Moksh Suri ve Abhishek Sharma / The Diplomat
25 Ocak 2023
Güney Kore Cumhurbaşkanı Yoon Seok-yeol, Dünya Ekonomik Forumu’ndaki (WEF) konuşmasında, “Birinci sınıf üretim teknolojilerine sahip olan Kore Cumhuriyeti, yarı iletkenler, şarj edilebilir piller, çelik üretimi ve biyoteknoloji için küresel tedarik zincirinde kilit bir ortak olacak” dedi. Bu beyan, Yoon’un Güney Kore’yi “küresel bir merkez devlet” olarak görme vizyonunu ortaya çıkarırken Seul’ün kısa süre önce yayınladığı ve üç ilkeye dayanan Hint-Pasifik Stratejisini de tamamlıyor: kapsayıcılık, güven ve karşılıklılık.
Hint-Pasifik’te Çin-ABD stratejik rekabetinin yoğunlaşması, iş birliği alanını daraltıyor ve iki güç arasındaki çatışma riskini artırıyor. Bu rekabet yoğunlaştıkça, devletler özerkliklerini giderek daha fazla kısıtlanmış buluyor. Tedarik zincirlerinin parçalanması, ticari korumacılık ve gelişmekte olan teknolojilerin güvenlikleştirilmesi, diğer konuların yanı sıra bu kutuplaşmanın başlıca nedenleri olarak biliniyor. Hint-Pasifik’in kilit güçlerinden biri olan Güney Kore, bu stratejik rekabete kapılmış ve daha önceki stratejik belirsizlik duruşunu yeniden düşünmek zorunda kalmıştır. Seul’ün temkinli stratejik belirsizlik politikası Washington ile Pekin arasında dikkatli bir şekilde izlenirken, Yoon hükümeti Washington ile daha yakın stratejik uyumlaşmaya doğru adım adım gidiyor.
Seul’ün stratejik görünümündeki ekonomik refah ve güvenlik mülahazaları arasındaki çekişme, azledilen Cumhurbaşkanı Park Geun-hye yönetiminin 2013-2017 yılları arasında bile bir endişe konusuydu. 2017-2022 yılları arasında Çin ile ilişkilerin arttığı Moon Jae-in yönetiminde bu konu oldukça öne çıktı. Güney Kore’de Terminal Yüksek İrtifa Alan Savunması (THAAD) sisteminin konuşlandırılması bölgedeki ilişkilerin sarsılmasına neden oldu. İleri ve kritik teknoloji sistemlerinin ABD ve Çin ile ilişkilerinde ortaya çıkardığı çatlak gerçeği, Seul’ün stratejik dış ve ticaret politikalarında netliğe sahip olmasını zorlaştıran bir unsur olarak görüldü.
Daha önce jeopolitik çekişmeyle sınırlı olan şey, şimdi jeoekonomi ile yeniden şekilleniyor. Kritik teknolojiler, jeopolitik ve jeoekonomi arasında güçlü bir bağlantı olarak ortaya çıktığından, esnek tedarik zincirleri, güvenilir kaynaklar ve nadir toprak elementlerine erişim, Seul’ün uzun vadeli stratejik görünümünü şekillendirmede daha hayati faktörler haline geliyor. Bu nedenle, Seul’ün Hint-Pasifik stratejisi, Pekin’le aşırı düşmanca bir ilişkiden kaçınmak için seçici iş birliğini sürdürmesi için yeterli alanı sağlama ve aynı zamanda Washington ile daha yakın iş birliğine öncelik verme çabası gibi görünüyor.
Kritik Teknolojiler ve Güvenlik Hususları
Uluslararası normlara dayanan stratejik uyumun değişen doğasını kabul eden Yoon, ” Çok taraflı ticaret sisteminin zayıflaması, küresel tedarik zincirlerinin zayıflamasına yol açtı” dedi. Devletler teknoloji sektörünü güvenlikleştirmeye yönelik önlemleri giderek daha fazla benimserken bilgi ve iletişim teknolojisi, yapay zekâ, 5G ve 6G teknolojisi yabancı düşmanların sızmasına karşı korunması gereken stratejik varlıklar olarak görülüyor.
