DÜNYA BASINI
Gürcistan’a dair bir rehber
Yayınlanma
Yazar
Emre KöseGürcistan’ın yakın tarihindeki siyasi olaylar ve sosyal dinamikler, geçen haftaki seçimler ve onun öncesinde geçen yıl ve bu yıl boyunca devam eden tartışmalarda göz ardı ediliyor. Seçimlerde iktidardaki Gürcü Rüyası partisinin zaferinin ardından, ülkede “Rusya yanlısı bir yönetim” olduğu iddiaları dile getiriliyor. Gürcistan’da, özellikle mart ayında hükümetin “Yabancı Etkinin Şeffaflığı” yasası önerisi halkın büyük tepkisine yol açarak protestolara sahne olmuştu. Gazeteci Andrew Cockburn, Mayıs 2023’teki Tiflis ziyaretinde şahit olduklarını, Gürcistan’ın Batı ve Rusya arasındaki gerilimi ve ülkedeki sosyal hareketlerin bu denklemde oynadığı rolü değerlendiriyor.
Gürcistan’a dair bir rehber
Ana akım medyada bulamayacağınız birkaç bilgi
Andrew Cockburn, Spoils of War
27 Ekim 2024
Gürcistan’daki seçim sonuçları gelmeye başladı ve görünüşe göre iktidardaki Gürcü Rüyası partisi bir kez daha kazanmış durumda. Şimdi muhtemelen, “Rusya yanlısı” hükümetin seçim sonuçlarını hile ile manipüle ettiği yönünde bir sürü iddia ortalığı saçılacak. Bu büyüleyici ülkenin son siyasi mazisine dair arka plan bilgisi arıyorsanız, geçen yıl yayımladığım bu habere göz atmanızı öneririm.
Tiflis’te
Mart ayının başında, bir akşam Rustaveli Bulvarı’nda, Gürcistan parlamentosunun ışıklandırılmış binasının önünde duruyordum. Etrafımda hızla büyüyen kalabalık arasında, çocukları ve köpekleriyle gelen ailelerin de olduğu insan grupları protestoya katılıyordu. Esasında gösteri, iktidardaki Gürcü Rüyası partisinin desteklediği yeni bir yasa tasarısının oylanacağı tarihten iki gün sonraya planlanmıştı: Yasa kapsamında, yurt dışından gelirinin yüzde 20’sinden fazlasını alan herhangi bir kuruluşun, “yabancı etki ajanı” olarak kaydedilmesi gerekecekti. Yasanın destekçileri bu düzenlemenin, ABD’nin 1938 yılında çıkardığı Yabancı Acenta Kayıt Yasası’ndan (Foreign Agents Registration Act) ilham aldığını öne sürse de etrafımdaki insanlar daha ziyade Vladimir Putin’in 2019’da Rusya’da çıkardığı benzer bir yasayı düşünüyordu. Bu yasa, Rusya’da sivil toplumu adeta felç etmişti. Söylentilere göre, yetkililer yeni yasa tasarısının oylamasını sessizce öne çekmişti.
Tiflis’te herkes birbirini tanıyor gibi görünüyordu; etrafımda sürekli sıcak selamlaşmalar ve eski dostların neşeli sohbetleri vardı. Arkadaşlar heyecanla son gelişmeleri konuşurken, kalabalığın önündeki daha aktif gruplar, polisin kurduğu çelik bariyere sırayla tekme atıyordu. Özgür Üniversite’de görsel sanatlar okuyan Nina, “Bu benim onuncu gösterim. Benim işim bu,” dedi. Fakat gece ilerledikçe atmosfer daha gergin bir hal aldı. Polis arabaları ateşe verildi ve göstericilere su topları ile biber gazı sıkıldı (Olaydan sonra, biber gazına tam anlamıyla maruz kalan bir arkadaşım, etkisini Gürcistan’ın meşhur acı sosu Adjika’ya benzeterek, “Ama o kadar keskin değil!” diye şaka yapmıştı).
