekonomik, kültürel ve diplomatik gücün benzersiz bir kombinasyonuna dayanan) etkileyici olmaya devam ediyor ve rakipleri büyük engellerle karşı karşıya. Düşüş bir seçim olacaktır.”
Columbia Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Saltzman Savaş ve Barış Araştırmaları Enstitüsü’nde Uluslararası İlişkiler Profesörü olan ve uluslararası ilişkiler teorileri üzerine çalışmalarıyla tanınan Jack Snyder da bu önermeye katılan isimlerden:
“Kutupluluk, bu sorunun ima ettiğinden çok daha karmaşıktır. Second-strike nükleer caydırıcılık çok kutupludur. Birleşik Devletler ve Avrupa’nın gücünü toplarsanız, ekonomik güç ve konvansiyonel askeri güç tek kutuplu olmaya yakındır, ancak zayıf ülkelerin bile daha güçlü işgalcilerin cesaretini kırabileceği hala doğrudur. Çin, “barışçıl yükseliş” konusunda “Konfüçyüsçü” halkla ilişkiler çağında bir miktar yumuşak güce sahipti, ancak bu çöktü. Şimdi Almanya en beğenilen, güvenilen ülke. Kutupluluk hakkında düşünürken, sadece bugünün enstantanesi değil, güç eğilimleri de konuyla ilgilidir. Şu anda kişi başına ABD GSYİH’sının altıda biri olan Çin, henüz orta gelir tuzağından çıkmadı; bu, Avrupa, Japonya ve Güney Kore’nin yolunu izleyerek hukukun üstünlüğüne dayalı bir liberal demokrasiye dönüşmeden hiçbir büyük ülkenin başaramadığı bir şey. Donald Trump için ikinci bir dönemin ABD gücüne ne yapacağını ise kimse tahmin edemez.”