GÖRÜŞ

Reisi’nin geride bıraktığı komplo teorileri ve İran ile kötü ilişkiler lobisi

Yayınlanma

İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin beraberindeki üst düzey yetkililerle birlikte helikopter kazasında vefat etmesiyle birlikte komplo teorileri ortaya saçıldı. Her zamanki gibi ilk anlatıldığında mantıklı gibi görünen ama bilgiyle biraz didiklenince dağılan bu teoriler günlerce Türk medyasını meşgul etti. İran ile her zaman ve her zeminde kavgalı olmaktan yana olan lobilerin bütün birlikleri mevzileri sağlamlaştırma gayretiyle televizyonlarda yerlerini aldılar ve kimisi İran’ın içinin kof olduğunu kimisi de işin içinde ne ‘acem oyunları’ bulunabileceğini anlatmaya çalıştılar.

KOMPLO ZENGİNİ ÜLKEYİZ

Neredeyse herkes Reisi’nin helikopterinin bir sabotaj sonucu düştüğünden/düşürüldüğünden emindi. Bu teorilere göre, helikopter çok eskiydi ve bir cumhurbaşkanına tahsis edilmemesi gerekiyordu. Hava şartlarının çok kötü olduğu bilindiği halde uçuş yapılmaması gerekiyordu ve bu kabul edilemez ciddi bir hata veya ihmaldi. Kısacası bu işin içinde bir bit yeniği vardı daha doğrusu olmalıydı. Fakat ‘peki ne olabilir’ sorusunun mantıklı bir karşılığını veren de olmadı. Herkes bir iç mücadeleden bahsediyor ve Dini Rehber/Lider unvanlı Hameney’i işaret ediyor; ama Reisi cumhurbaşkanlığı koltuğuna onun desteğiyle gelmişti.

Reisi’nin Hamaney’in yerine gelmesi ihtimalinden bahisle, dini liderin oğlunu o makama geçirmek istediği yönündeki komplolar çok hafif kalınca Hamaney’in ülkeyi daha radikal bir yönetime götürmek istediğinden dem vurdular. Oysa bütün bunları dini liderin tek başına yapamayacağı ve anayasal sürecin hemen devreye gireceği ortadaydı ve nitekim seçim takvimi açıklanarak süreç başlatıldı. Ayrıca dini liderin böyle bir gidişatı neden Reisi ile birlikte yap(a)mayacağının izahı da yok. İran’da yıllardır var olduğunu söyleyebileceğimiz reformcular ve muhafazakârlar ayrımında Hameney’in pek hoşlanmayacağı reformcular bile defalarca cumhurbaşkanı oldular ve iki dönem yani sekizer yıl görev yaptılar. Hiç birisi suikasta kurban gitmedi. En son 2021 yılına kadar sekiz yıl görev yapan Hasan Ruhani dini rehber ile özellikle dış politika konularında zaman zaman görüş ayrılığı içinde hareket etti. Ve o da eski denilen o helikopterlere 2021 yılına kadar defalarca binmiş olmalı vs.

Peki bundan sonra İran rejiminin daha radikal ve daha baskıcı olacağına dair ortaya atılan tezler doğru olabilir mi? Belki; ama bunun Reisi ve beraberindeki dışişleri bakanı Abdullahiyan’ın ölümü ile doğrudan alakası olmak zorunda değil. Kaldı ki, rejimin daha radikal ve baskıcı olacağına dair söylenenler iç politika ile ilgili ise o da pek tutarlı görünmüyor; çünkü, özellikle kadın kıyafetleri konusundaki sınırlamaların bilhassa Tahran gibi metropollerde gün geçtikçe fiilen uygulanamaz hale geldiği cenazelerin defnedildiği gün İran’dan haber geçen tecrübeli muhabirlerin dikkatli gözlemlerinden kaçmamıştı.

