Biden yönetimi ile Avrupalı ortaklarının BM Güvenlik Konseyi onaylı Minsk anlaşmasını (2202) hiçe sayarak tetiklediği Ukrayna çatışmasının küresel şok dalgaları, dönüp dolaşıp ‘kadim’ çatışma yeri Ortadoğu’nun tepesinde patladı. Yaşanan korkunç drama eşlik eden görünüm trajik.
İsrail boyutları ve yürütülme biçimi itibarıyla kuruluşundan bu yana en ağır saldırıya uğradı. 7 Ekim’de İsrail ordusu ve istihbaratının 2006’da Hizbullah ile savaşta kısmen aşınmış olsa da ‘sarsılmaz’ görülen imajı aniden çöküverdi. Filistin İhvan’ı Hamas’ın Gazze Şeridi’nden sınırı aşarak düzenlediği ‘Aksa Tufanı’, sokaklarda yaşlı kadınların öldürüldüğü, çocukların rehin alındığı, insanların bir festival alanında tarandığı bir teröre dönüşerek izleyenleri dehşete düşürdü. Bu durum dünya çapında İsrail halkına sempati yaratmışken, aşırı sağcı Benyamin Netanyahu yönetiminin tüm hışımlarını Gazze’deki sivillerden çıkarması işleri değiştirdi. Orantısız ve acımasızca girişilen misilleme Filistin davasını unutmuş pek çok insanın birkaç gün içinde tersinden şoke olmasına sebep oldu.
Uzunluğu hepi topu 41 kilometre, genişliği 6 ila 12 kilometre arasında değişen bir alanda 2 milyon 300 binden fazla insanın yaşadığı Gazze ağır bombardıman altında. Hamas’ın şehir içerisinde tüneller ağını kullandığı biliniyor. Bombardımanların en önemli sonucu ağır sivil kayıplar. Hastaneler, fırınlar, camiler ve kiliseler dünyanın gözü önünde vuruluyor. İsrailli yetkililerin söylemlerinde hiçbir çekince yok. Netanyahu ve aşırı sağcı ortakları karşısında daha aklı selim duran Cumhurbaşkanı İzak Herzog örneğin, Gazze’deki bütün bir sivil nüfusu ‘Hamas’ın eyleminin sorumlusu ilan etti. Bu durum alenen ‘toplu cezalandırmaya’ girişildiğinin itirafı oldu.
İsrail, 2005 yılında Ariel Şaron döneminde tek taraflı olarak Gazze Şeridi’nden çekilmiş, çoğu dindar Yahudi yerleşimcileri zor kullanarak işgal ettikleri topraklardan çıkarmıştı. Ancak Gazze senelerdir ağır abluka altında bir açık hava hapishanesi. İsrail, etkisizleştirdiği seküler Filistin yönetimini Batı Şeria’da bir kuklaya çevirmişken, Gazze’de geçmişte bizzat desteklediği Hamas’ın varlığı üzerinden meşrulaştırdığı ablukayı, ABD desteğiyle senelerdir sürdürüyor. İsrail, BM Güvenlik Konseyi kararları uyarınca Batı Şeria’da İsrail ‘işgalci güç’ konumunda. Gazze’den çekilmişlik hali üzerine inşa edilen durum ise tam da Batı’nın kendinden menkul ‘kurallara dayalı’ düzeninde somutlanıyor.
BATI’NIN ÇÖKÜŞÜ
Hep birlikte başkalarına insan hakları ve hukuk dersleri vermeye meraklı Batı medeniyetinin, sahip olduklarını iddia ettiği bütün değerlerinin çöküşünü izliyoruz. Batı’da ana akım medyanın önemli bir kısmı bu ‘toplu cezalandırmayı’ kendi toplumlarına meşrulaştırma yarışına girişti. Vaktiyle IŞİD militanlarına muhabbet beslemiş CNN muhabiri Clarissa Ward, Gazze’de sivillerden alınan intikamı ‘ama onlar bizim gibi değil!’ diyerek sunabiliyor. Filistin’in Arap halkının mücadelesine sempatiyle bakarken, Hamas ve ideolojisinden hazzetmeyenleri şaşkına çeviren bu tutum ırkçılığı apaçık ortaya seriyor.
Suriye’nin kuzeyinde vaktiyle destelenen el Kaide ve türevlerinin küçücük bir alanda nasıl oluyorsa yüzlerle ifade edilebilen ‘hastanelerinin’ vurulduğu iddiaları üzerinden koparılan fırtına, Gazze için yok. Rusya Federasyonu’nun 2022 Martı’nda başlattığı askeri harekat boyunca, yani 1.5 yılı aşkındır hayatını yitiren sivillerin neredeyse yarısı, kutsal topraklarda 10 günde can verdi. Açıklanan can kaybı sayılarına enkaz altındakiler dahil değil! Ukrayna vakasında mütemadiyen yalan söyledikleri ortaya çıkan, ‘biz yapmadık’ dedikleri saldırıları üç ay sonra ‘biz yapmıştık’ diye kabullenen, sonunda New York Times gibi gazetelerin bile yalanlarını deşifre eden haberler yapmak zorunda kaldığı Kiev’deki faşist banderacıların her iddiasını hiç sorgulamadan yayınlayan ve Moskova’nın resmi yalanlamalarına aldırmayanlar, İsrail’in resmi yalanlamalarının doğruluğunu ispatlamak için kendilerini yırtıyorlar. Ukrayna’da savaş alanından kurtarılan, dileyen ailenin uçakla Moskova’ya gidip sağ salim teslim aldığı çocuklar üzerinden tutuklama kararı çıkaranlar, Gazze’deki bebek ve çocuk cesetleri karşısında gıkını bile çıkarmıyor. Batı toplumlarının vicdanlı insanları demokratik haklarını kullanarak sokaklarda protestoya giriştiklerinde itilip kakılıyor, gösterileri yasaklanıyor.
