DÜNYA BASINI

Hindutva’nın İsrail’i kucaklamasını açıklamak

Yayınlanma

Çevirmenin notu: Son dönemde ırkçı/faşist terörün en insanlık dışı emsallerinden biri Hindistan’ın kuzeydoğusundaki Manipur eyaletinde, Hıristiyanlara ve Müslümanlara karşı yaşanmıştı. Pogromları gerçekleştiren Hindutva çeteleri, Modi yönetiminden ve yerel kolluk kuvvetlerinden mutlak destek alıyor; Hintli Marksist iktisatçı Prabhat Patnaik’in de hatırlattığı üzere, bu ittifak Hindistan’ın sermaye gruplarının çıkarlarına da uzanıyor ve yağmacı çeteler, dünyanın en zenginleri arasına giren milyarder Guatam Adani’den de medya desteği alıyor: “Sermaye-Hindutva ittifakına oybirliğiyle medya desteği sağlama sürecinin tamamlanması için, hükümetten bir ölçüde bağımsız olan başıboş televizyon kanalının Adaniler tarafından satın alınması hiç de şaşırtıcı değil.”

Öte yandan Hindutva’nın İsrail’e olan hayranlık düzeyindeki yakınlığı incelemeyi hak ediyor. Yeni Delhi merkezli düşünce kuruluşu Politika Araştırma Merkezi araştırmacılarından Angshuman Choudhury, Hindutva ile Siyonizm ideolojilerinin aynılığına dikkat çekiyor.


Hindutva’nın İsrail’i kucaklamasını açıklamak

Angshuman Choudhury

The Wire

12 Ekim 2023

Şu anda şahit olduklarımız, Siyonizm’den ziyade Hindutva projesinin fıtratı, özlemleri ve on yıllar boyunca ideolojik yönelimleri hakkında daha fazla şey ortaya koyuyor.

İsrail, Hamas tarafından daha önce hiç görülmemiş bir şekilde ve ölçekte düzenlenen koordineli bir saldırıya karşılık olarak Gazze’ye kaba askeri güçle saldırırken, Hint X’si (eski adıyla Twitter) bilindik bir muhabbetle —İsrail ile yaygın dayanışma— çalkalanıyor.

Çoğunlukla sağcı Hindutva çevrelerinden gelen bu destek dalgası pek de yeni değil. Ne zaman Filistin ve İsrail arasında bir gerilim yaşansa ve her seferinde olduğu gibi Tel Aviv Filistinlilere karşı orantısız askeri güç kullansa, bu destek yeniden ortaya çıkıyor.

İnternette eleştirel dayanışma

Hint sosyal medyasının İsrail taraftarı hashtag ve paylaşımlarla dolup taştığı son zaman, İsrail güçlerinin Mescid-i Aksa’ya saldırması ve Filistinli aileleri Doğu Kudüs’ün Şeyh Cerrah mahallesinden şiddet kullanarak tahliye etmesinin ardından Hamas ve Filistin İslami Cihad’ın gerçekleştirdiği roket saldırılarına karşılık olarak İsrail Savunma Kuvvetlerinin Gazze’yi bombaladığı 2021 yazıydı.

X’in önde gelen sağcı seslerinden Anşul Saksena, 12 Mayıs 2021’de “Biz Hintliler terörle mücadelede İsrail’in yanındayız. Şimdi İsrail’le dayanışma zamanı,” paylaşımda bulunmuştu.

X’te 129 binden fazla takipçisi olan Alah Alok Srivastava, 13 Mayıs 2021’de “Bugün İsrail’in başına gelenler, gelecekte radikal İslamcı terör karşısında teslim olmayı reddeden HER ülkenin başına gelecektir! Hindistan bunun acısını çok çekti ve bu yüzden İsrail’in yanında durmalıyız,” paylaşımını yapmıştı.

Emekli bir Hint Ordusu binbaşısı ve X’te etkili bir sağcı yorumcu olan Gaurav Arya da 17 Mayıs 2021’de şunu yazmıştı: “İsrail 1971 savaşında, Kargil savaşında, Balakote’de Hindistan’a yardım etti. İsrail diğer operasyonlarda da Hindistan’a yardım elini uzattı. Dolayısıyla Hamas terörünün destekçileri tarafından kandırılıp İsrail’in amaçlarını sorgulamadan önce bir adım geri atıp düşünün.”

