DÜNYA BASINI

The Economist: Yeni bir makroekonomik dönem beliriyor

Yayınlanma

Çevirmenin notu: Aşağıda çevirisini yaptığımız makale 6 Ekim 2022 tarihinde The Economist’te yayımlandı. The Economist’in yayın çizgisini ve önemini hatırlatmaya gerek bile yok; Marx, “mali aristokrasinin yayın organı” olarak tarif etmiş, Lenin ise “İngiliz milyarderleri adına konuşan dergi” demişti. Dolayısıyla, bu yayında dile getirilen görüşlerin uluslararası sermayenin orta ve uzun vadeli yönelimlerine işaret etmesini beklemek doğal. Çevirdiğimiz makalede de, aslında uzun zamandır dile getirilen “neoliberalizmin ölümü” tespitinin bir sağlamasının yapıldığını görüyoruz: yeni dönemde, hem iktisadi hem de jeopolitik nedenlerle, neoliberalizmin tu kaka ilan ettiği büyük devlet, yeniden hayatımıza girecektir. Stagnasyondan ve hatta resesyondan kurtuluş adresi olarak devlet ve devlet yatırımları gösterilmektedir; hele hele Rusya-Ukrayna savaşı sonrası artan enerji maliyetleri ve iklim krizi gerekçe gösterilerek, devletin enerji yatırımlarının öneminin altı çizilmektedir. Görünen o ki, 2000’li ve 2010’lu yıllarda beklenmedik bir güce kavuşan merkez bankalarının yetkilerine ilişkin de bir yeniden düzenleme önerilmektedir: Enflasyon hedeflerindeki yukarı yönlü “minik” bir revizyon ve aynı zamanda düşük faiz politikalarının devamı, yeni düzenin alametifarikalarındandır. Türkiye’de de son zamanlarda hararetle tartışılan politika faizi meselesinde, iktidarı “iktisadi ortodoksi” cephesinden eleştiren muhalefetin tezlerinin uluslararası planda, hatta emperyalist merkezlerde de sorgulandığı açıktır. Son olarak, metindeki köşeli parantezler bana aittir.

Yeni bir makroekonomik dönem beliriyor. Bu dönem neye benzeyecek?

The Economist
6 Ekim 2022

Hükümetler ve merkez bankaları arasında büyük bir yeniden dengeleme yolda

Aylardır, finansal piyasalarda kargaşa ve dünya ekonomisinde artan stres belirtileri var. Bunların sadece ayı piyasasının ve yaklaşan durgunluğun normal işaretleri olduğunu düşünebilirsiniz. Fakat, bu haftaki özel raporumuzun ortaya koyduğu gibi, aynı zamanda dünya ekonomisinde yeni bir rejimin acı verici ortaya çıkışına da işaret ediyorlar – İkinci Dünya Savaşından sonra Keynesçiliğin yükselişi ve 1990’larda serbest piyasalara ve küreselleşmeye yöneliş kadar önemli olabilecek bir değişim. Bu yeni dönem, zengin dünyanın 2010’ların düşük büyüme tuzağından kurtulabileceği ve yaşlanma ve iklim değişikliği gibi büyük sorunlarla başa çıkabileceği vaadine dayanıyor. Fakat finansal kaostan, çökmüş merkez bankalarına ve kontrol dışı kamu harcamalarına kadar şiddetli tehlikeleri de beraberinde getiriyor.

Piyasalardaki patırtılar bir nesildir görülmeyen büyüklükte. Küresel enflasyon yaklaşık 40 yıldır ilk kez çift haneli rakamlara ulaştı. Yanıt vermekte yavaş davranan [Amerikan Merkez Bankası] Fed, faiz oranlarını 1980’lerden beridir en hızlı şekilde artırırken, dolar yirmi yılın en güçlü seviyesinde ve Amerika dışında kaosa neden oluyor. Bir yatırım portföyünüz veya emekli aylığınız varsa, bu yıl korkunçtu. Küresel hisseler dolar bazında yüzde 25 düştü, en azından 1980’lerden bu yana en kötü yıl ve devlet tahvilleri 1949’dan bu yana en kötü yılına doğru ilerliyor. Yaklaşık 40 trilyon dolarlık kayıpların yanı sıra, küreselleşme geri çekilirken ve Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden sonra enerji sistemi parçalanırken, dünya düzeninin alt üst olduğuna dair rahatsız edici bir his var.

