GÖRÜŞ

Sermaye ve iktidar

Yayınlanma

Sermaye çıkışı 

Rusya Merkez Bankası verilerine göre haziran-ağustos döneminde ülke dışındaki hesaplara rekor seviyede nakit çıkarıldı: 1,47 trilyon ruble. Karşılaştırma için: 2021’in aynı döneminde (üçüncü çeyrek) ülke dışına akan para 57 milyar rubleydi, yani bu yılkinden 26 kat daha az. Başka bir karşılaştırma için: 2022 bütçe gelirleri 25,02 trilyon rubleydi. Demek ki bütün ülkenin bütçe gelirlerinin yüzde 6’sı kadar bir meblağ sadece üçüncü çeyrekte büyük burjuvazi tarafından ülke dışına çıkarıldı. Birinci çeyrekteki 543,4 ve ikinci çeyrekteki 550,7 milyar rubleyi de buna katalım; buna göre “yurtsever” büyük burjuvazi (üstelik de “sınırlamalara” rağmen) bütçe gelirlerinin yüzde 10’dan fazlası kadar bir tutarı üç çeyrekte kaçırmayı başarmış.

Üçüncü çeyrekten sonra da akış durmadı. Merkez Bankası aralık başında 1 Kasım itibariyle Rusya vatandaşlarının yurtdışı banka hesaplarında 4,19 trilyon ruble (o günkü kurla 66,65 milyar dolar) mevduatı olduğunu hesaplamıştı. 13 Şubat’ta yayınlanan MB verilerine göre ise Rusya vatandaşlarının yabancı bankalardaki varlıklarının toplamı 94,3 milyar doları (yaklaşık 7 trilyon ruble; 2022 bütçe gelirlerinin yüzde 30’una yakın) buldu. Bu, yıl boyunca yabancı bankalara yatırılan mevduatın üç kattan fazla arttığı anlamına geliyor. Muazzam bir sermaye çıkışı, üstelik buzdağının sadece su üzerinde kalan kısmı. İstatistikler, çıkışa doğrudan doğruya Merkez Bankası’nın izin verdiğini de açıkça gösteriyor. 2022 ocak ayında Rusya vatandaşlarının yabancı bankalardaki mevduatları 0,5 milyar dolardı; şubat ayında 4,3 milyara yükseldi. Bunun neredeyse tamamı 24-28 Şubat arasında gerçekleşti. Mart-mayıs arasında çıkış yavaşladı çünkü Merkez Bankası döviz işlemlerine sert kısıtlamalar getirmişti. Banka bu kısıtlamaları gevşetir gevşetmez akış şiddetlendi ve yılın ikinci yarısında 48,9 milyar doları, yani yıllık toplamın yüzde 77’sini buldu. Bu bile epey mütevazı bir tahmin olmalı, zira paraların en çok yattığı ülkelerden yaptırımlar sonrası bilgi alması mümkün değil.

Dahası, sermaye çıkışı sadece yabancı bankalarda döviz hesaplarına yatan bu 70-100 milyar dolardan ibaret değil. Merkez Bankası daha temmuz ayında 2022’de toplam sermaye çıkışının 243 milyar dolar olacağını tahmin etmişti. Bu, bir rekordur; son 10 yıldır buna en çok yaklaşan değer 2014’te (Kırım yaptırımları) 152 milyar dolardı. 2012-2021 döneminde toplam sermaye çıkışı 576,5 milyar dolardır. Buna göre sadece geçtiğimiz yıl, kendisini önceleyen 10 yılda kaçan miktarın yarısı kadar sermaye ülke dışına kaçtı.

Elbette, Rusya’daki varlıklarını satan yabancı şirketlerin çıkardığı sermaye veya aynı şekilde, Rusyalı şirketlerin yabancı ülkelerde aldığı tahviller de bu tutara dahil. Yani sermaye kaçırma işi çuvallara veya başka yerlere doldurup sırtlanarak yapılmaz çoğunlukla. Ama offshore şirketlerine kayan muazzam servetler de dahil ve bu, aşağı yukarı çuvala doldurup kaçırmak anlamına geliyor.

