DÜNYA BASINI

Nijer’e müdahale için “güç rekabeti” kışkırtması

Yayınlanma

Fransa, bugüne kadar Orta Doğu’da ABD politikalarını desteklemesi karşılığında Sahel’de Washington’un desteğini kazandı. Ancak Nijer’de askerlerin yönetime el koyması ile başlayan süreçte belirgin bir ayrışma yaşanıyor. Paris yönetimi, Sahel’deki son kalesini korumak için askeri müdahaleyi kışkırtmaya çalışıyor. Washington ise henüz daha temkinli bir yaklaşım sergiliyor.

Washington’un dış politikasına etkileriyle öne çıkan ABD Dış İlişkiler Konseyi’nin (Council on Foreign Relations-CFR) yayın organı Foreign Affairs, ABD’nin bu tutumunu sürmesi gerektiğini savunan bir analiz yayınladı. Aşağıda çevirisini okuyacağınız analizde, Fransa başta olmak üzere dış müdahale savunucularının destek toplamak için büyük güçler arasındaki rekabete başvurduğu tehlikeli oyuna dikkat çekildi:

***

Nijer’in Darbesi ve Amerika’nın Seçimi

Washington Askeri Müdahale İçin Değil, Arabuluculuk İçin Bastırmalı

Hannah Rae Armstrong

26 Temmuz’da Nijerya Devlet Başkanı Muhammed Bazum, kendi başkanlığının güvenlik gücü tarafından evinde gözaltına alındı. Bazum’un koruma şefi General Abdurrahman Tchiani 48 saat içinde ordudan destek alarak kendisini geçiş hükümetinin başkanı ilan etti. Ağustos sonu itibariyle Fransa ve Batı Afrika devletlerinden oluşan bir blok askeri müdahaleye hazırlanırken Bazum hâlâ başkanlık sarayında sıkışmış durumda. Tchiani, görevi devralmasını tersine çevirmeye yönelik herhangi bir yabancı girişimin “çocuk oyuncağı” olmayacağı konusunda uyarıda bulundu.

Nijer’de darbeler nispeten rutin bir olay; başkentteki elitlerin büyük ölçüde kansız bir şekilde yer değiştirmesi. Son altmış yılda ülke beş darbe yaşadı. Ancak bu seferki farklı. Batı’nın Afrika Sahel’inde terörizme karşı son siperi olarak görülen ülkede ilk demokratik iktidar değişiminden sadece iki yıl sonra gerçekleşti. Mart ayında Nijer’i ziyaret eden ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ülkeyi bir “demokrasi modeli” olarak ilan etti. Ancak Batı, Nijer’in gerçekte olduğundan daha istikrarlı bir rotada ilerlediğini düşünerek kendini kandırdı.

Bu kriz sürpriz olmamalıydı. Geçen on yıl boyunca, Fransa’nın başını çektiği ve ABD’nin desteklediği Sahel’i istikrara kavuşturma çabaları bölgenin sivil kurumlarını giderek zayıflattı ve güvenliği sağlamakta başarısız oldu. Beş Sahel ülkesinden dördünde askeri yöneticiler iktidara geldi; Batı’nın bu yeni rejimlere desteğini çekmesinin ardından Mali ve Burkina Faso’daki cuntalar güvenlik yardımı için Rusya’ya başvurdu. Batı’nın Bazum’u takdir etmesi, 2021’de göreve geldiğinden beri artan hoşnutsuzlukla karşı karşıya kaldığı Nijer’deki gerçeklikten kopuktu.

Artık geçmişteki darbelere göre daha fazlası tehlikede. Kriz korkunç yeni boyutlar kazanmaya devam ediyor: Nijer cuntası iktidara geldikten hemen sonra Fransız savunma anlaşmalarını iptal etti ve olası işbirliği biçimlerini görüşmek üzere acımasız Wagner paramiliter şirketinin liderleriyle bir araya geldi. Aynı hızla, sınırlarında El Kaide ve İslam Devleti ile bağlantılı grupların saldırıları çoğaldı. Bu arada Bazum’un müttefiki olan iki eski isyancı lider, Bazum’u yeniden iktidara getirmek için yeni silahlı hareketler başlattı.