Kalabalık çoğunlukla gençlerden oluşuyordu. Birçoğu, protestolardan Tiflis’in gelişmekte olan gece kulüpleri ağı sayesinde haberdar olmuştu. Bu gece kulüpleri, heavy metal drag performanslarından Gürcistan Ulusal Balesi’ne kadar geniş bir yelpazede eğlence sunuyor. Bağımsızlık sonrasında doğmuş olan bu jenerasyon için birer topluluk merkezi haline gelen kulüpler, siyasi açıdan kayda değer bir etkiye sahip. Bir gösterici, bu kulüplerin “kaç kişi olduğumuzu ve birlikte ne kadar güçlü olabileceğimizi görmemiz için bir alan sağladığını” söyledi. Mart ayındaki protestolar büyüdükçe, gece kulüpleri de kapandı ve müşterilerini gösterilere katılmaları için teşvik etti. LeftBank adlı kulübün kurucusu Andro Eradze, merkezi bir organizasyon olmadığını vurguladı: “Doğal bir şekilde, fazla düşünmeden oluyor,” dedi. Onun için dönüm noktası, 2015’in haziran ayında yaşanan ve yirmi kişinin hayatını kaybettiği büyük sel felaketi olmuş. Selin ardından, şehir çamurla kaplanırken, aslanlar, kaplanlar ve diğer vahşi hayvanlar hayvanat bahçesinden kaçarak günlerce sokaklarda dolaşmıştı. Hazırlıksız yakalanan hükümet, felaketle başa çıkmakta zorlanırken, binlerce genç kendiliğinden organize olup kenti temizlemek için harekete geçmişti. Eradze, “Ben de o ekibin bir parçasıydım. Toplumsal şuurun gelişimi açısından olağanüstü önemliydi,” diye konuştu. Etrafımda toplanan bu yeni nesil, yerleşik siyasi yapılardan uzak duran, hatta onlara karşı eleştirel bir tutum sergileyen bir kuşaktı. Tasarıyı okuyan azdı ama hepsi, bu yasanın liberal özgürlüklerle olan bağlarını tamamen koparacağını düşünüyordu, zira pek çok kişinin bel bağladığı sivil toplum kuruluşları, yabancı fonlardan mahrum bırakılacaktı.
Gürcüce ve İngilizce yazılmış, Avrupa’ya bağlılık sözü veren ve Rusya’yı eleştiren el yapımı pankartlar, Gürcistan ve AB bayraklarıyla birlikte dalgalanıyordu. Hiçbir pankart Rusça değildi ve savaşın başından bu yana Gürcistan’a göç eden altmış binden fazla Rus’un hiçbirine rastlamadım; bu, halk arasında pek hoş karşılanmayan bir göç dalgasıydı. Ekonomiyi canlandırmış olsa da (geçen yıl Gürcistan’ın ekonomisi yüzde 10 büyüdü), yaşam maliyetlerini ciddi şekilde artırdı, Tiflis’te kiralar ikiye katlandı. Şehir duvarlarında “Rusları sınır dışı edin,” yazılı grafitiler belirmeye başladı. Dış dünyadan bakıldığında, bu Rusya karşıtı hava, Gürcistan’ın 2013’teki Ukrayna gibi, halkın Batı yanlısı bir muhalefetle Kremlin’den emir alan bir rejim arasında bölündüğünü doğruluyor gibi görünüyor.
