GÖRÜŞ

Ortaklıktan ittifaka yeni adımlar

Yayınlanma

Çin Savunma Bakanı Li Şangfu’nun üç günlük Moskova ziyareti sona erdi.

Li ziyaretinin ilk günü, 16 Nisan’da Putin tarafından kabul edildi. Kabulde Şoygu da hazır bulundu. Kremlin, önemli ziyaretlerde hep yaptığı gibi, görüşmenin dökümünü resmi sitesinde yayınladı.

Dikkat çekici ifadeler vardı, not etmek gerek.

Görüşmeler

Putin konuşmasına Li’nin Rusya’ya, “büyük dostumuz, benim dostum, Çin Halk Cumhuriyeti Başkanı yoldaş Si Tsinpin’in ziyaretinden hemen sonra” geldiğini vurgulayarak başladı. (“Yoldaş” hitabına dikkat edin.) Daha üçüncü cümlede iki lider arasında askeri kanallarda işbirliği meselesine de temas ettiklerini belirtti. Birkaç cümlelik bir açılış konuşmasıydı bu, ama genel bir protokol konuşmasının ötesine geçiyordu: iki ülkenin düzenli olarak yararlı istihbarat değiş tokuşunda bulunduklarını, askeri-teknolojik alanda işbirliği yaptıklarını ve “Uzakdoğu’da, Avrupa’da, denizde, karada, havada” ortak tatbikatlar yürüttüklerini hatırlattı.

Li, ilk defa 2017’de bir askeri-teknolojik işbirliği komisyonu toplantılarına katılmak için Çin heyetiyle birlikte Rusya’ya geldiğini ve o günden bu yana iki ülke arasındaki askeri ve askeri-teknolojik işbirliğinin hızla geliştiğini vurguladı. Rusya’ya bu ikinci ziyaretinin, Putin ve Si arasında varılan mutabakatların hayata geçirilmesine yönelik olduğunu, bakanlığa atandıktan sonra ilk yurtdışı ziyareti için Rusya’yı “özellikle”, “ikili ilişkilerimizin hususi niteliğini ve stratejik önemini vurgulamak için” seçtiğini söyledi.

En çarpıcı ifadeler, gerek Harici’nin haberinde gerekse de benim günlük yorumumda öne çıkardığımız şu sözlerdi:

“İlişkilerimiz çok güçlü, soğuk savaş zamanlarının askeri-siyasi ittifaklarını aşıyor, bağlantısızlık, üçüncü bir tarafla cepheleşmeme ilkeleri üzerinde kuruluyor ve çok istikrarlı. … ilişkilerimiz yeni bir döneme girmiş durumda.”

Li Şangfu’nun Putin ile görüşmesi protokol açısından önemliydi elbette, ama daha önemlisi, Li’nin Şoygu ile görüşmesi. Şoygu görüşmenin basına açık bölümünde konuşmasına, Çinli meslektaşının ilk yurtdışı ziyareti için Rusya’yı seçmesine “büyük değer biçtiklerini” söyleyerek başladı: “Rusya-Çin kapsamlı ortaklığı ve stratejik işbirliği en yüksek seviyesinde bulunuyor; bunları geliştirmek, birbirimize milli güvenlik meseleleri de dahil olmak üzere kararlı destek sunmak zaruridir.” Li ise bir kez daha, Putin tarafından kabul edilmesinin büyük önem taşıdığını vurguladı ve iki ülke arasındaki işbirliğinin çerçevesini çok net ifadelerle çizdi: “Rusya ve Çin silahlı kuvvetleri, devlet başkanları arasında varılan mutabakatları muhakkak dikkatle gerçekleştirecek, askeri ve askeri-teknolojik işbirliğini ve ülkelerimiz arasındaki askeri ticareti ilerletecek. Bunları muhakkak yeni bir seviyeye taşıyacağız.”

Böylelikle her iki taraf da siyasi çerçeveyi alabildiğine geniş çizdi, ama görüşmelerin somut, pratik veçhesine dair muazzam bir ketumluk da dikkat çekiyor.

Mesajlar

Birincisi, Li’nin savunma bakanlığına atanmasının doğrudan doğruya Si Tsinpin’in inisiyatifi olduğu biliniyor; Çin Başkanı herhangi birini değil Rusya ile askeri işbirliğinin derinleştirilmesini isteyen ve bu yüzden S-400 anlaşmasındaki rolünden ötürü batı yaptırımları altında olan Li’yi atadı. Her ikisi aynı siyasi ekibin, aynı “çizginin” üyeleri. Dolayısıyla Li’nin ilk yurtdışı ziyaretinin Moskova olması zaten yeterince güçlü bir mesaj.

