Çevirmenin notu: Aşağıda çevirisini verdiğimiz makale, Sırbistan kökenli ABD’li iktisatçı Branko Milanovic’in Substack hesabında yayınlandı. Yazar, Vladimir İlyiç Lenin’in ‘sosyalizmden geri adım’ olarak nitelendirdiği Sovyet Rusya’daki Yeni Ekonomik Politika (NEP) ile devlet kapitalizmi arasındaki ilişkiyi ele alıyor. Lenin ve Bolşevikler, İç Savaş’ın köylüler ve işçiler arasındaki yıkıcı etkisini hafifletmek, tarımda kapitalist bir iç pazarı yeniden inşa etmek, kapitalist idarecilikten öğrenmek (buna kötü şöhretli ve devrimden önce Lenin’in tiksintiyle bahsettiği ‘Taylorizm’ de dahildi) ve kapitalist dünya ile Sovyet düzeni arasında geçici bir bir arada yaşamı garanti altına almak için, iktisadi politikalardan ibaret olmayan NEP’i uygulamaya koymuşlardı. NEP’in gerek Sovyet Rusya’da, gerekse de Bolşeviklerin dışarıdaki destekçilerinde kısmi bir hayal kırıklığı yarattığı açıktır; bu siyaseti ‘kapitalizme dönüş’ olarak görenler çoktu. NEP’in olumlu ve olumsuz etkilerine ilişkin değerlendirmeler, İngiliz tarihçi E.H. Carr’ın NEP döneminin başını anlattığı The Interregnum 1923-24 [Sovyetlerde Fetret Devri 1923-24] kitabında ana hatlarıyla özetlenmektedir. Burada kişisel bir not düşmek gerek: Bu yazının çevirmeni, bir süredir Çin Halk Cumhuriyeti’nin (ÇHC) ‘süreklileşmiş’ bir NEP içerisinde sıkışıp kaldığını düşünmektedir; görünen o ki, bu düşüncesinde yalnız değildir. Milanovic de ÇHC’nin ‘uzatmalı’ bir NEP içerisinde olduğunu tespit etmektedir. Milanovic, bu tespitini, ÇHC’de NEP iktidarının devlet kapitalizminden devlet kapitalizmine dönüştüğü iddiasıyla tamamlamaktadır. Ona göre Xi, bu anlamda hem bir ‘düzenleyici’, ‘popülist’ bir reaksiyon, hem de bitmek bilmeyen NEP’in son temsilcisi olarak ÇHC sahnesine çıkmıştır. Tespit tartışmaya açık olsa da, hakikate temas etmektedir. Buradaki en gerçekçi itiraz ise, bugünün düşünürlerinin, ‘endişe içinde geçmişten ruhları yardıma çağırması’ olabilir. Ekim Devrimi’nin önderleri, Fransız Devrimi’nin hayaletinden hiçbir zaman kurtulamadılar (belki Stalin hariç; 1927’den sonraki bütün siyasi hayatını ‘Sovyet Thermidor’u’ için bir tarih aramakla geçiren Trotski dahil); Çin Devrimi’nin önderleri, hep Sovyetleri düşündüler. Şimdi biz de, Terör’ün, Thermidor’un, Ekim’in, NEP’in ve kolektivizasyonun, Uzun Yürüyüş’ün, İleri Doğru Büyük Atılım’ın hayaletleri ile yaşıyoruz. Son olarak, metindeki köşeli parantezler çevirmene aittir.
Yüz yıl önce ve bugün devlet kapitalizmi
Branko Milanovic
Global Inequality and More 3.0
26 Haziran 2023
Birkaç gün önce Lenin’in son yıllarında yaptığı konuşmaları ve mektupları içeren kitabı yeniden okudum. Kitap 1922 ve 1923 yıllarını kapsıyor (Lenin Ocak 1924’te öldü). Kitabı kitaplığımda gördüğüm ve muhtemelen yirmi yıl önce okumuş olduğum için tam olarak ne olduğunu hatırlayamadığım için elime aldım ve yakında yayınlanacak ‘Eşitsizlik Vizyonları’ kitabımda sosyalizmde eşitsizlikle ilgili bölümün düzeltmelerini yaparken, Lenin’in kitabında benim bölümümle ilgili olabilecek bir şeyler olabileceğini düşündüm. Gerçekte ise hiçbir şey yoktu.