Uluslararası sahnede, bu muhalefeti Gürcistan’ın eski Cumhurbaşkanı Mihail “Mişa” Saakaşvili temsil ediyor. Saakaşvili, iktidarı döneminde işlediği çeşitli yetki suistimalleri nedeniyle giyaben mahkum edilmiş, 2021’de ülkeye dönmesinin ardından tutuklanmıştı. Batılı siyasetçiler ve medya kuruluşları, sağlık gerekçesiyle Saakaşvili’nin serbest bırakılmasını talep eden samimi çağrılarda bulunuyorlar (2021’den bu yana aralıklı olarak açlık grevinde olan Saakaşvili, zehirlendiğini iddia ediyor ve sağlık durumu sürekli “ölümün eşiğinde” olarak bildiriliyor. Observer’a göre, Tiflis’te bir hastanede “zayıf düşmüş ve zihni bulanık” bir halde tutuluyor). Ancak gösterilerde pankartlarda gördüğüm tek Gürcü kamu figürü, Putin’le sarmaş dolaş bir karikatürü çizilmiş olan milyarder oligark Bidzina İvanişvili’ydi. İvanişvili, ülkenin gerçek lideri olarak kabul ediliyor ama resmi bir görevi yok ve halka açık alanlarda görünmüyor. Parlamento basamaklarından “Rus yasasını” kınayan konuşmacılar arasında da herhangi bir politikacı yoktu. Hafta ilerledikçe, küçük bir muhalefet partisinin lideri olan eski bir bakan mikrofonu ele geçirdiğinde, kalabalık “Defol!” diye slogan atarak onu susturdu; mikrofon, tanınmış bir yerel sanatçı tarafından elinden alındı. Sanatçı, “Bu, sanat ve sevgi zamanı,” diye ilan etti. Genel atmosfer, bana yaklaşık on iki yıl önceki Wall Street karşıtı Occupy hareketini anımsattı. O hareket sonunda Mike Bloomberg’in polisleri tarafından zorla dağıtılmıştı. Fakat Tiflis’teki kararlı ve giderek öfkelenen kalabalık, daha iyi bir sonuç elde etti. Üç gün süren artan protestoların ardından, hükümet yasayı geri çekti.
Gürcistan’da sokak protestoları uzun süredir etkili bir değişim aracı olmuştur. 1978’de, Sovyet iktidarının sarsılmaz göründüğü bir dönemde, binlerce insan güçsüz Gürcistan Yüksek Sovyet’inin bulunduğu Rustaveli Bulvarı’na akın etmişti. Kremlin, Gürcüce yerine Rusçanın resmi dil olarak kabul edilmesi yönünde bir karar almıştı. Sovyet döneminde protesto son derece tehlikeliydi; örneğin, 1956’da Stalin’in eleştirilmesine ve Gürcü halkına yönelik aşağılayıcı söylemlere karşı düzenlenen bir gösteri ordu tarafından kanlı bir şekilde bastırılmıştı. Ancak 1978’de, dönemin yerel Komünist Parti lideri Eduard Şevardnadze, Kremlin’i ikna ederek askerlerin müdahale etmesini önledi ve Gürcücenin resmi dil olarak kabul edilmesini sağladı ki bu, Moskova için eşi benzeri görülmemiş bir tavizdi.
Bundan sadece on yıl kadar sonra, Sovyet gücü zayıflamaya başladığında, Gürcüler tekrar toplandı ve Sovyetler Birliği’nden ayrılma haklarını talep ettiler. 9 Nisan 1989’da askeri birlikler ellerinde küreklerle kalabalığı dağıttı ve yirmi kişi hayatını kaybetti. Bu hadise bir dönüm noktasıydı. Eski dışişleri bakanı olacak Tedo Japaridze’nin ifadesine göre, “9 Nisan katliamından önce, belki bazıları bağımsızlık yanlısıydı ama çoğunluk değildi. Ertesi sabah herkes birer vatansever olarak uyandı”. 1991’de bağımsızlıktan sonra Gürcistan kaosa sürüklendi. Bu yılki protestoculardan biri bana, “1990’ları yaşayan herkes hâlâ o yılların travmasını taşıyor,” dedi ve dönemin iç savaşlarını ve ayaklanmalarını parmaklarıyla sayarak gösterdi: “En az dört tane”. Parlamento binası bile çatışmalara sahne oluyordu; bağımsızlık sonrası liderlerden biri, binanın bodrum katında son direnişini yapmıştı. Siyasi bir dönüşüm geçiren Şevardnadze, 1995’te cumhurbaşkanı oldu ve artık Güney Osetya ile Abhazya’dan yoksun kalan ülkeyi yeniden inşa etmeye başladı.