Ekim 2023’e gelelim.

Bu seslerin pek çoğu İsrail yanlısı söylemleriyle geri döndü. Kendisini Hint X’sinde İsrail’in en ateşli destekçilerinden biri olarak konumlandıran Arya, durmaksızın Tel Aviv’i destekleyen tweetler atıyor. Bu kez, Hindistan’ın İsrail’e Brahmos süpersonik seyir füzeleri ve Pinaka çok namlulu roketatarlar göndermesini önerecek kadar ileri gitti. İsrail’in Kargil ve Balakot hava saldırıları sırasında Hindistan’a yaptığı yardımları bir kez daha hatırlatarak yazdığı bu yazı şu ana kadar yaklaşık 2 milyon kez görüntülendi: “İsrail Savunma Kuvvetleri, size iyi şanslar ve mutlu avlar diliyorum. Merhamet ya da pişmanlık göstermeyin. Hamas’ı söndürün.”

İsrail’in Hamas’ı ortadan kaldırmakla yetinmeyip (Filistin silahlı direnişinin bilinen destekçisi) İran rejiminin peşine düşmesi gerektiğini öne süren Arya, İsrail-Filistin, Pakistan, Leşker-e-Tayba ve İran arasında tuhaf bir benzetme kuran bir yazı kaleme aldı: “Leşker için nihai çözüm Rawalpindi’de yatıyor. Hamas için nihai çözüm Tahran’da yatıyor.”

Saxena da Hamas’ın 7 Ekim’deki saldırısından bu yana oldukça aktif. Hamas militanlarının İsrail’de geçen arabalara ateş açtığını gösteren bir paylaşımda aşağıdaki karşılaştırmayı yaptı: “İsrail, Hindistan’daki 26 Kasım Mumbai saldırısı gibi bir saldırı altında.”

X’te 7,3 binden fazla takipçisi olan bir diğer popüler sağcı ses Şefali Vaydya da bir dizi paylaşımla İsrail’e desteğini ifade etti. 7 Ekim’de şunları paylaştı: “İsrail halkının yanındayım. İsrail devletinin kendisini İslami teröre karşı savunma hakkı vardır. İsrail bu gerilimin tırmanmasını istememişti. İsrail’in yanındayım.”

X’te “#StandWithIsrael” ve “#IStandWithIsrael” hashtag’lerini kullanarak yapılacak üstünkörü bir arama bile, ideal olarak “Hindistan” anahtar kelimesiyle birleştirildiğinde, Gazze’deki kaba kuvvet saldırılarında İsrail’e kişisel desteklerini güçlü bir şekilde ortaya koyan sağcı, Hindutva yanlısı hesaplardan oluşan bir yığın ortaya çıkacaktır. Sadece bu da değil, İsrailli hesaplar tarafından yapılan paylaşımlara verilen yanıtlarda Hindistan’ın sağcılarına destek yağıyor. Hatta bazıları toptan bir ulusal desteği yineleyerek her Hintlinin çatışmada İsrail tarafını desteklediğini ima ediyor. Bu durum, Başbakan Narendra Modi’nin bu kez İsrail’e şahsen verdiği alışılmadık derecede güçlü diplomatik desteğe son derece uygun düşüyor.

Ancak dikkat çekici olan, sağcı ekosistem içindeki belirli bir kesimin İsrail’e kategorik olarak “Hintli” değil, “Hindu” desteği yansıtması. Örneğin, “Samyukta Athreya” adlı mavi tik doğrulamasına sahip bir kullanıcı, İsrail yanlısı bir mavi tik hesabının “The Mossad: Satirical, Yet Awesome” adlı, İsrail Savunma Kuvvetleri personelinin Gazze’ye su tedarikini kestiğini gösteren bir gönderisine aşağıdaki yorumu gönderdi: “Ne yapmanız gerekiyorsa yapın! Hindulardan gelen tüm pozitif enerji kazanmanıza yardımcı olacak!”

