GÖRÜŞ

Hindistan’ın İsrail eğilimi

Yayınlanma

Rusya-Ukrayna savaşı devam ederken cumartesi günü Hamas’ın İsrail’e saldırmasının ardından dünya bu kez yeniden Ortadoğu’ya, İsrail-Filistin krizine odaklandı.

İsrail’deki ani saldırının ardından Hindistan Başbakanı Narendra Modi’nin sosyal medya platformu X üzerinden yaptığı paylaşımda duruma yönelik ilk yorumu şöyle oldu: “Bu bir terör saldırısıdır. Hindistan İsrail ile dayanışma içindedir.” Modi’nin Hamas’ı kınayan ve İsrail’e destek teklif eden bu açıklaması iki ülke arasındaki bağların son yirmi yılda çarpıcı biçimde değiştiği anlamına geliyor.

Ve açıklama kadar, hızı da dikkat çekici. Hindistan kriz anında taraf seçmede “hızlı” davranan bir ülke değil ve dahası, “açıktan” pek taraf seçen bir ülke değil. Ayrıca Hindistan’ın Rusya’nın Ukrayna’yı işgalini kınamaktan kaçındığını ve Batı’nın bu konudaki baskılarına direndiğini arka planda vurgulamakla beraber, Hindistan’ın İsrail’e verdiği destek Ortadoğu’ya yönelik temkinli diplomatik politikasından bir sapmaya da işaret ediyor.

Ancak daha sonra haftalık basın toplantısı sırasında Hindistan Dışişleri Bakanlığı İsrail’de cumartesi günü yaşananları terör saldırısı olarak gördüklerini açıklarken Hindistan’ın Filistin politikasını yineledi ve “iki devletli çözüme” işaret etti. Dışişleri Bakanlığı’nın açıklaması ilk başta İsrail’e verilen güçlü destek algısını biraz olsun zayıflatmış oldu.

Hindistan bir zamanlar Filistin’in güçlü bir destekçisiydi. Daha sonra İsrail Filistin arasında bir dengeleme eğilimi gösterdi. Ancak Modi yıllarında İsrail’e daha çok yakınlaştı. Bu arada Hamas’ı hiçbir zaman desteklemedi; Filistin’e verilen destek laik ve milliyetçi gruplarla sınırlıydı. Ve bugün yalnız Filistin yönetimini tanıyor.

Mayıs 2014’te göreve başladığından bu yana Modi hükümeti İsrail’i hedef alan Birleşmiş Milletler kararlarında çekimser kalmış, ancak uluslararası kuruluşta İsrail yanlısı bir tutum sergilemekten de kaçınmıştı. Geleneksel olarak BM’de Filistin lehine oy veren Yeni Delhi 2015 yılında İsrail’in Gazze’deki eylemlerini kınayan BM İnsan Hakları Konseyi kararına çekimser oy kullanarak İsrail politikasındaki değişikliğin ilk “resmi” sinyalini vermişti. Her ne kadar hükümet bunu reddetmiş olsa da Modi yönetiminin 2015’te çekimser kalışı, İsrail duruşundaki önemli değişimin ilk ifadesiydi. Ayrıca Modi 2017’de İsrail’i ziyaret eden ilk Hindistan başbakanı oldu. O günden bu yana iki ülke ilişkilerini stratejik ortaklığa yükseltti. 2018’de Amerika Birleşik Devletleri’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti yapma kararına ilişkin BM’de aleyhte oy kullanan Modi hükümetinin 2019’daki BM Ekonomik ve Sosyal Konsey toplantısında İsrail tarafından terör örgütü olarak ilan edilen Filistin’in Shahed İnsan Hakları Kuruluşu için BM’deki gözlemci statüsü talebini reddetmek adına oyunu İsrail lehine kullanması, BM’de “ilk kez” doğrudan İsrail’in yanında yer aldığının, ülkesinin Arap ve Müslüman ülkeleri ile olan tarihsel oy kullanma şeklinden tamamen ayrıldığının açık bir göstergesiydi. Burada Hindistan’ın Pakistan ile yaşamakta olduğu Keşmir sorunu özelinde Arap dostlarından beklediği desteği göremiyor oluşu en önemli faktör. Ayrıca Hindistan, 2021’de BM İnsan Hakları Konseyi’ne Gazze, Batı Şeria ve Filistin’deki insan hakları ihlallerini araştırmak üzere daimi bir komisyon kurulması çağrısında bulunan kararda çekimser kaldı.

