DÜNYA BASINI

Rusya Güvenlik Konseyi Sekreteri Patruşev: ABD, Avrupa’yı işgal etti

Yayınlanma

Aşağıda, Rusya Federasyonu Güvenlik Konseyi Sekreteri Nikolay Patruşev’in 3 Mayıs’ta İzvestiya’ya verdiği mülakatın eksiksiz bir çevirisini bulacaksınız.

Benim birçok yerde “Bay Siloviki” diye tanımladığım, Rusya’da devletin tepesindeki en önemli birkaç isimden biri olan Patruşev, mülakat için genellikle “Argumentı i faktı” dergisini tercih ederdi; bu defa mülakatın İzvestiya’ya verilmesi, bu gazetenin liberal eğilimleri gözönüne alınırsa, özel bir önem taşıyor.

Mülakatın diğer bir önemi, Kiev rejimi tarafından Kremlin’e düzenlenen dron saldırısının arifesinde yayınlanmış olması. Mülakattaki genel atmosfer, batıya karşı sert bir retorikten başka, aslında daha önemlisi, “Ukrayna’nın bir devlet olarak korunmasının [zaten] ABD’nin planları arasında bulunmadığından” hareketle yaklaşan küresel felaketler karşısında batıyla işbirliği çağrısı olması; ama bu çağrı (o kült Sovyet filmine atıfla “kaderin istihzası” diye adlandırmak gerek) Kremlin saldırısıyla birlikte duvara çarptı.

Mülakatın bir başka önemi, 1922’de genç Sovyet cumhuriyetinin Britanya ile yaşadığı, Britanya’nın Rusya İmparatorluğu’nun altın rezervlerine el koymasıyla başlayan derin krize gönderme yapması; ne yazık ki tarih sıkça unutuluyor, bu nedenle tarihi paralelliğin hatırlatılması çok yerinde. Aynı dönemde Britanya’nın başını çektiği dış müdahaleyi de buna eklemeliyiz.

Mülakatın dördüncü önemi, özgül bir batı karşıtı ideolojiyi seslendirmesi. Putin’in geçen yıl ekim ayında Valday forumunda yaptığı konuşmayı yorumlarken bunu “muhafazakâr antikapitalizm” diye tanımlamış ve şunun altını çizmiştim: “Burada muhafazakârlık gelenekçilikten ziyade devrim karşıtı olmak anlamına geliyor.”

Patruşev’in mülakatını bu perspektifle okumayı, hatta mümkünse “muhafazakâr antikapitalizme” geri dönüp gözden geçirmeyi öneriyorum.

***

— Nikolay Platonoviç, sizinle Büyük Anavatan Savaşı’nda zaferin 78’inci yıldönümü arifesinde görüşüyoruz. Günümüz dünyasında, özellikle de batıda birçok insanın bu tarihi unutulmaya terk etmek, ülkemizin İkinci Dünya Savaşı’ndaki rolünü silikleştirmek istedikleri sır değil. Bu türden kampanyaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

— İkinci Dünya Savaşı’nın önemli bir sonucu Birleşmiş Milletler Örgütü’nün kurulmasıydı. Onun oluşturulmasında kilit rolü Sovyetler Birliği oynadı ve orada önde gelen bir mevkiyi işgal etti.

SSCB’nin dağılmasıyla birlikte Washington ve Londra tekkutuplu bir dünya kurma şanslarının doğduğu sanrısına kapıldılar. Anglosaksonlar bu idealden bugün de vazgeçmiyorlar. Batıdakiler dünya düzeninde radikal bir değişiklik yolunun Rusya’nın yok olmasından veya kayyum idaresi altında üçüncü sınıf bir ülke haline gelinceye kadar zayıflamasından geçtiğini düşünüyorlar.

Ancak bu arzuları devletimizin gücünü ve Rusya halkının bağımsızlık iradesini hesaba katmıyor. Bu nedenle egemenlik kurmaya çalışan Anglosaksonlar savaşın sonuçlarını revize etmeyi, Rusya’yı muzaffer ülke ve BM Güvenlik Konseyi daimi üyelik statüsünden yoksun kılmayı, tarihi yeniden yazmayı, çokuluslu Sovyet halkının kahramanca eylemini unutturmayı hedefliyorlar.