Ancak Fransa ve Batı Afrika ülkelerinin Bazum’u yeniden iktidara getirmek için güç kullanmak istemesi, diğerlerinin ise diplomatik çözüm çağrısında bulunması krizin nasıl çözüleceği konusunda bir çatlak yarattı. Pek çok gözlemci ABD’nin bölgede genellikle yaptığı gibi Fransa’nın liderliğini takip etmesini bekliyordu. Ancak şu ana kadar Washington, Nijer’e yapılacak bir askeri müdahalenin rakip yabancı güçler tarafından desteklenen bölgesel gruplar arasında yeni bir çatışmayı tetikleyeceğini kabul ederek akıllıca arabuluculuğu teşvik etti. ABD bu tutumundan vazgeçmemeli ve savaşı önlemek için hiçbir çabadan kaçınmamalı.

UZUN VE FIRTINALI YOL

Darbenin doğrudan tetikleyicisi iç gerilimlerdi. Ancak kriz aynı zamanda Sahel’de yabancıların önderliğinde on yıl süren kötü tasarlanmış istikrar politikalarının da doruk noktasıydı. Cihatçı grupların Bamako’yu ele geçirmeye hazır göründüğü 2013 yılında Fransa Mali’ye birkaç bin asker gönderdi. Fransızlar bazı üst düzey cihatçı liderleri ortadan kaldırırken onları kovalaması cihatçıların Mali’nin merkezine ve Nijer ile Burkina Faso’nun yanı başındaki sınır bölgesine yayılmasına neden oldu.

Sınırlandırılmış bir müdahale olarak başlayan süreçte asıl amaçtan uzaklaşıldı. Sahel’in siyasi diyalog çağrılarını görmezden gelen Fransa, Sahel’deki birçok ülkenin güvenlik ve siyasetinde aşırı fazla rol oynamaya başladı. 2010’ların sonlarında, giderek yaygınlaşan kırsal isyanlarla karşı karşıya kalan Fransa, Mali hükümetine bağlı etnik milislerle terörle mücadele ortaklıkları kurdu. Toplumsal gerilim arttıkça, savaşçılar sivilleri katletti ve yakın zamana kadar görece barış içinde yaşayan topluluklar kendilerini savunmak için silahlanmak zorunda kaldı.

Şiddetin durmaksızın yayılması birçok sıradan Sahelliyi Fransa ile ortaklık kuran rejimlere karşı kışkırttı. Askerler katliama gönderilmeye direnirken siviller de kendi liderlerini giderek Paris’in vekilleri olarak görmeye başladı. Şiddetin tırmanması ve Fransız karşıtlığındaki keskin artış 2020’de Mali’de ve 2022’de Burkina Faso’da darbelere yol açtı. Aynı yılın ağustos ayında, Bamako ile ilişkileri çözülürken Fransa, Mali’deki güçlerini tamamen geri çekti.

Ancak Paris askerlerini evlerine göndermedi. Birçoğunu Nijer’e yolladı. Bu durum, pek çok dış gözlemcinin Nijer’in 2020’nin sonlarında ve 2021’in başlarında gerçekleştirdiği iki turlu seçimi neden bir tür mucize olarak lanse etmeye hevesli olduğunu açıklıyor- France24 haber kuruluşunun ifadesiyle, bir gecede Sahel’in “demokrasinin son kalesini” yaratan bir mucize. Nijer, Sahel’in istikrara kavuşması için Batı’nın umutlarını tek başına taşımak zorundaydı.

BATI KUMARI

Ancak Batılılar seçimin ne kadar çok Nijeryalı tarafından tiyatro olarak algılandığını gözden kaçırdı. Eski bir kabine bakanı olan Bazum, selefi Mahamadou Issoufou’nun yakın çevresinden çıktı. Issoufou onu kendi halefi olarak seçti ve iktidara giden yolu kolaylaştırmak için Bazum’un ana muhalefet adayını çocuk kaçakçılığı gibi sahte suçlamalarla tutuklattı. Şubat 2021’de devlet medya kuruluşları Bazum’un kıl payı zaferini duyurduğunda, yüzlerce muhalefet destekçisi sonuçların hileli olduğunu ilan etmek için sokaklara döküldü. Issoufou’nun polisi, derhal yaklaşık 500 kişiyi tutukladı ve interneti haftalarca kapattı.

