Bu satırları kaleme almaya başladığımda (13 Ağustos) uluslararası ajanslar Ukrayna’nın Kursk saldırında inisiyatifin Rusya tarafına geçmekte olduğunu haber veriyorlardı. Bir hafta öncesinde (6 Ağustos) başlayan sürpriz saldırı pek fazla bir sonuç alamadan ve epeyce kayıpla sona ermiş olacak, eğer Ukrayna kuvvetleri bölgeden büyük ölçüde çıkarılırsa. Bu saldırının Rusya’da baskın etkisi yaratmasa da büyük bir şaşkınlığa yol açtığına hiç şüphe yok.
Bu arada 12 Ağustos tarihinde uluslararası ajanslar Ukrayna içerisinde ama savaş bölgesinde ve halihazırda Rusya kontrolünde bulunan Zaporizhia nükleer santraline saldırı olduğunu bir gün evvel servis etmişlerdi. Kursk bölgesini stratejik yapan unsurlardan birisi de bir nükleer reaktörün orada bulunmasıydı. Bunları takip ettiğimizde Kiev rejiminin Ukrayna’da Rusya’nın üstünlüğüyle devam etmekte olan savaşın gidişatını değiştirmeyecek bu türden girişimlere neden başvurduğu üzerine düşünmek gerekir.
AMERİKA İLE BİRLİKTE Mİ PLANLANIP UYGULANIYOR?
Amerika beklendiği gibi Kiev’in bu saldırısıyla ilgili planlama ve karar alma düzeyi itibariyle hiçbir ilgisi olmadığını açıkladı. Fakat Ukrayna askeri güçleri, istihbaratı ve siyasi karar alıcıları bu saldırıdan Amerika’ya hiç bahsetmemiş olsalar bile bu ülkede danışman, eğitmen gibi görevlerde bulunan Amerikan personelinin hazırlıklardan haberdar olmadığını düşünmek pek akla yatkın değil. Ayrıca Amerikan personeline ilaveten çok sayıda İngiltere (Birleşik Krallık), Fransa, Almanya ve muhtemelen Polonya ve diğer Batılı askeri uzman, danışman ve istihbarat elemanının Ukrayna’nın bütün askeri kurumlarının içerisinde yoğun şekilde yer aldıkları dikkate alınacak olunursa bu saldırının sadece Ukrayna tarafından planlanıp uygulamaya konulduğuna ve bu devletlerin personelini ve istihbarat ağlarını atlatabildiklerine inanmak biraz zor.
Bu durumda Amerika ve Batı ile birlikte planlandığı tezi daha akla yatkın. Ukrayna’nın kendi başına hazırlıkları tamamlayıp saldırı kararını verirken Amerikan ve diğer Batılı istihbarat birimlerinin gelişmelerden haberdar olduğu tezi de ileri sürülebilir; ancak o da birçok açılardan ya akla yatkın değil veya sonuçları itibariyle ortaklaşa hazırlanıp uygulanan bir saldırı teziyle hemen hemen aynı kapıya çıkar.
Peki Ukrayna, toprakları içinde Rusya’nın ezici üstünlüğüyle devam eden savaşın gidişatı üzerinde fazlaca bir etkisi olmayacak görünen bu saldırıdan ve hatta Zaporizhia nükleer santraline yönelik bombalama eyleminden ne bekliyor olabilir? Değerli araştırmacı Emre Köse’nin Harici’deki makalesinde (https://harici.com.tr/kursk-muharebeleri-ve-rusyanin-askeri-stratejisinin-krizi/) belirttiği gibi acaba Kiev bu saldırıyı Rus kuvvetleri tarafından epeyce bir zamandır stratejik bir şehir olan Harkov (Harkiv) üzerinde kurduğu askeri baskıyı hafifletmek ve hatta Amerikan seçimlerinden sonra başlayacağı düşünülen müzakerelerde bir al-ver kozu olarak tutmayı mı planlamıştır? Belki!
