Şanghay Üniversitesi Türkiye Araştırmaları Merkezi İcra Direktörü Yang Chen Harici’ye konuştu. Türkiye ve Çin ilişkilerinin gelişmeye çok açık olduğunu söyleyen Yang, ‘siyasi güven meselesi çözülürse, stratejik kapsamlı ortaklık hedefine ulaşılacağını’ ifade etti.
Şanghay Üniversitesi Küresel Çalışmalar Enstitüsü Türkiye Çalışmaları Merkezi’nde Doçent ve İcra Direktörü olan Yang Chen, Türkiye’yi ve Orta Doğu’yu yakından takip eden Çinli akademisyenlerden.
2013-2015 yılları arasında Boğaziçi Üniversitesi Asya Çalışmaları Merkezi’nde misafir araştırmacı olarak çalışan Yang, akademik çalışmalarını Türkiye üzerine yoğunlaştırmıştır. Türkiye’nin ulusal kalkınması üzerine makaleleri mevcut.
Doç. Dr. Yang Chen, Türkiye-Çin ilişkilerinin mevcut dinamikleri ve gelecek potansiyeline ilişkin sorularımızı yanıtladı.
‘Siyasi mesele çözülürse gerisi gelir’
Türkiye Çin’in Kuşak ve Yol girişimine ilk destek veren ülkelerden biri. Orta Koridorun’un da kilit unsurlarından. Türkiye Çin’den daha fazla yatırım beklerken, Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi de Ankara ziyaretinde buna istekli oldukları mesajını vermişti. Ancak diplomatik görüşmelerde hedef konulmasına rağmen Türkiye-Çin ilişkileri hala ‘stratejik işbirliğinden’ ‘stratejik kapsamlı ortaklık’ seviyesine yükseltilemedi. İki ülke arasında istenilen ticaret hacmine ulaşılamadı ve Çin lehine olan ticaret açığı Türkiye için en büyük endişelerden biri. Sizce bunun sebepleri neler? İki ülke ilişkileri neden daha fazla derinleştirilemedi?
Biz Türkiye ve Çin olarak 2010 yılında ilişkilerimizi ‘stratejik işbirliği’ seviyesine yükselttik. Bu ilişkinin hedeflerinden biri de ikili ticaret hacmini 50 milyar dolara ulaştırmak idi. 2022’nin istatistiklerine baktığımızda ticaret hacmi 38.55 milyar dolar civarında. Hedefe tam olarak ulaşılmasa da, 2022’deki bu rakamla 20 yıl öncesini ya da 30 yıl öncesini karşılaştırırsanız, aslında ikili ticaret hacminin oldukça arttığını görürsünüz.
Elbette ticaret açığı gibi bir sorun da mevcut. Bu sorunu çözmek için öncelikli olarak Çin Türkiye’ye daha fazla yatırım yapmalı. Diğer yönü ise Türk tarafı ile ilgili. Biliyorsunuz son on yılda Çin’in ürünleri oldukça arttı. Örneğin tekstil ürünleri. Türkiye daha ileri teknoloji kullanır ve daha kaliteli ürünler üretirse o zaman biz de daha fazla ürün ithal edebiliriz. Diğer bir mesele de ürünlerin popülaritesi. Evet çok ünlü Türk markaları var belki ancak bu markalar Çin’de tanınmıyor. Yani insanlar bu markalara aşina değiller. Bu yüzden her yıl Şanghay’daki ve diğer yerlerdeki Çin ithalat Fuarı’na katılmak için daha fazla Türk şirketi davet etmeliyiz. Böylece daha fazla Çinli bu markalara aşina olacak ve bu da açığı kapatmak için faydalı olacaktır.
İlişkilerin yeterince gelişmemesinde üçüncü ve aynı zamanda çok önemli olan bir diğer mesele ise siyasi güven. Bu konu kesinlikle bugün Çin ve Türkiye arasındaki ilişkileri etkileyecektir. Ayrılıkçı Doğu Türkistan örgütleri Türkiye’de faaliyet gösteriyor. Türk hükümeti bize bu konuda sözler verdi. Dolayısıyla bu sözlerin yerine getirilmesi Çin için çok önemli bir mevzu.
Bence eğer bu siyasi güven meselesini çözebilirsek, diğer pek çok konuyu da çözebiliriz.
Çin hükümetinin Kuşak Yol Girişimi yatırımlarını biliyorsunuz: Afganistan’dan Pakistan’a kadar pek çok ülkeye Kuşak Yol bağlamında yatırım yapıyoruz. Peki neden Türkiye ve Çin arasında daha yüksek düzeyde bir ilişki kurulamıyor? Belki de bu hassas konuyu ele almak için bazı şeyler yapmamız gerekebilir. Güven konusu çok hassas bir konu.
Örneğin siyasi partiler arasındaki iletişimi doğrudan artırabiliriz. Aynı zamanda yerel yönetimler arasındaki ilişkileri de artırabiliriz. Bence halklar arasındaki, İstanbul ve Şanghay gibi büyük şehirler arasındaki iletişimi ve işbirliğini artırmak önemli.