Yüz binden fazla takipçisi olan bir başka sağcı hesap da 10 Ekim’de yaptığı bir paylaşımda Hamas’ın İsraillilere yönelik saldırısını Hindistan’da Hindulara karşı muhalefet destekli İslamcı saldırılarla karşılaştırdı.

İsrail’in Hindistan’daki mevcut büyükelçisi Naor Gilon’un bile Hindu-Yahudi dayanışması söylemini güçlendirmeye katılması dikkat çekici. Toronto’da “Hindu Forum Canada” tarafından düzenlenen İsrail yanlısı bir miting hakkındaki bir paylaşımı retweet’leyerek şunları yazdı: “Kardeşliğin sınırları yoktur. Hindular ve Yahudiler Kanada’da teröre karşı ve İsrail’i desteklemek için güçlerini birleştiriyor.”

Aslında İsrail elçisi, Hindistan’ın verdiği desteği ön plana çıkarma konusunda bilhassa aktifti. Gilon, 8 Ekim’de büyükelçilikte düzenlediği basın toplantısında ülkesinin “iş insanları, memurlar, profesyoneller ve sıradan insanlar olmak üzere Hintlilerden büyük destek ve dayanışma” gördüğünü iddia etti.

Bu dayanışma anlatılarını aşırı analiz etme riski her zaman var. Yine de modern Hint siyasetinin keskin dönemeçleriyle ilgilenenler için Hindutva’nın İsrail’i kucaklamasının alt metnini açmaya değer, zira Hindu milliyetçi projesinin fıtratı, on yıllar boyunca arzuları ve ideolojik yönelimleri hakkında Siyonizm’den daha fazla şey ortaya koyuyor.

Yukarıdaki yazılarda yer alan retorikte üç temel tema göze çarpıyor: kültürel milliyetçilik üzerine inşa edilen ulus ötesi dayanışma, ortak bir düşmanın tanımlanması ve paylaşılan hiper-militarizm değerleri. Her üç unsur da birbirini besliyor. Fakat ulusötesi Hindistan-İsrail dayanışmasının eşi benzeri görülmemiş dalgasını gerçekten yapı söküme uğratmak için Hindutva ve Siyonist projelerin ortak tahayyüllerinin daha derinlerine inmemiz gerekiyor.

Yaygın kültürel-milliyetçi hayaller

Hindutva hareketinin Siyonist projeye duyduğu hayranlık 20. yüzyılın başlarına kadar uzanıyor. Hem VD Savarkar hem de MS Golwalkar —modern Hindutva fikriyatının iki temel direği— karşılaştıkları muazzam zulme rağmen kültürel pratiklerine bağlı kaldıkları için Yahudilere sempati ve hayranlık duyduklarını ifade ettiler. Ancak sadece bununla da kalmayıp, milliyetçi özlemlerine bir Yahudi devleti şeklinde somut bir biçim verdikleri için Siyonistleri örnek aldılar. Bu kültürler arası yakınlığın büyük bir kısmı, erken Hindutva düşüncesinin fıtratında var olan milliyetçi ve ırksal güvensizlik duygusundan kaynaklanıyordu ve bu da nihayetinde düzeltici bir önlem olarak bir Hindu Raştra (ulus) kurma ihtiyacını doğurdu.

New York Şehir Üniversitesi’nde Güney Asya tarihi dersleri veren merhum Satadru Sen’in 2015 yılında Journal of South Asian Studies’de yazdığı makalede belirttiği gibi, Golwalkar “Yahudiler ve Hindularda, ırk gerçekliği ile ulus olma başarısızlığı arasındaki çatışmadan kaynaklanan ortak bir siyasi sorun görmüştür.” Bunch of Thoughts’da Golwalkar, Hindistan’da yaşayan Yahudilerden (ve Parsilerden) “işgalci” olan Müslüman ve Hıristiyanların aksine “misafir” olarak bahseder. Bu, Hindutva’nın Yahudileri Hindu Raştra’nın barış içinde bir arada yaşayabilecek tehditkâr olmayan üyeleri olarak kabul ettiğini yansıtıyor.