İkinci Dünya Savaşı tarihini çarpıtma girişimleri batıda daha son silah sesleri susmadan başladı. Çatışmanın daha ilk aşamalarında İngiltere’de, Avrupa’da savaşın başlamasının temel rolünü Sovyetler Birliği’ne yüklemek için sahte belgelerden bir derleme yayınlamaya giriştiler. Gerçeklerle en ufak vicdan azabı duymadan hokkabazlık yapan modern uzmanlar, Nazi Almanyasının saldırgan ideolojisini SSCB’nin komünist idealleriyle eşit tutmaya çalışıyor, aslında seleflerinin mühürlerini kullanıyorlar.

— Bu bağlamda batıda tarihin unutulmasına faşizmin insanlıkdışı özü hakkında suskunluk eşlik ediyor. Tarihin yeniden yazılmasına yönelim bu türden eğilimleri nasıl açıklarsınız?

— Nasıl susmasınlar? Anglosakson elitinin temsilcilerinin faşist idealleri paylaştıklarına, Hitler’i mali ve örgütsel olarak desteklediklerine dair çok sayıda inkâr edilemez olgu var, oysa bugün “demokratik” yüzlerini korumaları lazım. İster fraklı olsun ister üniformalı, hangi elbiseyi giyerse giysin faşizm ve nazizm mutlak kötülüktür. Dahası, Anglosaksonlar günümüzün jeopolitik problemlerini çözmek için neonazi ideolojisini bile isteye yeniden canlandırıyorlar. Bu tür deneyler hâkimiyete değil küresel bir felakete yol açar, bu nedenle sert ve uzlaşmaz şekilde bastırılmalıdırlar.

— Bazı batılı uzmanlar batının kendi iktisadi refahı için küresel hâkimiyetin zaruri olduğunu ileri sürüyorlar. Bu durumda Rusya tarihi olarak onlara engel mi?

— Bu anlamda onlarla hemfikir olunabilir. Rusya, kendi dünya düzenini kurmaya çalışan batının gırtlağındaki kemik. Yüzyıldan uzun bir zaman önce İngiliz coğrafyacı Mackinder tarihin coğrafi ekseni ve Heartland yani Rusya’nın üzerinde bulunduğu orta-dünya üzerine bilinen teorisini formüle etmişti. Heartland üzerinde kontrolün dünya adası dediği Avrasya üzerinde hâkimiyet anlamına geldiğini gösteriyordu. Ona göre Heartland üzerinde hâkimiyet Avrasya coğrafyası üzerinde kontrolün temelini oluşturur, bu da küresel hâkimiyete yol açar.

Devletimizin Doğu Avrupa’daki küçük devletlerden oluşan bir tür “hijyen koridoru” yardımıyla izole edilmesi düşüncesi de ona ait. Ukrayna’yı ve eski imparatorluğun diğer milli çeperlerini Rusya’dan koparma inisiyatifi Mackinder’den çıkmıştı. Bunca yıl geçti, hedefleri değişmedi.

— Yani batının jeopolitiği onun kalıplarına göre mi gelişiyor?

— Batının Rusya karşıtı küresel stratejisi asırlar geçse de değişmiyor. Mackinder’i hatırlama nedenim, batı uygarlığı denen şeyin Rusya’ya karşı sayısız saldırgan “haçlı” seferinin altına yerleştirenin o olması.

NATO’nun doğuya genişlemesi bile Napoléon, Kayzer Wilhelm ve Hitler’in hareket ettiği istikametlerde ilerliyor.

Ülkemize karşı bütün büyük fetih seferleri, Avrasya’daki başlıca jeopolitik güç olan ülkemizi tasfiye etmek için yürütüldü.

ABD İkinci Dünya Savaşı’nın hemen ardından Sovyetler Birliği’ni yok etmek onlarca Sovyet ve aynı zamanda Çin şehirlerini insanlık dışı atom bombardımanıyla yerle bir etmek niyetiyle için bir dizi plan hazırladı. Bu, Hiroşima ve Nagasaki’nin bombalanmasından sonra Japon halkına karşı nükleer terörün cezasız bırakılmasından güç alıyordu.