Eğer Ukrayna Kursk bölgesinde kontrolü altına aldığı toprakları uzun vadeli elinde tutabilirse böyle bir senaryo mümkün olabilir. Rusya’nın Ukrayna içindeki cephelerden özellikle Harkov’dan kuvvet çekmek zorunda kalacağını veya Harkov’a yeni birlikler gönderemeyeceğini planlamış/düşünmüş olabilirler. Fakat 2022’de olduğu gibi, Rus kuvvetlerini Harkov civarından söküp atması için Ukrayna’nın yeterli askeri güce sahip olup olmadığı apayrı bir mesele. Kaldı ki, yeterli hava örtüsüne sahip olmayan Ukrayna kuvvetlerinin Kursk bölgesinde uzun süreli tutunması da mümkün olmayabilir. Aksi takdirde, özellikle elit birliklerini kullandığı ve epeyce kayıp verdiği Kursk çatışmaları İkinci Dünya Savaşı’nda olduğu gibi sonuçlar üretebilir.
Malum, İkinci Dünya Savaşı’nda Stalingrad’da Nazi Alman ilerleyişini durduran Sovyet birlikleri kısa süre içinde şehri geri aldıktan sonra (1943 Şubat) diğer cephelerde de Nazi kuvvetlerini önlerine katmaya başlamışlardı. Nazi Almanyası 1943 yılının temmuz ayında Kursk’a yüklenmiş ve bilinen tarihin en büyük ve en kapsamlı tank savaşında Sovyet tarafı ezici bir zafer kazanmıştı ki, bundan sonra Almanya’nın önce Sovyetler Birliği topraklarından sonra da Polonya, Çekoslovakya, Macaristan, Romanya ve Bulgaristan’dan sökülüp atılması (Yugoslavya Sovyet kuvvetlerine gerek kalmadan Tito liderliğindeki Partizan güçlerinin kontrolüne geçmişti) süreci hız kazanmıştı. Üç müttefik liderin (Stalin, Churchil, Roosevelt) 1943 yılının Kasım-Aralık aylarında artık kendi lehlerine ilerleyen savaşı görüşmek için Tahran’da bir araya gelmesinin önünü açan askeri başarılarda Kursk muharebelerini Sovyet tarafının kazanmasının önemli bir payı olduğuna hiç şüphe yok. Kursk’ta Sovyet galibiyetinin kesinleşmesi ile şimdiki Ukrayna saldırısının aynı tarihlere denk gelmesi ise ilginç bir tesadüfe benziyor.
AMAÇ NE OLABİLİR?
İkinci Dünya Savaşı’nda Alman kuvvetleri savaşın 1943 şubat ayından itibaren kendi aleyhlerine gidişatını durdurmak için Kursk’ta büyük bir muharebeyi göze almışlar ama kaybetmişlerdi. Peki şimdi Ukrayna veya Amerika bu saldırıdan ne elde etmek istemiş olabilirler? Eğer bilmediğimiz ve beklemediğimiz bir şekilde savaşın gidişatını bir anda değiştirecek ilginç gelişmeler yaşanmaz ve Ukrayna kuvvetleri büyük kayıplar vererek çekilmeye mecbur kalırlarsa Kiev’in bu operasyonunun stratejik amacını anlamak zor olacak. Savaşı Rusya topraklarına genişletmek diye ifade edilen bazen terör saldırılarını da içeren eylemlerle Rusya’yı ve Rus halkını içerde tedirgin ve rahatsız etme stratejisi uzun vadeli sürdürülebilir mi? Ve Rus halkını rahatsız ederek Putin’den soğutmak gibi bir stratejik bir sonuç bu şekilde elde edilebilir mi? Şu andaki verilerle bu sorulara ‘evet’ diyebilmek epeyce zor görünüyor.