Ancak 100 yıl sonra bile geçerliliğini yitirmeyen birkaç konu vardı. Bunlardan en az ikisi bugün de güncelliğini korumaktadır: Lenin’in Yeni Ekonomik Politika (NEP) ve devlet kapitalizmi hakkındaki görüşleri ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin kurulması sürecinde milliyet sorunu hakkındaki görüşleri. (İsmi bile hala tartışılıyordu: Lenin, Avrupa ve Asya Sovyet Cumhuriyetleri Birliği’nden söz eder). Ben sadece ilk konuyu tartışacağım.
Lenin, 1922 yılında Rusya Komünist Partisi’nin 11. Kongresi’nde yaptığı çok uzun (50 sayfa tutan) bir konuşmada Yeni Ekonomik Politika’nın ilk 18 ayının sonuçlarını özetler (1922’de Komintern Kongresi’nde ve aynı yıl Moskova Sovyeti’nde yaptığı konuşmaları da kullanıyorum). NEP’i sosyalizmin inşasından gerekli bir geri çekilme olarak sunar. Bu geri çekilme neden gerekliydi? Birincisi, savaş sırasında Komünizm’in üretimini azalttığı küçük toprak sahibi köylülerle bağları yeniden kurmak için (çünkü sanayi üretimi düşmüştü), ikincisi de ekonominin nasıl yönetileceğini öğrenmek için. ‘Kapitalistlerden öğrenin’ NEP’in temel sloganı olabilirdi.
Lenin, ideoloji ve siyasi mücadele tekniği eğitimi almış olan Komünistlerin ekonomiyi nasıl yöneteceklerini bilmediklerini savunur: “Komünistler ekonomiyi nasıl yöneteceklerini bilmezler… eğitimlerini… büyük firmalarda almış olan sıradan kapitalist satıcılardan daha aşağıdadırlar” (s. 35); “işleri kapitalist ekonominin olağan işleyişini mümkün kılacak şekilde düzenlemeliyiz… çünkü bu halk için gereklidir” (s. 41). Bu Komünistlerin alet çantasının bir parçası değildi. Siyasi iktidarı elde ettiler ama bunu ekonomiyi işler hale getirmek için nasıl kullanacaklarını bilmiyorlar. Tamamen bürokratiktirler ve bu nedenle ekonomiyi kötü yönetirler (Lenin’in, farklı Sovyet bürokratik organları kendi aralarında anlaşamadıkları için Moskova’da açlık hüküm sürerken konserve yiyecek satın almanın ne kadar karmaşık olduğuna dair on sayfalık bir ‘eksursusu’ [ek, arasöz] vardır. Sonunda konu Politbüro’ya geldi ve orada karara bağlandı. Lenin haykırıyordu: “Ama [Politbüro üyesi] Kamenev, bir Fransız vatandaşından konserve yiyecek satın alma işine sürüklenerek her alışverişin içine çekilemez” (s. 57).
Ama sorunun sadece büyük işletmelerin nasıl yönetileceğini öğrenmek değil, aynı zamanda bir özendirme sorunu olduğunu fark edemiyordu ve belki de o dönemde bunu fark etmek zordu. Sorun Komünistlerin yönetim becerilerinin kapitalistlerden daha kötü olması değildi. Sorun, devlete ait büyük bir şirketi yöneten bir bürokrat ya da yönetici için özeendirme yapısının, bireysel bir kapitalistin karşılaştığı özendirme yapısından çok farklı olmasıydı.
Ama Lenin’e göre sorun idare bilgisinin eksikliğinde yatıyordu: MBA’lere bayılırdı ve Moskova’da benzer bir enstitünün kurulmasını ve Ekonomicheskaya Zhizh dergisinin bir nevi Sovyet Forbes’i olarak rol oynamasını çok olumlu bir gelişme olarak anardı (tabii ki bugünkü terimlerle). Lenin’e göre bu sorun, devlet, Rus ve yabancı kapitalistler (Lenin’in 1922’deki konuşması sırasında 14 tane vardı) tarafından oluşturulan karma işletmelerde kapitalistlerle birlikte çalışarak ve kapitalistlerin becerilerini taklit ederek çözülebilirdi.
NEP bir öğrenme deneyimidir; Komünist kadrolar nasıl iş yapılacağını ve ekonominin nasıl yönetileceğini öğrendikten sonra NEP sonlandırılabilir (“Devlet kapitalizmi, dizginleyebileceğimiz ve sınırlarını belirleyebileceğimiz kapitalizmdir,” s. 40). Dolayısıyla NEP’in gerekçesi, sosyalizm ideallerinden bir geri çekilme olsa da bunun geçici bir geri çekilme olduğu ve hedeflerine ulaşıldıktan sonra gelecekteki ilerlemelerin çok daha güçlü olacağı, çünkü daha iyi organize edilmiş ve sürdürülebilir olacağıdır. Ve ülke daha zengin olacaktır.