Şevardnadze, Rusya’nın askeri üslerinin boşaltılması ve yeni bir anayasa hazırlanması gibi konularda ilerleme kaydetti; hatta NATO’ya üyelik başvurusu bile yaptı. Fakat rejimi yaygın yolsuzluklarla anılıyordu. Saakaşvili’nin de aralarında bulunduğu genç politikacılardan oluşan bir grup, Şevardnadze’yi tekrar iktidara getiren 2003 parlamento seçimlerinin hileli olduğunu ilan ederek sokaklara döküldü. Ellerinde kırmızı güllerle, Saakaşvili ve bir grup destekçisi meclis oturumunu bastı, Şevardnadze’yi konuşması sırasında bölerek onu kaçmaya zorladı. Şevardnadze kısa süre sonra istifa etti.
Bir Gürcü Rüyası milletvekilinin ifadesiyle, “Bu olay Gürcistan’da bir emsal oluşturdu. 6 Ocak’ta ABD’de Kongre işgal edildiğinde Amerikan hükümeti düşmedi. Ama Saakaşvili meclisi ele geçirdiğinde hükümet düştü. Şimdi, eğer fiziksel olarak parlamentoyu işgal ederseniz hükümetin düşeceği fikri hâkim”. Değişim talebine güçlü bir şekilde yatırım yapanlar arasında, “sivil toplumu” geliştirme amacıyla yabancı fonlardan istifade eden STK’lar da giderek artıyordu. Ayrıca, perde arkasında daha gölgeli güçler de işin içinde olabilir. ABD’li siyasi danışmanlık firması Black, Manafort and Stone’da görev alan merhum Greg Stephens, Londra’daki bir toplantıda iftiharla “Gürcistan’ı ben yaptım. 30 milyon dolara. Baksanıza ne kadar ucuz!” diye övünmüştü.
Saakaşvili bir süreliğine vaatlerini yerine getirdi. Hızlı ve yoğun bir reform sürecinde, sıradan vatandaşları en çok etkileyen yolsuzlukların büyük bir kısmını ortadan kaldırdı. Rüşvetçiliğiyle ünlü trafik polisi teşkilatını topluca işten çıkardı. Önceki rejimin bakanları, bazen iç çamaşırlarıyla birlikte, televizyon kameralarının önünde gözaltına alınıp götürüldü. İnsanların ehliyet gibi basit işlerini halledebilmek için rüşvet vermek zorunda kaldığı yorucu bürokrasi yeniden düzenlendi ve halka hizmet sunan bürolar kuruldu. Saakaşvili, Tiflis’e damgasını vurmak için uluslararası mimarlarla çalıştı. Kura Nehri kıyısında devasa bir Kamu Hizmeti Merkezi inşa edildi; mantar şeklinde beton kanopilerle kaplı bu bina oldukça dikkat çekiyordu. Sergi merkezi ve konser salonu olarak planlanan ve halk arasında “tüpler” olarak bilinen çelik ve camdan yapılmış iki büyük silindir yapı ise Saakaşvili’nin kendisi için seçtiği sarayın yanına inşa edildi; bu saray, çarlık döneminde emniyet müdürlüğüydü ve üzerine cam bir kubbe eklenmişti. Binanın geçmişte siyasi kargaşalarda oynadığı merkezi rolün farkında olan Saakaşvili, parlamentonun merkezini Tiflis’ten 225 kilometre uzaklıktaki Gürcistan’ın ikinci büyük şehri Kutaisi’ye taşıdı ve orada başka bir kubbe altında topladı. Fakat yanlış cam seçimi nedeniyle (maliyetleri düşürmek istemişlerdi), milletvekilleri nemli havada bunalıyordu. Milletvekillerinden biri, “Kutaisi’de yapılacak pek bir şey yok. Bu yüzden zamanımızı ziyafetler ve içkilerle geçiriyorduk,” diye anlattı.