Çoğu Nijeryalı Bazum döneminde çok az değişiklik bekliyordu. Yolsuzluğa göz yumdu ve hükümetin baskılarını ve güvenlik güçlerinin ihlallerini protesto eden gazetecileri, blog yazarlarını ve sivil toplum aktivistlerini kovuşturmak için kullanılan 2019 siber suç yasası gibi Issoufou döneminin baskıcı politikalarını sürdürdü. Ancak Bazum’a en çok zarar veren, Fransa’nın Nijer’i Sahel askeri operasyonları için yeni üssü haline getirmesine izin verme tercihi oldu.

Fransa, Sahel’deki konumunu güçlendirmek için 2022’nin ikinci yarısında Nijer’e 1.000 asker konuşlandırdı; Bazum da Fransa’dan gıda ve altyapı için 70 milyon avroluk yeni hibe ve kredi aldı. Bu Bazum için riskli bir anlaşmaydı, ancak Mali’den çekilirken olduğu gibi Fransız varlığını gizli tutabileceğine dair kumar oynadı.

Bu kumar onun Batı’nın sevgilisi statüsünü pekiştirdi. ABD’nin de istikrarlı ve dost bir Nijer’e ihtiyacı var; ayrıca burada önemli güvenlik çıkarları da söz konusu. Washington, Dirkou’daki CIA İHA üssünü güney Libya üzerinde gizli gözetleme görevleri yapmak için kullanıyor. Yakın zamanda, ABD’nin bölgedeki istihbarat kapasitesini artırmak için kuzeydeki bölgesel başkent Agadez’deki hava üssüne 100 milyon doların üzerinde yatırım yaptı. ABD yaklaşık 1,000 askerini buradaki ve başkent Niamey’deki üslerde tutuyor.

HAYAT BİR BUMERANG

Ancak Bazum’un Batı’ya kur yapması onu kendi halkıyla tehlikeli bir şekilde ters düşürdü. Fransa’nın Batı Afrika’daki son askeri maceralarından önce bile Nijerlilerin bu ülkeye karşı belirgin bir hoşnutsuzluğu vardı. Fransa, nükleer enerji endüstrisi için Nijer uranyumuna ucuz erişim sağlamak amacıyla on yıllardır yolsuz ve hatta bazen yasadışı uygulamalara başvurdu ve Nijer’i ihracatından kâr edemez hale getirdi.

Kasım 2021’de Nijer’e giren bir Fransız konvoyunun üç protestocuyu öldürmesi onlarca yıllık yaraları yeniden açtı ve 2022 yılı boyunca bir sivil toplum koalisyonu olan M62 hareketi Fransız güçlerinin ülkeyi terk etmesini talep etmek için başkentte gösteriler düzenledi. Ocak ayında Bazum, grubun lideri Abdoulaye Seydou’yu kamu düzenini bozma suçlamasıyla gözaltına aldı.

Halkın bu memnuniyetsizliği, hoşnutsuz askeri aktörleri cesaretlendirdi. Bazum her zaman ordusunu dizginlemek için mücadele etmişti. Göreve başlamasından günler önce bir darbe girişimini engelledikten sonra düzinelerce üst düzey subayı tasfiye etti. Geçen Nisan ayında Nijer ordusunun genelkurmay başkanını görevden aldı ve darbeden hemen önce Tchiani’yi görevden almanın eşiğinde olduğu bildirildi.

Her ikisi de sonunda cuntanın lideri olacaktı. Bazum’un Batı yanlısı tutumu ve generallere yönelik baskıları, sivil toplum ve askeri muhalifleri arasında beklenmedik bir ittifak oluşturdu: darbeden sonra cunta, M62’nin desteği karşılığında Seydou’yu serbest bırakmayı kabul etti.

Ancak Bazum’un hataları başarılarını gölgelememeli. Fransa, Burkina Faso ve Mali’nin isyancılarla mücadelede benimsediği yaklaşım -etnik milislerle ortaklık- şiddetin hızla artmasına neden oldu. Bazum ise bunun aksine, temel nedenleri ele almanın ve tırmanmayı önlemenin yollarını aradı. “Açık el” yaklaşımı olarak adlandırdığı, isyancılar ve hükümet arasında siyasi diyaloğu kolaylaştıran, ateşkeslere aracılık eden ve iltica edenlere af sunan benzersiz bir akıllı güvenlik politikası tasarladı.

Aynı zamanda, ordusunun resmi sınır güvenliği operasyonlarını güçlendirdi ve Fransız ve ABD hava desteğini güvence altına aldı. Bu yaklaşım meyvelerini verdi: Nijer’in Mali ile olan yaklaşık 200 kilometrekarelik sınır bölgesinde 2021 ve 2022 yılları arasında sivillere yönelik şiddet olaylarında yüzde 80’lik bir düşüş görüldü.

