GÖRÜŞ

Ortaklıktan ittifaka: neden şimdi?

Yayınlanma

Önceki yazımda Si Tsinpin’in Moskova ziyareti ve iki ülke arasındaki ilişkilere sadece Rusya açısından bakmıştım; bugün ana başlıklar halinde olsa bile bunu Çin açısından yapmak gerek.

* * *

Heyetlerden başlayalım. Rusya tarafından dar görüşmelere Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı D. Medvedev, Dışişleri Bakanı S. Lavrov, Savunma Bakanı S. Şoygu’dan başka Merkez Bankası Başkanı E. Nabiullina, Maliye Bakanı A. Siluanov (dar görüşmelerde yoktu, sadece genişletilmiş görüşmelere katıldı), özellikle askeri sanayi alanındaki devlet tekellerinin yöneticileri ve başta Aleksandr Novak olmak üzere hemen bütün başbakan yardımcıları katıldılar. Bütün görüşmelerde Çin tarafından da eşit sayıda delege hazır bulundu. Si Tsinpin ayrıca Başbakan Mişustin’i de ziyaret etti. Başka hiçbir şey olmasaydı bile karşılıklı heyetlerin bu kapsamı, Si Tsinpin’in Moskova ziyaretinin doğrudan doğruya batıya bir meydan okuma anlamına geldiğini göstermeye yeterdi.

* * *

İmzalanan belgeler, meydan okumadan çok daha fazlası olduğunu gösteriyor.

Toplam 12 belge imzalandı; bunlar arasında en önemli iki tanesi, “karşılıklı ortaklık ve stratejik işbirliği ilişkilerinin derinleştirilmesine dair ortak açıklama” ile “2030’a kadar Rusya-Çin iktisadi işbirliğinin temel istikametlerinin geliştirilmesi planı üzerine ortak açıklama”; geri kalanları ise somut alanlarda mutabakat belgeleriydi.

Her iki ortak açıklama da son derece kritik; ancak ikincisi hak ettiği ilgiyi yeterince görmedi. Oysa ilki uluslararası siyasi işbirliğinin çerçevesini çizerken, ikincisi de bunun maddi altyapısını oluşturuyor.

Açıklamaya göre sekiz “kilit” istikamette iktisadi işbirliğinin geliştirilmesi planlanıyor. Söz konusu istikametler şunlar:

1) özellikle elektronik ve diğer inovasyon araçlarının geliştirilmesinde ticaretin hacminin artırılması ve optimizasyonu (inovasyon işbirliği, dijital ekonomi);

2) karşılıklı lojistik sisteminin kapsamlı olarak geliştirilmesi (her türlü ulaştırma yol ve araçları, sınır bölgesinde altyapının aşamalı olarak iyileştirilmesi);

3) mali işbirliği seviyesinin yükseltilmesi (iktisadi işbirliğinin her alanında yerli para birimlerinin daha geniş kullanılması; üstelik aslında burada da kalmıyor, Rusya’nın sunduğu perspektif çok daha kapsamlı: Putin basın toplantısı sırasında Rusya’nın Asya, Afrika ve Latin Amerika’daki diğer ticari ortaklarıyla da işlemleri yuan üzerinden yapabileceğini, dahası Rusya’nın bu ticari ortaklarının da üçüncü ülkelerle ticari ilişkilerinde “yuana dayalı bu hesap biçimlerinin gelişeceğinden emin” olduğunu söyledi);

4) enerji alanında kapsamlı ortaklığın güçlendirilmesi (karşılıklı ve küresel enerji güvenliği ve enerji sektöründe ortak stratejik projeler);

5) “metal, kimyasal gübre ve kimyasal sanayi ürünleri de dâhil temel emtia ve mineral kaynaklarının pazar ilkeleri temelinde karşılıklı tedariki alanında uzun vadeli ilişkilerin geliştirilmesi hedefiyle koordinasyonun temini”;

6) teknoloji ve inovasyon alanında işbirliğinin “Rusya ve Çin’in teknolojik liderliğinin temini hedefiyle” genişletilmesi;

7) çok daha yüksek sınai işbirliği (Çinli ve Rusyalı sanayi şirketlerinin katılımıyla yeni üretim zincirleri);

8) “her iki ülkenin gıda güvenliğinin temini amacıyla tarımda işbirliği seviyesinde ciddi bir artış”.

