Rusya Savunma Bakanlığı’nın dün (19 Aralık) gerçekleşen genişletilmiş kolezyum toplantısında Putin’in ve Savunma Bakanı Sergey Şoygu’nun konuşmaları en azından çatışmanın başından beri tarihi önem taşıyan konuşmalar sıralamasında en üstlerde yer alacak.
Putin’in açılış konuşmasının önemli bir kısmını ve Şoygu’nun konuşmasının geniş bir özetini yapmıştım. Şoygu’nun konuşması sadece çatışmanın askeri gidişatı açısından değil (bu, ancak savaş felsefesini ilgilendirdiği ölçüde benim özel ilgi alanıma giriyor) ortaya koyduğu siyasi ve iktisadi veriler açısından son derece önemli; zira askeri sanayinin muazzam üretim kapasitesine işaret ediyor; aynı zamanda çatışmanın başında sayısız sevk, idare ve lojistik sorununu aşamayan ordu yönetiminin hızla bunların üstesinden gelmeyi öğrenmiş olduğunu ve bu nedenle Putin’in gururlu sözlerinin altının boş olmadığını da gösteriyor.
Bu, yazmayı planladığım yazılardan birinin konusuydu aslında: Rusya’da Sovyet altyapısı üzerinde gelişen savunma sanayisinin durumu ve bunun ülkenin kalkınmasına tıpkı Sovyetler Birliği’nde olduğu gibi doğrudan etkisi.
Putin’in Şoygu’nun ardından yaptığı ikinci konuşma ise, planladığım ikinci yazı konusunu doğrudan ilgilendiriyor: Rusya’da iktidar yapısı, bu kapsamda ideoloji ve rıza meselesi. Ama sadece bu kadar değil. Konuşma ayrıca çatışmanın siyasi tarihini özetliyor. Putin’in çatışma patlak verdikten sonra bile kullanmaktan vazgeçmediği “ortak” kelimesinin artık tedavülden büsbütün kalktığına, bunun yerine düşman demeye başladığına dikkat edin. Çatışmanın yakın geleceği açısından vardığı en dikkat çekici sonuçlardan biri ise şudur: Ukrayna’nın toprak bütünlüğünün yegâne garantörü Rusya olabilir; eğer rejim bunu kabul etmezse, sadece Ukrayna’nın “tarihi olarak Rusya’ya ait” olan güneydoğusunu tamamen kaybetmekle kalmayacak, Polonya, Macaristan ve Romanya da İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kaybettiklerini Ukrayna’dan geri almaya başlayacaklar ve biz o zaman buna karışmayacağız.
Okura, Putin’in daha önce yaptığım ve yorumladığım bir dizi tarihi konuşması arasına bunu da eklemesini önereceğim.
* * *
… İçinde yaşadığımız çatışmanın nedenleriyle ilgili konuya bir kez daha dönmeli. Burada dinleyiciler hazırlıklı, ancak bazı şeyleri bir kez daha vurgulamayı, Ukrayna’da bugünkü çatışmanın nedenleri üzerine konuşmayı önemli buluyorum.
Hatırlayalım: SSCB’nin dağılmasından hemen sonra batı son derece aktif bir şekilde Rusya’nın içinde, bizim boyuna etrafında dönüp zıpladığımız, başlarını okşadığımız, dil döktüğümüz, bir tür yurtseverliğe sokmaya çalıştığımız ‘beşinci kolla’ çalışmaya başladı. Orada da farklı insanlar var, hepsini aynı boyayla sıvamayacağız. Ancak düşman bunu neden yaptığını biliyordu, kiminle çalışması gerektiğini biliyordu: bu ‘beşinci kolla’, terörist örgütlerle, uluslararası terörist örgütler de dahil, ayrılıkçılarla birlikte, bizatihi Rusya’nın dağılması görevi üzerine aktif şekilde çalışıyordu. Buna paralel olarak post-Sovyet coğrafyasında en az bu kadar aktif bir şekilde faaliyet gösteriyor, yeni ortaya çıkmış bağımsız devletleri, eski Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği cumhuriyetlerini yağmalıyordu. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından önce bile düşman tarafından Ukrayna’ya özel bir önem verilmişti.