Bu gösterişli projeler, özellikle de kapsamlı deregülasyon politikası ve diğer neoliberal ideoloji örnekleriyle birlikte yürütüldükleri için, Batı’da beklenildiği gibi Saakaşvili’ye övgüler kazandırdı. ABD’ye olan bağlılığını göstermek amacıyla Saakaşvili, Gürcü askerlerini Irak ve Afganistan işgallerine gönderdi. Tiflis havaalanına giden ana yol George W. Bush’un adıyla anıldı; 2005’te Gürcistan’ı ziyaret eden Bush, “Amerikan halkı sizinle,” diye ilan etti. Buna rağmen, başlangıçta Putin, güneydeki komşusunu tolere etmeye hazır görünüyordu. Saakaşvili’nin iktidara gelmesi, Rusya Dışişleri Bakanı İgor İvanov’un Şevardnadze’yi istifa etmesi için ikna etmesiyle mümkün olmuştu ve Saakaşvili’nin Moskova’da Putin’le yaptığı ilk özel görüşme de –her ne kadar Saakaşvili görüşmeden önce otelin havuzunda yüzüp Putin’i yarım saat bekletmiş olsa da– olumlu geçmişti. Hatta Gürcistan’ın 1990’larda kaybettiği bölgelerden biri olan Güney Osetya meselesinin barışçıl bir şekilde çözülmesi bile mümkün görünüyor gibiydi.
Fakat Saakaşvili kısa süre içinde Rusya’yı kışkırttı; Güney Osetya’daki silahsız barış gücü devriyelerine askeri polis ekleyerek gerginliği tırmandırdı. Washington’daki yetkililer ise, bu hiperaktif müttefiklerinin herkesi bir belaya sürükleyebileceğinden endişelenmeye başlamışlardı. Colin Powell, Gürcistan Dışişleri Bakanına, “Mişa’ya benim için bir şey sorabilir misin? Ayıyı her gün gözüne mi dürtmek zorunda? Belki haftada bir yeterli olur!” demişti. 2006’ya gelindiğinde, Ruslar Saakaşvili’nin hem güvenilmez olduğunu hem de Washington’un bir piyonu olarak hareket ettiğini düşünmeye başlamıştı. Gürcistan’ın Moskova’daki eski büyükelçisi ve şu anda hükümetin Rusya ile ilişkiler konusunda kıdemli danışmanı olan Zurab Abaşidze’nin anlattığına göre, Ruslar “Bu adamla el sıkışamazsınız,” anlamına gelen bir deyim kullanmışlardı.
Kremlin’de, özellikle de Putin’in kendisini telafisi mümkün olmayan düşmanca bir Batı ile karşı karşıya gördüğü olaylar arttığı için, bu ruh halini körüklemek tehlikeliydi. 2008’in nisan ayında Bükreş’teki NATO zirvesinde, Gürcistan ve Ukrayna’ya ittifakın gelecekteki üyeleri olarak kabul edildiler. Aynı yılın başlarında, ABD ve müttefikleri Kosova’nın Sırbistan’dan tek taraflı bağımsızlık ilanını tanıdı, ki bu durum Gürcistan için uğursuz sonuçlar doğurabilecek bir emsal teşkil ediyordu. Beyaz Saray’dan gelen belirsiz mesajların verdiği cesaretle, ki Saakaşvili bu mesajları bir destek sözü olarak yorumlamayı seçmişti, Ağustos 2008’de Gürcistan ordusunu Güney Osetya’ya gönderdi; burada sivil mahallelere gelişigüzel topçu ateşi açtılar. Ruslar karşı saldırıya geçti ve Tiflis’e sadece bir saat mesafeye kadar ilerlediler. Gürcistan’ın yenilgisinden sonra, Rusya hem Güney Osetya’da hem de Abhazya’da askeri üsler kurdu ve bu bölgeleri bağımsız devletler olarak tanıdı. Ancak Saakaşvili’nin bu pervasız teşebbüsünün sonuçları tamamen olumsuz değildi: Gürcistan, Rusya’nın saldırganlığının mağduru olarak kabul edilince ABD ve AB’den bol miktarda yardım akmaya başladı.