Sen’in de gözlemlediği üzere Savarkar da Hinduları ve Yahudileri “ırksal birimler” diliyle çerçevelemişti. Esasında Hinduizm’in bir “ırk” olarak yeniden çerçevelenmesi bugün Hindutva etnik-milliyetçi projesinin temel itici gücü haline geldi. Dil ve kültür gibi diğer birleştirici işaretlerle birleştirildiğinde, hem “Hindu” hem de “Yahudi”, diğer sosyal kimlikleri (Dalitler ve Müslümanlar gibi) yerinden etmese bile, onları ikame edebilecek etnik üst kimlikler olarak yeniden şekillendirilebilir. Bu dönüştürücü karışıma güçlü bir orduya sahip modern bir ulus devleti de eklerseniz, ortaya müthiş bir etno devlet çıkar.

Hindutva entelijansiyasının gözünde İsrail devleti, kültürel iddiayla başlayan ve askeri güç ve dışlayıcı yasalarla korunan etnik bir “vatan” yaratılmasıyla sonuçlanan bu karmaşık arkın çarpıcı bir tezahürü. Yine de bir etno devlet, belirli toprak sınırları olmadan eksik ve etkisiz kalır. Dolayısıyla, bu sürecin önemli bir yönü, toprak ıslahı ve buna bağlı olarak, diğer “vazgeçilebilir” kimliklerin fiziksel olarak yerlerinden edilmesi yoluyla sınırlı bir ulusal alanın üretilmesi; Polonyalı-Yahudi akademisyen Zygmunt Bauman’ın “bahçe devleti” olarak adlandırdığı şeyin yaratılması. Hem eski Hindutva ideologları hem de onların modern siyasi temsilcileri bu zorunluluğu büyük bir samimiyetle kabul ediyor ve İsrail devletinde kopyalanmaya hazır ve oldukça başarılı bir model görüyor.

Bu irredentist “model” kısmen kolonileştirme dürtüsüyle hareket ediyor. Yahudi-İsrailli akademisyen Ilan Pappe’nin yazılarında zekice gözlemlediği üzere, erken dönem Siyonist politika, fıtratı gereği, titizlikle tasarlanmış ve günümüze kadar neredeyse aynı biçimde devam eden bir askeri yönetim rejimi aracılığıyla yerli Filistin nüfusu üzerinde tam kontrol kurmaya dayanıyordu. Kaba kuvvet ve hukuki diktayla sağlanan bu kontrol mimarisi, belirli bir amaca ulaşmak için bir araçtı: Arap Filistin’i Yahudileştirmek. Benzer şekilde, modern Hindutva projesi de Hindu kültürel yörüngesinin dışında kalan belirli bölgeleri, sert güç ve sosyo-hukuki araçların eşit bir karışımını kullanarak Hindulaştırmayı amaçlıyor. Bunlar arasında Keşmir Vadisi en öne çıkanı. Nitasha Kaul gibi akademisyenler, farklı siyasi bağlamları nedeniyle Keşmir ve Filistin arasında doğrudan karşılaştırmalar yapılmaması konusunda haklı olarak uyarıda bulunsa da modern Hindutva elitinin kendisinin her ikisini de benzeştirme eğiliminde olduğu hakikati göz ardı edilemez.

Örneğin Kasım 2019’da dönemin Hindistan’ın New York Başkonsolosu (şu anda Dışişleri Bakanlığı Avrupa-Batı Ortak Sekreteri) Sandeep Çakraborti’nin Keşmirli Pandit gurbetçilerin ev sahipliğinde düzenlenen özel bir etkinlikte yaptığı açıklamaları ele alalım. Çakraborti, 370. Maddenin kaldırılmasıyla ilgili tartışmalar bağlamında yaptığı konuşmada, Keşmirli Panditlerin tıpkı İsrail halkının kendi vatanlarına dönebildiği gibi “kendi yaşam zamanları içinde” vatanlarına dönebileceklerini savundu. Sözünü sakınmadan şunları söyledi: “Dünyada halihazırda bir modelimiz var, neden onu takip etmediğimizi anlamıyorum. Orta Doğu’da bu gerçekleşti. Eğer İsrail halkı bunu yapabiliyorsa, biz de yapabiliriz.” Chakraborty istemeden de olsa modern Hindutva devletçiliğinin temel bir hedefini, yani Keşmir’de mazinin “yanlışlarını” düzeltmek için İsrail tarzı bir yerleşimci-ilhak modelini kopyalamayı ortaya koymuş olabilir. Madde 370’in yürürlükten kaldırılması bu hedefe ulaşma yolunda atılan ilk büyük adımdı.