— ABD Dışişleri Bakanı Blinken Japonya’da nükleer bombaların sebep olduğu insani acılardan bahsetti. Tabii bunları Washington’un yaptığını bilinçli olarak suskunlukla geçiştirdi. Size göre neden nükleer çatışma ihtimalini mahkûm etmedi?

— Şaşılacak bir şey yok. Amerikalılar esasen savaşın ne olduğunu bilmiyorlar. Onların kıtasındaki son toplar 1865’te gümbürdedi. Ablukaların, yıkımların, açlığın, toplama kamplarının dehşetini yaşamadılar, milyonlarca insan kaybetmediler. Bu nedenle onların eliti silahlanmanın zarureti, Rusya’nın askeri olarak bozguna uğratılması, yeni savaşlara hazırlanılması üzerine kolaylıkla akıl yürütüyorlar. Uluslararası mutabakatları ihlal ediyor ve nükleer testleri yeniden başlatmaya tasasızca hazırlanıyorlar. AUKUS askeri birliği çerçevesinde Avustralya’ya nükleer güç reaktörleri bulunan denizaltılar inşa etme teknolojisini verme kararını alay edercesine alıyorlar.

— Ama bu çatışmada Avrupa esasen bütün olayların merkez üssünde bulunuyor. Olan biteni objektif şekilde değerlendirebilecek ve Washington’un önerdiği yolu reddedebilecek siyasetçi yok mu orada?

— Avrupa siyaseti bugün çok derin bir moral ve entelektüel çöküş içinde bulunuyor. En parlak örneği, batılı siyasetçilerin sadece birbirlerine Amerikan dışişleri el kitaplarını okumak için geldikleri Münih Güvenlik Konferansı.

ABD, Kuzey Atlantik İttifakı mekanizmalarını kendi ihtiyaçlarına göre kurmakla esasen Avrupa’yı işgal etti. Çıkışı olmayan bir duruma sokulan Avrupalı devlet adamları Eski Dünya’yı Amerikan deneyleri için ekonomi üssü haline getirdiler; NATO’nun askeri görevlerini uysalca yerine getiriyorlar. NATO komutanlığı ise Pentagon idaresi altında başka ülkelerin resmi yönetimlerini düpedüz görmezden gelerek doğrudan doğruya silah üreticileriyle birlikte çalışıyor.

NATO’nun genişlemesi Doğu Avrupa’nın başka bölgelerinin de kendi kontrolü altına girmesine imkân sağlıyor. Bu bağlamda belirleyici olan, yeni ülkeleri ittifaka katan algoritma. Bu, onay belgelerini başka birine değil ABD hükümetine vermek yoluyla “efendiye” sadakat yemini etmeyi emrediyor.

— Batı bütün eylemlerine teoriler ve gerekçeler getiriyor. Avrupa eliti, Dünya Ekonomi Forumu kurucu ve yöneticisi Klaus Schwab’ın sadece belli bir grup insan için müreffeh bir hayat kurmayı öngören “cesur yeni dünya” konseptine çok ciddi yaklaşmıştı. Eylemlerinin bugün bu konsepte göre belirlendiğini ileri sürebilir miyiz?

— Schwab ve benzerlerinin teorisine göre “cesur dünya” Rusya’yı ve Rusya’da yaşayanları kapsamıyor. Batı planlarına uygun olarak ülkemiz üzerindeki siyasi, askeri ve iktisadi baskısını devamlı şekilde sertleştiriyor.

NATO Doğu Avrupa ülkelerine ek askeri birlikler yerleştirdi. Bölgede yaklaşık 60 bin Amerikan askeri personeli konuşlandırılmış durumda. İttifak sınırlarımıza yakın askeri altyapısını modernize etti, kıtaların operasyon ve muharip hazırlık kapsam ve yoğunluğunu artırdı. Ukrayna’ya askeri araçlar ve silahlar sevk ediyor; Ukrayna ordusu için askerlerin eğitimine yönelik onlarca merkez açtı.