Tabii bir diğer işbirliği alanı da savunma alanı. Türk ordusu son on yılda oldukça büyüdü. Çin ordusu ile Türk ordusu arasında neden işbirliği olmasın ki? Hatta 2010’a kadar iki ülke arasında askeri işbirliği vardı. Ancak 2010’dan sonra ordular arası diyalog azaldı.
Bir diğer konu da Türkiye’nin Çin’deki ya da Çin’in Türkiye’deki imajını artırmak. Bu da insanların daha doğrudan iletişim kurması gerektiği anlamına geliyor. Yani büyükelçiler arası ilişkiler, akademisyenler arası ilişkiler, turizm bu etkileşimi artırmak için başlıca alanlar. Yani hem ticaret açığını azaltmak hem de aynı zamanda kalpten kalbe iletişimi artırmaktan bahsediyorum.
‘ABD’nin çıkarlarına karşı ortak çıkarlarımız var’
Siyasi güven probleminden ve Uygur meselesinde Türkiye’nin verdiği sözleri yerine getirmediğinden bahsettiniz. Bu sözler neler? Çin ve Türkiye arasındaki ilişkilerin geleceği konusunda iyimser misiniz?
Hükümet bize Türkiye’de faaliyet gösteren ve Çin’in terör örgütü olarak gördüğü Doğu Türkistan örgütlerinin faaliyetlerini durdurma konusunda söz vermişti. Şimdi hükümet onlara karşı sert açıklamalar yapsa da bu örgütlerin faaliyet yürütmeye ve eylemler yapmaya devam ettiklerini görüyoruz.
Ancak ilişkilerin geleceği konusunda elbette her zaman iyimserim. Şöyle düşünün Türkiye’de 2009’da dönemin başbakanı Çin’i soykırım yapmakla suçlamıştı. Bu iki ülke arasındaki en büyük olaydı ve Çin-Türkiye ilişkilerinin en dip noktasıdır. Ama ondan sonra bile 2010’da iki ülke stratejik işbirliği anlaşması imzaladı.
Neden kötümser olayım? Hayır, biz her zaman iyimseriz.
Amerika Birleşik Devletleri’nin Orta Doğu’dan çekildiği bir dönemdeyiz. ABD’nin bölgedeki çıkarlarına karşı Türkiye ve Çin’in ortak çıkarları var. Biz, Çin ve Türkiye ortak çıkarlara sahibiz.
‘Orta Doğu’yu dışarıdan güçler değil, bölge ülkeleri kendileri yönetmeli’
Peki ABD Orta Doğu’dan çekilirken boşluğu Çin mi dolduracak? Türkiye’nin Orta Doğu’daki rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aksine Çin bölge ülkelerinin kendi kaderleri konusunda belirleyici olmasını, bölge ülkelerinin bölgeyi ilgilendiren meselelerde baş aktör olmasını savunuyor.
Türkiye’nin Orta Doğu’daki rolü elbette çok önemli Çinlilerin bakış açısına göre. Türkiye Orta Doğu’da bölgesel bir güç. Hatta Türkiye küresel bir güç. Demek istediğim, Türkiye bölgedeki birçok meselenin çözümünde anahtar rol oynuyor. Filistin meselesi, Yemen meselesi, Libya meselesi ve bölgedeki diğer meseleler… ABD, Rusya, Çin gibi bölge dışı güçlerin bu sorunları çözmesi daha zor. Dolayısıyla Türkiye’nin bölgedeki rolü oldukça önemli.
Özellikle de şimdi ABD’nin Orta Doğu’dan çekilmeye başladığı bir dönemde bölge ülkelerinin rolü daha da ortaya çıkıyor. Bölgeyi yeniden kim kontrol edecek? Elbette Orta Doğu ülkeleri kendileri kontrol etmeli, bence bu fırsata sahipler. Türkiye’den Mısır’a giden yola kendileri karar verebilirler.
‘Türkiye’nin denge politikası akıllıca’
Türkiye’nin Doğu ile Batı arasında bir denge politikası izlediği söyleniyor. Siz bu denge politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben Türkiye’nin pozisyonunun doğru olduğunu düşünüyorum. Rusya ile Ukrayna arasında ve ABD ile Çin arasında dengeli bir ilişki yürütüyor. Bence bu akıllıca bir politika. Ayrıca Çin’in dış politikasını biliyorsunuz; asla hiçbir ülkeyi seçim yapmaya zorlamaz. Çin müttefiklik politikası izlemez. Rusya ve Çin arasında bile müttefiklik ilişkisi yok. Biz bağımsız bir dış politika anlayışını savunuyoruz. Başka ülkelerin baskısıyla değil, kendi ulusal çıkarlarımız doğrultusunda dış politikamızı oluşturmalıyız. Bu yüzden Türkiye’nin pozisyonunu doğru buluyorum.