Öte yandan, İran rejiminin dış politikada daha ‘radikal’ davranacağından söz ediliyorsa, bu da tartışmalı bir alan olsa gerek. Gazze olaylarından itibaren İsrail hükümetinin doğrudan savaşa çekmek için epeyce tahrik ettiği bir dönemde Hameney-Reisi ikilisi zamanın kendi lehlerine işlediği tespitinden hareketle ihtiyatlı karşılıklar verdiler. İsrail’in Amerika’yı doğrudan yanına alacağından emin bir şekilde İran’a karşı savaş başlatmasına zemin hazırlayacak kadar kapsamlı bir misillemede bulunmadılar. Böylece savaş istemeyen Amerikan yönetiminin de İsrail’e karşı elini güçlendirmiş oldular. Bunun ötesinde ne radikalleşme olabilir ki…

Belki akla yatkın tek komplo bu işi İsrail’in yapmış/yaptırmış olabileceğiyle ilgili olabilirdi. Zamanın kendi aleyhine işlediğini düşündüğü için İran’ı doğrudan bir savaşa çekmek isteyen İsrail/Netanyahu bu işi kendilerinin yaptığını böbürlenerek anlatmak hatta bir miktar da detay vermek suretiyle bu işe sahiplenebilirdi. Böyle bir durumda İran’ın ılımlı davranmak ve savaşa sebep olmadan misillemede bulunmak gibi seçenekleri kalmayabilirdi. Muhtemelen Amerika ve Avrupa’yı tam kadro yanında göremeyebileceğini düşünen İsrail böyle bir yola gitmedi. Adının açıklanmasını istemeyen üst düzey İsrailli bazı yetkililer önemli bir gazeteciye bu işi kendilerinin yaptırdıklarını; çünkü İsrail’e saldırı emri veren hiçbir kişinin devlet başkanı dahi olsa sağ bırakılmayacağını fısıldadılar ama bu, şimdilik kaydıyla, pek inandırıcı gelmedi. Belki de İsrail Amerika ve Avrupa’yı tam olarak yanına alamayabileceği endişesine ilaveten İran’ın son misillemesinde kullandığı silah sistemlerinden biraz da ürkmüş olabilir.

TÜRKİYE AÇISINDAN

Meseleye Türkiye açısından bakacak olursak ilk sorunumuz ‘İran’la Kavga’ lobisi gibi duruyor. Her zaman ve her durumda İran’la kavga isteyen bir lobi var. Bu yıllarda bu lobinin önemli ayaklarından birisini siyasal İslamcı, selefi ve mezhepçi gruplar oluşturuyor. Bunlara göre İran her yerde ve her zaman Türkiye’nin aleyhine çalışıyor, Ankara’nın Orta Doğu’daki girişimlerini baltalıyor vs. Hatta hızını alamayıp İran’ın PKK’ya destek verdiğini ima eden veya açıkça söyleyen bile var. Lobinin bir başka unsurunu ise çoğu zaman kendisini Atatürkçü/Kemalist diye tanımlayanlar oluşturuyor. İran’ın İslamcı bir rejimle yönetilmekte olması bu grup için Tahran’a karşı mesafeli durulması için yeterli bir sebep.

Her iki grup da başka konularda konuşurken Amerika ve İsrail’i epeyce eleştiriyorlar; ancak mesele İran olunca bazen farkında olmadan Amerika ve İsrail’in çıkarlarına hizmet eden bir çizgide olduklarının farkına bile varamıyorlar sanırım. Amerika ve İsrail İran İslam Devrimi’nin (1979) yerleşmesinden bu yana Türkiye ile İran arasında laiklik merkezli bir savaş olmasından yanalar; çünkü Amerikan ve İsrail karşıtı İran rejiminin çökmesine gidecek bir sürecin Türkiye ile savaştan geçeceğini düşünüyorlar ki, son tahlilde bu analiz hiç de yanlış görünmüyor. Fakat böyle bir kapsamlı savaşın Türkiye’ye vereceği zararı bizlerin düşünmesi gerekiyor.