Birincisi, tarihi mülahazalara dayanırsak, pek çok eski nazinin Amerika kıtasına, bilhassa Kanada’ya, ABD’ye dağıldığından yola çıkarsak, bunlarla çalışmak için zaten iyi bir temel vardı, sadece bu konuda çalışan koca koca enstitüler kurulmuştu. Hazırlanıyorlardı. Ve dağılma tamamlanır tamamlanmaz tam gaz işe giriştiler. Bizim içimizde de çalışıyorlardı, oralardaysa iki kat, üç kat daha kuvvetli. Neden? Çünkü daima, Rusya bu potansiyelini tüketmişken bir daha asla eski jeopolitik mevzilerine dönemeyeceğini ve bir rakip, hiç değilse bir rakip olarak tehdit teşkil edemeyeceğini düşünüyorlardı.
Ve bildiğimiz gibi bizatihi Rusya’yı da beş parçaya bölmeyi planlıyorlardı. Bunu gizlemiyorlardı, her şey açıkça tartışılıyordu.
Ukrayna üzerinde özel olarak çalışıyorlardı; hesaplarını öncelikle milliyetçilere yapıyorlardı, bu arada bu aşırı milliyetçilerin Hitler’le işbirliği yapmış eski naziler olduğunu unutmuşlardı. Ve hiç tereddütsüz Ukraynalı milliyetçilerin bu eski nazileri Bandera ve yanındakilerde olduğu gibi milli kahramanlara çevirmesine izin verdiler. Ama biz on yıllar boyunca bir komşu devletle normal ilişkiler kurmak için çabaladık. Her zaman söyledik, söylemeye de devam edeceğim, bu kardeş bir halktır. Ama düşman başka türlü davrandı.
Rusya siyasi planda (elbette, bunu herkes iyi biliyor) güneydoğuya [Ukrayna’nın güneydoğusuna] yaslandı. Neden? Çünkü burası Rusya’nın tarihi toprakları, burada hangi pasaportu taşıyor olurlarsa olsunlar fiilen Ruslar yaşıyor. Bir tane anadilleri var: Rusça; bütün kültürleri, gelenekleri, Rus, her şey… Bunlar bizim insanlarımız.
Biz daima Ukrayna’nın bu kısmına yaslandık, bu da önemli iç siyasi sonuçlar doğurdu, çünkü aşırı milliyetçilerin gerçek iktidara yasal siyasi vasıtalarla erişmesine imkân vermiyordu. Devletteki en yüksek görevlere gelme iddiasındaki siyasi güçler ve siyasi liderler her zaman Ukrayna’nın güneydoğusundaki seçmenin görüşünü hesaba katmak zorundaydı, her zaman. Onlarsız iktidara gelmek mümkün değildi. Ama iktidara gelir gelmez derhal unutuyorlardı onları, onların menfaat ve arzularını kimse hatırlamıyordu ve derhal aşırı milliyetçilerin eylemlerine itaat ediyorlardı; bunlar da aktif, atik ve saldırgan davranıyorlardı. …
Bununla mücadele etmeye çalışıyorduk. Hangi vasıtalarla? Öncelikle iktisadi; bunu biliyorsunuz: enerji kaynakları yok pahasına satılıyordu, krediler, işbirlikleri… her şeyi yaptık, inanın, sabrımızı toplayıp ilişkileri kurmak için her şeyi yaptık. Hayır, Ukrayna’daki bu aktif, saldırgan milliyetçi güçlere dayanan batı bize hiçbir şans bırakmadı.
Ama onlar da yasal vasıtalarla nihai hedeflerine varamayacakları ve bütün Ukrayna’yı kendi taraflarına çeviremeyecekleri gerçeğiyle karşı karşıyaydılar. Olmuyor; şu güneydoğu var ya, seçimlere gidiyor ve Rusya ile iyi ilişkilerin zaruri olduğunu söyleyenlere oy veriyor. İşte gerçek hayatta bunlar oluyordu. Olmuyor, bir on yıldan diğer on yıla bir türlü olmuyor. Peki sonunda neye başvurdular? Devlet darbesine.
