Görüş

“Ölüm denir mi hiç öylesine?”

Yayınlanma

Bu defa farklı bir 9 Mayıs yazısı olacak. Daha doğrusu, uzun bir tanıtımın ardından iki şiir çevirisi.

Şiirler, Tatar-Sovyet şairi, Sovyetler Birliği kahramanı Musa Celil’e ait.

Esas olarak iki nedenle yapıyorum bunu. İlki, bizde hâlâ pek yaygın olan “esir Türkler” demagojilerindeki sahtekarlığı gösterdiği için. Orenburg’da fakir bir Tatar ailesinden çıkıp bolşevik devrimcisi olan, esir düştüğü faşist toplama kampında Sovyet propagandası yaptığı ve (bizim Nazi işbirlikçilerinin takdirleri ve teşvikleriyle kurulan) faşist Tatar lejyonunu dağıtmak üzere örgütlendiği için idam edilen bir devrimci bu.

İkincisi, Musa Celil’in hikayesi, Sovyetler Birliği’nde milli meselenin nasıl çözüldüğünü de gösteriyor: her halkın eşitliği, milli kültürlerin geliştirilmesi, kurucu devrimci enerjinin bütün halklara yaygınlaştırılması.

Musa Celil bir Tatar. Şiirlerinin neredeyse tamamı da Tatarca. 1906’da Orenburg oblastinin Mustafino köyünde doğmuş. 11 yaşında yazdığı piyesin Orenburg şehir tiyatrosunda sahneye konduğu söylenir. İş savaş sırasında şehir iki defa Beyaz Ordu tarafından ele geçirilmiş ve özellikle Tatarlara karşı pogromlar düzenlenmiş. Musa bunların tanığı. 1920’de komünist gençlik örgütüne (VLKSM, Komsomol) katılmış. 1922’de Kazan’a gelmiş ve yerel Tatar gazete ve dergilerinde yazmaya başlamış. 1926’da Rusya Komünist Partisi (bolşevik) üyesi. 1927’de Moskova Devlet Üniversitesi etnografya fakültesi edebiyat bölümü öğrencisi. Aynı yıl VLKSM MK Tatar-Başkır bürosu sekreteri. Bu sırada en çok Tatarca çocuk dergilerinde çalışmış, yayın yönetmenliği yapmış. 1931’de üniversiteyi bitirmiş. Kommunist (yerel değil, birlik gazetesi) sanat-edebiyat bölümü yöneticisi. 1934’te Moskova konservatuarında Tatar opera stüdyosunun edebiyat yöneticisi. Çok sayıda operanın librettosunu Tatarcaya çevirmiş. 1936’da evlenmiş. 1939’da Tataristan özerk Sovyet sosyalist cumhuriyeti yazarlar birliği sorumlu sekreteri. 1942 şubat sonunda ikinci hücum ordusu gazetesi muhabiri olarak cepheye gönderilmiş. 26 Haziran’da esir düştü.

Tutsaklığı boyunca en az 115 şiir yazdığını notlarından biliyoruz; ama bunların sadece 94’ü savaştan sonraya kalmış. Geri kalanları, Moabit zindanlarında yok olmuş.

Kalan, iki defter. Bunlar “Moabit defterleri” diye bilinir. Birinci defter Arap harfleriyle yazılmış şiirler. Defterin son sayfasında şöyle yazıyor: “… Eğer bu kitap eline geçerse şiirleri itinayla güzelce bir temiz bir deftere geçir, sakla ve savaştan sonra Kazan’a haber et. Tatar halkının ölen şairinin şiirleridir, diye ortaya çıkar. Benim vasiyetim budur.” Defterde, kendisiyle birlikte yeraltında çalışan ve nazilerin Tatar lejyonunu dağıtmayı amaç edinen “siyasi suçluların” isimlerini de not etmiş, şöyle yazıyor: “Bunlar Tatar lejyonunu dağıtmak, Sovyet propagandası yapmak ve grubun kaçmasını organize etmekle suçlanmaktadırlar.” İkinci defteri ise Latin harfleriyle yazmış.

Birinci defter, Celil’in idamından sonra Tatar yoldaşlarından biriyle birlikte Fransa’da toplama kampına gitmiş, orada bir Fransız partizan tarafından kurtarılmış, 1946’da gene bir Tatar savaş esiri tarafından Kazan’a getirilmiş. İkinci defter, Celil’in Moabit’teki Belçikalı bir arkadaşı tarafından kurtarılmış; 1947’de Sovyetler Birliği’nin Brüksel konsolosluğuna teslim edilmiş.

