ABD genelinde 50’den fazla büyük üniversitede Filistin’e destek için öğrenci eylemleri devam ediyor ve polisin son iki haftada aralarında bazı öğretim görevlileri de dahil 1000’den fazla öğrenciyi gözaltına aldığı belirtiliyor. Aşağıda çevirisini okuyacağınız analiz bu eylemlerin kasım ayındaki ABD Başkanlık seçimlerini nasıl etkileyeceğine dair öngörüde bulunulurken eylemlerin 1968 Vietnam savaşı karşıtı eylemlerle benzerlik ve farklılıklarına mercek tutuyor.
***
ABD’deki Filistin yanlısı öğrenci protestoları Biden’ı yaralamadan bırakmayacak
Öğrenci göstericilere yönelik baskılar devam ederken, bu gösterilerin başkanlık seçimlerine etkisi de giderek belirginleşiyor.
James Zogby
ABD’deki üniversite öğrencilerinin, Amerika’nın İsrail’in Gazze’deki savaşına verdiği desteği protesto eden gösterileri hızla yayılıyor. 200’den fazla kampüste sürekli gösteriler yapılıyor. Son zamanlarda öğrenciler bazı kampüslerin merkezinde protesto çadırları kurmaya başladılar. Bu durum geçen hafta New York’taki Columbia Üniversitesi’nde başladı. On gün sonra neredeyse dört düzine üniversitede çadırlar kuruldu.
En çarpıcı olan sadece bu gösterilerin yayılma şekli değil, aynı zamanda gösterilere katılan öğrencilerin inanılmaz çeşitliliği oldu. Elbette Arap-Amerikalı öğrenciler de var ama onlara her ırktan ve inançtan öğrenciler de katıldı.
Protestocular barışçıl olmalarına rağmen kasıtlı olarak rahatsız ediciydiler. Zaman zaman kampüsün merkezi yerlerini işgal ettiler. Göstericilerin alışkın olduğu üzere slogan da attılar. Yine de protesto alanlarını ziyaret eden saygın gözlemcilerin de belirttiği gibi, protestolar barışçıl ve düzenli bir şekilde gerçekleşti.
Cumhuriyetçi kongre liderleri ve birkaç İsrail yanlısı Yahudi örgütünün kışkırtmasıyla, bu gösterileri antisemitik ve Yahudi öğrencilerin güvenliğine yönelik bir tehdit olarak gösterme çabası var. Kongre üyeleri bunu benimsediler, bunu bir ihtilaf konusu olarak kullandılar ve protestocu öğrencileri İsrail karşıtı grupların tutsağı olan liberal elitler olarak tasvir ettiler.
Protestocu öğrencilerin liderleri, ateşkes ve Gazze’deki soykırıma son verilmesi taleplerini disiplinli ve etkili bir şekilde dile getirdiler. Birçoğu ayrıca üniversitelerine İsrail’in savaş çabalarına katkıda bulunan kuruluşlardan fonlarını çekmeleri çağrısında bulundu.
Hem Cumhuriyetçi liderler hem de küçük ama etkili bir grup Yahudi lider, kendi platformlarını kullanarak bazı öğrencilerin kullandığı sloganların özünde Yahudi karşıtı olduğunu defalarca savundular. Örneğin, “nehirden denize, Filistin özgür olacak” sloganının aslında İsrail’deki Yahudilere karşı soykırım yapma çağrısı olduğunu söylediler. Yakın zamanda tam da bu noktaya değinen bir Kongre kararını kabul ettiler. Öğrencilerin Filistinlileri desteklemek için kullandıkları sloganların bu şekilde kasıtlı olarak çarpıtılmış yorumlarını kullanarak bazı üniversite rektörlerine istifa etmeleri için baskı yaptılar ve diğerlerinin hayatını zorlaştırdılar.