Evet, elbette, Ukrayna’da bir yığın problem vardı: iç, iktisadi, sosyal, pek çok adaletsizlik. Ama neden devlet darbesi? Bize boyuna söyleyip durdukları şey, seçimlere gidin: sadece siyasi vasıtalarla, sadece böyle, anayasa çerçevesinde… bize böyle diyorlardı! Nerede bütün bunlar? Hiç içimden gelmiyor şimdi, kameralar çalışıyor çünkü, o bilinen el hareketlerini çekmek. Ama hangi el hareketlerini çekmek istediğimi anlıyorsunuz. İşte bize bunu gösterdiler. Ukrayna’yı sadece siyasi vasıtalarla kendi dişlilerine katmayı [Putin’in kullandığı kelime domuzu da çağrıştırıyor; Kremlin’in bunu tırnak içine aldığına bakılırsa doğrudan bu çağrışımı yaratmak için söylemiş] başaramayacaklarını anlamışlardı, o zamanki Ukrayna yönetiminin hatalarını, yanlış hesaplarını kullandılar, gene bu milliyetçi saldırgan kuvvetlere dayanıyorlardı, ve devlet darbesi yaptılar. Nedeni belirsiz; sırf problemi tek bir defada tamamen çözmek için, hepsi bu.
Elbette, bu anlamda amaçlarına eriştiler. Bize de Kırım’ı desteklemekten başka yol kalmamıştı, yoksa orada katliam örgütleyeceklerdi.
Ama Donbass’ta problem çıktı. Biliyorsunuz, sakince anlaşmaya çalışıyorduk. En genelde, Minsk mutabakatlarında yazılı belli şartlarda Donbass da içinde Ukrayna’nın toprak bütünlüğünün tedricen tesis edilmesine hazırdık — orada yaşayan insanların tehlikeye maruz kalmayacağı, orada onların güvenlik ve zaruri şartlarını da yaratan belli şartlarda. Minsk mutabakatlarının anlamı buydu.
Gerçi, Ukraynalı yetkililer ve batıdaki efendileri buna, bu mutabakatların hayata geçirilmesine, uygulanmasına gitselerdi, sanırım, samimiyetle söylüyorum, her şey tedricen ortaya çıkardı. Ama buna gitmediler, orada 2014’te fiilen bir savaş başlattılar.
Açıkça söylüyorum, zaten bu olaylara katılmış olanlar için bir sır da yok: biz hiçbir şey yapmadık, ama insanları korumak için, hepsini katletmemeleri için gitgide olayın içine çekilmek zorundaydık. İşte bu işin başladığı yer.
Batı, özellikle okyanus ötesindekiler bunları memnuniyetle izliyorlardı. Bu anlamda, tabii, eğer böyle denebilirse, bizi ütmüşlerdi. Bu saldırgan tutumun kullanılması bizi de bir takım cevabi eylemlere mecbur kıldı. Sonra da bütün Minsk mutabakatlarını reddettiler, açıkça söylediler bunu, sonra batılı liderler de açıkça söylemekten çekinmez oldular: bu sadece, Ukrayna’da modern silahlı kuvvetleri yeniden doğurmak, veya, tersine, yeniden doğurmak değil de kurmak için bir perdeydi.
Ne için? İşte bu, Merlaison balesinin ikinci perdesidir — Ukrayna’yı NATO’ya taşımak için. [Merlaison balesi, ne yapacağını bilmeyen ama biliyormuş gibi davrananlar için kullanılan Rusça bir deyim.] Oysa bana şöyle deyip duruyorlardı: neden korkuyorsun, şimdi almayacağız ki bunları. Diyordum ki: şimdi değil, ya yarın? Peki bu yarın ne zaman gelecek? Bir yıl sonra mı, iki yıl mı? Rusya devletinin tarihi perspektifleri ve stratejik menfaatleri açısından 10, 15 yıl sonrasında bile bu kabul edilemez. Ne demek “bugün değil”? Yarın mı? Amaç, kesinlikle, Ukrayna’yı NATO’ya almak.