Tarihte İsrail’in kurulmasına karşı çıkan, Arap ve dünya Müslümanlarının yanında yer alarak Filistin davasını haklı bulan ve savunan Hindistan’ın İsrail ile gelişmiş bir ilişkisi yoktu. Kuruluşundan iki yıl sonra, 1950’de İsrail’i tanıyan Hindistan, diplomatik ilişkilerini ancak 1992’de başlattı. Böylelikle dönemin Başbakanı PV Narasimha Rao, ülke politikasında etkili olan (Bağlantısız, Batı-Amerikan karşıtı) Nehruvian ideolojisinden de ayrıldı.

Bağımsızlık sonrasında 40 yılı aşkın bir süredir tam anlamıyla diplomatik ilişkiler olmasa da iki ülke arasındaki temasın tek giriş kapısı 1953 yılında Mumbai’de açılan İsrail Konsolosluğu idi. Ayrıca 1950’den 1992’ye dek Yeni Delhi her ne kadar İsrail ile ilişki kurmaktan uzak dursa da iki hükümet arasında hiç etkileşim gerçekleşmemiş değil. Bu bağlamda iki İsrailli Dışişleri Bakanı’nın Yeni Delhi ziyareti kilit önemde: 1956’daki Moshe Sharet ile 1977’deki Moshe Dayan’ın ziyaretleri. Bu temaslar “gizli” yürütülürken iki ülke arasında meydana gelen bir diğer kilit temas ise 1993 yılında İsrail Dışişleri Bakanı Shimon Peres’in Hindistan başkentine gerçekleştirdiği “resmi” ziyareti.

Dönemin başbakanı Indira Gandhi, babasının Filistin yanlısı pozisyonunu çoğunlukla korurken oğlu ve halefi Rajiv Gandhi 1985 yılında BM Genel Kurul toplantısının görüşmelerinde İsrailli mevkîdâşı ile bir araya geldi. Bu görüşme iki devletin başbakanları arasındaki “ilk kamuya açık toplantı” niteliği taşır. O dönem hızla ilerleyen Pakistan nükleer programına ilişkin Hindistan kaygılarının bu gelişmiş ilişkileri kolaylaştırdığına inanılıyor. Bununla beraber 1992’ye kadar Yeni Delhi’nin İsrail ile resmen diplomatik ilişkiler kurması gerekmemişti. Ancak resmi diplomatik ilişkiler olmasa dahi Soğuk Savaş sırasında Hindistan-İsrail askeri bağlarının bulunduğunu belirtmek önemli.

İsrail yalnızca 1962, 1965 ve 1971’deki savaşlarında Hindistan’a askeri yardımda bulunmakla kalmamış, aynı zamanda 1971’de Yeni Delhi hükümetinin yardımıyla da Pakistan’dan bağımsızlığını kazanan Bangladeş’i tanıyan ilk ülkelerden biri olmuştur. Ayrıca 2000 yılında ortak bir terörle mücadele komisyonu kuran iki ülke ilişkilerinde, 2008 Mumbai saldırıları sonrasında Hindistan’ın İsrail’den yaptığı savunma alımlarında yaşanan ciddi artışla birlikte, İsrail’in 2009’da Yeni Delhi’nin en büyük savunma tedarikçisi olarak Rusya’nın yerini aldığına tanık olundu. Ve her ne kadar burada Hindistan halkının büyük protestolarına maruz kalmış olsa da Ariel Sharon 2003 yılında Hindistan’ı ziyaret eden ilk İsrail başbakanı oldu.

