İsrail Gazze’de Hamas’ın kökünü kazımak ve rehineleri kurtarmak amacıyla başlattığı ve yaklaşık bir yıldır sürdürdüğü operasyonlardan henüz tam sonuç alamamışken bu defa da Hizbullah ile bir savaş başlatmış görünüyor. Bu satırlar kaleme alındığı sırada (25 Eylül Çarşamba, erken saatler) henüz kara harekâtına giriş(e)memişti. Hatta yapıp yapmayacağı da pek kesin görünmüyordu; çünkü hafta sonunda Güney Lübnan’a yönelik yoğun hava operasyonlarına Hizbullah sanki hiç etkilenmemişçesine karşılıklar vermeye devam ediyordu.
Ana akım medyada tam olarak yer almasa da Hizbullah’ın İsrail’in kuzeyindeki özellikle askeri hedefler ve Hayfa şehrini yoğun bir biçimde vurduğu, bunun üzerine İsrail’in kuzey bölgesinin önemli bir kısmından sivilleri boşaltmak (veya sığınaklara yerleştirmek) zorunda kaldığı haberleri geliyordu. Bunlara ilaveten İsrail’in hava bombardımanına karşılık Tel Aviv’e de füzelerle saldırdığı ve bütün bu saldırılarda İsrail’in fena halde övülen hava savunma sistemi Demir Kubbe’nin etkisiz kaldığı gözlemlenmekteydi.
HİZBULLAH KOLAY LOKMA DEĞİL
Kısacası Hizbullah, İsrail ile giriştiği her silahlı çatışmada ortaya koyduğu gibi kolay lokma değil ve bu defa da muhtemelen olmayacak. İsrail’in Lübnan’ı işgal ettiği 1980’li yılların başlarında doğan/güçlenen ve bugüne kadar İsrail ile defalarca çatışmaya giren bu örgüt ne bir düzenli ordu ne de sıradan gerilla yapılanması. Savaşın gidişatına göre her iki yöntemi de kullanabilen her defasında İsrail’e büyük kayıplar verdirerek geri adımlar atmaya zorlayan Hizbullah en son 2006 yılındaki savaşta da aynı başarıyı göstermişti.
Şimdi İsrail kapsamlı bir kara harekâtına girişecek olursa muhtemelen benzeri bir sonuç ortaya çıkacak. Fakat bundan olabildiğince imtina ettiğini görüyoruz. Hizbullah ile İsrail arasında en son 2006 yılında gerçekleşen ve 33 gün süren çatışmalarda İsrail şimdi olduğu gibi sivil, çoluk-çocuk gözetmeksizin yoğun bir hava bombardımanıyla harekata başlamış; ancak daha sonra kara operasyonuna giriştiği andan itibaren büyük kayıplar vererek geri çekilmişti.
Öyle ki, Hizbullah çok sayıda İsrail tankını tahrip etmiş; İsrail helikopterlerini düşürmüş, helikopterlerin kolaylıkla operasyon yapmalarına izin vermemiş ve F-16’lardan bazılarını vurduğu konuşulmuştu. Hatta bir defasında Hizbullah Lideri Nasrallah canlı yayına çıkıp konuşurken ‘şu anda direniş güçlerimiz bir İsrail savaş gemisini vuracak’ açıklaması yapmış ve tam da o sırada bir Hizbullah füzesi hızla İsrail savaş gemisini etkisiz hale getirmişti. İsrail’in sivil yerleşim merkezlerine yönelik yoğun hava bombardımanını bütün uyarılara rağmen aralıksız devam etmesi üzerine Hizbullah da İsrail yerleşim yerlerini vurmaya başlamış ve önce Lübnan sınırına yakın kasabalara/şehirlere yönelik Hizbullah saldırıları sonuçta İsrail’in hiç beklemediği bir şekilde Tel Aviv’e kadar ulaşmıştı. Ve bu arada çok sayıda askeri Hizbullah tarafından esir alınan İsrail adeta süklüm püklüm savaştan geri çekilmek zorunda kalmıştı.
