“Planlama”, Rusya ekonomi yönetiminin en sevmediği kelimeler arasında, çünkü ister istemez Sovyetler Birliği’ni hatırlatıyor ve dahası, kaçınılmaz olarak, devletin stratejik planlamaya girişebilmesi için ekonomide stratejik üstünlüğünü, tayin ediciliğini kurması ve koruması gerektiği kabulünden yola çıkıyor.
Nazarov’un doçentlik tezini yorumlarken, Rusya’nın krizden çıkışının “az çok planlı bir ekonomiyi öngerektirdiğinin” altını çizmiştim; zira ülkenin karşı karşıya bulunduğu seçenekler sadece şunlardan ibarettir:
“1) siyasi bir devrimin tetikleyeceği iktisadi, yahut tepeden gelen doğrudan doğruya siyasi bir devrimle mülkiyet ilişkilerinin değiştirilmesi. Bu, en imkânsız yoldur, zira devrimin ardından yeniden kuruluşu kimse vaat edemez, 90’ların ilan edilmemiş iç savaşları andıran derin anarşi ortamına dönmeyi de halk kesimlerinin hiçbiri istemez. 2) Mülkiyet ilişkilerine dokunmadan, mülk sahiplerine belli sınırlar içinde kâr payları öngören bir planlı ekonominin geliştirilmesi. 3) Büyük burjuvazinin eylem programı. Bu program, nihai anlamda… aslında devletin fiilen ‘işadamlarına’ devredilmesinden başka bir anlam taşımıyor.”
Optimum seçenek, ikincisidir. Bununla birlikte özelleştirmenin faziletlerine dair bulaşık suyundan farksız argümanlarla yapılan muazzam ideolojik saldırı, ve daha önemlisi, saldırının doğrudan doğruya “mali blok” tarafından örgütlenmesi, halkın geleceği açısından büyük tehdit.
Tehdidi büyüten temel faktör, mevcut sistem içinde bütçe açığının kapatılamaması. Açığın, bu yıl GSYH’nın yüzde 2-3’ünü bulması bekleniyor ve bu, geleneksel olarak bütçe fazlası veren Rusya ekonomisi için yıkıcı etkiler doğurabilir. Kremlin’in halkın alım gücünü destekleme siyaseti bu yüzden, daha doğrusu bu bahaneyle “mali blok” tarafından dirençle karşılanıyor; savunma dışındaki bütçe giderlerinin yüzde 10 kısılması kararı bloğun baskısını gösteriyor. Utangaç “strateji” burjuvaziyi doğrudan baskı altına almaktan kaçınıyor; windfall tax bile bütçe açığı için çekirdek parası kabilinden olmasına rağmen orasından burasından budanıp duruyor.
Rakamlara bakalım: geçen yıl ekim ayı tahminlerine göre Rusya’nın bütçe gelirleri 26,13, giderleri 29,06 trilyon ruble olacak. Beklenen GSYH 149,95 trilyon ruble. Bütçe açığı (iyimser hesapla), GSYH’nın yüzde 2’si. Büyük burjuvaziye aşırı kârdan biçilen ek vergi (windfall tax) ise 300 milyar rubleyi aşmıyor. Açığın sadece yüzde 10’u!
Demek ki taban tabana zıt iki eğilim bir arada.
İlki, büyük burjuvazinin (ama orta ve küçük burjuvazinin değil; zira bunların yaşaması ve yükselmesi hiç değilse bugün için büyük burjuvazi karşısında haklarının korunmasından, dolayısıyla devletin düzenleyici rolünün güçlendirilmesinden geçiyor) ve “mali bloğun” önermekle kalmayıp bütçe açığının kriz yaratma potansiyelinden yararlanarak (ve bunu kışkırtarak) düpedüz dayattığı formül: kamuyu satalım. Ama 1990’ların dünyada bir eşi benzeri daha olmayan gasp, soygun ve talanı henüz unutulmuş değil; bu nedenle burjuvazi ve mali blok dayatmasını neoliberal dönemin en alımlı kelimesiyle süslüyor: liyakat.
İkincisi, solun ve silovikinin önerdiği, öngördüğü ve hatta elinden geldiğince dayattığı millileştirme ve “stratejik planlama”.
Millileştirme ise en uç tedbir ve Kaliningrad limanında veya özellikle federal bölgelerde yerel oligarkların gücünü kırmayı da amaçlayan el koymalarda olduğu gibi adı konulmamış millileştirmeler devam ediyor olsa bile, önerinin kapsadığı tarzda bir sektörel millileştirme yok ve bunu beklememek gerek. Ama stratejik planlama da mülkiyet yerine kontrolü geçirerek aynı sonucu almayı amaçlıyor; zira bu planlama, eğer yaklaşımdaki farklılıkları bir kenara koyarsak, en kaba hatlarıyla, özel sektörün mülkiyet hakkına dokunmadan kontrolü fiilen devletin üstlenmesi anlamına geliyor. Bu kesimin baskısı bir ittifak olarak Kremlin’de ister istemez karşılık buluyor; zira: “ekonomide devletin alanının daraltılması hem ekonomiyi yıkım tehdidiyle karşı karşıya koyar hem de bonapartizmin ayaklarını kopartır, zaten talebin nedeni de budur.”