Gürcistan’da içeride neler olup bittiği ise Saakaşvili’nin Batılı destekçilerini pek ilgilendirmiyordu. İktidara geldiğinde hazine boştu ve ilk reformları büyük ölçüde devlete ait varlıkların özelleştirilmesiyle finanse edildi. Bu varlıklar arasında büyük Rustavi metal fabrikası da vardı ve oldukça düşük bir fiyata yerli bir oligarka satılmıştı. Fakat bu para toplama teşebbüsleri bununla sınırlı değildi. Ziyaretim sırasında, Saakaşvili’nin yetkililerinin sık sık suçlamalar yönelterek, bu suçlamaların sadece ağır kefalet ödemeleri ve pazarlık anlaşmaları ile çözülebildiğini anlatan iş insanlarıyla konuştum. Altı ay hapis yatmış bir banker, “Bu bir tür fidyeyle insan kaçırmaydı,” dedi. Yurt dışından finanse edilen bir STK’nın direktörüne, Saakaşvili’nin siyasi bir mahkûm olarak serbest bırakılmasını destekleyip desteklemediğini sordum, “O gangster mi siyasi mahkûm? Hadi ama!” diye hayretle cevap verdi. Ona göre bu zorbalık, küçük işletmelere kadar uzanmıştı. Bana, bir bağ sahibi olan iş insanının, bir yerel yetkiliye rüşvet vermeyi reddettiği için başına gelenleri anlattı. Saakaşvili bu yetkiliyi Tarım Bakanlığında üst düzey bir göreve terfi ettirdikten sonra, yetkili intikam almak için bağın ihracat lisansını iptal etmiş, bu da işletmenin iflas etmesine ve sahibinin intihar etmesine yol açmıştı. 2012 yılına gelindiğinde Gürcistan, Avrupa’da kişi başına en yüksek mahkûm nüfusuna sahip ülke olmuştu ve polis işkencesi yaygındı.
Bir süreliğine, Gürcistan’ın en zengin kişisi olan Bidzina İvanişvili, rejimin zorlamalarından etkilenmeden kaldı. Batı Gürcistan’daki yoksul bir köyde doğup büyüyen İvanişvili, 1990’ların çalkantılı döneminde Rusya’da milyarlarca dolar kazandı. İş çevrelerinde “Piton” (Pitond) lakabıyla tanınan İvanişvili, petrol ve alüminyum gibi kanlı ve tehlikeli sektörlerden uzak durarak, emtia ticareti ve bankacılık alanında büyük başarı elde etti. 1996 Rusya devlet başkanlığı seçimlerinde Yeltsin’e yardım ettikten sonra oligark elitin arasına katıldı ve kendisine, birkaç seçkin kişinin inanılmaz servet kazandığı “hisse karşılığı kredi” programına katılma hakkı tanındı. Oligarkların çoğu Batı Avrupa’ya taşınırken, İvanişvili ülkesine, Gürcistan’a dönmeyi tercih etti ve otel ve gayrimenkul yatırımlarına yöneldi. Ülkesindeki insanlardan fiziksel olarak da mesafesini koruyarak, Tiflis’in yükseklerinde bir tepede kendine camdan bir şato inşa etti. Bu münzevi milyarder tarafından şehre kazandırılan diğer bir yapı ise, altın kubbesi şehrin dört bir yanından görülebilen devasa Ortodoks katedraliydi. Bu oldukça akıllıca bir yatırımdı. Sovyet döneminde baskı altında kalan kilise, bağımsızlıktan sonra popülerlik ve servet kazandı ve bu güçlü konumu bugüne kadar devam ediyor. Son derece muhafazakâr bir figür olan Patrik II. İlya, anketlere göre, hatta Putin’e yakın Rus Ortodoks Kilisesi’ndeki mevkidaşlarıyla sıcak ve destekleyici ilişkileri olmasına rağmen, Gürcistan’ın en sevilen kişisi olmaya devam ediyor.