İşte daha yakın tarihli bir örnek. Jharkhand’ın Godda seçim bölgesinden BJP milletvekili Nişikant Dubey, İsrail ve Hamas arasında devam eden çatışmalar konusunda 8 Ekim’de X’te yaptığı paylaşımda, kıdemli Kongre Milletvekili Jayram Rameş’in “Filistin halkının meşru talepleri” üzerine yaptığı bir paylaşımı alıntıladı. Eski Hindistan Başbakanı Manmohan Singh’in eski Cammu ve Keşmir Kurtuluş Cephesi (JKLF) lideri Yasin Malik ile çekilmiş bir fotoğrafını paylaşan Rameş, Kongre partisinin bir zamanlar Keşmirli Panditleri şiddet kullanarak bölgeden tehcir eden ve şimdi de İsrail’i Tel Aviv’den kovmak isteyen unsurlarla diyalog kurduğunu ima etti.

Bu iddia kulağa ne kadar saçma gelse de Keşmirli ve Filistinli Müslümanları sırasıyla Hintli Hindular ve İsrailli Yahudiler için şiddet yanlısı baş belaları olarak eşanlamlı hale getirmek için kasıtlı olarak tasarllandı. Buradaki alt metin, Keşmirli Panditlerin Hindistan’ın zulüm gören Yahudileri olduğu. İronik bir şekilde bu tahmin, önceki Hint hükümetleri gibi Keşmir meselesinin küresel forumlarda uluslararasılaştırılmasına kararlılıkla karşı çıkan bir hükümetin üst düzey bir üyesinden geliyor.

Ortak düşman, paylaşılan mağduriyet

İşte burada —ortak bir kültürel düşman— Hindutva-Siyonist ilişkisindeki önemli bir köprü görünür hale geliyor. İsrail devletinin kuruluşu, Müslüman Arap güçlerle doğrudan askeri çatışmaya ve çoğunluğu Müslüman olan Arap Filistinlilerin yerlerinden edilmesine dayanıyordu. Bu da onları, uzun zamandır Müslümanları (ve İslam’ı) hayali politik bedenlerine yönelik birincil kültürel tehdit olarak işaretleyen Hindutvavadiler için anında doğal bir yoldaş haline getirdi. Aslında, Siyonist güçlerin “Müslüman tehdidini” dış askeri saldırganlık ve iç kolonizasyon yoluyla kontrol altına alma başarısı, İsrail’i Hindutvavadiler için ideal bir referans noktası haline getiriyor. Kaul’un gözlemlediği gibi, “iki ülkedeki rejimler tarafından savunulan sağcı çoğunlukçu milliyetçi projeler, kendilerini İslamcılar tarafından kuşatılmış ve terörizmle mücadelede kararlı olarak tasvir ediyor.”

Bir kez daha, sık ormanda ipucu aramamıza gerek yok, zira kanıtlar açık alanda apaçık duruyor. BJP’nin kıdemli isimlerinden Subramanyam Swami’nin Ağustos 2019’da Mumbai’de “Hint-İsrail Dostluk Derneği” tarafından düzenlenen İsrailli akademisyen Gadi Taub ile ortak bir panelde yaptığı şu açıklamayı örnek verebiliriz: “Siyon bugün İslamcı aşırılıkçıların saldırısı altındadır ve bu nedenle her ikimiz de [Hindutvavadiler ve Siyonistler] İslamcı terör güçleriyle savaşmak için bir araya gelmeliyiz.” Algılanan mağduriyet ile İslamcı aşırıcılık arasındaki bu uyum, her iki ideolojinin de ayrılmaz bir parçası.