Hatırlayalım, demin kürsüden de söyledim, devamlı söylüyoruz bunu, 1991’de de demişlerdi ki: doğuya doğru bir inç bile [genişleme] olmayacak. Biri ikiyi boş verin, işte, çitimizin önündeler, şurada dikiliyorlar. Dikildiler de. Baltık’ı aldılar, bütün doğu Avrupa’yı aldılar. Bir kez daha: neden? Her çeşit öneri vardı, herkes tarafından kabul edilebilir öneriler. Olan şuydu (bunu birçok defa söyledim, burada da tekrar ediyorum): Rusya gibi bir ülke gereksiz, fazla büyük. Bölmek lazım, parçalarını kendine boyun eğdirmek, Avrupa’yı küçük parçalar halinde boyun eğdirdikleri gibi. Şimdi onu da söyleyeceğim.
İşte böyle, pratik davrandılar, 2014’te savaş başlattılar; biz de tedricen, ister ne yazık ki deyin ister demeyin, başka bir şansımız kalmamıştı, buna dahil olmak zorunda kaldık. Aynı zamanda kendileri için epey önemli bir görevi de çözmüşlerdi, durumu kendileri için etkisizleştirmişlerdi: Rusya’nın Avrupa ile yakınlaşması onları çok rahatsız ediyordu, hem de çok. Oranın efendisi kendileri olmalıydı. Boyuna korkutuyorlardı: meşum Rusya sizi tehdit ediyor! Ben pek çok liderle görüştüm, bana diyorlardı ki: neden korkutuyorlar bizi? Rusya’nın Avrupa ile savaşma niyeti olmadığını biliyoruz. Bugün de öyle bir niyetimiz yok. ABD yönetimi ve NATO diyor ki: eğer Rusya Ukrayna’da kazanacak olursa bir sonrakiler NATO ülkeleri olacaktır. NATO ülkeleri nemize gerek bizim? Onlara hiçbir zaman ihtiyacımız olmadı, bugün de gerekmiyorlar, gelecekte de gerekmeyecekler. Peki neden böyle konuşuyorlar? Onları para ödemeye teşvik etmek için — hepsi bu.
ABD bu planın gereklerini yerine getirdi, Ukrayna’yı “kopardı” (öyle düşünüyorlar), Rusya’nın Avrupa’yla ilişkilerini parçaladı, bu planda, ne yazık ki, istediğine erişti. Bizse başka türlü davranamazdık — veya her şeyi teslim edip bizim, aslında Rusya’nın olanı höpürdete höpürdete yiyip tüketmelerini izleyecektik. Öyle davranamazdık, onlar da öyle davranamayacağımızı biliyorlardı, ama özellikle yaptılar. Bizi ve Avrupa’yı bu çatışmaya özellikle soktular, bu anlamda amaçlarına eriştiler; Rusya ile Avrupa’yı ayırdılar, şimdi de mali sorumluluk ve ödemelerin yükünü Avrupa’ya yıkıyorlar.
Avrupa’da bugünkü iradesiz, omurgasız siyasetçiler kuşağı ise buna karşı koyamıyor, çünkü medyada, ekonomide, siyasette muazzam bir bağımlılık var. Biliyorsunuz, orada, Avrupa’da parmağınızı hangi büyük medya kuruluşuna doğrultsanız üç veya dört adım sonrasındaki nihai beneficiary bazı Amerikan fonlarıdır. Her şey orada, her şey okyanus ötesinde. Bunun da siyasi hayata etkisi var. İstihbarat daha bıyıkları yeni terlerken, daha üniversite sıralarından taraftar topluyor, biliyoruz bunu, ve onlarla çalışıyor, bunları Avrupa ülkelerinin siyasi Olimpos’una taşıyor.
Ama bu kadar basit de değil: Avrupa’nın yurttaşları neler olduğunu kavramaya başlıyorlar, bu yüzden bizatihi Avrupa’da da belli bir değişim başlıyor. İktisadi nitelikteki problemlerden söz etmiyorum bile; bunlar var, herkes bunları iyi biliyor, hepsi belgelerde, sadece Avrupa ülkelerindeki gösterilerde değil, belgelerde. Avrupa’nın önde gelen sanayi ekonomileri ekside, resesyona girdiler.