Hindistan-İsrail ilişkilerinin 1992’de iyileştirilmesinden bu yana savunma ve tarım ikili ilişkilerin iki ana sütununu oluştururken bugün iki ülke ilişkilerinde turizmden uzaya, ticari ve kültürelden enerjiye uzanan muazzam bir çok yönlü ilerleme kaydediliyor. Örneğin geçtiğimiz günlerde İsrail kıyılarındaki Tamar ve Levianthan gaz sahaları araştırıldı ve Hindistan bu sahalardan doğalgaz çıkarmak ve ithal etmek amacıyla arama lisansı için teklif veren ilk ülkelerden biri oldu. Hindistan’ın ONGC Videsh, Bharat PetroResources, Indian Oil ve Oil India şirketlerine İsrail hükümeti tarafından arama lisansı verildi ki bu, iki ülke ilişkilerindeki çeşitliliğin açık bir işareti.

Bu arka planda, giderek yakınlaşan Hindistan-İsrail ilişkilerindeki gelişimin temel dinamikleri neler? Ancak bundan önce Hindistan neden tarihte İsrail karşıtı bir duruş sergiledi?

Hindistan tam da İsrail’in kurulması gündeme geldiği dönemde emperyalizm karşıtı mücadelesini taçlandırmış ve bağımsızlığını kazanmıştı. İsrail-Filistin girdabının kaynağının da emperyalist bir mantaliteye dayandığına inanan yeni bağımsız Hindistan yönetimi doğal olarak Filistin yanlısı bir duruş geliştirdi. Burada diğer kritik faktör, ikinci en kalabalık Müslüman nüfusunun kendi coğrafyasında bulunuyor olması nedeniyle Hindistan Müslümanlarının radikalleşme olasılığını doğuracak herhangi bir hamleden uzak durulması ile Arap dostlarının incinmemesi düşüncesiydi. Ayrıca o konjonktürde İsrail Batı Bloku kapsamında iken Hindistan’ın Bağlantısızlar lideri olması ve aynı zamanda Sovyetler Birliği ile daha yakın çizgide durması da ikili ilişkilerin neden mesafeli olduğunu açıklıyor. Ve bir de Hindistan’ın petrol ithalatında Arap devletlerine bağımlılığı Ortadoğu politikasında Arap yanlısı bir eğilime yol açtığını da belirtelim. Dahası, Keşmir konusundaki tutumu için Arap desteğini toplama gereksinimi de Yeni Delhi’yi tamamen Arap yanlısı bir politika izlemeye zorladı.

Ancak koşullar yeni bir dünya düzenini kurmaya doğru yol alırken Yeni Delhi yönetimi de uluslararası alandaki diğer aktörler gibi politikalarını yeniden gözden geçirmek durumundaydı. Bu revizenin temel çıktısı ise liberalleşme açılımları ve ekonomik kalkınmayla beraber başta ABD olmak üzere Batı ile ilişkilerin ivme kazanmaya başlamasıydı. Günümüz dengeleri dikkate alındığında ekonomik boyutun yanısıra askeri planlamaların yeniden revaçta olduğuna tanıklık ediliyor. Bununla beraber Hindistan’ın dünya görüşü ile iç ve dış dinamiklerinde de bir paradigma kayması yaşanıyor.

Tüm bu gelişmeler bağlamında Hindistan’ın İsrail eğiliminde ve ikili ilişkilerin gelişiminde Modi faktörü bir dönüm noktası. Modi hükümetinin terörle mücadele açılımları, İsrail ile daha derin savunma, stratejik ve ekonomik bağların sağlanması ile uyumlu görünüyor. Ayrıca İsrail Hindistan’ı Asya’da stratejik bir ortak olarak görüyor. Modi’nin iktidarda yerleşik olması ve stratejik çıkarların birbiriyle uyumlu hâle gelmesiyle ikili ilişkilerin güçlü adımlarla ilerlediği görülüyor. Modi’nin 2017’deki İsrail ziyareti Hint politik tarihinde bir ilke imza atmıştı. Temmuz 2017’de ülkesine bir ziyaret gerçekleştirmiş olan Modi, mevkidaşı Benjamin Netanyahu ile dostane ilişkiler geliştirmeye hız kazandırdı. İlişkilerdeki bu miladın lokomotifi Hindistan’ı cezbeden İsrail yapımı savunma donanımları olsa da iki ülke ilişkilerinde tarım alanındaki teknik yardımlar ile ticaret ve ekonomi gibi farklı boyutlar da yer alıyor. Örneğin 2014 itibarıyla Hindistan’ın her yerinde faaliyet gösteren 10 mükemmeliyet merkezi çiftçilere İsrail’in teknolojik uzmanlığını kullanarak verimli tarım teknikleri konusunda ücretsiz eğitim oturumları sunuyor.