Terörizmle mücadelenin önemine dair sahtekârca açıklamalar yapan batı, Rusya’ya karşı terörist ve aşırılıkçı örgütleri aktif şekilde kullanıyor, 1990’lı yıllarda Kuzey Kafkasya’da kullandığı yöntemleri eyleme döküyor.

Batılı istihbarat servisleri ülkemiz topraklarında suç işlemeleri için Rusya halkına korku telkin edecekleri, devletimizin anayasal temellerini baltalayacakları umuduyla teröristleri ve sabotajcıları eğitiyor.

Anglosaksonlar Rusya’nın mali varlıklarını bloke etmekle İngiltere’nin Londra’nın Rusya İmparatorluğu’nun altın stokunu utanmadan mülk edindiği 1920’li yıllarda test ettiği şablonları kullanıyorlar.

— Ancak batı, Rusya’ya baskıdan başka Rusyalılar üzerinde enformatif-psikolojik baskıyı da aktif şekilde kullanıyor. Nihai hedefi nedir?

— Batı, ülkemizin ve halkımızın iç birliğini baltalamaya, yurttaşlarımızı demoralize etmeye, onlara değersizlik duygusu telkin etmeye çalışıyor. ABD ve Avrupa’daki bir dizi enstitü yorulmak bilmeksizin en delice sahte-bilimsel teoriler oluşturmak üzerine çalışıyorlar. Rusya vatandaşlarının bilincini yeni baştan formatlamanın, onların sözümona imparatorluk boyunduruğu altında bulunan başka milliyetlerin ve inançların yurttaşları önünde pişmanlığının zaruretini temellendiriyorlar.

Birkaç Amerikan vakfı, ABD Dışişleri ve Savunma Bakanlıkları siparişiyle “Başarısız devlet: Rusya’nın bölünmesi rehberi” başlığı altında alelacele kaleme alınmış bilimsel çalışmalarını Washington elitine sunuyorlar. Bunun yazarlarına göre kozlar esasen Rusya ile komşu devletlerin istikrarsızlığının sağlanması ve devam ettirilmesine, keza “beşinci kolun” desteklenmesini ve Rusya içinde ayrılıkçılığın kundaklanmasını da içeren bir enformasyon savaşına konulmalı.

Sadece George Soros’un yapılar (yeri gelmişken, kendisi İkinci Dünya Savaşı yıllarında Macaristan’daki kabiledaşlarını nazilere teslim etmişti) her yıl uydurma videolara, kurgulanmış fotoğraflara ve sosyal ağlardaki yalan haberlere 800 milyon dolar ayırıyor.

Batı, Rusya’nın ortak ve milli kimliğinin temellerini yıkmaya çalışıyor, bütün gücüyle bize yabancı, sosyal cinsiyet çeşitliliği ve tarihi revizyonizm gibi yeni şeyleri dayatıyor.

— Bu kültürel saldırganlığa engel olabilecek güçte miyiz?

— Rusya’nın karşıtları iyi ve cömert yanlarımızı kötüye kullanmaya alışkınlar. Rusya karşıtı fikirleri savunan batı beslemesi apolojistler liberalizm propagandası yaparak, vatan ve yurt sevgisi kavramlarını inkâr ederek düşmanın değirmenine su taşıyorlar. Bizim milli menfaatlerimizi, kültürümüzü ve tarihimizi, devletin geleceği kaygısıyla, amansızca savunmamız gerek. Batının propaganda makinesi şeref, asalet, metanet ruhuyla, halkımıza has sarsılmaz bir moralle karşılaştığında işleyemez. Rusya karşıtı saldırgan eylemler için zemin teşkil eden yalancı-bilimsel rusofobik teorileri çürütmeyi unutmadan geleneksel manevi-ahlaki değerleri kapsamlı bir şekilde korumak ve güçlendirmek, şart.

— Başka türlü bir baskıdan da söz edelim. Size göre, batının, iklim meselesini kullanarak Rusya’nın doğal kaynaklarının kontrolünü sağlamayı hedeflediği iddiası doğru mu?