Bu durumda şunu söylemek mümkün: siyasi işbirliğinin çerçevesini çizen “karşılıklı ortaklık ve stratejik işbirliği ilişkilerinin derinleştirilmesine dair ortak açıklama” ortaklığı siyasi ittifaka vardırmayı amaçlıyor; iktisadi işbirliğinin çerçevesini çizen “2030’a kadar Rusya-Çin iktisadi işbirliğinin temel istikametlerinin geliştirilmesi planı üzerine ortak açıklama” ise aynı işi daha güçlü bir şekilde iktisadi alanda yapıyor.

* * *

Bu, bir gelecek planı; peki mevcut durum ne?

Rusya’nın dış ticaret hesaplamalarında yuanın rolü, sadece dış ticarette Çin pazarına sert bir kaymayı değil, aynı zamanda “dedolarizasyonun” boyutunu da gösteriyor. İhracatta yuanın payı (ülkeye giren döviz toplamına göre) 2022 başında yüzde 0,5’ti, yılsonunda yüzde 16’ya fırlamıştı; ithalatta yuanın payı ise (ülke dışına çıkan döviz toplamına göre) yüzde 4’ten 23’e çıkmıştı.

Hizmet ithalat-ihracat ilişkisi hacim olarak önemsiz, ancak ilişkinin niteliği açısından bir fikir verebilir. 2017’de Çin’in Rusya’ya yaptığı hizmet ihracatı 2,38 milyar dolardı, 2021’de 3,53’e çıktı; Çin’in Rusya’dan hizmet ithalatı ise aynı tarihlerde 2,39’dan 2,83’e yükseldi. 2019’da bir sıçramanın ardından tekrar düştüğü anlaşılıyor.

Rusya ve Çin arasındaki emtia ihracat-ithalat ilişkisi ise şöyle: 2013’te Çin Rusya’ya 45,59 milyar dolar ihracat yaptı; bu miktar 2022’de 114,15 milyar dolara çıktı. Çin’in Rusya’dan yaptığı ithalat ise aynı yıllarda 39,67 milyar dolardan 114,15 milyar dolara çıktı. İthalat ile ihracat arasındaki makas 2017’de döndü; 2020’den sonra ise hem ithalat hem ihracatta muazzam bir sıçrama oldu. Emtia ticareti bileşenleri tahmin edilebileceği gibi: Rusya doğal kaynak ihraç ediyor, Çin mamul madde.

Ancak Rusya’nın ihracatı, batı pazarındaki kaybını karşılamanın çok gerisinde.

Çin gümrük verilerine göre Rusya’nın geçen yıl 24 Şubat’tan beri Çin’e ihraç ettiği enerji kaynaklarının toplamı 88 milyar dolar. Bir önceki yıl bu miktar 57 milyar dolardı. Bunun içinde hampetrol ve petrol ürünleri, doğalgaz (sıkıştırılmış ve boru hattından) ve kömür var. Rusya’nın (BDT dışındaki ülkelere) toplam doğalgaz ihracatı geliri geçen yıl 127 milyar dolardı. Bu yıl doğalgaz fiyatlarının durumuna göre iyimser tahminle 61,6, kötümser tahminle 30,8 milyar dolara düşebilir. Geçen yıl (BDT dışındaki ülkelere) 128,3 milyar dolar olan toplam petrol ihracatı geliri ise bu yıl iyimser tahminle 87,8 veya kötümser tahminle 58,5 milyar dolara düşebilir. Sadece bu iki kalemden ihracat geliri kaybı en iyi tahminle bile 100 milyar dolardan fazla. Demek ki Rusya’nın Çin’e enerji ihracatında 2022’de bir önceki yıla göre 31 milyar dolar artış, Kuzey Akım 1 ve 2 sabotajından başka petrol ambargosuyla da kaybettiği geliri telafi etmenin çok uzağında. (Ayrıntılar için, bak. “Rusya’da yapısal değişim zorunluluğu: petrol-gaz ekonomisinden nasıl çıkılır?”)

Başka nedenlerin yanı sıra bu durum da içeride yapısal değişiklik için bir momentum yaratıyor, zira petrol-doğalgaz ekonomisi ve en genelde bağımlı ekonominin sadece istikametini değiştirerek varlığını koruması, aynı ölçüde yıkıcı sonuçlara yol açabilir. Bu durum, iktisadi ittifakın çerçevesini çizen ortak açıklamanın ilk başta göründüğünden bile çok daha hayati önem taşıdığını gösteriyor.