Bu stratejik varlıkları güvenlikleştirme eğilimi ABD ile sınırlı değil, teknoloji sektörünün ulusal güvenlik mülahazalarıyla bağlantısı olan Güney Kore tarafından da destekleniyor. Güney Kore ayrıca, gelişen teknolojiler karşısında stratejisini ve duruşunu yeniden düzenlemeye çalışıyor. Seul’ün gelişmekte olan kritik teknolojilere bakış açısında belirsizlikten uyuma doğru artan bir kayma gözlemleyebiliriz. Bu değişen duruş, Moon ve Yoon yönetimi sırasında Güney Kore-ABD ortak açıklamalarında izlenebilir: Yoon yönetiminde , “ulusal ve ekonomik güvenliğimizi baltalamak için ileri teknolojilerin kullanılmasını önlemek” vurgusu yapılmıştır. Moon yönetimi sırasında yaşanan “iş birliği”nden bir adım öne geçilmeye çalışılmıştır.
Seul’ün Washington ile daha yakın stratejik uyumu için gerekçe oluşturan diğer önemli gelişmeler, Güney Kore’nin yarı iletken şirketlerinin yatırımlarının bir kısmını ABD’ye taşıması, stratejik CHIP 4 girişimine katılma niyeti, Hint-Pasifik Ekonomik Forumu’na (IPEF) ve Washington liderliğindeki değerli mineraller güvenlik ortaklığına katılımıdır.
Benzer şekilde, Seul’ün Hint-Pasifik Stratejisi, bilim ve teknolojinin kritik alanlarında iş birliğini güçlendirmek için ayrı bir bölüme sahip olmakla beraber “Avrupa, Kanada ve Avustralya ile teknoloji iş birliğini genişletirken ABD ile iş birliği ağlarına girmeyi” vurgulamaktadır.
Kritik ve ileri teknolojiler için Seul, QUAD ile aktif katılım da istiyor. Seul’ün Hint-Pasifik stratejisi, QUAD ile iş birliği yollarını kademeli olarak genişletme arzusunu da gösterdi. Bu arada Çin’in, stratejik bir ortak olarak bariz bir şekilde isteklerine göz yumulmak isteniyor.
Pekin, Seul’ün Moon Jae-in yönetiminde yükselen Çin-ABD teknolojik rekabeti konusunda daha tarafsız bir duruş sergilediğini görmüştü. Ancak ABD o zamandan bu yana çıtayı yükseltti. Çin, ABD’nin CHIPS ve Bilim Yasası ile Enflasyon Azaltma Yasası’na (IRA) karşı olduğunu açıkça ifade etti. Çin medya kuruluşları Seul’ü “kendi yarı iletken endüstriyel stratejilerini bağımsız olarak formüle etmesi” gerektiği konusunda uyardı ve “Güney Koreli çip üreticilerinin Çin’de pazar payını genişletip genişletmeyeceği veya kaybedeceği artık Güney Kore’nin yarı iletken sektörü için uygulayacağı politikasına bağlı” dedi.
Güney Kore ticareti, yarı iletken ihracatı yılda yaklaşık 42 milyar dolara ulaşan en büyük ticaret ortağı olan Çin’e büyük ölçüde bağımlıdır. Sürtüşmelerin, hizmet ve yatırım sektöründeki Çin-Güney Kore Serbest Ticaret Anlaşması müzakereleri üzerinde de etkileri olabilir. Bu durum Seul için ortaya çıkan riskleri artıracaktır.
Ekonomik Hususlar ve Tedarik Zinciri Direnci
Teknoloji alanında ABD ile daha yakın bir uyum, ticarette daha yakın iş birliği anlamına gelmeyebilir. Bu gerçekleşse bile Seul, Pekin ile ilişkilerini algılama biçiminde yapısal değişiklikler talep edecek ya da Seul’ün Çin’e bağımlılığından kaynaklanan ticaret maliyetlerini dengeleyebilecek yeni pazarlardan kâr elde ettiği olası bir senaryoyu devreye koyacak.
Şimdiye kadar Güney Kore, Çin ile dengeli bir ticari ilişki sürdürdü ve imalatta dış kaynak kullanımına kadar faydalandı. Güney Kore’de azalan nüfusla, daha fazla ekonomik risk alma şansı ne muhafazakâr ne de sol kanat partiler tarafından desteklenen bir politika olmayacaktır. Güney Koreli şirketler Çin’den uzaklaşıyor olsa bile bu ayrışma Washington’la tam uyum anlamına gelmiyor. Seul’ün tedarik zinciri dayanıklılığı gibi açık endişeleri olsa da Pekin ve Seul arasında bu sorunları ikili olarak çözme anlayışı söz konusu.