Bütün bunlar, 2010’lardaki ekonomik durgunluk çağının kesin olarak sona erdiğini gösteriyor. 2007-09 küresel mali krizinden sonra zengin ekonomilerin performansı zayıf bir seyir izledi. Devasa kârlar elde eden özel şirketlerin bile yatırımları azalırken, boşluğu hükümetler doldurmadı: Kamu sermayesinin GSYİH’deki payı, Lehman Brothers’ın çöküşünden sonraki on yılda dünya çapında küçüldü. Ekonomik büyüme yavaş, enflasyon düşüktü. Özel ve kamu sektörlerinin daha fazla faaliyeti teşvik etmek için çok az şey yapmasıyla, merkez bankaları rakipsiz hale geldi. Faiz oranlarını en düşük seviyelerde tuttular ve herhangi bir sorun belirtisinde büyük miktarlarda tahvil satın alarak ekonomiye erişimlerini daha da artırdılar. Pandemi arefesinde Amerika, Avrupa ve Japonya merkez bankaları 15 trilyon dolarlık şaşırtıcı bir finansal varlığa sahipti.

Pandeminin olağanüstü zorluğu, günümüzün enflasyonunu serbest bırakmaya neden olan olağanüstü eylemlere yol açtı: çılgın hükümet teşvikleri ve şirket kurtarmaları, geçici süreliğine çarpık tüketici talebi örüntüleri ve kapanma kaynaklı tedarik zinciri karışıklıkları. Suudi Arabistan ile birlikte en büyük fosil yakıt ihracatçılarından Rusya, kendisini Batı’daki pazarlarından izole ettiğinden, bu enflasyonist dürtü o zamandan beri enerji krizi tarafından kuvvetlendirildi. Ciddi bir enflasyon sorunuyla karşı karşıya kalan Fed, faiz oranlarını şimdiden maksimum yüzde 0,25’ten yüzde 3,25’e yükseltti ve 2023’ün başında %4,5’e çıkarması bekleniyor. Küresel olarak da para politikası otoritelerinin çoğu [parasal olarak] sıkılaşıyor.

Sırada ne var? Şimdiki korku, düşük faiz oranlarına alışmış bir finansal sistem artan borçlanma maliyetine gözünü açtığı için, infilak etmektir. Orta ölçekli kredi veren Credit Suisse baskı altında olsa da, bankaların büyük bir sorun haline gelmesi pek olası değil: çoğu geçmişe göre daha büyük güvenlik tamponlarına sahiptir. Bilakis, tehlikeler başka yerde, bankalara daha az, akışkan piyasalara ve teknolojiye ise daha çok dayanan yeni bir görünüme sahip finansal sistemde yatıyor. İyi haber şu ki, mevduatlarınız yanıp kül olmak üzere değil. Kötü haberse, şirketleri ve tüketicileri finanse etmeye yönelik bu sistem şeffaf değil ve kayıplara karşı aşırı duyarlı.

Bunu halihazırda kredi piyasalarında görebilirsiniz. Borç satın alan şirketler riskten kaçındıkça, ipotek ve ıskarta tahvil faiz oranı yükseliyor. Kurumsal satın alımları finanse etmek için kullanılan “kaldıraçlı krediler” piyasası bozuldu. Elon Musk Twitter’ı satın alırsa ortaya çıkan borçlar büyük bir sorun haline gelebilir. Bu arada, emeklilik programları da dahil olmak üzere yatırım fonları, biriktirdikleri likit olmayan varlıkların portföylerinde kayıplarla karşı karşıya. Tesisatın bir kısmı çalışmayı durdurabilir. Avrupa enerji şirketleri, hedge’lerinde ezici ek teminat çağrıları ile karşı karşıya kalırken, Hazine piyasası daha düzensiz hale geldi (bkz. Buttonwood). İngiltere’nin tahvil piyasası, emeklilik fonları tarafından yapılan gizli türev bahisleri tarafından kaosa sürüklendi.

Piyasalar sorunsuz çalışmayı bırakırsa, kredi akışını engellerse veya [krizin] yayılma tehdidi olursa, merkez bankaları devreye girebilir: İngiltere Merkez Bankası şimdiden bir U dönüşü yaptı ve eşzamanlı faiz artırma taahhüdünü yarıda keserek yeniden tahvil almaya başladı. Diğer büyük korkunun arkasında, merkez bankalarının sert konuşmalarını takip etme kararlılığına sahip olmayacağına dair inanç var: dünyanın, yüksek enflasyonla 1970’lere döneceğine inanç. Bu, bir anlamda yaygaracı ve abartılı. Çoğu tahminci, enerji fiyatlarındaki artışın çekilmesi ve yüksek faizin acıtmasıyla birlikte Amerika’daki enflasyonun 2023’te mevcut durumdaki yüzde 8’den yüzde 4’e düşeceğini düşünüyor. Yine de, enflasyonun yüzde 20’ye çıkma ihtimali çok küçük olsa da, hükümetlerin ve merkez bankalarının enflasyonu yüzde 2’ye geri getirip getirmeyecekleri hakkında göze batan bir soru var.

