DÜNYA BASINI

‘Ortadoğu’da artan Çin etkisi ABD’yi çılgına döndürmüş durumda’

Yayınlanma

Riyad ile Washington arasındaki ilişkiler tarihi düşüşünü yaşarken ABD Başkanı Joe Biden, seçim kampanyası döneminde “parya” yapama sözü verdiği Suudi Arabistan’a peş peşe üst düzey yetkililerini gönderiyor. Riyad’ın, ABD’nin güç rekabetine giriştiği Çin ile gelişen ilişkileri ve bu ülke aracılığıyla ABD yaptırımlarının hedefindeki İran’la anlaşması Washington’da tehlike çanlarının çalmasına yol açtı.  Washington, eski müttefikinin daha da raydan çıkmasını engelleme hedefiyle diplomasiye hız verirken bu kapsamda önce CIA Başkanı ardından Ulusal Güvenlik Danışmanı dün de ABD Dışişleri Bakanı Riyad’ın yolunu tuttu. Blinken’ın ziyareti üzerine Katar merkezli El Cezire’nin kıdemli siyasi analisti Marwan Bishara, Suudi Arabistan özelinde ve genel olarak bölgede yaşanan dönüşümün nedenlerini inceliyor.

Makalenin tamamı:

***

Orta Doğu: Elveda Amerika, merhaba Çin?

ABD bölgede zemin kaybediyor ve bunun tek suçlusu da kendisi.

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, ülkesinin Orta Doğu’da azalan nüfuzunu kurtarmak amacıyla bu hafta Suudi Arabistan’a üç günlük bir ziyaret gerçekleştiriyor. Ancak Suudi ve Körfez’deki mevkidaşlarıyla “stratejik işbirliğini” geliştirmek oldukça zorlu bir mücadele olabilir.

Geçen yıl Temmuz ayında Başkan Joe Biden, Suudi Arabistan’da düzenlenen Körfez İşbirliği Konseyi zirvesine katılmış ve ABD’nin “çekip gitmeyeceği ve Çin, Rusya ya da İran tarafından doldurulacak bir boşluk bırakmayacağı” sözünü vermişti. Ancak tam olan tam da bu.

ABD’nin itirazlarına rağmen geçen yıl bölgedeki müttefikleri hibritleşti: Pekin ve Tahran ile ilişkilerini geliştirdiler ve Moskova ile güçlü bağlarını sürdürdüler.

Biden yönetimi, Çin’in arabuluculuğunda Suudi-İran arasında diplomatik ilişkilerin yeniden kurulmasına yönelik son anlaşmanın önemini kamuoyu önünde küçümsemiş olsa da petrol zengini Körfez bölgesinde ve daha geniş anlamda Ortadoğu’da artan Çin etkisi konusunda çılgına dönmüş görünüyor.

Son yirmi yılda ABD petrol ve gaz üretimini artırarak neredeyse enerjide bağımsız hale geldi. Körfez petrolüne artık eskisi kadar ihtiyaç duymuyor olabilir ama bir çatışma durumunda Çin’i hayati enerji kaynaklarından mahrum bırakabilmek ve müttefikleri için bu kaynakları güvence altına alabilmek için bölgede söz sahibi olmakta ısrar ediyor.

Blinken’in geçen ay uyardığı gibi, “Çin bugün karşı karşıya olduğumuz en önemli jeopolitik meydan okumayı temsil ediyor: özgür, açık, güvenli ve müreffeh uluslararası düzen vizyonumuza meydan okuma niyetinde ve kapasitesini giderek artıran bir ülke.”

Ancak Pekin’in otokrasisi, bölgedeki otokratlar için Washington’un demokrasisinden daha kolay ve daha iyi uyum sağlayabilir.

Rusya’nın Orta Doğu ve ötesindeki nüfuzu da ABD’yi tedirgin ediyor.

Belirsizliklerinden hatta Rusya ile suç ortaklığı yapmalarından bıkan Biden yönetimi, sabrının tükenmekte olduğunu açıkça ortaya koyarak bazı Orta Doğu devletleri üzerindeki baskıyı artırıyor. Bölge ülkelerini Rusya’ya yaptırımlardan kaçmasına yardım etmemeleri konusunda uyarıyor ve taraf seçmelerini, aksi takdirde ABD ve G7 ülkelerinin gazabına uğrayacaklarını söylüyor.

Ama nafile.

Suudi Arabistan, ABD’nin piyasa fiyatını düşürmek ve Rusya’ya yönelik Batı yaptırımlarının etkisini telafi etmek için petrol üretimini önemli ölçüde artırma talebini şimdiye kadar reddetti. Moskova ile iyi ilişkilerini sürdürdü ve Ukrayna’yı destekleme konusunda ayak sürüdü. Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın “Washington’a orta parmağını göstermesinin” kendisini bölgede son derece popüler hale getirdiği söyleniyor.

Geçen yıl Biden’ın Riyad’ı küstahlığı nedeniyle cezalandırma tehditlerine yanıt olarak Suudi Krallığı, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’i ikili görüşmeler ve Çin-KİK ve Çin-Arap zirveleri için ağırladı. Suudi Arabistan daha sonra, Batı’nın Tahran’a yönelik yaptırımları sıkılaştırdığı bir dönemde Çin’in himayesinde İran’la ilişkilerini normalleştirdi ve ABD’yi açıkça hiçe sayarak Suriye ile ilişkilerini onarmaya devam etti.