* * *

Si’nin, Rusya’da gelecek yıl yapılacak başkanlık seçimlerini Putin’in kazanacağından emin olduğunu söylemesi, malûmun ilanı olmaktan başka şu üç noktanın altını çiziyor:

1) karşılıklı ilişkilerin ancak Rusya’da Putin’in önderliğinin devam etmesi durumunda gelişeceği iması;

2) Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin yargı yetkisini pervasızca aşarak çıkardığı tutuklama kararına karşı en üst seviyede bir tavır alış;

3) Rusya’da (neredeyse imkânsız bir ihtimal olsa bile) olası bir renkli “devrim” anlamına gelecek şekilde Kremlin yönetimini devirecek bir iktidar değişikliğinin meşru görülmeyeceği hatırlatması.

* * *

Rusya’nın Ukrayna harekâtında silah ve mühimmat sıkıntısı çektiği ve bu ihtiyacını Çin’den karşılamayı planladığı, Çin’le işbirliğinin aynı zamanda bunu desteklemeye yönelik olduğu çokça ileri sürülüyor. Bu afaki bir iddiadır. Batı basınında ne söylenirse söylensin, silah sanayisinde üretim ve kapasite sorunu yaşanmadığı çok açık.

Putin, Si’nin ziyaretinin hemen arifesinde, bugün ellerinde olan modern silahların önemli bir bölümünün 2014’te ellerinde olmadığını, o tarihten beri sektörde güçlü bir modernizasyona gittiklerini açıklamış ve hipersonik füzeleri örnek göstermişti. Bu, batının Minsk mutabakatlarını Kiev rejimine zaman kazandırmak için kullanmasına neden izin verildiği sorusunun gerçek cevabı değilse bile doğru.

Çin’in Rusya’ya silah ve mühimmat vereceği iddiaları ve ABD-AB’nin buna yönelik tehditleri sadece olası bir büyük çatışma öncesi Çin’in mümkün olduğunca kriminalize edilmesi veya hiç değilse troyka ve uydularının Çin’e yönelik kapsamlı bir yaptırım saldırısı için şimdiden siyasi hazırlık amacı güdüyor.

Gerçekte Çin’in Rusya’ya savaş malzemesi (mühimmat, silah veya araç) vermesi neredeyse kesinlikle söz konusu değil, çünkü zaten “Çin, kendi silah sistemlerini (güdümlü füze, havadan havaya füze, İHA, lazer güdümlü bomba, vb.) Rusya’nın sistemleri üzerinde geliştiriyor”. Bunu iki buçuk yıl önce, “Kırılgan dev…” yazı dizisinde yazmıştım. Bugün de aynı görüşteyim. İki ülkenin heyetler arası görüşmelerinde askeri sanayinin önemli isimlerinin de hazır bulunması, Çin’in Rusya’ya savaş malzemesi anlamına gelmez, tam tersi anlamına gelir. Zaten bu yüzden ileri sürülen afaki iddiadan daha fazla önem taşır, zira Çin’in batıya karşı askeri gücünü Rusya ile artık siyasi ittifak haline gelmiş kapsamlı ortaklık içinde geliştirme kararlılığını gösterir.

* * *

Görüşmelerin en önemli başlıklarından biri, Kuzey Okyanusu meselesidir.

Putin dün Si Tsinpin ile resmi görüşmesinin ardından yapılan basın toplantısında, Rusya ve Çin’in Kuzey Kutup Yolu’nun geliştirilmesiyle ilgili bir çalışma grubu kurmaya hazır olduklarını söyledi. Bunu görüşmelerin en önemli sonuçlarından biri saymak gerek, zira Çin Arktik Okyanusu’nda en azından 2021 sonlarına kadar ABD yanlısı bir tutum almıştı. İlk defa en yüksek seviyede Kuzey Okyanusu’nda Rusya ile çalışma grubu kurulması kararının alınmış olması, Çin’in ABD ile Rusya’yı şu veya bu şekilde karşısına alan herhangi bir siyasi angajmana girmekten artık kesinlikle kaçındığını gösteriyor olmalı; öte yandan Rusya’nın Kuzey Kutup Yolu’na dair kendi tutumunu Çin’le uyumlu kılmak istediği de anlaşılıyor.