2008’den sonra Saakaşvili’nin el koyma faaliyetleri hız kazandıkça, İvanişvili de tehdit altında olduğuna inanmaya başladı. Harekete geçerek 2012’de yapılacak seçimlere katılmak için “Gürcü Rüyası” adlı siyasi hareketi kurdu ve bu hareketin çatısı altında muhalefet partilerinden bir koalisyon oluşturmayı başardı. Sağlık hizmetleri ve sosyal yardımlar gibi reform vaatleriyle geniş bir seçmen kitlesine hitap etti; ciddi ameliyatlar için ücretsiz sağlık hizmeti sunma ve herkes için ücretsiz çamaşır makinesi gibi vaatler verdi (kendi köyündeki her evin çatısını yeniletti). İvanişvili, kendini etkili bir siyasetçi ve halkın karşısında konuşma yapan biri haline dönüştürdü. Tiflis’teki seçim sürecini izleyen film yapımcısı Stefan Tolz, “Gerçekten de söylediklerinizi dinliyordu. Saakaşvili ise sadece kendi söylediklerine odaklanıyordu. Bana Donald Trump’ı hatırlatıyordu,” ifadesini kullandı. Seçimden iki hafta önce, İvanişvili’ye ait bir televizyon kanalı, polislerin mahkûmları dövdüğü dramatik bir videoya yer verdi. Saakaşvili bunun kurgu olduğunu iddia etse de Gürcü Rüyası seçimleri açık ara kazandı ve İvanişvili başbakan oldu. Saakaşvili’ye olan güvenin hâlâ yüksek olduğu Washington’dan gelen elçiler, endişeyle Gürcistan’ı nasıl yöneteceğini sordular. İvanişvili ise gülümseyerek, onlara iç rahatlatıcı bir yanıt verdi: “Ben Gürcistan’ı yönetmeyeceğim. Sivil toplumun tam katılımıyla kurumsallaşmış bir demokrasiyi yöneteceğim,” dedi. Bu sözlerle ikna olan ABD’li senatörler, Saakaşvili’ye yenilgiyi kabul etmesi talimatını verdiler.
İşini tamamlayan İvanişvili, kısa süre sonra arka plana çekildi ve Kasım 2013’te başbakanlıktan istifa etti. Fakat iktidarı tamamen bırakmadı. Şu anki içişleri bakanı Vahtang Gomelauri, İvanişvili’nin eski baş koruması. Başbakan Irakli Garibaşvili ise eski özel kalemi. Sağlık eski bakanının ise ailesinin dişçisi olduğu söyleniyor. Bu tür bağlantılar sayesinde İvanişvili’nin doğrudan kontrol sağlamasına ya da üst düzey yetkililerle düzenli iletişim kurmasına gerek kalmıyor. Hassas bir pozisyondaki bir yetkili, “Yıllardır kendisiyle konuşmadım. Ve İçişleri Bakanı, eski bir dostum, onun da bir yıldır konuşmadığını söyledi,” dedi. Anladığım kadarıyla, taleplerini hükümete iletmek için çeşitli çalışanları, aralarında yakın akrabalarının da bulunduğu kişiler aracılığıyla iletiyor.
Bu görünürde rahat tavrına rağmen, aklını meşgul eden pek çok konu var. Bir Amerikalı yetkili, “İvanişvili’nin bir numaralı endişesi, kendisinin, ailesinin ve servetinin güvenliği olmalı. Aynı konumda bulunmuş diğerlerinin başına gelenlerin farkında olabilir,” diye konuştu. İvanişvili’nin, servetine yapılan saldırıların siyasi motivasyonlu olduğuna inandığı görülüyor. 2005 yılında, bir milyar dolardan fazla bir miktarı Credit Suisse’in varlık yönetim departmanına emanet etti; bu, kötü bir karar olarak sonuçlandı; zira hesaplarından biri, bankanın üst düzey yetkililerinden Patrice Lescaudron tarafından yağmalandı. Banka, bu hırsızlık belirtilerini görmezden geldiği gibi, İvanişvili’ye geri ödeme yapmayı da reddetti ve çalışanının eylemlerinden sorumlu olmadığını öne sürdü. İvanişvili, sonunda dava açarak en az 900 milyon dolar kazandı. Ancak Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesinden sonra parasını İsviçre’den çıkarmakta yeni zorluklarla karşılaşmaya başladı. Bunu, Gürcistan’ın savaşa dair politikasını değiştirmeye yönelik “gayri resmi yaptırımlar” olarak yorumladı; Gürcistan, işgali kınamak dışında savaşa herhangi bir şekilde müdahil olmaktan kaçınma politikası izliyor. Buna ek olarak, Gürcistan’ın AB üyelik başvurusunun değerlendirilmesinden önce siyasi ve iktisadi yaşamında “de-oligarklaşizasyon” yapılmasını talep eden AB baskılarıyla birleşince İvanişvili, Washington tarafından organize edilen bir kampanyanın hedefi olduğuna dair bolca kanıt gördüğüne inanıyor.