Seul’de şüphe uyandıran bir diğer faktör de ABD’deki siyasi kesinliğin olmaması ve ekonomik milliyetçilik ile ticari korumacılığın yükselişi. Donald Trump’ın başkanlık döneminde yerli üretime verdiği öncelik, bu değişen siyasi ortamın simgesiydi. Başkan Joe Biden, Enflasyon Azaltma Yasası (IRA) ile bu mirası sürdürerek kutuplaşma eğiliminin hâlâ sağlam olduğunu gösterdi. 2024 ABD başkanlık seçimleri yaklaşırken Seul, Pekin’e karşı sert adımlar atma konusunda temkinli olacak.
Ancak asıl soru, Çin’in Seul’ün değişen duruşunu nasıl algıladığı olacak. Şimdiye kadar Pekin, Seul’ün bölgede büyüyen profiline tarafsız bir şekilde tepki verdi. Çünkü Çin bu değişikliğin kendisine yönelik olmadığını gördü. Şimdiye kadar Pekin, Seul’ü “Çin karşıtı bloğa” katılımcı olarak görmedi ancak bu değişebilir. Yoon, Davos’ta “güvenlik, ekonomi ve ileri teknolojiler alanlarındaki iş birliğinin giderek artan bir şekilde paket anlaşma olarak görüldü ve ülkeler arasında blok oluşturma eğilimine yol açtı” diyerek yeni duruşa dair sinyaller vermiştir.
Yoon ayrıca “güvenlik, ekonomi ve en son bilimsel teknolojiler arasındaki sınırların bulanıklaştığını” ve Güney Kore gibi yüksek teknoloji ihracatçılarını zor durumda bıraktığını kabul etti.
Savunma ve Güvenlik Hususları: Çin-Güney Kore İlişkilerinde tat kaçırıcı bir unsur mu?
Pekin, Çin’in nükleer caydırıcılık yeteneklerini baltalayan THAAD gibi ABD bölgesel füze savunma sistemlerinin Güney Kore’de konuşlandırılmasından da rahatsız. Pekin, geçmişte endişelerini doğrudan Seul’e iletirken, yaklaşımında daha iddialı olabilmek için ekonomik hamlelere de başvurdu. Yoon yönetiminin ABD ile askeri iş birliğini güçlendirme politikası izlemesi Çin ile sürtüşmelere neden olabilir.
Seul ve Pekin’in Pyongyang’dan gelen nükleer tehditlere yanıt verme konusundaki zıt yaklaşımları, bir başka çekişme noktası. Daha önce, Güney Kore-ABD savunma iş birliği ve Kuzey Kore’ye yönelik ortak askeri tatbikatlar Pekin’i rahatsız eden faktörlerden biriydi. Bu endişe, Güney Kore’yi ek THAAD bataryaları konuşlandırmama, ABD füze savunma ağına katılmama ve ABD ve Japonya ile üçlü bir askeri ittifak imzalamama taahhüdünde bulunan ” Üç Hayır” konulu bir anlaşmayla giderildi.
Bu nedenle, Güney Kore’de THAAD füzelerinin konuşlandırılmasına yönelik yenilenen destek ve bir nükleer cephanelik inşa etme çağrıları, ikili ilişkileri daha da zorlayacak ve muhtemelen ticareti de etkileyecektir. Geçmiş emsallere dayanarak, Kore Yarımadası’ndaki güvenlik gelişmeleri Çin-Güney Kore ekonomik ilişkilerine sıçrayabilir.
Çözüm
Seul şimdi, Pekin ve Washington arasında daha yakın stratejik uyum gerektiren savunma ve güvenlik iş birliği seçimi yapmak zorunda. Seul, 1990’ların başında Pekin ile ilişkilerini normalleştirdiğinden, Çin ile artan ticaret ve ABD ile savunma ilişkileri birbiriyle çelişmedi. Bununla birlikte, Kuzey Kore’den kaynaklanan tehditler ve ileri teknolojiler üzerinde yoğunlaşan Çin-ABD rekabeti ışığında, Seul ve Washington ile daha yakın iş birliği arayışında.
Yoon, “küresel ekonomik düzenin evrensel normlara dayalı serbest ticaret sistemine dönüşü” çağrısında bulunarak soruna olası bir çözüm önerdi. Öte yandan uygun bir koşulu da vurguladı: “Küresel tedarik zincirinin istikrarını güvence altına almak için iş birliği yapacağız”
Bu karmaşıklığın ortasında, Seul ileriye dönük çıkarlarını dengelemekte zorlanacaktır. Seul’ün teknoloji ve savunma sektörlerinde Washington ile güçlenen ittifakının, Çin ile ileriye dönük ekonomik ilişkilerini nasıl dengede tutacağı merak konusu olacak.