ŞİMDİKİ ASKERİ-POLİTİK DURUM HİZBULLAH’IN DAHA DA LEHİNDE
Peki 2006’ya göre şimdiki durum askeri ve politik açılardan nasıl? Şimdi başlayacak bir savaşta Hizbullah 2006’ya oranla daha avantajlı görünüyor. Öncelikle İsrail’in Hamas’a karşı giriştiğini iddia ettiği ve Gazze’de tam bir soykırıma dönüşen operasyonundan istediği sonuçları aldığı söylenemez. Sivillere soykırım yapmak askeri güç kullanmanın siyasi-diplomatik sonuçlarını elde etmek anlamına gelmeyebilir/gelmez. Örneğin rehineleri kurtarmak veya Hamas’ın kökünü kazımak olarak ifade edilen savaş amaçlarından hiçbirisi elde edilebilmiş değil. Ortada korkunç bir soykırım olduğu açık ama Hamas Gazze’de hala operasyonel ve İsrail’in Hizbullah’a karşı başlatacağı bir kara harekâtından faydalanarak pusu ve benzeri başka yöntemlerle İsrail’e zarar vermeye çalışacak ve verecektir.
Öte yandan Türk medyasının adeta ısrarla görmezden geldiği bir diğer olay/gelişme başka ipuçları veriyor. İsrail’in, Hizbullah’ın bazı mensuplarının kullandığı çağrı cihazları ve telsizleri uzaktan patlatmasından hemen önceki günlerde Yemen’deki Husiler olarak bilinen ve Direniş ekseni güçlerinin önemli bir parçası haline gelen yönetim Tel Aviv’i iki bin kilometre uzaktan hipersonik bir füzeyle vurmayı başarmıştı.
Bu olay özellikle önemli idi; çünkü hipersonik füzeler tam anlamıyla Batı’nın envanterinde bile yok. Dünyada en gelişmiş olanlarının Rusya ve Çin’in envanterinde bulunan bu füzelerden İran da yapmayı başardı. Yemen’den atılan bu füze Kızıldeniz üzerinden ve muhtemelen Amerikan donanmasının bulunduğu bölgelerden veya yakınından geçip iki bin kilometreden fazla yol katederek, on bir dakikada Tel Aviv’i vurabildi. İsrail’in hava savunma sistemi Demir Kubbe’nin etkisiz kalma sebebi bu tür füzelerin radarda hemen hemen görünmemesi ve/veya bunları karşılayacak süratte Batı’nın elinde füzeler olmaması. Hizbullah ile başlayacak bir kara savaşında Yemen Husilerinin bu füzelerden daha fazla fırlatarak İsrail’i zor duruma sokmaları kuvvetle muhtemel. Husilere karşı gönderilen Batılı deniz gücünün hemen hemen hiç etkili olmadığını biliyoruz.
Bunlara ilaveten Irak ve Suriye’de de Direniş Ekseni unsurlarının bulunduğunu dikkate almak gerekir. Bunların da belirli ölçülerde ellerindeki dronlarla savaşa katılacaklarını ve İsrail’e karşı Hizbullah’ın yanında yer alacaklarını hesaplamak gerekir. Politik açıdan ise 2006’ya göre şartlar İsrail’in oldukça aleyhinde. Öncelikle Netanyahu hükümetinin özelinde İsrail bütün dünya kamuoyları ve pek çoğunun hükümetleri nezdinde tam bir parya olmuş durumda. Amerika’da bile hem kamuoyu hem de Amerikan elitinin önemli bir kısmı İsrail’i şiddetli bir eleştiri yağmuruna tutabiliyor.
