Çevirmenin notu: Son Gazze savaşında Katar’ın Hamas ile İsrail arasındaki arabulucu rolü yeniden hatırlandı. Son yıllarda Müslüman Kardeşlere sunduğu destek bağlamında Körfez’deki diğer komşularının şiddetli baskısına maruz kalan Doha, şimdi “vazgeçilmez arabulucu” olarak pozisyonunu sağlamlaştırdı. Fakat tırmanışın sürmesi, Katar’ı da zor duruma sokabilecek riskler barındırıyor.
İsrail-Hamas savaşının tırmanması Katar’ın gücünü sınıyor
Fiona MacDonald
Bloomberg
29 Ekim 2023
Yumuşak güç oluşturmak için yıllarını harcayan zengin Körfez ülkesi, Batılı müttefiklerine kendisinin onlara ihtiyacı olduğu kadar onların da kendisine ihtiyacı olduğunu gösterme baskısı altında.
Hamas’ın İsrail’e saldırmasından sadece birkaç saat sonra Katar Emiri, başkent Doha’da açıklanmayan bir yerde bir ekip topladı. Füze saldırıları, motosikletli silahlı adamlar ve Gazze sınırında alıkonulan rehinelerin görüntüleri ortaya çıktığında, bu Körfez ülkesinin liderliği ne yapması gerektiğini biliyordu.
Müzakereler hakkında bilgi sahibi bir şahsa göre, 7 Ekim’den itibaren günler geçtikçe, Gazze’ye misilleme bombaları yağarken arabuluculuk yapmak için biri Hamas’a, diğeri İsraillilere giden telefon hatlarında gece gündüz çalışıldı.
Katar için bu, “kul sıkışmadıkça hızır yetişmezmiş,” durumuydu. On yılı aşkın bir süredir kendisini Orta Doğu’nun vazgeçilmez arabulucusu olarak konumlandırmaya çalışan Katar, İsrail ile kanalları korurken Hamas liderlerine ev sahipliği yaptığı için komşuları tarafından eleştiriliyordu. Artık adım atma zamanı gelmişti.
Katar’ın istikrarsız bir bölgede, iki büyük rakip Suudi Arabistan ve İran arasında sıkışmış küçük yarımadanın güvenliği açısından anahtar olarak gördüğü durum bu. İsrail’in hafta sonu kara harekâtı başlattığı Gazze’deki kriz, Katar’ın Batılı müttefiklerine, kendisinin onlara ihtiyacı olduğu kadar onların da kendisine ihtiyacı olduğunu gösterme becerisinin nihai sınavı haline geldi.
King’s College London’da doçent olan, Katar’da çalışmış ve Orta Doğu güvenliği konusunda uzmanlaşmış David Roberts, “Katar epey uzun zamandır önemli ülkeler açısından faydalı bir rol oynamak istiyor. Hoşunuza gitsin ya da gitmesin bu, Katar’a Arap dünyasının temel sorunlarından biri olan Gazze’deki bu son derece önemli grupla ilişki kurma konusunda belli bir etki sağlıyor,” dedi.
Doğalgaz zengini ülke, 475 milyar dolarlık varlık fonuyla desteklenen bir yumuşak güç oyunuyla kendisini uluslararası sahneye taşıdı. Yıllar içinde Barclays Plc ve Volkswagen AG gibi şirketlere yatırım yaptı, Paris Saint-Germain futbol kulübünü satın aldı ve Dünya Kupası’na ev sahipliği yaptı. Doha merkezli yayın kuruluşu El Cezire de ülkenin tanınmasına yardımcı oldu.
Bu arada Katar herkesle diplomatik nüfuz arayışına girdi. Yahudi devletiyle resmi diplomatik ilişkileri olmamasına rağmen 1996’dan bu yana İsrail’le ticari bağları vardı. Afganistan’da Taliban ile irtibat kurdu —siyasi temsilcilerine ev sahipliği yaptı— ve Amerikalı mahkumların İran’dan serbest bırakılmasına aracılık etti.