Daha da önemlisi, gerçek bir ortak düşmanın net olarak belirlenmesi, mantıksal olarak bu düşmanı marjinalleştiren hukuki-siyasi bir sistemin yaratılmasına dönüşüyor. Dolayısıyla Hindutva’nın Siyonist projeye duyduğu hayranlık, Hindu Raştra içerisinde Hinduları diğer dini gruplara, özellikle de Müslümanlara göre ayrıcalıklı kılacak hiyerarşik bir vatandaşlık yapısı yaratma arzusuna kadar uzanıyor. İsrail’in “Temel Yasası”, Yüksek Mahkeme tarafından 2021 yılında onaylanan “Yahudi Halkının Ulus Devleti Olarak İsrail” yasası, İsrail’i mutlak bir şekilde Yahudilerin anavatanı olarak kuruyor.

Akademisyen Honayda Ganim’in gözlemlediği üzere, bu yasa dünyanın diğer bölgelerinden gelen Yahudiler için de geçerli ve böylece “[vatandaşlığı] dünyanın dört bir yanından gelen Yahudileri otomatik olarak etnik olarak tasarlanmış bir potansiyel vatandaş rezervine dahil eden sınır ötesi bir etnos olarak yeniden icat ediyor.” Bu, BJP hükümetinin Hindu ve Pakistan, Bangladeş ve Afganistan’dan gelen diğer beş gayrimüslim göçmen grubunu düzenli hale getirmek üzere 2019’da yürürlüğe koyduğu Hindistan Vatandaşlık Değişiklik Yasasının başarmaya çalıştığı şeye çok yakın. Yasa, İsrail “Temel Yasasının” büyük ölçüde başarılı bir şekilde kurumsallaştırdığı belirli bir tür etnik ırksal vatan politikasını yineliyor.

Ne İsrail “Temel Yasası” ne de HVDY (hatta önerilen tüm Hindistan Ulusal Vatandaş Sicili) “istenmeyenleri” fiziksel olarak sınır dışı etmek için tasarlandı. Bunlar sadece, vazgeçilebilir grupları yarı vatandaş, şüpheli vatandaş ya da bazı durumlarda vatandaş olmayanlar haline getirerek bir siyasi ve kültürel çoğunlukçuluk sistemi kurmak üzere tasarlandı. Pappe, The Biggest Prison on Earth (Dünyanın En Büyük Hapishanesi) adlı kitabında, toprakları elde tutma, içindeki insanları kovmama ama aynı zamanda onlara vatandaşlık da vermeme şeklindeki bu benzersiz formülü “rızaya dayalı Siyonist ilmihalin kutsal olmayan üçlüsü” olarak adlandırıyor.

Temsili militarizm

Son olarak, Hindutva ekosisteminin İsrail devletine ve eylemlerine duyduğu sınırsız hayranlık, Hindistan ile İsrail arasındaki ikili ilişkilerin güncel bağlamına yerleştirilmeden anlaşılamaz. Savunma ve teknoloji alanlarında güçlü karşılıklı bağımlılıklar ve yatırımlar içeren, her ikisi arasında yenilenen siyasi ve stratejik işbirliği hakkında halihazırda çok şey yazıldı. Gazeteci ve yazar Esad İsa’nın Mayıs 2022 tarihli haberinin de gösterdiği gibi, iki taraf arasındaki askeri işbirliği tüm zamanların en yüksek seviyesinde ve Hindistan, İsrail’in en büyük silah alıcısı ve kilit ortak üretim ortağı olarak ortaya çıkıyor.

Tüm bunlar, uzun süredir devam eden derin devlet işbirliği mirası, İsrail’in Hindistan’ı Filistin meselesindeki tarafsız tutumundan uzaklaştırma hevesi ve son zamanlarda Batı Asya’da değişen jeopolitik bağlamın Yeni Delhi’nin Tel Aviv ve İsrail’e ısınan Arap monarşileriyle ilişkilerini aynı anda pekiştirmesine olanak tanımasıyla sağlam bir şekilde destekleniyor. Fakat yenilenen siyasi ve askeri işbirliği, iki etnik-ırkçı rejim arasındaki daha derin ideolojik yakınlığın sadece maddi bir tezahürü. En iyi ihtimalle, her ikisinin de hiper militarist milliyetçilik tahayyüllerini paylaşmaları için görünür bir platform sunuyor.