Hareketli bir hedef

Nedenini anlamak için, hırgürün ötesine, uzun vadeli temellere bakın. 2010’lardaki büyük değişimle, hükümet harcamalarında ve yatırımlarında yapısal bir artış yaşanıyor. Yaşlanan yurttaşlar daha fazla sağlık hizmetine ihtiyaç duyacak. Avrupa ve Japonya, Rusya ve Çin kaynaklı tehditlere karşı koymak için savunmaya daha fazla harcayacak. İklim değişikliği ve güvenlik arayışı, yenilenebilir altyapıdan gaz terminallerine kadar devletin enerjiye yaptığı yatırımı artıracak. Ve jeopolitik gerilimler hükümetleri sanayi politikasına daha fazla yatırım yapmaya sevk ediyor. Fakat yatırımlar artsa bile, demografi zengin ekonomilere daha da yük olacak. İnsanlar yaşlandıkça daha fazla tasarruf ederler ve bu tasarruf fazlası, temeldeki reel faiz oranını düşürmeye devam edecektir.

Sonuç olarak, 2020’ler ve 2030’lardaki temel eğilimler, daha büyük hükümetlere fakat yine de düşük reel faiz oranlarına yöneliktir. Merkez bankaları için bu keskin bir ikilem yaratıyor. Enflasyonu kabaca yüzde 2’lik hedeflerine indirmek için, resesyona neden olacak kadar [parasal] sıkılaştırma gerekebilir. Bu, iş kayıpları şeklinde yüksek bir insan maliyetine neden olacak ve şiddetli bir siyasi tepkiyi tetikleyecektir. Ayrıca, ekonomi deflasyona uğrarsa ve 2010’ların düşük büyüme, düşük faiz tuzağına geri dönerse, merkez bankaları bir kez daha gerekli teşvik araçlarından yoksun kalabilir. Şimdi cezbedici olan şey başka bir çıkış yolu bulmaktır: son yılların yüzde 2’lik enflasyon hedeflerinden vazgeçmek ve onları mütevazı bir şekilde, diyelim ki, yüzde 4’e çıkarmak. Fed, 2024’te bir sonraki strateji değerlendirmesine başladığında menüde bunun olması muhtemel.

Biraz daha yüksek hükümet harcamaları ve biraz daha yüksek enflasyon içeren bu cesur yeni dünyanın avantajları olacaktır. Kısa vadede bu, daha az şiddetli bir resesyon veya hiç resesyon olmaması anlamına gelir. Uzun vadede ise, merkez bankalarının bir [ekonomik] gerileme döneminde faiz oranlarını düşürmek için daha fazla alana sahip olacağı, bir şeyler ters gittiğinde, ekonominin giderek daha fazla bozulmasına neden olan tahvil satın alma ve [şirket] kurtarma ihtiyacını azaltacağı anlamına gelir.

Ama aynı zamanda büyük tehlikeleri de beraberinde getiriyor. Merkez bankalarının güvenilirliği zarar görecek: eğer kale direkleri bir kez yerinden oynatılırsa, neden bir daha olmasın? Yüzde 2 enflasyon vaadi üzerine yapılan milyonlarca sözleşme ve yatırım bozulurken, biraz daha yüksek enflasyon, serveti alacaklılardan borçlulara yeniden dağıtır. Bu arada, eğer popülist politikacılar pervasız harcama taahhütlerinde bulunursa veya enerji ve sanayi politikasına yapılan devlet yatırımları kötü bir şekilde yürütülürse ve üretkenliği aşağı çeken şişirilmiş gösteriş projelerine dönüşürse, orta derecede daha büyük bir hükümet vaadi kolayca kontrolden çıkabilir.

Fırsatlar ve tehlikeler ürkütücü. Fakat bunları ve vatandaşlar ile şirketler üzerindeki etkilerini tartmaya başlamanın zamanı geldi. Ekonomideki en büyük hatalar, günümüzdeki rejimin sonsuza kadar süreceği varsayımını yansıtan hayal gücü eksiklikleridir. Asla sonsuza kadar sürmez. Değişim geliyor. Hazırlanın.

Çok Okunanlar

Exit mobile version