2022 yılında ABD Başkanı Joe Biden, Katar’ı NATO üyesi olmayan başlıca müttefikler listesine ekledi. Katar aynı yıl Rusya’nın işgalinin ardından kaçırdığı Ukraynalı çocukların serbest bırakılması konusunda yapılan müzakerelere de yardımcı oldu.
Ancak Katar’ın ABD, Britanya ve Avrupa Birliği tarafından terör örgütü olarak tanımlanan Hamas ile ilişkisi ve Mısır’da o zamandan beri yasaklı olan Müslüman Kardeşler’i desteklemesi Orta Doğu’da öfke yarattı.
Başkan Bill Clinton döneminde Beyaz Saray Orta Doğu temsilcisi olarak görev yapan ve şu anda WestExec Advisors’da kıdemli danışman olarak çalışan Dennis Ross, “‘Biz aracıyız’ deyip Hamas’ı gerçekten etkileyebileceklerine dair hiçbir işaret gösteremediler. Daha fazla rehineyi kurtarmak onların sorumluluğunda. Katar’ın burada bir şeyler yapması gerekiyor,” ifadelerini kullandı.
Doha’daki hükümete yakın bir isme göre bu, faydalı ve güvenilir bir ortak olmak ve uluslararası güç simsarlarıyla masada bir yer edinmekle ilgili. Katarlı bir yetkili, Hamas’ın on yıldan uzun bir süre önce ABD ile koordinasyon içinde Katar’da bir siyasi büro açtığını ve ABD’nin örgütle iletişim kurmak için bir kanal talep ettiğini söyledi. Yetkili, bu büronun “Gazze ve İsrail’deki durumu istikrara kavuşturma konusunda ABD yönetimi arasında koordine edilen pek çok kilit arabuluculuk çabasında sıklıkla kullanıldığını” söyledi.
Katar’ı yöneten iktidar ailesinin bir üyesi olan Başbakan Muhammed bin Abdülrahman es-Sani tarafından bir araya getirilen uzman ekip, İsrail ile Hamas arasında beş yılı aşkın süredir devam eden yıpratma savaşında arabuluculuk yapanlarla aynı kişiler. Müzakereler hakkında bilgi sahibi olan şahsa göre siyasi müzakereler devam ediyor. Bu şahıs, potansiyel olarak genişleyen çatışmanın tedirgin edici fıtratı nedeniyle isminin açıklanmasını istemedi.
Hamas militanları, 7 Ekim’de İsrail’e saldırarak 1400 kişiyi öldürdü ve Gazze’ye rehineler götürdü. İsrail hava saldırılarıyla karşılık verdi ve ardından cumartesi günü Başbakan Binyamin Netanyahu, Gazze Şeridi’ne asker ve tankların girmesiyle müdahalenin “ikinci aşamaya” geçtiğini duyurdu. Hamas tarafından yönetilen Sağlık Bakanlığı 8 binden fazla kişinin öldüğünü söylerken, Birleşmiş Milletler yerinden edilen Filistinlilerin sayısının 1 milyondan fazla olduğunu belirtiyor.
Konuyla ilgili bilgi sahibi bir kaynağa göre, Hamas saldırdığında Katarlılar ne saldırının gerçekleşeceğinden ne de rehin alma eyleminin boyutlarından haberdardı. Her iki tarafla da telefon görüşmeleri yapıldıkça bu durum daha da netleşti. Yaklaşık 200 olan sayı İsrail ordusu tarafından 229 olarak güncellendi.
Bilgi veren şahsa göre, ilk dört rehinenin Gazze’den güvenli bir şekilde çıkarılması, sivilleri öldüren bombalar ve karşı tarafların provokatif açıklamalar yaparak ilerlemeyi raydan çıkarmakla tehdit etmesiyle yoğunlaştı.