Amerika 1990’larda Ankara’da hemen hemen her hükümeti böyle bir yola teşvik etmek için çok uğraştı; ama Allah’tan sonuç alamadı. Devlet aklı galip geldi. Mevcut hükümet bir ara kendi dış politika yanlışlarından (Suriye ve Orta Doğu politikaları) dolayı Tahran ile ilişkileri epeyce gergin tuttu ve İran aleyhtarı çok sayıda açıklama yaptı ve girişimde bulundu ama sonuçta akıl galip geldi Ankara tümden sorunlu olan dış politikasına çeki düzen verdi. Fakat bu İran karşıtı lobi ortadan kalkmadı ve kendi İran ile iyi ilişkiler kurulmaması için verdiği kıyasıya mücadelesine tam gaz devam ediyor.

Son olayda da bunun peç çok örneğini gördük. Örneğin doğru olmadığı açıkça ortadayken İran’ın içinin askeri açıdan kof olduğunu anlatmaya çalışmanın amacı ne olabilir? İran’ın üzerine çullanmayı tavsiye etmenin başka bir yolu mu? Veya İran’ın her yerde ve her zaman Türkiye’nin aleyhine çalıştığını söylemek hangi gayeye hizmet eder? Suriye’den verilen örnekler İran’ın Türkiye’nin aleyhine çalıştığına (ki olabilir de) değil öncelikle Türkiye’nin Suriye politikasının yanlışlığına işaret eder.

Mesela Reisi’nin hayatını kaybettiği kaza üzerine yapılan yorumlarda ısrarla gözden uzak tutulan veya helikopterin kaza yaptığı bölgedekinden katbekat fazla oluşan komplo bulutları arasından yeterince göremeyip üzerinde durmadığımız bir gerçek İran’ın Azerbaycan ile sorunlarını Bakü’nün tezlerine yakın bir şekilde çözmüş olması. Üstelik de bunu Reisi hükümeti zamanında yapması… Bilindiği gibi, Reisi ve Dışişleri Bakanı Abdullahiyan göreve gelmelerinin hemen ardından 2020 yılında Azerbaycan’ın zaferiyle sonuçlanan İkinci Karabağ Savaşı’nın sonuçlarını kabul etmeyecek bir politika izleyeceklerinin intibaını vermişlerdi.

Zengezur Koridoru’na dolaylı olarak karşı çıkıyorlar ve Azerbaycan’ın kuvvet kullanarak bu koridoru açmaya kalkışması halinde İran ile Ermenistan arasındaki sınırın ortadan kalkacağını ve bunu kabul etmelerinin mümkün olmadığı söylüyorlardı. Fakat Moskova ile yaptıkları görüşmeler ve yürüttükleri bölgesel diplomasi bunun geriye dönüşünün mümkün olmadığını gösterdi. Türkiye’nin akıllıca yürüttüğü sessiz diplomasi de buna yardımcı oldu. Azerbaycan’ın 2023 yılı yazında yaptığı ikinci askeri harekata hiçbir şey demediler ve Zengezur Koridoru’nun zorla açılmayacağını gördüler. Şimdilerde Azerbaycan ile ilişkilerini canlı tutmak için gayret ediyorlar. Nitekim Reisi Azerbaycan sınırında Kız Kalesi adlı barajın açılışını Aliyev ile yaptıktan sonra Tahran’a dönmekteydi.

Bu satırların yazarı İran’ın Azerbaycan’a dokunmaya kalkışmasının Tahran’a çok ağır bir maliyet getireceğini defalarca yazmış/söylemiştir; ama aynı zamanda İran ile iyi ilişkilerden yanadır; çünkü Türkiye’nin dış politika çıkarları İran ile iyi ilişkilerden geçer. İran’ı küçümseyen, zaman zaman Pers İmparatorluğu, bazen de Farisi olduğunu söyleyerek ortaya fırlayan ve sürekli İran karşıtlığı yapan lobinin dış politika üzerinde fazlaca bir etkisi olmadığını görmekten de ayrıca memnundur. Aynı memnuniyet sürekli Rus ve Rusya düşmanlığı pompalayan Soğuk Savaş milliyetçilerinin gerek toplumsal hayatta gerekse siyaset planlamasında marjinelleşmesi için de geçerlidir.

Çok Okunanlar

Exit mobile version