Musa Celil, 20 Ağustos 1944’te Berlin’de, Plötzensee hapishanesinde, aralarında kendisi gibi ünlü Tatar bolşeviklerinden Abdullah Aliş’in de olduğu 12 kişiyle birlikte, giyotinle başı kesilerek idam edildi.

1956’da Lenin nişanı verildi ve Sovyetler Birliği kahramanı ilan edildi.

* * *

Affet, vatan!

Affet beni, bencileyin eratı,

Senin en küçük parçanı.

Affet, kızgın kavgada

Asker ölümüyle ölmedim.

Kim cüret edebilir sana

Şöyle demeye: Haindir Musa!

Kim sitem edebilir bana?

Volhov’dur tanığım, kaçmadım,

Canım tasasına kapılmadım.

Ölüme mahkûm kuşatma

Titrerken bombalar altında,

Yoldaşlarımın kanını, canını

Gördüm ama benzim atmadı.

Ve ne de gözyaşı… Bilirdim:

Yollar kesilmiş. İşitirdim:

Merhametsiz ölüm saymakta

Kalan saniyelerimi hayatta.

Mucize beklemedim… kurtuluş da.

Ölümü çağırdım: “İndir kılıcı!”

Yalvardım: “Amansız esaretten kurtar!”

Yakardım: “Bir an evvel, gel!”

Ben değil miydim, hayat arkadaşıma

Yazan şu satırları: “Tasalanma.

Kanımın son damlası da aksa

Andıma leke koymayacak.”

Kanlı savaşa giderken, ben

Değil miydim şiirle and içen:

“Ölüm, yüzümde tebessümle

Gelecek son nefesimde.”

Yazacağım: içimdeki ateşli ölümü

Senin, canan, aşkın söndürdü;

Vatanımı ve seni sevdiğimi

Kanımla yazacağım toprağa.

Kucaklarsam ölümü vatan uğruna

İçim huzur dolu olacağını da.

Can suyu olacak bu and

Sesini yitirmiş yüreğime.

Kader alay ediyor benimle:

Ölüm teğetti, geçip gitti.

O son an — kurşun gelmedi!

Tabancam bana ihanet etti…

Akrep iğnesiyle kendini sokar,

Kartal kendini kayalara çarpar.

Madem ki bir kartaldım ben de,

Kartal gibi olmalıydı ölümüm de.

Kartaldım ben, inan bana vatan:

Kartal tutkusuydu içimde yanan!

Kanatlarımı katladım artık, hazırım

Bir taşla düşmeye ölüm uçurumuna.

Elden ne gelir?

Yarenim tabancam reddetti

Son sözü söylemeyi.

Düşman zincirledi

Yarı ölü bileklerimi.

Toz ve toprak gizledi

Kalan kanlı izlerimi…

… Dikenli telden yükselen şafaktır.

Yaşıyorum, ve şiir hayattadır:

Kartalın yaralı yüreğinden

Nefret alevleri fışkırmaktadır.

Yükselecek şafak, telin üstünde,

Dostlar sancağı kaldırır gibi!

Esir ruhumun kanlı nefreti

Kükrüyor! Tek bir ümidim vardır:

Ağustos olacak. Karanlığında gecenin

Düşmana nefretim ve vatana sevgim

Esaretten benimle birlikte çıkacak.

Tek bir ümidim vardır benim,

Yüreğim tek bir şey için çarpar:

Saflarınızda katılmaktır kavgaya.

Yoldaşlar, yer açın ona da!

* * *

İnanma

Hakkımda haber ederlerse eğer sana,

Derlerse: “Yoruldu, geri çekildi, düştü…” —

İnanma cancağızım! Böyle sözü

Dostlar söylemez, inanıyorlarsa bana.

Andımdır, sancağa kanımla yazılan:

Çağırır, kuvvet verir bana, ileriye taşır.

Hakkım mıdır yorulup geri kalmak?

Hakkım mıdır düşüp de kalkmamak?

Hakkımda haber ederlerse eğer sana,

Derlerse: “Haindir! Vatana hıyanet etti!” —

İnanma cancağızım! Böyle sözü

Dostlar söylemez, seviyorlarsa beni.

Kaptım tüfeğimi, koştum savaşmaya,

Senin için ve vatanım için kavgaya.

Sana hıyanet mi? Hem de vatanıma?

Öyleyse ne kalır ki hayatımdan ardıma?

Hakkımda haber ederlerse eğer sana,

Derlerse: “Can verdi. Musa ölüler arasında.” —

İnanma cancağızım! Böyle sözü

Dostlar söylemez, seviyorlarsa seni.

Toprak soğuk teni örtse de —

Örter mi hiç ateşten yüreği;

Ölsen de, yenerek ölünce

Ölüm denir mi hiç öylesine?

Çok Okunanlar

Exit mobile version