— ABD ve onun Avrupalı müşterileri hiç utanıp çekinmeden uluslararası örgütlerin tribünlerinden Rusya’nın su kaynaklarının gezegendeki bütün devletler tarafından kullanılması gerektiği fikirlerini ileri sürmeye kendilerinde hak görüyorlar. Rakamlar üzerinde utanmadan cambazlık yapıyor ve güya Rusya’daki tatlı su rezervlerinin bu ülkede yaşayan insanların sayısı ve ülkenin iktisadi faaliyetiyle hiçbir ilgisi olmadığını söylüyorlar. Onlara angaje batılı bilimadamları ve siyasetçiler ise kategorik olarak sadece kolektif batı ülkelerinin dünyadaki doğal kaynaklar üzerinde hak sahibi olduğunu, Rusya’nın ise bu kaynakları adaletsiz şekilde aldığını söyleme cüreti gösteriyorlar. Batı bu tür açıklamalarla aslında Rusya’nın doğal kaynaklarına sahip olmaksızın yapamayacağını itiraf ediyor.

— Nükleer enerjiden vazgeçen Almanya geçtiğimiz günlerde üç nükleer santralini kapattı. Size göre Berlin neye güveniyor?

— Almanya yönetimi enerji kapasitesinin azaltılmasını teşvik ederek milli ekonomiyi enerji üretiminden yoksun kılıyor. Avrupalı yetkililerin güvendiği yenilenebilir enerji kaynakları nükleer santrallerde üretilen enerjinin yerini tamamen dolduramaz. Nükleer enerji sadece güvenilir bir enerji kaynağı değil, aynı zamanda enerji üretiminde ekolojik olarak en temiz yöntemlerden biri.

Avrupa son 20 yıldır ormanlarının dörtte birini kaybetti, zira yenilenebilir enerjinin yüzde 60’ı biyokütleden üretiliyor, bunun da neredeyse yarısı keresteden geliyor. Avrupa bu tempoyla tamamen ormansız kalacak.

Avrupalı yetkililer çevre gündemini ileri sürmekle profesyonel ekolojistlerin enerji alanında Rusya ile işbirliğinin yararı üzerine yaptıkları çıkarımları kategorik olarak gözardı ediyorlar.

— Aternatif enerji kaynaklarının güvenilirliği de birçok şarta bağlı. Mesela Kamçatka’daki Şiveluç volkanının püskürmesi güneş panellerini devirdi. Üstelik Şiveluç ne Vezüv ne de dünyadaki en tehlikeli uyuyan volkan sayılan ABD’deki Yellowstone…

— Yellowstone volkanını mı hatırlattınız? Uyanacak olursa bu benzeri görülmemiş bir felaket olur. İnsanlığın bildiği bütün püskürmelerden bin kat daha fazlasını yapabilir. Gözlemler volkanın aktivitesinin yıldan yıla arttığını, içindeki magmanın büyük bir hızla yüzeye yaklaştığını gösteriyor. Çevresinde meydana gelen depremlerin sayısı da devamlı artıyor; yılda 2 bine ulaşıyor.

Yapılan araştırmalar beklenen püskürme ve sonuçlarını modellemeye imkân veriyor. Kuzey Amerika’da canlı her şeyin ölümü kaçınılmaz sayılıyor. Gezegende yaşayanların büyük bölümü, zincir halinde volkanik püskürmelerden, depremlerden, tsunamilerden ve asit yağmurlarından etkilenecek. Ama bu, Amerika halkını heyecanlandırıyor, Amerika’nın siyasetçilerini değil.

Halkın ve iktisadi altyapının volkanların yokedici gücüne karşı korunması problemi volkanoloji alanında bilimsel araştırmaların geliştirilmesini gerektiriyor. Yaptırımların sayısını obsesif bir şekilde devamlı artıran batılı ülkelerin Rusya’dan uzaklaşması değil bilimsel alanda, jeoloji de içinde, işbirliğini devam ettirmesi gerek. İnsan hayatının geliştirilmesi ve korunması gereği araştırmalar ve başarılar bütün insanlığa ait olmalı.

Ellerinin altında Yellowstone olan Amerikalı yetkililerin halkın bilgeliğini daha sık hatırlamalarını dilemek geliyor içimden. Bir İngiliz atasözü şöyle der: camdan evlerde yaşayanlar taş atmamalı. Başka devletlerin ve halkların kaderini tayin eden Washington’un Pompei’deki antik Romalıların da dertsiz tasasız yaşadıklarını ve sefahatten uzak durmadıklarını hatırlamaları gerek.