* * *

İtiraf etmeliyim ki Si’nin Moskova görüşmelerinin kapsamı ve sonuçları benim beklentilerimin çok ötesine geçti.

Çin’le ilgili görüşlerimi üç bölümlük “Kırılgan dev…”de epey ayrıntılı biçimde özetlemiştim. Orada Si’nin “ülkenin orta ve uzun vadeli iktisadi ve sosyal gelişme stratejisinin temelleri” olarak formüle ettiği “altı ilkesinin” üzerinde önemle durmuştum ve bu ilkelerin aslında en genelde iç pazarın genişletilmesine yönelik olduğunun altını çizmiştim. Temel iddiam şuydu:

Çin’in dünyanın fabrikası rolü, onun dev bir cüsseye erişmesine yol açtı, ama aynı zamanda kırılgan kıldı. Bu sadece iktisadi değil (pazarın çoğu zaman kontrol dışı faktörlere bağlı olması) aynı zamanda siyasi bir kırılganlık yaratıyordu (kontrol dışı faktörlerin başında troykanın hegemonyasının gelmesi ve troykanın bunu bir siyasi baskı aracı olarak kullanması). Dolayısıyla, Çin’in kırılganlığını aşmasının tek yolu iç pazarda alım gücünü yükseltmekten geçiyor: “Si… tüketimi Çin’de iktisadi büyümenin en önemli motoru sayıyor ve bunu, orta gelir seviyesindeki 400 milyon insana tevdi ediyor. Keza, gelir seviyesinin yükseltilmesini ‘en önemli siyasi hedef’ sayıyor. Başka deyişle, alım gücü yüksek batılı tüketici için üretilen ihraç mallarının giderek daha büyük bir bölümü iç pazarda tüketilmeli, bunun için de orta gelir seviyesindeki insanların gelirleri artırılmalı. Ancak bunu sınıf ilişkilerine köklü müdahale yoluyla yapmayacağını da vurguluyor: ‘Daha fazla insanın kendi çabalarıyla ota gelir seviyesi grubuna girmeleri için insan sermayesine yatırımları genişletmek şarttır.’” Hedef bu olunca, üretim ve ikmal zincirinin stabilizasyonu ve bunun için de sosyalist altyapı hayati önem taşıyor. Si’nin ikinci ilkesine göre: “Devlet işletmeleri… sosyalizmin en önemli maddi esası ve siyasi temelidir. … Daha güçlü, daha iyi ve daha büyük olmalıdırlar. Elbette devlet işletmeleri de reforme ve optimize edilmelidir, ama onlardan vazgeçilemez veya onlar zayıflatılamaz.” Üçüncü ilke, “şehirleşme stratejisinin iyileştirilmesi”, doğrudan doğruya ilk ilkeyle ilgilidir; bu aynı zamanda işçi sınıfının siyasi olarak güçlendirilmesini gerekli kılar.

Özetle “altı ilke”, troykanın hegemonya tehdidine karşı yapısal bir dönüşüm öngörüyordu; ancak bu dönüşümün hiç değilse geri dönülemez noktaya varıncaya kadar gerçekleştirilmesi için en azından 6-7 yıl gerekiyordu. Ama bu sürecin çok sancılı geçeceği belliydi, zira: “Emperyalizmin sosyalizmle dost olmadığı’ eski dönemin geri dönmesi, öngörülemezliği ve külfetli oluşu yüzünden, Çinli siyasetçileri ürkütüyor.”

Oysa aradan sadece iki yıl geçmişken Çin, endişelerini ve ürküntüsünü koruyor ise bile (Tayvan meselesindeki aşırı ihtiyatlı tutumu bunu gösteriyor) batıya karşı meydan okumaktan çekinmedi ve troykanın bir numaralı düşman ilan ettiği Rusya ile “stratejik ortaklıktan” iktisat alanını da kapsayan bir ittifaka yöneldi.

Si’nin sınırsız yetkiler kazandığı kongrenin ardından atılan bu adım, Çin’de doğabilecek olası siyasi tehditlerin artık ciddi bir önemi kalmadığını da gösteriyor olmalı.

Çok Okunanlar

Exit mobile version