Demek ki her biçimde muazzam bir sermaye çıkışı yaşanıyor ve aslında bunun önüne engel konulmuyor. Çünkü yıl sonunda konuşan Merkez Bankası Başkanı Elvira Nabiullina’ya göre “yurtdışına döviz akışından ötürü endişelenmeye sebep yok”. Banka da bu hususta tedbir almayı gerekli görmüyor. Bırakınız yapsınlar, diyor hanımefendi: “Bu paraların Rusya bankacılık sistemine, rubleye dönmesi, makroekonomik istikrara ve fiyat istikrarına güvenin artması ölçüsünde olacak.”

“Makroekonomik istikrar” deyimini duyar duymaz irkiliyorum.

Merkez Bankası’ndan yıl sonunda yapılan bir diğer dikkat çekici açıklama, “ithal ikameciliğin hayat seviyesini düşürdüğü” idi. 400 milyar dolara yakın varlıklar batı bankalarında dondurulmuş, bu yıl 250 milyar dolara yakın sermaye çıkışı olmuş, ama hayat seviyesini düşüren ithal ikamecilik. Üstelik bu açıklama, Amerikan hükümeti tarafından Amerikan şirketlerine çip üretiminde 152 milyar dolar sübvansiyon verileceğinin açıklanmasından sonra yapıldı.

Rusya’nın önemli iktisatçılarından Mihail Hazin geçtiğimiz ay telegram kanalından, “bir medya organı için yazdığı, ama orada yayınlamadıkları” makaleyi paylaştı, Glazyev de derhal paylaştı bunu. Hazin “mali bloğun” (Maliye Bakanlığı ve Merkez Bankası) liberal elitin temsilcileri olduğunu ve bunların da Rusya’nın “malûm, liberal” uluslararası toplumda kalmasını istediklerini söylüyordu. Ona göre, bunu gerçekleştirmek için “Washington uzlaşmasının” temel şartlarını yerine getirmeleri gerekiyor. Bu şartların başlıca ikisi: “ruble yatırımlarının yasaklanması ve sermaye çıkışının teşvik edilmesi”. Bu ikincisi, dünya dolar sisteminin akışkanlığının devam ettirilmesinin milli menfaatlere önceliğinin gereği. Hazin, 2022’nin ilk üç çeyreğinde bütün rekorları altüst eden sermaye çıkışını bununla açıklıyor.

İktisat ve siyaset arasındaki ilişki burada daha da belirginleşiyor; Hazin “mali bloğun” tutumunu ihanet sayıyor.

Büyük burjuvazinin vergilendirilmesi

Putin’in eylül başında Doğu Ekonomi Forumu’nda yaptığı konuşma büyük bir programatik önem taşıyordu. O zaman bunu “9 nokta” başlığı altında değerlendirmiştim. Sekizinci noktada şöyle yazmıştım:

“Kremlin, büyük burjuvazinin ‘aşırı kârına’ el koymak için ‘pazar mekanizmalarını ve enstrümanlarını’ kullandıklarını ve kullanmaya devam edeceklerini vurguluyor. Bu, büyük burjuvazinin ‘mali blok’ ile yürüttüğü bütün lobi faaliyetine rağmen başarılı olamadığını gösteriyor.”

Putin söz konusu konuşmasında, öngörülen enstrümanları şöyle tanımlamıştı:

“Bunlar pazar enstrümanları; herkesin bildiği şeyler: ya gümrük resimleri, ya da bu aşırı kârın başka yollardan geri alınması.”

Bu sözlerin hedefi ne krizden gelişerek çıkan küçük burjuvaziydi, ne de 24 Şubat’tan sonra deklase olan navalnıycı orta burjuvazi yerine şimdi serpilmeye başlayan yeni orta burjuvazi. Bunlar da “aşırı kâr” elde etmeyi başarmışlardı ve başarıyorlar, ama gerçek hedef, esas itibariyle telekomünikasyon, madencilik ve finans alanında faaliyet gösteren büyük burjuvaziydi ve (her ne kadar Putin aynı yerde “mülkiyetin korunması” güvencesi verdiyse de) belli bir tehdit kokuyordu.

Putin’in programatik konuşmasına rağmen bu mesele uzun süre tekrar gündeme gelmedi. Nihayet Maliye Bakan Yardımcısı Aleksey Sazanov 15 Şubat’ta, yani program ilanından 4,5 ay sonra bu konuda iki formül üzerinde “çalışmaya başladıklarını” duyurdu: gönüllü ödeme veya bir tür mecburi vergilendirme.

