ORTADOĞU

İran-Suud normalleşmesinde Çin etkisi: İsrail’de “ABD ittifakı” sorgulanıyor

Yayınlanma

İran ile Suudi Arabistan’ın Çin arabuluculuğunda normalleşme adımları atması İsrail’de endişeyle takip ediliyor. Tel Aviv yönetimi gayri resmî açıklamalarla hem kendinden önceki hükümeti hem de ABD’yi suçlarken İsrail basını Çin’in bölgede artan ağırlığına dikkat çekiyor: “Bunun, Amerika ile ittifakı bölgedeki konumunu doğrudan etkileyen İsrail’e yansımaları olacak.”

İran ile Suudi Arabistan, 7 yıl aradan sonra Çin arabuluculuğunda diplomatik ilişkilerin yeniden başlatılması konusunda anlaşmaya vardığını duyurdu. Anlaşma, İran’ı varoluşsal tehdit olarak gören ve ABD’nin desteğiyle Tahran’a karşı bölge ülkeleriyle ittifak kurmayı öncelikli hedef olarak belirleyen İsrail’de büyük hayal kırıklığı yarattı.

İsrail resmî kurumları anlaşmaya karşı sessizliği tercih ederken Başbakan Binyamin Netanyahu’nun Roma ziyareti sırada İsrail medyasına konuşan üst düzey bir hükümet yetkilisi anlaşmanın kendinden önceki hükümet döneminde filizlendiğini ve İsrail ve ABD’nin zayıf görünmesinden kaynaklandığını söyledi: “Batı ve İsrail’in zayıflığı İran’ın daha fazla tanınmasına yol açıyor. İsrail ve Amerikan gücü bunun olmasını engelleyebilir.”

Buna karşın muhalefet ise yüz binlerce kişinin katıldığı kitlesel protestolara yol açan yargıdaki yetkilerin kısıtlandığı Netanyahu hükümetinin yasal düzenlemelerinin, İran-Suud anlaşmasının önünü açtığı eleştirisini yöneltti. Ana muhalefet lideri Lapid, yaptığı yazılı açıklamada, Suud-İran yakınlaşmasını “İsrail hükümeti dış politikasının tehlikeli ve tam bir başarısızlığı, İran’a karşı inşa ettikleri bölgesel savunmanın çöküşü” olarak niteledi. Netanyahu hükümetinin yasal düzenlemelerine işaret eden Lapid, “İran için gerekeni yapmak, ABD ile ilişkileri güçlendirmek yerine hukuki çılgınlıklarla uğraşırsanız olacağı budur” ifadelerini kullandı. Eski İsrail Başbakanı Naftali Bennett de anlaşmanın Tahran için siyasi bir başarı olduğunu kaydederek, “İsrail içinse ciddi ve tehlikeli bir gelişme. Bu İran karşıtı bölge kurma çabasına karşı ağır bir darbe” dedi.

ABD geri adım attı”

Dünya basını, İran-Suud yakınlaşmasını, Tel Aviv yönetiminin Tahran’a karşı bölgesel bir ittifak kurma çabasına “ağır darbe” olarak yorumladı.

Reuters anlaşmayla ilgili, “İsrail için başarısızlık” dedi: “Suudi-İran yumuşaması, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun Tahran’ı tecrit etme çabasını engelliyor, ancak bunun aynı zamanda Netanyahu’nun Riyad’a ulaşmasını veya İran’ın nükleer tesislerine yönelik herhangi bir askeri saldırı planlamasını da engelleyip engellemediğini zaman gösterecek. Bazı uzmanlara göre, İsrail için daha acil endişe, Çin’in aracılık ettiği anlaşmanın, tam da Netanyahu hükümetinin en çok ihtiyaç duyduğu anda ABD’nin bölgede geri adım attığını göstermesi.”

Haberde görüşlerine başvurulan ve şahin politikaları savunan Washinton merkezli düşünce kuruluşu Demokrasileri Koruma Vakfı’nın SEO’su Mark Dubowitz, “Bu (anlaşma) Çin ve İran’ın Suudi-İsrail normalleşmesini baltalamak için parlak bir darbe. Bu, krizin eşiğindeki Tahran’ı soğuktan kurtarmaya yardımcı oluyor ve ABD ile İsrail’in, nükleer silaha yaklaşan İran’a karşı bölgesel bir koalisyon kurma çabalarını baltalıyor” dedi.

‘ABD-İsrail koordinasyonunun değişikliğe ihtiyacı var’

Eski Askeri İstihbarat Şefi Amos Yadlin ise sosyal medya hesabından yaptığı değerlendirmede anlaşmanın Netanahu hükümeti için uyarı işareti olması gerektiğini söyledi. Netanyahu’yu “ulusal güvenliği olağanüstü zarar vermekle” suçlayan Yadlin,“Hükümetin, ülkeyi parçalayan ve İsrail’i her boyutta zayıflatan yargı reformuna odaklanması, Netanyahu ile uluslararası jeopolitik eğilimler arasındaki derin kopukluğu yansıtıyor” dedi. Yadlin, hükümetin yargı reformunu rafa kaldırması ve İsrail-Suudi bağlarını nasıl geliştireceği ve İran’ın nükleer gelişimine karşı ortak mücadele konusunda Biden ile yakınlaşması gerektiğini sözlerine ekledi.