İlginç bir şekilde, İvanişvili’nin Gürcü Rüyası partisi aracılığıyla sürdürdüğü iktidarı, kısmen onun koltuğundan ettiği adama, yani Saakaşvili’ye bağlı. Gürcü seçmenler tarafından reddedilmesinin ve Brooklyn’in lüks bir mahallesinde rahat bir işsizlik döneminin ardından, Saakaşvili yeni bir yuva buldu: 2015’te, eski üniversite arkadaşı ve o dönemin Ukrayna Devlet Başkanı Pyotr Poroşenko, ona Ukrayna vatandaşlığı vererek Odessa Valiliğine atadı. Ancak kısa sürede araları açıldı. Saakaşvili, eski müttefikine karşı kampanya yürütmeye başlayarak onu Ukrayna’daki yolsuzluğun kaynağı olmakla suçladı. Öfkeli Poroşenko, onun yeni vatandaşlığını iptal etti ve Rus “suç unsurları” ile ilişkili yolsuzluk iddialarıyla suçladı. Saakaşvili, intihar tehdidiyle çıktığı bir çatıdan polis tarafından zorla indirildi. 2019’da Poroşenko’nun yerine Vladimir Zelenskiy Ukrayna Devlet Başkanı olunca, Saakaşvili Gürcistan’da yeniden iktidara dönme fırsatı gördü. Zelenskiy’in yönetiminde, Saakaşvili’nin Gürcistan’daki hükümetinden eski dostları da vardı ve onların desteğiyle Ekim 2021’de bir soğutucu kamyonun içinde Gürcistan’a gizlice giriş yaptı. Büyük bir halk desteğiyle karşılanmayı bekliyordu ama birkaç gün içinde gözaltına ve iktidarda olduğu dönemdeki dayak ve cinayet skandallarına ilişkin suçlamalarla yargılandı ve mahkûm edildi. O zamandan beri hapiste, ancak Washington’da güçlü finansmanla yürütülen bir kampanya onu, Putin tarafından organize edilen bir komplonun kurbanı olarak lanse ediyor.
Saakaşvili’yi ülkeden çıkarıp bir uçakla göndermenin daha kolay olup olmayacağı sorulduğunda, Gürcü yetkililer genelde, adil bir şekilde mahkûm edilen bir suçluyu serbest bıraktıkları için asla affedilmeyeceklerini söylüyorlar. Daha da önemlisi, Saakaşvili rejim açısından son derece faydalı bir siyasi koz sağlıyor. Onu, kendi iktidarlarının alternatifi olarak eski günlerin yolsuzluğuna dönüş anlamına geleceğini hatırlatan bir figür olarak kullanıyorlar. Saakaşvili’ye verilen uluslararası destek, rejimin “Batı’nın Gürcistan’ı Ukrayna savaşına bulaştırmayı planladığı” yönündeki mesajını güçlendiriyor. Mart ayında Başbakan Garibaşvili, “Gürcü Rüyası hükümeti, savaştan yana bir hükümet değildir,” dedi. Ukraynalı yetkililer, Saakaşvili’nin iktidarda olmasını, Rusya’ya karşı bir savaş başlatmasını ve Gürcistan’ı bu savaşa dahil etmesini istiyorlardı. Muhalefet, bu söylemi korku yayma olarak nitelese de, mesaj halkta yankı buluyor. Tiflis’te yaşayan bir Amerikalı, hükümetin “Putin Ukrayna’da kazanırsa sıranın kendilerine geleceğinden, kaybederse de hızlı bir zafer kazanmak için Gürcistan’a yöneleceğinden korktuğunu” belirtti.