Neden bu kadar uzun sürdü ve neden sonuçta gündeme geldi? Birinci sorunun cevabı şu: büyük burjuvazinin Kremlin’den gelen aşırı kârın vergilendirmesi dayatmasına direnmemesi beklenemezdi. Üstelik de eylül başından hampetrol yaptırımlarının getirildiği aralık ayına kadar ekonomik durum nispeten istikrarlıydı; ilk sarsıntı atlatılmış, yıkımın eşiğinden dönülmüştü. Bu abartılı bir retorik, afaki bir ifade de değil. Başbakan Yardımcısı Andrey Belousov 27 Aralık’ta, mart ayındaki durumu anlatırken açık açık, “ekonominin yerle bir olma riskiyle karşı karşıya olduğunu” belirtmiş, o günlerde “ekonominin yönetilebilirliğini kaybetmek üzere olduklarını düşündüğünü” söylemişti. Belousov, bu kıyamet senaryosunu tersine çevirmeye başaran insanları sayarken Ulaştırma Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ve Merkez Bankası’nı zikretmiş, ama Maliye Bakanlığı’nın adını anmamıştı. Dolayısıyla, bu görece rehavet ortamında büyük burjuvazinin direnişi daha fazla momentum kazanmış olmalı.

İkinci sorunun cevabı da şu: “mali blok” programı iğdiş etmeyi artık bırakmak zorundaydı, çünkü yaptırımlar ve Kuzey Akım 2 sabotajı yüzünden doğalgaz ve petrol gelirlerindeki büyük düşüşün neden olduğu bütçenin finansmanı problemi Rusya ekonomisini yıkmakla tehdit ediyor.

Maliye Bakanı Siluanov da Sazanov’dan iki gün sonra konuştu ve “büyük şirketlerin” 2021 ve 2022’de yaptıkları aşırı kâra karşılık hükümete 300 milyar ruble “gönüllü katkıda” bulunmalarını beklediklerini söyledi. Bu para beklenen bütçe açığını zaten kapatmaz, zira 2023’te bütçe açığı planlanan 2,9 trilyon ruble (GSYH’nın yüzde 2’si), üstelik yaptırımlar sonucu petrol ve doğalgaz gelirlerinde ortaya çıkacak büyük düşüş yüzünden 5 trilyon rubleyi de bulabilir. Demek ki bakanlık, büyük burjuvazinin olası vergi yükünü muazzam ölçekte indirmiş ve en iyimser hesapla bile beklenen bütçe açığının yüzde 10’u seviyesine çekmiş. Ama bu da yetmemiş ve “gönüllülük” şartına bağlamaya çalışıyor. Dahası bakanlık “büyük şirketlerle” görüşmüş ve rızalarını almaya çalışmış olmalı, zira Siluanov’a bakılırsa: “Büyük şirketler büyümenin bir kısmını devletle paylaşmaya hazır.” Ve üstüne üstlük Siluanov, petrol ve doğalgaz şirketlerine geçtiğimiz yılların kârından ötürü ek vergi getirilmeyeceği müjdesi de verdi.

Bakanla yardımcısının sözleri arasında bir uyumsuzluk görünüyor; yardımcısı iki formülden söz ediyor, bakana göreyse tek bir formül var. Yardımcısı zor yolunu da işaret ediyor, bakan ise burjuvaziyle bu konuda hâlihazırda bir mutabakata varıldığının altını çiziyor.

Gene de bu ilk günlerde büyük burjuvazi pek de ikna olmuş görünmüyordu. Sanayici ve Girişimciler Birliği Başkanı Aleksandr Şohin, gönüllülüğün olmayacak iş olduğunu açık seçik belirtti. Ama elbette bu “gönüllü vergi olmaz, toplanacaksa doğru düzgün toplayın” değil, “aşırı kârın vergisi mi olurmuş, özel mülkiyet, serbest piyasa, pazar mukaddestir, iyisi mi vergileri hepten azaltın ki serbest piyasa şöyle gönlünce yatırım yapsın, hem güçlü devlet de neymiş,” vb. ezberinin tekrarı anlamına geliyordu.