Ama Avrupa’nın pek çok halkının siyasi bilinçlerinde bir değişiklik meydana geliyor. ABD’nin Avrupa’yı kendi menfaatleri için küstahça, merhametsizce sömürdüğünü ve Avrupa’nın menfaatlerine nihayetinde tükürdüğünü görüyorlar.
Ama bu onların tercihi, bu Avrupa halklarının tercihi. Buna asla karışmadık, karışmıyoruz ve karışmaya niyetimiz yok. Ama kesinlikle yapacağımız şey şu: kendi menfaatlerimizi savunacağız. Çünkü ABD’nin Ukrayna’da yaptığı, demin de söyledim, esasen bize şans vermediler, bizim elimizden bu ülkeyle ilişkileri normal siyasi şekilde kurma şansını da aldılar. İşlerini gördüler ve defettiler, halkımız der ya, kabalaştığım için bağışlayın, tamamen keyfiyet. 2014’te devlet darbesi yaptılar, bundan sonra da keyfiyete devam ettiler. Bizi bu keyfiyete cevap vermek zorunda bıraktılar.
Ama Avrupa’ya gelince, tekrar ediyorum: orada halkta başka ülkeler tarafından, öncelikle de ABD tarafından onların menfaatine kullanıldıklarının farkına varış oluşuyor. Neyse, oluşuyorsa oluşuyor, bu onların işi, oraya karışmaya niyetimiz yok.
Ama tamamlarken söylemek istediğim şu: Ukrayna’nın egemenliğinin ve toprak bütünlüğünün yegâne garantörü Rusya’ydı — bunu da bir yerlerde söylemiştim. Rusya Sovyetler Birliği’ni kurarken devasa tarihi toprakları, Rusya topraklarını, devasa bir potansiyeli halkıyla birlikte veriverdi ve bütün bu topraklara muazzam kaynaklar yatırdı.
Ukrayna’nın batı toprakları mı? Ukrayna’nın onları nasıl aldığını biliyoruz. Stalin İkinci Dünya Savaşından sonra verdi. Polonya topraklarının bir kısmını, Lvov ve diğerlerini, bir takım büyük oblastleri verdi — buralarda 10 milyon insan yaşıyor. Polonyalıları gücendirmemek için de kayıplarını Almanya’nın hesabından telafi etti: Almanya’nın doğu topraklarını, Danzig koridorunu, bizzat Danzig’i verdi. Bir parça Romanya’dan, bir parça Macaristan’dan kopardı, hepsini oraya, Ukrayna’ya verdi.
Ve orada yaşayan insanlar, her halükârda birçoğu, bunu kesinkes, yüzde 100 biliyorum, tarihi vatanlarına dönmek istiyorlar. Bu toprakları kaybeden ülkeler ise, öncelikle de Polonya, her rüyasında geri aldığını görüyor.
Bu anlamda sadece Rusya Ukrayna’nın toprak bütünlüğünün garantörü olabilirdi. İstemiyorlarsa gerek yok. Tarih her şeyi yerli yerine oturtur. Engel olmayacağız, ama kendimizin olanı da vermeyeceğiz. Herkes şunu anlamalı: Ukrayna’da da, Avrupa’da da, ABD’de de Rusya’ya karşı saldırgan duygularla dolu olanlar var. Anlaşmaya mı çalışmak istiyorlar, çalışsınlar bakalım. Ama biz bunu ancak kendi menfaatlerimize dayanarak yapacağız.
Elbette Rusya bunu güçlü, güvenilir, iyi durumda, motivasyonu yüksek silahlı kuvvetleri olmadan yapamaz. Silahlı kuvvetler bunu güçlü bir ekonomi olmadan, sanayinin ve özellikle de savunma sanayisi kompleksinin en genelde net bir çalışması olmadan yapamaz. En önemlisi de, Rusya halkına, çokuluslu halkımıza, Rus halkına, Rusya Federasyonu’nun diğer halklarına yaslanmadan yapamaz. Şu anda her şeye sahipsiniz; vatan sizden karşılığını bekliyor.