Donald Trump’ın ikinci başkanlık döneminde odak noktalarından birinin de Latin Amerika ve Çin’in Latin Amerika’da artan etkisi olması bekleniyor.
Son olarak Panama Kanalının kontrolünü yeniden ele geçirme talebinde bulunan Trump, buna gösterdiği gerekçeler arasında “Çin’in kanaldaki askeri varlığını” da saymıştı.
Bununla birlikte Financial Times (FT) için bir yazı kaleme alan Council on Foreign Relations’ta (CFR) Latin Amerika uzmanı Will Freeman’a göre ABD’nin bölgeye yönelik baskıları arttığında tüm Latin Amerika’nın aynı şekilde karşılık vermesini beklememek gerek.
Latin Amerika’nın kuzeyi ABD’ye, güneyi Çin’e yakınlaşabilir
Freeman bunun yerine, bölgenin “ideolojik” hatlardan ziyade “coğrafi” hatlara göre bölünmesine hazırlıklı olmak gerektiğini savunuyor.
Buna göre, Latin Amerika’nın kuzey yarısı Washington’a daha sıkı bağlanacakken, güney yarısının “özellikle zorlanırsa” Pekin’e doğru kayması muhtemel.
Pek çok kişinin, Washington’un Pekin’le etkin bir şekilde rekabet edebilmesi için “olumlu bir gündeme” ihtiyacı olduğuna inandığını kaydeden yazar, bunlar arasında ABD pazarlarına daha geniş erişim ve daha bol kalkınma finansmanı gibi “sadece sopa değil havuçlar”ı da sayıyor.
Freeman, Trump’ın bölgeye yönelik tehditlerinin “ancak kaldıraçla desteklendiklerinde” işe yarayacağını düşünüyor ve “Fakat ABD’nin elindeki koz bölge genelinde eşit olarak dağılmıyor,” diyor.
Meksika, Orta Amerika ve Karayipler’in büyük bölümünde kartların çoğunun hâlâ Washington’un elinde olduğunu vurgulayan yazar, örneğin Meksika’nın ihracatının yüzde 80’ini hâlâ ABD’ye yaptığını hatırlatıyor.
Bununla birlikte Güney Amerika’ya doğru gidildiğinde tablo değişiyor. Çin kıtanın en büyük ticaret ortağı, ayrıca Çin’e en borçlu Latin Amerika ülkelerinden beşi ve Çin’den en çok doğrudan yabancı yatırım alan beş ülkeden dördü Güney Amerika’da.
“Trump sevdalısı” Milei bile Çin gerçeğini kabul etmiş görünüyor
Freeman’a göre Güney Amerikalı liderlerin Washington tarafından kolayca ikna edilemeyeceğinin en iyi kanıtı Arjantin’in “Trump sevdalısı” başkanı Javier Milei. Bir zamanlar Çin liderlerini “katillere” benzeten ve Trump’a açıkça hayranlık duyduğunu gizlemeyen Milei, ilk başta Çin yapımı bir nükleer enerji santrali ve mega liman planlarını iptal etmişti fakat ekim ayına gelindiğinde “ilginç iş ortakları” haline geldiler ve yeni bir doğalgaz ihracat anlaşması, ülkenin tükenen rezervlerini artırmak için bir swap anlaşması ve Pekin’e bir devlet ziyareti yapıldı.
Yine Trump’ın ilk döneminde, baskılar Kolombiya ve Brezilya’daki muhafazakâr başkanları da Çin ile teknoloji ve ticaret bağlarını derinleştirmekten vazgeçirmemişti ve yazarın da hatırlattığı üzere bunlar Trump’ı seven Güney Amerikalı liderlerdi.
Güney Amerika’nın büyük ekonomilerinin taraf seçmeye direneceklerini savunan Freeman, buna rağmen işlerin zora girmesi durumunda Pekin’le aralarına fazla mesafe koyacaklarını düşünmenin de zor olduğunu vurguluyor.
Trump’ın baskısı geri teperse büyük sonuçları olur
Freeman, “Baskı geri teper ve Güney Amerika daha da doğuya kayarsa, Pasifik’teki güvenlik dinamikleri, kritik mineral ve nadir toprak elementi tedarik zincirleri ve daha fazlası için sonuçları olacaktır,” diye yazıyor.
Yazar göre baskının geri tepme riski, en çok ABD’nin dünya çapında en çok yardım ettiği ülkelerden biri olan Kolombiya’da büyük.
Ülkenin sosyal demokrat başkanı Gustavo Petro’nun 2025 yılında Kolombiya’yı Pekin’in Kuşak ve Yol Girişimine dahil etmesi ve muhtemelen BRICS bankasına katılması bekleniyor.
Trump ve Cumhuriyetçi liderlerin defalarca Monroe doktrinini (ABD’nin jeopolitik düşmanlarını Batı yarımküreden uzak tutması ve Amerika kıtasının ABD’nin “arka bahçesi” olması gerektiği doktrini) yeniden savunmaktan bahsettiklerini hatırlatan Freeman, “Fakat Çin, bu doktrinin son gerçek hedefi olan Sovyetler Birliği gibi değil. Sovyetler ve Küba’nın yumuşak güçleri vardı ama ekonomik güçleri çok azdı,” diyor.
Çin, SSCB’den farklı olarak herkesle çalışıyor
Çin’in özellikle Güney Amerika’daki iktisadi varlığının çok daha büyük olduğuna işaret eden Freeman’a göre Çin, SSCB’den başka bir açıdan daha farklı: “Stratejik avantaja odaklanan Çin, rejimlere karşı agnostiktir ve herkesle çalışmaktan mutluluk duyar.”
Freeman, Milei’nin Çin için “Hiçbir şey talep etmiyorlar,” dediğini hatırlatıyor. Örneğin Çin, Milei’nin ezeli rakibi Venezuela sosyalistlerine kredi yağdırmaktan da çekinmedi.
Freeman’a göre Latin Amerika için şu anki en ciddi risk, ABD’nin “yanlış yönlendirilmiş bir rekabet çabasıyla” aynı tutumu benimsemesi.
Freeman yazısını, “Trump, planladığı diplomatik sertliğin işe yarayıp yaramayacağı ve nerede geri tepebileceği konusunda endişelenmelidir. Latin Amerika böyle bir dibe doğru yarıştan sakınmalıdır,” diye bitiriyor.