Gönülsüz gönüllülük

Siluanov’un gönüllülük açıklaması yaptığı gün Kremlin basın sekreteri Peskov’un brifinginde kendisine bu konu soruldu. Peskov, görüşmelerin henüz devam ettiğini, benzer uygulamaların (aşırı kârın vergilendirilmesi) bütün dünyada çok yaygın olduğunu, hükümetin de büyük iş gruplarının temsilcileriyle bu konuda temas içinde bulunduğunu belirtti, ekledi: “Burada kilit kelime, ‘gönüllü’. Tabii ki ülke yönetimiyle iş dünyası, hükümetle iş dünyası arasında karşılıklı etkileşim sürüyor; bu, iki taraflı bir yol. Bu yüzden tabii ki o tarafın da bu tarafın da (gerçi hepimiz aynı taraftayız) şu an içinde bulunduğumuz şartları ve ülkede mevcut ihtiyaçları net şekilde kavraması zaruri.”

Gayet diplomatik bir cevaptı bu ve her ne kadar işbirliği mesajıyla gönlünü okşadığı büyük burjuvaziye doğrudan meydan okuma anlamına gelmiyor idiyse de, tehdit değilse bile uyarı yeterince açıktı. Aklı başında herkes gibi Kremlin’in de büyük burjuvazinin gönüllü gönüllülük göstermeyeceğinden kuşkusu olamaz; bu nedenle gönülsüz gönüllülük formülü daha işlevsel görünmüş olmalı. Zor, doğumu kolaylaştırır; zor tehdidiyle şirketler yardım sırasına girebilir ve bunun ödülünü de devlet nişanı şeklinde alırlar, ama gücü yetenlerle gücü yetmeyenler arasındaki işbölümü öyle ki, Kremlin “mali bloğun” alıklığını (şartlı kullanılan bir kelime bu) aşmak için gönüllülüğe teşvik vasıtalarını devreye sokmaktan kaçınmayacaktır.

Ama “mali blok” da büyük burjuvazinin kârdan zararını asgariye indirmenin yollarını aramaktan kaçınmayacaktır. Nitekim daha aynı gün ilk büyük atraksiyon, bloğun diğer kalesi Merkez Bankası’ndan geldi; banka, bakanlığın gönüllülük planına arka çıkmakla kalmadı, (büyük burjuvazinin en samimi borazanlarından Banksta’nın haberine bakılırsa) bu sınıfın 300 milyar rublelik “gönüllü katkısına” karşılık şirketlerinin devlet bankalarına borçlarının silinmesini de önerdi.

Harika bir rüşvet formülü! Kısa, orta ve uzun vadeli kredi borçlarını silelim, sen de “bağış” yap. Adı gönüllülük olsun.

Merkez Bankası’nın sulh çağrısı, Deripaska’nın temkinli alkışlarını toplamakta gecikmedi. Rusal’ın patronu şöyle yazdı: “Bu, ideal olmasa bile dengeli bir karar olur.”

“Çatışmalı ittifak” sürüyor; ittifakın varlığı çatışmayı engellemiyor. Kremlin gönülsüz gönüllü vergi dayatmasını sürdürecektir, ama daha geri bir noktadan: uzun vadeli kredi borçlarının silinmesini kabul edebilir, orta vadeli borçların silinmesini kabul etmesi güçtür, kısa vadeli borçların silinmesini ise reddedecektir. Bu pazarlıklarla soruna nihai çözüm getirilemez; petrol ve doğalgaz gelirleri düşerken bütçenin finansmanı için Kremlin büyük burjuvaziye yönelmeye, mali blok ise onu savuşturmak için atraksiyonlarına devam edecektir.

* * *

Ben bu satırları yazdıktan sonra, onları doğrulayan iki gelişme yaşandı. Kısaca değinmeden geçmek olmaz.

İlkin, Putin’in 22 Şubat’ta yaptığı programatik konuşma, burjuvazinin ve (“rahatsızlığı biliyorum” diyerek açıkça adını andığı) “mali bloğun” dayatmasına rağmen vergi meselesinde geri adım atmayacağının ilanını da kapsıyordu. Bu konuşmadan sonra “mali bloğun” şevk ve azmine rağmen büyük burjuvazinin devlet bankalarına uzun vadeli kredi borçlarının iptal edilmesi de büyük ölçüde gündemden çıkmıştır.

İkincisi, Aleksandr Şohin’in Putin’in konuşmasından sonra aynı gün yaptığı açıklama. Şohin burada bir seferlik “windfall tax” için hükümetle anlaşmaya vardıklarını söyledi. Bunun bağış değil vergi olarak tanımlanması, Kremlin’in dayatmasını açıkça gösteriyor. Şohin’e göre tek sorun kalmış: “aşırı kârın” nasıl hesaplanacağı.

Çok Okunanlar

Exit mobile version