Bu arada, Amerika’da kimileri olası bir püskürme halinde en güvenli yerlerin Doğu Avrupa ve Sibirya olacağını ileri sürüyorlar. Belli ki bu noktada Anglosakson elitinin neden bu Heartland’a sahip olma amacı güttükleri sorusunun cevabı da açığa çıkıyor.

— İnsani felaketler ve bunların yakınlaşması ülkeleri çatışmalara değil işbirliğine itmeli. Ama koronavirüsle mücadeledeki küresel deneyim tam tersini gösterdi. Ne dersiniz, benzer ölçekte yeni bir problemin ortaya çıkması halinde ülkelerin bölünmüşlüğü tecrübesi tekrar mı edecek? Yoksa insanlar durumu hükümetlerinden başka türlü mü görüyorlar?

— Dost olmayan diğer ülkelerde olduğu gibi ABD’de de Rusya’ya yönelik olumlu düşünceler besleyen insanlar yaşadığını unutmamak gerek. Saygın Amerikalılar ve Avrupalılar Washington’un Rusya karşıtı propagandasını tamamen görmezden gelebilir, ülkemize gelebilir ve Rusya kanunlarına uyma ve kültürümüze saygı gösterme şartıyla Rusya Federasyonu vatandaşları olabilirler.

Yeri gelmişken, devamlı ikametgâh olarak Rusya’yı tercih etmek isteyenlerin sayısı artıyor. Bunların çoğunluğu, Rusya’da korunan ama Amerika’da çoktan ayaklar altına alınmış olan moral ve ahlaki değerler bağlamında yakın olan inançları güçlü hıristiyanlar.

Bilgi için: geçtiğimiz yıl başka ülkelerin pasaportlarını alan ABD vatandaşlarının sayısı üçe katlandı. Meşum “Amerikan rüyası” miti havaya savruldu. Birleşik Devletler bugün kelimenin tam anlamıyla Ortaçağ’a yuvarlandı. ABD yetkilileri radikalleşen bireylerin vahşetine seyirci kalıyor, yurttaşlarını Black Lives Matter aktivistleri önünde eğilmek zorunda bırakıyor. Medya organlarının temsilcilerine yönelik şiddetlenen zulüm gerçek bir cadı avı olarak tanımlanabilir. Son iki yıldır ABD’de muhabirlere 300’ün üzerinde saldırı yapıldı. Onlarca gazeteci, yetkililerin susmayı tercih ettikleri konularda röportajlar hazırlarken sırf mesleki yükümlülüklerini yerine getirdikleri yüzünden tutuklandılar.

ABD’deki iç siyasi gelişmeler çalkantılı bir nitelik kazanıyor ve elit, şirketler ve iktidar yapıları arasındaki uzlaşmaz ihtilaflar yüzünden kontrol edilemez hale geliyor.

— Çalkantı sadece bu ülkenin içinde değil sınırları dışında da gözlenebiliyor. Ve bütün bunlar doğal afetler ve ardı kesilmeyen iktisadi krizler ortamında yaşanıyor. Sizin görüşünüze göre, eğer öyleyse bu şartlarda Ukrayna, ABD’nin nesine gerek?

— Ukrayna Amerikalılara sadece mevcut doğal kaynakların geleneksel nüfus olmaksızın acımasızca sömürü objesi olarak gerek. Washington bu neonazi siyasetini takip ederek ülkeyi milyonlarca insanın ülke dışında sosyal-iktisadi problemlere ve profaşist zulme karşı koruma kazanmak için kitlesel olarak terk ettiği bir toprak parçasına çevirdi. Ukrayna’da Washington tarafından örgütlenen 30 yıldır süren depremler ülke nüfusunu iki kat azalttı. Bugün Beyaz Saray Rusya ile savaşa son Ukraynalıya varıncaya kadar kolaylıkla devam ediyor. Bu bağlamda Ukrayna’nın bir devlet olarak korunması, ABD planları arasında bulunmuyor.

Çok Okunanlar

Exit mobile version