Saldırı sırasında Hamas tarafından istila edilen bir kibbutz’da yaşayan ve ikisi de yaşlı kadın olan iki esir 23 Ekim’de Gazze’den serbest bırakıldı ve Uluslararası Kızıl Haç Komitesine teslim edildi. Bu, Amerikalı bir anne ve kızının Katar’ın arabuluculuğunda yapılan bir anlaşmayla serbest bırakılmasından üç gün sonra gerçekleşti. Bu çabalar ABD ve İsrail’den övgü aldı.
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, birkaç gün önceki basın toplantısında “Ne yaptığımız, nasıl yaptığımız konusunda gerçekten ayrıntıya giremem. Katar ile ilgili olarak söyleyebileceğim tek şey, bu örnekte, yardımlarını çok takdir ettiğimizdir,” demişti. İsrail’in ulusal güvenlik danışmanı Tzahi Hanegbi, daha sonra Katar’ın “diplomatik çabalarının şu anda son derece önemli olduğunu” dile getirdi.
Katar’ın kritik ortak olma yolculuğu tartışmalardan uzak kalmadı. Doha’daki Four Seasons oteli, kısa süre önce bir Hamas liderini ağırladığı iddialarını yalanlamak zorunda kaldı. Fakat örgütün Doha’da teknik bürosu bulunmuyor ve liderler villalarda kalıyor.
Connecticut’tan daha küçük bir ülke olan Katar, Suudi Arabistan’ın başını çektiği Körfez komşularının yaklaşık üç yıl süren boykotundan kurtuldu. Komşular Doha’yı aşırılıkçı örgütleri desteklemek ve İran ile yakınlaşmakla suçlayarak ilişkilerini ve ulaşım bağlantılarını kestiler. Eylemi gayri meşru bir abluka olarak nitelendiren Katar ise suçlamaları reddetti.
Bu ayrılık, ABD ve Türk askeri üslerine ev sahipliği yapan ülkeyi, Suudiler ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin hâkim olduğu altı üyeli Körfez İşbirliği Konseyinin ötesinde bir geleceğe bakma konusunda şekillendirdi ve cesaretlendirdi. Ve bu düşüncenin merkezinde her zaman kendi güvenliği yer aldı.
Son çatışmanın İran ve ABD’yi de içine çekmesi halinde, dünyanın günlük petrol ihtiyacının beşte birinin geçtiği Hürmüz Boğazı’nın kapanması söz konusu olabilir. Bu durum Katar’ın doğalgaz satışını engelleyebilir ve diğer Körfez ihracatçılarının önünü tıkayabilir. Ayrıca dünya ticaretinin yaklaşık yüzde 12’sini gerçekleştiren Kızıldeniz ve Süveyş Kanalı’nda da daha geniş çaplı bir aksaklık yaşanma potansiyeli mevcut.
Doha, tecrit sırasında yeni bağlantılar kurdu ve müttefikleriyle bağlarını güçlendirdi. Komşularıyla yaşadığı ortak güvensizlik hissi ve bölgesel güvensizlikler Katar’ın pek çok angajmanını tetikledi. Şimdi herkes Katarlılarla görüşüyor.
Kuveyt Üniversitesi’nde yardımcı doçent ve Washington’daki Arap Körfez Ülkeleri Enstitüsü’nde yerleşik olmayan araştırmacı Bedir es-Sayf, “Katar’ın düşüncesinde dış politikanın merkezi önemi göz ardı edilemez. Bu durum, Katar’ın ‘arabuluculuk ürününün’ gelişmesini beraberinde getirdi ve son yıllardaki krizlerin çoğunda oldukça kıymetli olduğu ispatlandı. Gazze’yle ilgili olarak bundan daha fazlası bekleniyor,” dedi.
Bu dış politika, İran ile paylaştığı doğalgaz sahasından elde ettiği şaşırtıcı servetle destekleniyor. Ülke, Asya ve Avrupa’daki terminallere sevk ettiği sıvılaştırılmış doğalgazda dünyanın en büyük ihracatçıları arasında yer alıyor. Bu konum, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesinin ardından Avrupa ülkelerinin hızla yeni enerji kaynakları arayışına girmesiyle daha da güçlendi. Katar’ın ihracatı rekor seviyeye ulaştı.