Öylesine bir akıl yitimi ki, Netanyahu yönetiminin Gazze nüfusunu şeridin güneyine yığma ve/veya Mısır ve Ürdün’e ‘zorunlu göçe’ tabi tutma arzularının dünyaya nasıl paketleyip satsak derdindeler. BM Güvenlik Konseyi’nde Rusya’nın sadece sivillere yardım için hazırladığı karar tasarılarını veto ettiren Joe Biden, Amerikalılara tiyatral ‘ulusa sesleniş’ konuşması yaparak siviller için timsah gözyaşları döküyor. ‘Toplu cezalandırma’, ‘etnik temizlik’ ve ‘zorunlu göçü’ meşrulaştırmak için atılan kırk takla insanı şaşkına çeviriyor.
‘Hamas eşittir IŞİD’ yahut ‘Hamas ile Rusya aynı’ gibi reklam sloganları ‘değerler’ karizmasını cilalamaya yetmiyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra oluşan, tümden bir hak ve adalet sunmasa bile belirli dengelerin sınırlar çizdiği uluslararası sistem ile tartışmalı savaşlara girişirken bile bir şekilde gözetilmesi gereken ‘insani hukukun’ tamamen yok edilmesindeki keyfiyet çok çarpıcı. Üstelik tamamen geri tepip, Filistinli Arapların 20’inci yüzyılda ulus devlet kuramamış olması, yaşadıkları sürgün travması ve uğradıkları haksızlıkları herkese yeniden hatırlatmaya yarıyor.
NETANYAHU’NUN HAMAS’I
Diğer yandan İsrail yönetimi Netanyahu’nun iki haftadır her gün savurduğu tehditlere rağmen Gazze’ye kara harekatına bir türlü girişemiyor. En son macera 2014 yılında 51 gün süren savaşta yine Netanyahu’nun ‘Hamas’ı yok edeceğiz’ sözleri işitilmişti. İsrail ordusu tıpkı 2006’da Lübnan savaşında Hizbullah karşısında geri adım atmak zorunda kaldığı gibi 2014’te Gazze’de de arkasında yıkım bırakarak ateşkese razı olmuştu. Tarihin ironisi, 2019’da “Filistin devleti kurulmasını istemiyorsak Hamas’a yatırım yapmalıyız” demiş olan Netanyahu’nun bütün icraatlarının İsrail’in baş düşmanını güçlendirmekten başka bir işe yaramadığı anlaşılıyor. Hamas’ın yanı sıra El Kaide türevleri ve hatta IŞİD militanları için kurulan sahra hastaneleri eşliğinde Suriye’yi ‘omlet yapmak’ hayallerinin çok uzağına düştükleri ortada.
İSRAİL’İN ‘ZAYIF’ GÖRÜNÜMÜ VE HİZBULLAH KORKUSU
İsrail yönetimi güç gösterisi yapmak zorunda. Bu kaçınılmaz. Ne ki tek başına ne kadar yapabileceğinden emin görünmüyor. Gazze’de ağır bombardımanla yaratılan yıkımın ardından bir kara operasyonuna girişmezse çok daha ‘zayıf’ algılanacak. Eğer Hamas savunmaya da İsrail’e 7 Ekim’deki saldırıya hazırlandığı gibi hazırlanmışsa, İsrail ordusu kara harekatına giriştiğinde ciddi kayıplar yaşayacak. Hamas üyelerinin kolaylıkla sivillerin arasına karışabileceği bir ortamda, tüm senaryoların başarısı şimdiden tartışmalı. Ve elbette Hamas’ın elindeki rehineleri düşünen yok. İsrail’in faşist Maliye Bakanı Smotrich alenen “Hamas’ı vurun, rehineleri önemsemeyin” diyebiliyor. Uzun ve medya PR’ı bol bir operasyon beklenebilir ama sonuçları çok meçhul.
İsrail’in kuzeyde de Hizbullah ile kapışmaya girişmekten ‘ürktüğü’ ve ABD’nin de böyle bir cephe istemediği anlaşılıyor. Kontrolden çıkabilecek bir bölgesel savaşın fitilini ateşleyebilir. Bu yüzden Doğu Akdeniz’de arz-ı endam eden uçak gemisi grupları eşliğinde Amerika ‘militarist kaslarını’ sergiliyor. Netanyahu’nun yıllardır ABD’yi İran’a karşı bir sıcak savaşa sokmak istediği malum. Fakat aklı fikri ‘yitirilmekte olan’ Ukrayna cephesine para aktarmak olduğu anlaşılan Biden buna ‘isteksiz’.