Ancak Asya’daki en önemli ticari partnerinin Çin olmasından hareketle İsrail Yeni Delhi’nin Pekin konusundaki güvenlik kaygılarını pek önemsemiyor. Buna karşın İsrail silahları için Hindistan önemli bir pazar. Dolayısıyla Hindistan-İsrail ilişkilerindeki tektonik kaymanın temel itici gücü Hindistan’ın artan güvenlik kaygıları. Yani Hindistan’ın İsrail eğilimi gerçekte daha çok askeri boyutta kendini gösteriyor.

Hindistan’ın son zamanlarda çoğunlukla savunma ve güvenlik politikalarına ağırlık vermesi ile askeri teknolojiye duyduğu gereksinim bağlamında ikili ilişkilerin özellikle son yıllarda epey gelişme kaydettiği görülüyor. İlki 1996-97 yıllarında dönemin Hindistan Başbakanı Atal Bihari Vajpayee’nin satın aldığı keşif dronları (insansız hava aracı-İHA) olmak üzere Barak SAM hava savunma füze sistemi, bunun için kullanılan Phalcon AEW/AWACS havadan erken uyarı ve kontrol sistemi ile Heron insansız hava araçları, SPYDER hava savunma sistemi, son Balakot saldırısında da kullanılmış olan SPICE-2000 güdüm kiti ve Spike ATGM güdümlü tanksavar füze sistemi, Pakistan sınırı boyunca kurulan Kapsamlı Entegre Sınır Yönetim Sistemi ve ayrıca MK-84 yüksek patlayıcı savaş başlıkları ile ileri sürüm SPICE-2000 bombaları Hindistan Ordusu’nun envanterinde bulunan İsrail yapımı donanımlar. Hindistan ayrıca 30 narkotik köpeğini de İsrail’den ithal etmiştir. İsrail’in Hint askerlerine özellikle terörle mücadele bağlamında eğitim verdiği de biliniyor.

İlk ikisi aralarında değişken olarak ABD ve Rusya olmak üzere İsrail Hindistan’ın üçüncü büyük savunma tedarikçisi konumunda. Ayrıca “Hindistan’da Üret” kapsamında İsrailli savunma şirketleri IAI, Elbit Systems ve Rafael Advanced Defence Systems, özel alt sistemler üretmek ve iç güvenlik sistemlerini geliştirmek için Hint firmalar Bharat Forge, Tech Mahindra, Adani Group ve Tata Advanced Systems ile ortaklıklar kurdu.

Bağımsızlığının ardından uzun süre düşmanca bir pozisyon almasıyla gergin ve uzak olan ve sonrasında bilgi alışverişi düzeyinde başlayan ilişkilerin bugün milyon hatta milyar dolarlık anlaşmalara varan gelişimi kuşkusuz Yeni Delhi’nin pragmatizmi ne denli içselleştirdiğinin bir yansıması ve bir o kadar da ideolojik duyarlılıktan uzaklaşıldığının bir kanıtı. Bu dönüşümün kilometre taşı ise Modi’nin ulusal çıkar odaklı dünya görüşü ile yönetim anlayışı.

Bugün ticaret dengesinin Hindistan’ın lehine olması ile beraber ikili ticaret 1992’de 200 milyon dolardan 2022-2023 Mali Yılı’nda (savunma hariç) 10,1 milyar dolara yükseldi. Bugün Hindistan, İsrail’in Asya’daki üçüncü, dünya çapında ise yedinci büyük ticaret ortağı. Ayrıca Batı Asya Dörtlüsü/Orta Doğu Dörtlüsü/Yeni Dörtlü olarak da anılan ve 2021 yılında yeni bir stratejik ortaklık olarak kurulan I2U2 kapsamında Hindistan, İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri ve ABD ile ekonomik kalkınmayı, bilimsel yeniliği ve bölgesel istikrarı teşvik etmek amacı ile sıkı işbirliği yürütüyor.