Özellikle Hindistan’ı iddialı bir bölgesel ve küresel askeri güç olarak tasavvur eden modern Hindutva eliti açısından İsrail önemli bir ilham kaynağı. Burada, düşman topraklarının derinliklerinde müthiş caydırıcılık sistemleriyle desteklenmiş, neredeyse aşılmaz bir kale inşa etmiş küçük bir devlet var. Bu anlamda Yeni Delhi’deki yeni siyasi ve güvenlik eliti, Pakistan ve Çin’in “iki cepheli savaş” hayaletiyle karşı karşıya olduğu varsayılan Hindistan’ın İsrail güvenlik modelinden öğreneceği çok şey olduğuna inanıyor.

Bu düşünce Modi hükümetinden önceye dayansa da Delhi’deki mevcut güvenlik doktrininde İsrail modelinden güçlü yankılar taşıyan yeni bir şey var: (son yıllarda Hindistan-İsrail güvenlik bağlarını güçlendirmede kilit bir rol oynayan) Ulusal Güvenlik Danışmanı Ajit Doval tarafından “saldırgan savunma” olarak da çerçevelenen önleyici savunmaya doğru bir eğilim. Uri cerrahi saldırıları ve Balakot hava saldırıları, İsrail’in düşman topraklarının derinliklerine inip tehditleri ortadan kaldırmaya dönük bu yeni güvenlik yaklaşımının bariz tezahürleriydi. Daha yakın bir zamanda, Kanada hükümetinin haziran ayında Vancouver’da Halistanlı aktivist Hardeep Singh Nijjar’ın öldürülmesinde Hindistan derin devletinin parmağı olduğunu iddia etmesinin ardından bazı yorumcular İsrail ile olumlu karşılaştırmalar yaptı.

Bu tepeden inmeci güvenlik doktrini — bazılarının deyimiyle “Doval doktrini” — en azından kısmen İsrail’den esinlendiği aşikâr ve İsrail’le dayanışmanın çevrimiçi gösterisinde göze çarpan popüler kültür militarizmiyle rahatça örtüşüyor.

Hindutva ekosistemi, düşmanlarına karşı militarist bir kabadayılık sergileyen İsrail’i bariz biçimde örnek alıyor ve Hindistan’ın da onu takip etmesini istiyor. Ancak Hindutva-Siyonizm ilişkisindeki diğer her şey gibi bu hiper militarizmin de ideolojik bir bağlamdan yoksun olmadığını belirtmek önemli. İki “Ps” —Filistin ve Pakistan— ile kendini gösteren, algılanan İslamcı tehdit tarafından kuşatılmış olma duygusu tarafından sağlam bir şekilde destekleniyor. Dolayısıyla, Hindutva ve İsrailli elitler arasındaki dayanışmanın altını kazıdığımızda, daha içgüdüsel bir şey —düşmanla hiç bitmeyen bir savaş halinde olmanın derinlere yerleşmiş stratejik paranoyası tarafından çerçevelenen kalıcı bir siyasi korku psikozu— buluyoruz.

Sonuç olarak, modern Hindutva ekosistemi etno devletçi, hiper milliyetçi hayallerini İsrail devleti üzerinden yaşatıyor. Modern Hindu milliyetçi elit, Siyonist projede kendi Hindu Raştra planının somut bir sonucunu görüyor. İsrail soyut bir hayal olmadığını, adım adım sonuca giden bir yol olduğunu gösteriyor. Fakat unuttukları şey, Siyonist projenin başarısının büyük bir kısmını savaş sonrası dönemde ABD ve Avrupa tarafından sunulan olağanüstü düzeydeki mali yardıma ve kararlı siyasi desteğe borçlu olduğu. Hindistan için bunların hiçbiri mevcut değil. Batı ile artan yakınlığına rağmen Yeni Delhi, Tel Aviv’in Batılı siyasi elitlerden aldığı desteğin bir kısmına bile sahip değil. Bu durum yakın zamanda da değişmeyecek. Dolayısıyla, Hindutva projesinin İsrail’e yönelik göz kamaştırıcı sevgisi gerçek bir jeopolitik dayanaktan yoksun kalmaya ve kırılgan bir ideolojik kardeşlik üzerinde işlemeye devam ediyor.

Çok Okunanlar

Exit mobile version