Tarihsel olarak, kuzey Nijerliler hükümetten dışlanmış ve bu da bölgeyi özellikle huzursuz hale getirmişti. Bazum’un kuzeyli elitlerle özenle geliştirdiği sıkı ilişkiler de buradaki istikrarı sessizce destekledi. Eski bir felsefe profesörü olan Bazum’un, yüksek doğurganlık oranına (kadın başına 6,8 doğum), düşük okuryazarlık oranına (yüzde 37) ve süregelen gıda güvensizliğine sahip bir ülkede son derece acil bir ihtiyaç olan Nijer eğitim sistemini yeniden inşa etme sözünü yerine getirme şansı bulamamış olması üzücü.

ÇİFTE SORUN

Bazum döneminde kaydedilen ilerlemenin kaybedilmemesini sağlamak kritik önem taşıyor. Ancak bazı çok güçlü oyuncular, sanki bölgenin kurtuluşu sadece Bazum’u kurtararak mümkünmüş gibi hareket ediyor. Bu koalisyonun başını Fransa ve bölgesel bir siyasi ve ekonomik birlik olan Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu çekiyor. Bölgede darbelerin yayılabileceğinden korkan ECOWAS, Nijer’e asker gönderme hazırlıklarının yanı sıra, ülkenin elektrik arzının yüzde 70’ini kesen sert yaptırımlar uyguladı. Sahel’deki son müttefikini de kaybetmekten korkan Fransa, ECOWAS’ın çabalarına askeri destek vereceğini açıkladı.

ABD ise Fransa’dan ayrılarak daha pasifist bir tepkiyi savunuyor. Washington’un tutumu sürpriz oldu. ABD, Orta Doğu’daki çabalarına destek karşılığında Sahel’de Fransa’nın liderliğini izlemekten genellikle memnun olmuştur. Ancak ABD, durumu “darbe” olarak nitelendirmekten kaçındı ki bu da ABD yasalarına göre Nijer’e askeri yardımı kesmesini gerektirecek bir açıklama olurdu. Cuntanın iktidarı ele geçirmesinden tam üç hafta sonra Pentagon krizi hâlâ “darbe girişimi” olarak tanımlıyordu.

Blinken, Nijer krizinin “kabul edilebilir bir askeri çözümü olmadığını” açıkça ifade etti. O ve diğer ABD’li liderler defalarca barışçıl bir çözüm ve cumhurbaşkanın görevine iade edilmesi değil ancak serbest bırakılması çağrısında bulundu. Bu ayrım, cuntanın Bazum’u iktidardan uzaklaştırdığını kabul etmekte.

İki kutup ortaya çıkıyor: Nijer’deki darbeyi tersine çevirmek için güç kullanmanın uzun vadeli güvenliği sağlamlaştıracağına inananlar ve askeri bir müdahaleden kaçınılması gerektiğine inananlar. Blinken 9 Ağustos’ta Washington’da Cezayir Dışişleri Bakanı Ahmed Attaf’ı ağırladı; Cezayir Sahel’in en güçlü arabulucu devleti. Attaf verdiği bir mülakatta ülkesinin amacının krize barışçıl bir çözüm bulmak olduğunu söyledi. Afrika Birliği de ECOWAS’ın düpedüz kılıç sallamasından uzak durdu.

Konuyla ilgili resmi yorum yapma yetkisi olmadığı için isminin açıklanmasını istemeyen üst düzey bir Afrikalı diplomata göre, Libya’nın çöküşünün hatırası Afrika Birliği’nin kararı üzerinde büyük bir baskı yarattı. Nijer’de “şimdi kötü bir hükümet var” dedi. “Ama onları bombalarsanız, hükümet falan kalmaz. Sadece cihatçılar ve hizipler olur.” NATO’nun Libya’daki ayaklanmaya müdahalesinden 12 yıl sonra Trablus’ta hâlâ resmi bir hükümet olmadığına dikkat çekti.

TERCİH EDİLMEYEN YOL

Askeri müdahaleyi savunanlar destek toplamak için büyük güçler arasındaki rekabete başvuruyor. Bir Fransız dışişleri bakanlığı sözcüsü Bazum’un görevine iade edilmesini haklı göstermek için Rusya’nın müdahale ihtimalinden bahsetti. Bazum’un kendisi de gözaltındayken Washington Post’a yazdığı yazıda darbenin başarılı olması halinde “tüm orta Sahel bölgesinin Rus etkisine girebileceği” uyarısında bulundu.