ARAPLARIN ‘KIZMIZI ÇİZGİLERİ’
Tıpkı İsrail gibi benzer bir ‘zayıf’ görünüm Biden yönetiminde gözleniyor. Ukrayna çatışması nedeniyle Rusya’ya açtıkları cephe askeri anlamda işe yaramamış, siyasi ve ekonomik tecrit geri tepmişken, Küresel Güney’in her yerinde olduğu gibi Ortadoğu’da da ABD’nin durumu ‘kırılgan’. Biden yönetimi, daha düne kadar hükümetine dinci ve faşistleri kattığı için İsrail halkını sokaklara döken ve kendi ‘demokrasi’ cakasını da bozan Netanyahu’ya göğsünü siper etmek durumunda. Ne ki Biden’ın ve Dışişleri Bakanı’nın son bölge ziyaretleri Amerikan diplomasisinin artık Arap liderlerini hizaya sokamadığını gösterdi.
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın bölgede mekik diplomasisi bir faciaya dönüştü. Blinken’in, Suudi Arabistan’da veliaht prens Muhammed bin Salman tarafından bütün gece bekletildiğini Amerikan medyası yazdı. Aynı Suudi Arabistan’ın İran Dışişleri Bakanı Abdullahiyan’ı ağırlama biçimi akla düştü.
Asıl facia ise İsrail ordusunun Gazze’de görece kolay bir savaş verebilmesi için Filistinli sivil nüfusu ‘boca edilecek’ yer görülen Mısır ve Ürdün’ün ikna edilememesi oldu. Mısır lideri Abdülfettah El Sisi Kahire’de adeta Blinken’e ‘ayar çekti’. Ürdün Kralı 2. Abdullah kibarca ABD’nin İsrail’e açık çek veren politikalarını ima ederek, bunun ‘bölgeyi uçuruma sürüklediğini’ dile getirdi. El Sisi ile Kral Abdullah koordineli biçimde ‘Filistinliler Gazze’de kalmalı, zorunlu sürgün olmaz, bunun arkasında yeni bir exodus var’ dediler ve bunu ‘kırmızı çizgileri’ ilan ettiler. Gazze nüfusu çıksın gitsin diye kapıların açılmasında ısrar edip içeriye çok ihtiyaç duyulan yardımların sokulmasını engelleyen İsrail iken, El Sisi, içeride sıkışan Batılıların tahliyesi karşılığı insani yardım sokulması restini çekti. ABD/İsrail cephesinin Arapları ikna etmesi bir tarafa, Arap cephesi Biden’ın insani yardım konusunda İsrail’i ‘ikna ettiği’ bir direniş sergiledi. Biden’ın ABD’ye dönüşte açıkladığı insani yardımların girmesi tahmin edileceği üzere hala garanti değil. Uygulanmazsa, ‘insaniyet şovu’ yapan Biden’ı bir de İsrail çiğnemiş olacak.
Biden’ın talihsiz Arap hamlesinde Baptist El Ehli hastanesindeki katliam ve iddiaya göre 471 insanın bir anda öldürülmesi ise tüm bunlara tüy dikti. Ürdün ve Mısır, Biden ile Amman görüşmesini iptal ettiler. Beyaz Saray’ın ‘karar ortak alındı’ açıklaması, bir Amerikan başkanının diplomasiye yapmaya gidip ilk defa suratına kapıların kapatıldığı görüntüsünü silemedi. Elbette iki Arap ülkesinin direnişi, Filistinlileri düşünmelerinden değil, kendi güvenlikleri ve sosyo-ekonomik koşullarını hesaplayacak akılları olmasından… Sina Yarımadası’ndaki Yeni Refah’ın 100 bin mülteciye açılması yahut Şeyh Züveyd’de çadır kentler haberleri sızsa bile ne Mısır’ın ne de Ürdün’ün Gazze’den sürülmeye çalışılan 1 milyondan fazla insanı alması mümkün görünmüyor. Amerikan planı ağır insani bedeller olmaksızın uygulanabilir değil.
Bölgedeki hiçbir aktör için makul ve gerçekçi zafer hedefi görünmeyen bir denklem bu. Biden gözünü karartıp ABD ordusunu savaşa soksa, karşılarında konvansiyonel bir ordu yok. ABD’nin Ortadoğu’daki varlığı tehdit altında kalacak.
Bir zamanların ‘kullanışlı aparatı’ Hamas’ın yarattığı denklem, ABD’nin İsrail’e sağladığı dizginsiz destek, küresel barış ve güvenliğe zarar veren Amerikan dış politikasının riyakarlığını göze sokuyor. İsrail’in bir bölgesel savaşa ve statükoda önemli değişikliklere yol açabilecek bir kara operasyonu olasılığının güçlenmesi eşliğinde Batı’daki akıl yitimi, gerçekten ürkütücü.