Netanyahu’nun eski Savunma Bakanı Ehud Barak da Yedioth Ahronoth’a verdiği demeçte İran’ın nükleer devlet olma yolunda emin adımlarla ilerlediğine dikkat çekti ve “ABD-İsrail koordinasyonu savunma alanında güçlü, ancak saldırıda zayıf ve değişikliğe ihtiyacı var gibi görünüyor” ifadelerini kullandı.

Wall Street Journal ise “Anlaşma, Orta Doğu diplomasisinin artık yalnızca İsrail’in en büyük ve en önemli müttefiki olan ABD’nin hakimiyetinde olmadığını gösteriyor” yorumunda bulundu.

Anlaşmayı İsrail boyutundan ele alan WSJ’ye göre, anlaşma Netanyahu’nun temel dış politika hedefine darbe indiriyor: “İran’ı tecrit temelinde inşa edilmiş bölgesel ittifak yaratmak.”

WSJ, İsrail’in nükleer programı ve Hizbullah-Hamas gibi güçlere verdiği destek nedeniyle Tahran’ı en önemli düşmanı olarak gördüğünü hatırlattı ayrıca, Netanyahu’nun İran’a karşı Sünni Arap ülkeleri ile ilişkileri normalleştirmeyi ana hedef haline getirdiğine dikkat çekti. İsrail eski Genelkurmay Başkanı Aviv Bushinsky, WSJ’ye verdiği demeçte, “Netanyahu’nun öncelikli hedefleri İran’ı tecrit ve Arap ülkeleriyle normalleşmekti. Ve şu anda ikisinde de başarısız oldu” dedi.

Tel Aviv’de bulunan Ulusal Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü’nden araştırmacı Yoel Guzansky de gazeteye verdiği demeçte, “Washington’ın ana rakibi Çin’in Suudi Arabistan ile İran arasındaki anlaşmayı müzakere etmesi İsrail’i endişelendirmeli” dedi ve ekledi: “Bölgede ABD’nin etkisi ne kadar az olursa, İsrail için o kadar kötü olur.”

‘ABD’nin eksikliğinin sonucu’

İsrail basını da anlaşmayı temelde İsrail için başarısızlık olarak gördü ancak ABD’nin Ortadoğu’da azalan etkisine dikkat çeken yorumlar öne çıktı. Konuyu başyazıda ele alan Jerusalem Post, “İran ve Suudi Arabistan ilişkileri yeniden kurduğunda ABD neredeydi” diye sordu ve İsrail’in Washington’daki müttefikleriyle konuşması, Biden yönetimini daha aktif olmaya zorlaması gerektiğini söyledi. “Her şeyden önce, Çin’in iki Orta Doğulu güç arasındaki bir anlaşmaya arabuluculuk yapması, ABD hakkında bir şeyler söylüyor” denilen başyazıda Amerika’nın rakibi olan Çin’in uzunca zamandır bölgede nüfuz kurmaya çalıştığına dikkat çekildi ve “Çin’in İran-Suudi açmazına girme yeteneği, ABD’nin bölgede angajman eksikliğinin yarattığı boşluğun bir sonucudur” ifadeleri kullanıldı.

Başyazıda özetle şu ifadelere yer verildi: “Biden ve ondan önceki Obama yönetiminin Ortadoğu’daki rollerini azaltmak istedikleri sır değil. Obama bunu, Suriye’de hiçbir zaman uygulanmayan kırmızı çizgiler belirleyerek ve Rusya’nın ülkeye girmesine izin vererek yaptı. Biden yönetimi de Suudilere ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne Yemen’de Husilerle mücadelede tek başlarına olduklarının sinyalini vererek aynısını yaptı.”

“Çin, Ortadoğu’da ABD’yi gölgede bıraktı ve bunun, Amerika ile ittifakı bölgedeki konumunu doğrudan etkileyen İsrail’e yansımaları olacak. Uzun süredir tartıştığımız gibi, ABD güçlü olduğunda ve bölgeye angaje olarak algılandığında, bu İsrail’i güçlendirir ve bunun tersi de geçerlidir.”

“Suudi Arabistan ile İran arasındaki anlaşma Ortadoğu’da önemli bir gelişme. İsrail’in Washington’daki müttefikleriyle konuşması ve Biden yönetimini daha aktif olmaya zorlaması gerekiyor. Kenarda oturmak akıllıca bir politika değil; diğer oyuncular boşluğu dolduruyor.”

Haaretz’den Amos Harel de kaleme aldığı makalede, iktidar ve muhalefetin birbirini suçlamasına rağmen anlaşmanın büyük orada İsrail’le ilgisi olmadığı görüşünde: “Uzlaşma, bir dereceye kadar, İsrail hükümetlerinden değil, dünya liderliğindeki değişiklikten kaynaklanıyor.”

Çok Okunanlar

Exit mobile version