İkincisi, yeni bakanın askeri bir soğukkanlılığa rağmen Si’nin rolünün altını çok kalın çizen kelimeleri özellikle seçtiği belliydi. Bana kalırsa bu ifadeler, Brüksel’deki Çin elçisinin Putin ve Si arasındaki Moskova görüşmelerini küçük düşürücü sözlerinin ardından Si’nin iktidarda tayin edici olduğunun, Rusya ile ilişkileri geliştirmeye yönelik kararlılığını koruduğunun ve iki ülke arasındaki işbirliği çizgisinin değişmeyeceğinin güvencesi olarak seçilmişti. Keza, Li’nin sadece askeri alanla sınırlı kalmayıp iki ülkenin “omuz omuza durduklarını ve halklarımızın refahını yükseltmek üzerine çalıştıklarını” belirtmesi de bu çerçevede değerlendirilmeli: Çin tarafı belli ki, hangi pratik sorunla karşılaşılırsa karşılaşılsın stratejik tercihin değişmeyeceğini vurgulamak istiyordu.

“İki çizgi

Çin tarafında dikkate alınması gereken üç olay, Pekin’de “iki çizgi mücadelesinin” işlediğine yorulmalı.

İlki, Çin’in AB nezdindeki büyükelçisi Fu Tsun’un şu sözleri. Şöyle demişti: (Putin ve Si görüşmesinde vurgulanan) “Sınırsız dostluk, retorikten başka bir şey değil.” Bu sözler Moskova’da büyük tepki çekti, ama tepki elbette, Peskov’un bununla ilgili bir soru üzerine kullandığı şu ifadeler dışında resmi ifadelere yansımadı: “Kremlin,” (Putin ile Si Tsinpin’in Moskova’da gerçekleşen) “temasların muhtevasını ve ruhunu esas alıyor.”

İkincisi, Çin dışişleri bakanının, Alman savaş sanayisinin temsilcisi ve Avrupa’nın en büyük savaş kışkırtıcısı partisi Yeşiller eşbaşkanı ve Berlin hükümetinin dışişleri bakanı Baerbock’un ortak basın toplantısındaki saldırgan, ilişkileri torpillemeye yönelik sözleri karşısında belirgin şekilde alttan alması. Van İ’nin ÇKP MK Politbüro’ya atanmasının arkasından bakanlığa getirilen Tsin Gan, bu savaş kışkırtıcısı kadının üsttenci, ukala ve neredeyse aşağılar sözlerine karşılık “kimseden ders almayacaklarını” söylemekle yetindi. Rusya’ya silah tedariki meselesiyle ilgili olarak ise “Çin’in ne Rusya’ya ne Ukrayna’ya silah tedarik ettiğini ve etmeyeceğini” belirtti. Böylece, batı ülkelerinin ikiyüzlülüğünü sözümona teşhir eder görünürken aslında Çin’in pozisyonuyla ilgili taahhüde girdi.

Üçüncüsü, gene Çin dışişleri bakanlığı sözcüsünün, Li’nin Moskova ziyaretini yorumlarken, iki ülke arasındaki işbirliğinin “üçüncü ülkeleri hedef almadığını, herhangi bir blok karşısında bağlantısızlık ve cepheleşmeme ilkeleri temelinde” olduğunu vurgulaması.

Bu “bağlantısızlık” meselesinin hem Pekin’de dışişleri tarafından hem Moskova’da savunma bakanı tarafından vurgulanmış olması, kelimenin bilinçli ve özenle seçildiğini gösteriyor; ama birincisinin dilinde “bağlantısızlık” Çin’in yakın tarihinde hep olduğu gibi batı karşısında kırılganlığı gizlemeye yarayan bir perdeyken Li’nin konuşmasında “retorikten başka bir şey değil”, zira konuşmanın ağırlık noktası, istikametin ittifak olduğunu, dolayısıyla bağlantısızlık ve bloksuzluk değil yeni bir blok anlamına geldiğini veya hiç değilse buna hazırlık yapıldığını gösteriyor.

Üç yılda ne değişti?