Bunların ilk bakışta Hizbullah ile İsrail arasında yaşanacak bir kara savaşında fazlaca bir etkisi olmayacağı söylenebilir; ancak İsrail vatandaşları üzerinde olumsuz psikolojik etkileri olacağına hiç şüphe yok. Hamas’ın 7 Ekim 2023 saldırısı ve ardından başlatılan Gazze operasyonlarından bu yana büyük bir bölümü başka ülkelere aynı zamanda vatandaş olan İsrail yurttaşlarının kayda değer sayıda bir kısmının ülkeyi terk ettiğini de hesaba katmak gerekir. Özellikle Hamas’ın fırlatabildiği füzeler ve özellikle Hizbullah ile İsrail arasındaki düşük yoğunluklu çatışmalarda Hizbullah tarafının İsrail’i kolaylıkla füze yağmuruna tutabilmesi bu süreci hızlandırmış olmalıdır. Bölgesel açıdan belki de 2006’ya göre İsrail lehine meydana gelen tek değişken Suriye devletinin Türkiye’nin de kendi çıkarları aleyhine destek verdiği bir kirli savaşla zayıflatılmış olmasıdır. Ve bunun bir Hizbullah-İsrail savaşı üzerinde nasıl etkiler yaratacağını önümüzdeki günlerde daha iyi gözlemleyebileceğiz.
ÇOK KUTUPLULUK VE KOLEKTİF BATI’NIN DENGELENMESİ
Çok kutupluluğun önlenemez bir şekilde yeni dünya düzeni haline gelmesinin bölge ve İsrail açısından önemli sonuçları olacaktır; çünkü çok kutupluluk Kolektif Batı’nın üstünlüğünün başta askeri alanda olmak üzere ekonomik ve teknolojik alanlarda da dengelenmesi demektir ki, bunun ilk ipuçlarını halihazırda görmekteyiz. Özellikle Amerika’nın bir yanda Rusya öte yanda da Çin ile güç mücadelesi yürüttüğü bir dönemde İsrail’e yapacağı yardım ve destek seçim dönemlerinde olduğu kadar kapsamlı olmayabilir. Hatta bazı Yahudi kuruluşlarının da ifade ettiği gibi, Amerika’daki seçmen profilinin hızla değişmesi ve seçmenlerin iyi gitmeyen ekonomiye odaklanması gibi konular çok yakın bir gelecekte İsrail-Amerika ilişkileri üzerinde ciddi etkiler yapmaya başlayabilir.
Bir yandan kendilerini Direniş Ekseni olarak tanımlayan ve başını Hizbullah’ın çektiği güçler ile öte yandan iki devletli bir çözümü reddeden mevcut İsrail yönetimine karşı siyasi/diplomatik bir mücadele yürüten Arap devletleri arasına sıkışmış ve yeterli nüfusa sahip olmayan bir İsrail’in şu anda izlediği soykırım, katliam, etnik temizlik, savaş vd. politikalarını orta vadede devam ettirmesi mümkün olmayabilir. Kısacası İsrail adeta kendi sonunu getirmeye doğru hızla ilerliyor.
Bu süreci tersine döndürebilmesi için Gazze’de tam bir ateşkes sağlanması ve ardından bir Filistin Devleti’nin kurulması yolunda ciddi ve kapsamlı adımların atılmasına ihtiyaç olduğuna hiç şüphe yok. Örneğin Oslo Barış Sürecinde İsrail iki devlet modelini tam anlamıyla hayata geçirmiş olsaydı Hamas konusu Filistin devletinin ve Filistin politik liderliğinin bir iç meselesi olarak kalacaktı. Ve Hizbullah ile diğer Direniş Ekseni Güçleri ve İran İsrail’e karşı mücadelenin en önemli unsuru olan meşruiyet kaybına uğrayacaklardı. Ama soru şu: İsrail’de ileriyi gören bir vizyon hükümet olup halkın desteğiyle böyle bir barış süreci başlatabilir mi? Şu anda maalesef ümitlerin oldukça düşük olduğu bir zaman diliminden geçiyoruz.