Bu bağlamda, Lenin devlet kapitalizmini tartışır. (a) Kapitalist koşullar altında devlet kapitalizmi ile (b) sosyalist koşullar altında devlet kapitalizmi arasında bir ayrım yapar. İkisinin aynı olduğu görüşünü reddeder ve sosyalizm altında ‘devlet kapitalizmi’ teriminin mantıksal bir saçmalık olduğunu yazan Buharin’i eleştirir. Lenin’e göre (a), kapitalist sınıf tarafından yönetilen devletin, ekonominin önemli bir kısmı kapitalist kalırken özel sektörün bazı işlevlerini devralmasıdır. Bir de devletin Parti ve proletarya tarafından kontrol edildiği ve üretkenliği artırmak ve onlardan yönetim becerileri öğrenmek için kapitalistlerin faaliyet göstermesine izin verdiği devlet kapitalizmi (b) vardır. Dolayısıyla Lenin’e göre sosyalizmdeki devlet kapitalizmi, kapitalizmdeki devlet kapitalizminden siyasi anlamda tamamen farklıdır. Siyasi iktidar kapitalist seçkinlerin elinde değildir ve bu da komünist yöneticilerin istedikleri zaman kapitalistlerin ekonomiye katılımını kısıtlamalarına olanak tanır. İktidar sağlam bir şekilde partide kalır.
Bu son nokta, Çin’in bugün devlet kapitalizmine yaklaşımını anlamak için çok önemlidir. Daha önce de tartıştığım gibi, mevcut Çin devlet kapitalizmini 1978’de başlayan ve bugüne kadar devam eden uzatmalı bir NEP olarak görebiliriz. Ancak Lenin, çok uzun bir NEP ile ekonomik ve siyasi gücün yavaş yavaş Parti’nin altından kayacağı ve devletin doğasının değişeceği olasılığını göz ardı ediyor gibi görünüyor. Kapitalist ülkelerde olduğu gibi, parası olanlar her şeyi dikte edecektir. Devlet onları kontrol edemeyebilir ve ekonominin kumanda tepeleri el değiştirebilir. Jiang Zemin ve Hu Jintao döneminde bu gerçekleşti: sosyalist koşullar altında devlet kapitalizminin gelişmesi, zenginlerin ve kapitalistlerin etkisinin artmasına, hatta parti organlarının çoğuna dahil olmalarına yol açtı ve ‘Üç Temsilci’ fikri aracılığıyla bu tür bir evrime ideolojik kabul edilebilirlik görüntüsü verdi. Li Yang, Filip Novokmet ve benim tarafımdan yapılan bir çalışmada ortaya çıkan elit kompozisyonundaki değişim de bu tür politikaların bir başka ürünüdür. Çin elitinin sosyal yapısı 1980’lerin sonları ile (çalışmamızın sona erdiği) 2013 yılları arasında muazzam bir evrim geçirmiştir. 1988’de seçkinler (en üstteki yüzde 5) arasında özel sektör marjinal iken, yirmi beş yıl sonra seçkinlerin neredeyse üçte biri işadamlarıdır (küçük işletme sahipleri ve büyük ölçekli kapitalistler). Eğer özel sektörde çalışan profesyoneller de dahil edilirse, elit kesimin yarısından biraz fazlası özel sektöre bağlıdır.
Xi Jinping’in politikalarına bu bağlamda bakılabilir: kapitalist sektöre ve zenginlere karşı devletin gücünü yeniden tesis etme girişimi olarak. Ya da Lenin’in ikisi arasındaki ayrımını kullanırsak, devlet kapitalizminden devlet kapitalizmine geçme girişimi olarak. Bu, iki sektör arasındaki siyasi güçte bir düzenlemedir: bürokratik bir tabaka tarafından yönetilen devlet ve zenginler. Batı demokrasilerindeki popülist tepkinin bir benzerini temsil etmektedir: iş dünyasının elit kesiminin çok güçlü hale geldiği, sıradan insanların sorunlarıyla ilgilenmediği ve dizginlenmesi gerektiği hissi. Dolayısıyla Xi Jinping’i hem Lenin’in Yeni Ekonomi Politikası’nın mirasçısı hem de çok daha çağdaş terimlerle yeni zenginlerin aşırılıklarına karşı popülist bir tepki olarak görebiliriz.