Acaba Rusya içinde cephe açma stratejisi Ukrayna konusunda epeyce isteksiz hale gelmiş görünen Amerikan ve Avrupa kamuoylarını Kiev’e gönderilen paralar ve askeri yardımların boşa gitmediğine inandırmayı amaçlıyor olabilir mi? Olabilir; zira tam da bu günlerde Avrupa Birliği özellikle de Komisyon Başkanı savaş kışkırtıcısı ve her koşulda İsrail’e destek veren Ursula von der Leyen Ukrayna için toplanacak 50 milyar avroluk paketin ilk teslimatını (4.2 milyar avro) yapmakla meşgul. Putin’i rahatsız etmeyi ( tam olarak ne anlama geldiği çoğu zaman anlaşılamayan) çok büyük bir stratejik kazanım zanneden von der Leyen ve onunla aynı görüşleri paylaşan Baltık ülkeleri ve diğer eski Doğu Avrupalılar (Macaristan ve Slovakya hariç) Ukrayna’nın Kursk hamlesini çok önemli addedip kamuoylarını bu paraların Kiev’e verilmesine ikna etmek için kullanıldığını düşünebilirler; ancak Avrupa Parlamentosu seçimleri ve hatta Fransa’daki genel parlamento seçimleri kurulu düzene karşı olan partilerin (ki, bunların çoğu aynı zamanda Ukrayna savaşının sürdürülmesine de karşı) hızlı yükseleceğine işaret ediyor.
Bütün bunlardan daha önemlisi ise Amerikan başkanlık seçimleri. Kasım ayında yapılacak başkanlık seçimlerinde Kamala Harris farkı kapatmakta olsa da hala seçilmesi beklenen Trump’ın gelişiyle birlikte bu savaşın Kolektif Batı tarafından sürdürülmesi hemen hemen imkânsız bir sürece ilerleyecek gibi görünüyor. Dolayısıyla savaş partilerinin ve yönetimlerinin ya Trump’ın seçilmesini engellemeleri ya da Trump gelse bile savaşı sürdürmekten başka seçenek bırakmayacak koşullar oluşturmaları hiç de komplo teorisi gibi görünmüyor mevcut şartlarda. Amerikan başkan adayını öldürtmeyi göze alan derin çevrelerin bunların hepsini düşünmeleri ve yapmaları yabana atılacak ihtimal değil.
Peki Ukrayna’nın Kursk hamlesi bu amaçlara hizmet ediyor olabilir mi? Mevcut haliyle pek değil; zira şu anda Rusya Kursk bölgesinde üstünlüğü ele almışa benziyor. Ukrayna birliklerinin geri çekilmeye zorlanması zaman alsa da bu saldırının stratejik bir sonucu olamaz. Savaşa gönderecek asker bulmakta zorlanan Ukrayna bu denli hızlı kayıplar vermeye devam ederse, yukarıda ima edildiği gibi Ukrayna topraklarındaki savaşın seyri 1943 yazındaki Kursk muharebeleri sonucunu doğurabilir.
Öte yandan eğer Ukrayna ve Batı istihbarat güçleri bu bölgelerde kirli bomba vs. gibi bir şeyler yaparlarsa kendi açılarından stratejik bir amaç elde edilebilir. Acaba Kursk saldırısının hemen ardından Ukrayna kuvvetlerinin Zaporizhia’daki nükleer santralin soğutma sistemlerini vurmaları böyle bir amaçla mı yapılmıştı? Şimdilik kontrol altında görünen bu nükleer tesis Avrupa’nın en büyüğü; ama tamamen Rusya’nın kontrolünde ve durdurulmuş halde olduğu için şimdilik tehlike arz etmeyebilir. Ama yine de Ukrayna cephesinden gelecek bu tür haberlere bu anlamda kulak kabartmakta fayda var. Çünkü küreselci elitin aleyhlerine devam eden genel gidişatı durdurmak ve mümkünse tersine çevirmek için kullanacakları en verimli alanlardan birisi burası.