Bütçe açığı ve emperyalist troykayla sürekli gerilim (askeri, siyasi, iktisadi), geleceğe yönelik belirsizlik ve acil çözümler bulunması ihtiyacı özelleştirmecilerin elini güçlendiriyor. Devletliliğin korunmasını amaçlayan yapısal yaklaşım bununla çatışıyor olsa bile acil çözüm üretemiyor, üretmeye çalıştığı bütün yeni çözümler de “mali bloğun” duvarına çarpıp tuz buz oluyor. Patruşev’in geçen yıl dolar yerine sınırlı bir altın ve döviz sepeti standardına geçilmesi önerisi, tam da bu ortama tanıklık etti; blok, hem Maliye Bakanlığı yetkililerinin hem de doğrudan doğruya Nabiullina’nın ağzından Patruşev’i yalanlamakla kalmadı, küçümsedi ve neredeyse aşağıladı.
Geçen ayın ortasına kadar bu defa da aynı çatışmanın devam edeceğine ve özelleştirmecilerin tedricen daha fazla güç kazanacaklarına inanıyordum; stratejik üniter ve anonim devlet işletmeleri listesinde yeni revizyonlara gidileceğini düşünüyordum. Bu düşüncemden tamamen vazgeçmiş değilim; ancak mayıs ortasında, üstelik de “mali bloğun” ve büyük burjuvazinin gösterisini sergilediği St. Petersburg Ekonomi Forumu’nda yapılan bir konuşma, bu siyasetin benim tahmin ettiğimden daha fazla dirençle karşılaştığını ve planlamacıların belki de güçlü bir müttefik bulduklarını gösterdi: Moskova’yı bir tür serbest bölge haline getiren ve liberal kanadın önde gelenlerinden kabul edilen Moskova Belediye Başkanı Sergey Sobyanin, 15 Haziran’da, özelleştirme düşüncesine (kategorik olarak değilse bile) karşı çıktı.
Sobyanin, Moskova’da orta burjuvaziyi geliştirmeye yönelik girişimlerinin altını çizdi: “Tabii ki bazı anlaşmalar yapıyoruz, küçük işletmelere mülk satıyoruz, bazı ulaşım merkezlerini açık artırmaya çıkarıyoruz.” Ancak bunlar orta burjuvaziyle ilgiliydi; büyük işletmelere gelince, Sobyanin çok net ifadelerle Moskova’da “özelleştirilecek tesis olmadığını” söyledi; bugün büyük devlet işletmelerinin özelleştirmenin ancak ucuza özelleştirilebileceğini vurguladı ve şöyle dedi: “Bugün satmak değil satın almak gerek.”
“Satın almak” ifadesine dikkat çekerek bitirelim. Devletin “stratejik planlama” kapsamında göz koyduğu sektörel işletmelere, burjuva hukuku korunarak ve çatışmalı ittifak bozulmadan, satın alma veya satmaya zorlama şeklinde el konulabilir.
* * *
Ek. Küçük sözlük.
VTB: Rusya’nın en büyük ikinci bankası. Yüzde 60,93 Rusya Devlet Varlık İdaresine (Rosimuşçestvo) ait, yüzde 8’i piyasada, yüzde 31,07’si ise devlet kontrolündeki ayrıcalıklı hisseler. Toplamda hisselerin yüzde 92’si devlete ait.
Sberbank: Rusya’nın en büyük bankası. Yatırılmış sermayesinin yüzde 50+1 hissesi (hissedar oylarının yüzde 52,32’si) Maliye Bakanlığı’nın kontrolündeki Milli Varlık Fonu’na ait. Özel kişilerin elinde yüzde 2,84, yabancı yatırımcıların elinde yüzde 45’ten fazla hisse var.
Transneft: yüzde 78,55’i Rusimuşçestvo nezdinde devlete, 19,31’i nominal olarak Milli Ödeme Depozitörü (NRD), 1,59’u Transneft Grup’a, 0,55i özel kişilere ait.
RJD: Tamamen devlete ait.
Poçta Rossii: Tamamen devlete (Rosimuşçestvo)
Rostelekom: yüzde 38,2’si devlete (Rosimuşçestvo) ait, 28,6’sı serbest piyasada, 24’ten fazlası VTB ve iştiraklerine, 0,40’ı kendi iştiraklerine ait; kalanı özel kişilerin ellerinde.
Rosteh: Tamamen devlete ait.
Rosatom: Tamamen devlete ait.
Rosneft: Yüzde 40,40’ı Rosneftegaz’a (tamamen devletin), 10,70’i NRD’ye, 19,75’i BP’ye, 18,46’sı QH’e, 10,36’sı kendi iştiraklerine ait.
OSK: Tamamen devlete ait.