Ancak ABD ile ilişkilere yönelik bu yeni tutum sadece Riyad’da görülmüyor; bu bölgesel bir olgu. ABD’nin bir diğer müttefiki Birleşik Arap Emirlikleri de Çin ile daha yakın ilişkiler kurdu, Fransa ile stratejik ilişkilerini geliştirdi ve İran, Rusya ve Hindistan ile yakınlaşmaya çalıştı. Bu, zaman zaman ABD ile ilişkileri pahasına oldu.

Bölge bir bütün olarak küresel angajmanını çeşitlendiriyor. Bu durum ticari ilişkilerde oldukça belirgin. 2000 ve 2021 yılları arasında Orta Doğu ve Çin arasındaki ticaret 15.2 milyar dolardan 284.3 milyar dolara yükselirken, aynı dönemde ABD ile ticaret 63.4 milyar dolardan sadece 98.4 milyar dolara mütevazı bir artış gösterdi.

Aralarında Suudi Arabistan, BAE ve Mısır’ın da bulunduğu altı Orta Doğu ülkesi kısa süre önce Rusya, Hindistan, Brezilya ve Güney Afrika’nın da dahil olduğu Çin liderliğindeki BRICS grubuna katılma talebinde bulundu. Bu, Batı’nın Rusya’ya uyguladığı ve giderek genişleyen yaptırım rejimine rağmen gerçekleşti.

Elbette Amerika son otuz yıldır Orta Doğu’da baskın stratejik güçtü ve bugün de öyle. Ama önümüzdeki otuz yılda da öyle mi olacak?

Otokratik rejimlerin ve halkın hiçbir konuda anlaşamadı bir bölgede, Amerika’ya hayır demek çok popüler bir duruş, çünkü çoğunluk onun insan hakları ve demokrasiye sadece sözde hizmet eden ikiyüzlü bir emperyal güç olduğuna inanıyor.

Bu durum özellikle Filistinlilerin sömürgecisi ve işgalcisi İsrail’i kayıtsız şartsız destekleyen ABD’nin Filistin konusundaki dış politikasında açıkça görülüyor.

Bakan Blinken, Riyad ziyaretinde muhtemelen Suudi Arabistan’a Tel Aviv ile ilişkileri normalleştirmesi için baskı yapacak ve bildirildiğine göre (Riyad’ın) nükleer bir sivil program ve önemli güvenlik garantileri içeren pazarlık fiyatını aşağı çekmeyi umuyor.

BAE, Bahreyn, Fas ve Sudan; Abu Dabi’ye ABD yapımı F-35’lerin satışı, Fas’ın Batı Sahra üzerindeki hak iddialarının ABD tarafından tanınması ve Hartum’a yönelik ABD yaptırımlarının kaldırılması gibi Amerikan tavizleri karşılığında Filistinlilerin zararına İsrail’le ilişkilerini zaten normalleştirmiş durumda. Tüm bunlar İsrail hükümetinin kendi başına herhangi bir “taviz” vermek ve on yıllardır süren Filistin işgaline son vermek zorunda kalmaması için.

Ancak sıradan Arapların gönlündeki Filistin davası, Arap kamuoyunu Amerika’nın uzak durulması gereken iki yüzlü bir güç olduğuna ikna eden tek mesele değil.

Televizyonlar ve sosyal medya platformları sayesinde bölge halkı ABD’nin Irak’ta işlediği suçları ve Afganistan’daki rezilliklerini kendi gözleriyle gördü ve ABD’yi bırakın yenilmez bir güç olarak görmeyi, medeniyetin koruyucusu olarak bile görmüyor. ABD’nin 11 Eylül saldırılarından bu yana geçen 20 yılda Orta Doğu’ya yaptığı müdahalelerin bilançosu kesinlikle onların lehine değil.

Doha merkezli Arap Araştırma ve Politika Çalışmaları Merkezi tarafından 2022’de 14 Arap ülkesinde yapılan bir ankete katılanların yüzde 78’inin bölgedeki en büyük tehdit ve istikrarsızlık kaynağının ABD olduğuna inanması şaşırtıcı değil. Buna karşılık, Suriye’den Irak ve Yemen’e kadar bölgedeki kirli işlerde payı olan İran ve Rusya’yı bu şekilde düşünenlerin oranı sadece yüzde 57’ydi.

Büyük Yanılsama: Ortadoğu’da Amerikan Hırsının Yükselişi ve Çöküşü (The Rise and Fall of American Ambition in the Middle East) adlı kitabında eski ABD yetkilisi Steven Simon, ABD’nin milyonlarca Arap ve Müslümanın ölümüne ve toplumlarının yıkımına neden olan savaşlar için 5-7 trilyon dolar harcadığını tahmin ediyor. Ayrıca bu çatışmalar binlerce ABD askerinin ölümüne, on binlercesinin yaralanmasına ve yaklaşık 30.000 ABD gazisinin intiharına yol açtı.

O halde daha fazla Ortadoğulunun (ve Amerikalının) bölgenin Amerika’dan ayrılması ve en azından Amerika’nın bölgeden az da olsa çekilmesinin kaçınılmaz olduğu kadar arzu edilen bir durum olduğu konusunda hemfikir olması tesadüf değil.

Olayların böyle bir yön değiştirmesi, her iki taraf için de son derece önemli ve uzun vadede karmaşık sonuçlar doğuracak ve Amerika’nın dış politikasını değiştirmeyi seçip seçmeyeceği ve nasıl değiştireceği ile belirlenecek.

Ancak bu başka günün tartışma konusu.

Çok Okunanlar

Exit mobile version