Çok az ülke bu kadar zengin ya da yurt dışında bu kadar çok mali güce sahip. Katar’da kişi başına düşen gayrisafi yurtiçi hasıla yaklaşık 82 bin dolar, bu rakam, Suudi Arabistan’ın iki katından fazla ve İsviçre, Singapur ve Norveç gibi ülkelerle aynı seviyede. Katarlılar yurt dışında 824 milyar dolarlık varlığa sahip, bu da her Katar vatandaşı için ortalama 2 milyon dolara denk geliyor.
Katar açısından jeopolitik risklerin en üst düzeye çıktığı bir anda sahip olduğu faydada liderliğinin de rolü var.
43 yaşındaki Emir Şeyh Temim bin Hamad es-Sani, babasının tahttan çekilmesinin ardından 2013 yılında ülkenin kontrolünü ele geçirdi. Yaşlı es-Sani döneminde ülke, servetini nüfuz satın almak için kullanmaya başlamış ve hem siyasi hem de mali yatırımlar yapmıştı.
Görevden ayrılmadan bir yıl önce baba, Filistinli grup El Fetih ile girdiği savaşın ardından Hamas’ın 2007 yılında kıyı bölgesini ele geçirmesinden bu yana Gazze’yi ziyaret eden ilk lider olmuştu. Bölgeye yapılan 400 milyon dolarlık yatırımın ardından yüzünü taşıyan pankartlar taşınmıştı.
Stratejisini bilen bir şahsa göre mevcut emir daha hassas bir idareci. Ona göre Şeyh Temim’in çalışma tarzı yakın ve kişisel ilişkilere dayanıyor ve etrafındaki ekip farklı casuslarla bağlantılarını sürdürüyor.
Es-Sayf, “Katar bu rolü ulusal güvenliğinin bir parçası olarak görüyor. Güvenli bir bölge herkesin, özellikle de Katar’ın yaptığı gibi büyük bir rolü başarıyla oynayabilen küçük ülkelerin çıkarına,” diye konuştu.
Bununla birlikte Katar, müttefiklerini ve komşularını kızdırabileceğini gösteren bir dış politika izledi. Ülke, kendisini Libya’daki vekalet savaşında BAE’nin karşı tarafında buldu ve diğer Körfez Arap ülkelerinin karşı çıktığı Mısır ve Tunus’taki İslamcı hareketleri destekledi.
Gazze’de yaşananları aktaran başlıca uluslararası kanallardan biri olan El Cezire ile ilgili gerginlik sürüyor. ABD’ye yönelik 11 Eylül 2001 terör saldırılarının ardından öne çıkan El Cezire, diğer Arap ülkelerini eleştiren yayınlar da dahil diğer kanalların dokunmadığı konulara değindiği için taraftarlar ve düşmanlar edindi.
Axios haber sitesinin geçen hafta aktardığına göre Blinken, Katar’dan El Cezire’nin savaşla ilgili söylemini yumuşatmasını talep etti ve kanalın çatışmayı ele alışının on milyonlarca izleyiciye ulaştığı bölgede gerilimi tırmandırabileceği endişesini dile getirdi.
Fakat Katar’a yönelik eleştirilere rağmen, özellikle de Hamas ile olan bağlantıları nedeniyle, şu anda hala bir alternatif yok. Washington’daki Körfez Arap Ülkeleri Enstitüsü’nün kıdemli uzmanı Kristin Diwan’a göre bu durum değişebilir: “Bu kritik zamanda Hamas ile müzakere ve koordinasyonda oynadıkları rolü başka hiç kimse oynayamaz. Yine de Hamas yetkililerinin Katar’ın başkentinden savaşı güvenli bir şekilde genişletme çağrısı yaptığını görmek sarsıcı. Katar’ın komşularının çoğu Hamas’ın siyaset sahnesinden silinmesinden ve bu kartın Katar’ın elinden alınmasından hoşnut olacaktır.”