İki yıl önce Medya Günlüğü için Çin’le ilgili epey uzun bir dizi makale kaleme almıştım. Uzun bir pasajı alıntılamak gerekecek, zira her ne kadar Rusya açısından değişen bir şey yoksa da Çin’in pozisyonunda meydana gelen değişiklikleri açık seçik gösteriyor:

“… Putin döneminde Rusya’nın önceliği ABD’yi denklem dışına itmek, Çin’in önceliği ise denklemde ABD ile birlikte tayin edici rol kazanmaktır. Bu, her iki ülkenin kendince kırılgan durumunun sonucudur. Rusya’nın kırılganlığı, kapitalist dünya sisteminde bir çevre ekonomisi olmasıdır; bağımsızlığını korumak için enerji ve savunma sektörlerinde mutlak devlet denetimine dayanan devlet kapitalizmi vasıtasıyla ABD’ye karşı mücadele etmek zorundadır, zira bağımsızlığa yönelik tehdit esas itibariyle ABD’den gelmektedir. Çin’in kırılganlığı ise tam da dev bir fabrika olmasından kaynaklanır; üretim dış pazar için yapılıyor, dolayısıyla batıda gümrük duvarlarının yükseltilmesiyle ve başka nedenlerle doğması muhtemel, kendi kontrolü dışındaki talep eksikliği tehdidiyle karşı karşıya, teknoloji üreticisi değil, dünya fabrikası olmayı sürdürmek için iş gücünü ucuz tutmak zorunda, bu da iç talebin zoraki daraltılması sonucunu doğurmaktan başka sistemin geleceği için tehdit yaratıyor. Bütün bu nedenlerle Çin de ABD ile anlaşmak zorunda.

“Si’nin ‘yeni stratejisi’ bu tehlikeleri ortadan kaldırmaya, eğilimleri tersine çevirmeye yönelik kapsamlı bir eylem planıdır, ancak birincisi bu ‘yeni’ uzun vadede hedefleniyor, ne kadar başarılı olacağı henüz belirsiz olduğu gibi, mevcut şartlarda eski de varlığını korumaya devam ediyor. İkincisi ise, hem ABD, dünya kapitalist sisteminin siyasi ve askeri motoru olmaya devam ettiği sürece sistemin ekonomik dengelerinin değişmesine engel olabilecek vasıtalara sahiptir, hem de Çin, gerilimi sistemin çöküşü sınırlarına götürecek güç ve cesaretten yoksundur. …

“Açık ki Çin… ABD ile çatışmamayı Rusya ile ittifakın önüne koyuyor. Çin’in bu siyasetinin yakın zamanda değişeceği beklentisi gerçekçi değildir.

“Bütün bu karşılıklı nedenlerle, ittifak ilişkisinin ön-ittifak aşamasını geçmesi pek mümkün görünmüyor.”

Ne var ki bu ilişki biçimi, benim beklediğimden çok daha hızlı değişti; Çin’in iç pazarı genişletme siyasetinin başarısı için 6-7 yıl öngörmüştüm, ama sadece üç yıl sonra (Si’nin “altı ilkesi” 2020 tarihlidir) siyasi eğilim değişti.

Bunda tayin edici rolü ÇKP’nin o değişmez ilkesi oynadı: “iki çizgi mücadelesi”.

“İki çizgi mücadelesi” mehter yürüyüşüne benzer; yalnız tek bir farkla: iktidarda sağ varken Çin bir adım ileri iki adım geri gider, iktidarda sol varken ise bir adım geri iki adım ileri.

Si’nin Çin Halk Kongresi’nde yeniden başkanlığa seçilmesi, (uluslararası ilişkiler açısından dışişleri bürokrasisinin temsil ettiği) sağ karşısında solun zaferi anlamına geliyor; belki de sol ülkenin siyasi sistemindeki otoritesini uzun bir zamandır ilk defa bu derece sağlamlaştırmayı başardı.

Harici’de Çin’le ilgili bir önceki yazımda, Putin ile Si Tsinpin arasındaki görüşmeleri değerlendirirken iki ülke arasındaki ilişkilerin “stratejik ortaklığı” geride bırakmakta ve artık ittifak ilişkisine evrilmekte olduğunu vurgulamıştım. Çizgiler yer değiştirene kadar bu süreç devam edecektir.

“İki çizginin” sadece Çin açısından değil küresel sonuçları da olmuştur; ama belki de ilk defa, Sovyet çatışmasını, Kissinger görüşmesini, “iki sistem” rejimini bile geride bırakacak kadar önemli sonuçlar doğurmak üzere.

Çok Okunanlar

Exit mobile version