Modi’nin İsrail’e ilişkin açıklaması ve İsrail’e ne kadar hızlı destek sunduğu dikkat çekti. Yeni Delhi’nin Suudi Arabistan, BAE ve Ortadoğu ile mükemmel ilişkileri var. 2018’de Yeni Delhi’de Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ı ağırlayan Hindistan kamuoyu önünde hâlâ Filistin davasını destekliyor. Ancak Hindistan’ın jeopolitik durumu ve iç politikası değişti. Yeni Delhi yalnızca İsrail ile yakın bir ilişkiye sahip olmakla kalmıyor, aynı zamanda bugün ABD’nin yakın stratejik ortağı ve İsrail’in sadık bir ortağı.

Ortadoğu’da istikrar Hindistan için önemli, çünkü Arap uluslarıyla olan ilişkilerinin yanı sıra çok sayıda Hint diasporası bölgede ikamet ediyor. Dahası, kendisini de cihatçı terörist grupların saldırılarına karşı son derece savunmasız hisseden Hindistan İsrail’in güvenlik kaygılarını anladığını ifade ediyor. Bu arada Nehru’dan Mahatma Gandhi’ye ve Modi’ye Hint milliyetçilerin Yahudi davasına sempati duyduklarını, ancak başlangıçta İngiliz emperyalizminin doğrudan bir sonucu olarak gördükleri Filistin’in Siyonizm temelindeki bölünmesine karşı çıktıklarını belirtelim. Bugün İsrail’de 85 binin üzerinde Hint kökenli Yahudi yaşıyor.

Modi’nin açıklaması Hindistan’ın İsrail ile ilişkisini yalnızca dostane bir ilişki olarak değil, aynı zamanda uzun soluklu stratejik çıkarları açısından da yaşamsal bir ilişki olarak görmeye başladığını gösteriyor. Başlarda Hindistan’ın İsrail-Filistin çatışmasına yaklaşımının çoğunlukla Filistin davasına verdiği destekten büyük ölçüde etkilendiği görülürken son yıllarda Hindistan bir yandan Filistin davasına desteğini sürdürmeye, bir yandan da hem İsrail hem de Filistin ile ilişkilerini genişletmeye ve her ülkeyle bağımsız olarak çıkarlarını gözeterek hem İsrail hem de Filistin ile ayrı yollardan ilişki kurmaya çalıştı. Yani bu, artık Hindistan’ın İsrail ile ilişkisinin kendi değerleri üzerinde duracağı ve Hindistan’ın Filistinliler ile olan ilişkisinden bağımsız ve ayrı olacağı anlamına geliyordu. Bu da Soğuk Savaş döneminde muhtemelen Arapları düşmanlaştırma korkusundan dolayı izleyemediği bir politika.

Ancak ikili ilişkinin zorlukları da yok değil. Örneğin, İsrail İran’ı varoluşsal bir tehdit olarak görürken Hindistan enerji tedariği ve Afganistan ile Orta Asya’ya giden Chabahar limanı rotası konusunda işbirliğine değer veriyor. Dahası, güçlü teknoloji ve yatırım bağlantılarıyla Çin İsrail’in Asya’daki en büyük ticaret ortağı (Pekin’in İsrail ile ikili ticareti 2022’de toplam 22,1 milyar dolardı). Ayrıca Hindistan yerli sanayisinin kaygıları nedeniyle Serbest Ticaret Anlaşması askıda. Ek olarak İsrail’in Arap ülkeleri ile farklılıkları var ve Hindistan’ın yakın zamanda BM’de Kudüs konusunda ABD’ye karşı yaptığı oylama Hindistan’ın bölgedeki önemli çıkarlarını yansıtıyor. Ve son olarak Hindistan’ın dış politikasında İsrail ile Filistin arasındaki bağlantıyı koparmak zor ki İsrail ve Ortadoğu’daki diğer ülkelerle diplomatik ilişkilerin stratejisini belirlerken bu önemli bir faktör.

Çok Okunanlar

Exit mobile version