Ancak Washington’un mevcut rotası doğru ve ABD’li politika yapıcılar müdahaleyi destekleme çağrılarına direnmeli. Sahel’de Rusya ile Batı arasında bir vekalet savaşının patlak vermesi hiçbir şekilde kaçınılmaz değil. Aslında askeri bir müdahale, Rusya’nın bölgeye daha kapsamlı bir şekilde müdahil olma ihtimalini artıracaktır. Cunta Moskova ile işbirliği yapmaya istekli görünse de Moskova bugüne kadar bu konuda ikircikli davrandı. Ancak yabancı orduların cuntaya meydan okuması halinde, Rusya Afrikalı ortaklarını koruma sözünü yerine getirmek zorunda kalabilir.

Bu yolda ilerlemenin önündeki en büyük engel, krizin barışçıl yollarla çözülmesi için yapılacak ciddi bir girişimin ABD’nin cuntayı tanımasını gerektirecek olmasıdır. Yakın vadede bu tanıma Başkan Joe Biden’ın değerler odaklı dış politikasıyla çelişiyor. Ancak Nijerliler için Batılı bir gücün, köylerinde daha fazla yabancı askerin dolaşmasını değil, diplomasiye dayalı bir yaklaşım görmek istediklerini nihayet kabul ettiğini görmek de anlamlı olacaktır.

Ancak barışçıl bir çözümün uzun vadede fayda sağlayabilmesi için ABD’nin dikkatini acilen iki özel soruna yöneltmesi gerekiyor. Birincisi, Bazum’un sınır bölgesindeki akıllı güvenlik yaklaşımı çöküyor. Askerlerin dikkati başkente çevrilmişken isyancılar bu boşluktan faydalanıyor. Nijer’in yeni askeri liderleri, Burkina Faso ve Mali’deki meslektaşlarının izinden giderek ve milisler için gönüllüler toplayarak diyalog odaklı bir stratejiyi çok yumuşak bulabilirler. ABD Nijerli subaylar için eğitim programları yürüttüğünden, bazı cunta liderleriyle zaten yakın bağları var. ABD’li ortaklar Bazum’un yaklaşımının kazanımlarını onlara anlatarak işe yarayan güvenlik politikalarının devamlılığını teşvik etmelidir.

İkinci olarak, ABD kuzeydeki isyan riskiyle ilgilenmeli. Kuzeyli ekonomik, siyasi ve askeri elitler Bazum ve selefi ile yakın bağlara sahipti. Ancak Niamey, kuzeyli isyancılarla dört yıl süren savaşı sona erdirmek için 1995’te imzaladığı barış anlaşmasında verdiği sözlerin çoğunu, özellikle de kuzeyli Nijerlilerin uranyum kaynaklarından daha fazla yararlanmalarına yardımcı olma sözünü hiçbir zaman yerine getirmedi. Bazum’a sadık iki kişi, daha şimdiden yeni isyan cepheleri açarak cuntaya direnmek için silah, asker ve yabancı destek arayışına girdi.

Potansiyel yeni nesil kuzeyli isyancılar, silahlara kolay erişimin yanı sıra madencilik ve uyuşturucu kaçakçılığından elde edilen fonlara da sahip. ABD, cunta liderlerini, kuzeyli liderleri yeni hükümete dahil etmeye teşvik için tanıma ya da askeri işbirliğini sürdürme teklifiyle baskı oluşturmalı. Bu, son derece tehlikeli bir dönemde zulümle karşılaşmayacakları konusunda kuzeyli topluluklara güven verecektir.

Washington’un hamleleri büyük önem taşıyor. Fransa’nın aksine ABD Sahel’de hâlâ olumlu bir itibarı ve saygınlığı var. Yerel halk ve yetkililer, ABD’nin bölgede askerlerini ihtiyatlı bir şekilde konuşlandırmasını şiddetli bir bölünmeden ziyade ortaklıklar için bir fırsat olarak algılama eğiliminde. Fransa’nın hatalarını tekrarlayarak bu saygınlığı bozmamalı. Darbe ne kadar istenmeyen bir şey olsa da güç kullanmaya kalkışmanın riskleri çok daha büyük.

Çok Okunanlar

Exit mobile version