Göz ardı edilen şey, çadırların çoğunda protestocuların orantısız bir şekilde büyük bir kısmının Yahudi öğrencilerden olduğu. İronik bir şekilde, bir Yahudi lider Columbia Üniversitesi’ndeki Yahudi öğrencilere evlerinde kalmalarını ve kampüse gelmemelerini tavsiye ederken ve New York valisini kampüste düzeni sağlamak için Ulusal Muhafız birliklerini çağırmaya davet ederken, kamp yerindeki Yahudi öğrenciler arasında Hamursuz Bayramı kutlanıyordu.
Daha sonra New York polisine kampı dağıtması için kampüse girmesi emredildi. Bunu, barışçıl protestoculara karşı rahatsız edici düzeyde şiddetin (göz yaşartıcı gaz, plastik mermi, şok tabancası ve copla dayak) kullanıldığı Teksas, Kaliforniya ve Georgia’daki benzer polis müdahaleleri izledi.
Polisin, seçilmiş yetkililerin ve üniversite yöneticilerinin müdahaleleri, öğrencilerin protestoları sürdürme kararlılığını azaltmak yerine daha da körükledi. Böylece çadırların zorla dağıtılmasından bir gün sonra öğrenciler geri dönerek protesto alanlarını yeniden kurdular.
Gençlerin öfkesi sadece İsrail’in Gazze’deki tutumuna değil, aynı zamanda Biden yönetiminin bu savaşın devamına izin vermesine de yöneliyor ve üniversite kampüslerindeki bu protestoların gidişatı, seçim yılında Başkan için iyiye işaret değil.
Bu konuda 1968 Vietnam Savaşı karşıtı protestolarla ve bu protestoların Demokratların başkanlığa mal olmasında oynadığı rolle kıyaslamalar yapılıyor. Hem o dönemdeki hem de şimdiki protesto siyasetinin bir katılımcısı olarak benzerliklerin yanı sıra bazı önemli farklılıklara da tanıklık edebilirim.
Vietnam, televizyonda yayınlanan ve Amerikan evlerine giren ilk savaştı. Amerikalılar napalm bombasının siviller üzerindeki etkisini gördü ve mahkumlara işkence yapıldığını öğrendi. Savaşa karşı olanların ahlaki veya siyasi nedenlerle muhalefeti dışında, gençlerin askerlik hizmetine kayıt olmalarını gerektiren ulusal askerlik endişesi gibi daha kişisel ve rahatsız edici bir neden de vardı.
Vietnam dönemi aynı zamanda sivil haklar, çevresel kaygılar, kadın hakları ve benzeri birçok başka protesto hareketinin ortaya çıkışına tanıklık eden geniş bir ulusal mayalanma dönemiydi. Bu farklı hareketlere katılımda sınırlı bir örtüşme vardı.
Bugün durum farklı. Kadın hakları, siyahların güçlendirilmesi, çevresel adalet ve şimdi de İsrail’in Gazze’deki savaşına karşı çıkan hareketler arasında önemli bir örtüşme var. Sosyal medyanın da etkisiyle, kardeşim John Zogby’nin “ilk küreseller” dediği bugünün gençleri Gazze’deki savaşı kesintisiz, yakından ve kişisel olarak deneyimliyor ve gördüklerinden derin rahatsızlık duyuyorlar.
1960’larda kampüslerde Vietnamlı öğrenciler yoktu, ancak bugün güçlenmiş ve örgütlenmiş Arap-Amerikalı ve ilerici Amerikalı-Yahudi öğrenciler İsrail’in Gazze savaşına karşı muhalefeti harekete geçirmede başı çekiyorlar: İlk grup “Bizim halkımıza değil” derken ikincisi de şöyle diyor: “Bizim adımıza değil.” Kendilerinin de içinde yer aldığı diğer hareketlerde müttefikler buldukları için savaş karşıtı çaba büyüdü.
Tüm bunlar olurken, Biden Beyaz Saray’ı çok endişeli gözükmüyor, kasım ayında Donald Trump’ı yenip bu fırtınayı atlatacaklarına ikna olmuş gibi duruyorlar. Başkan’ın genç ve “azınlık” seçmenler arasında destek kaybettiğini gösteren anketleri görmezden geliyorlar. Bu tehlikeli bir hesap hatası. Çeşitli eyaletlerdeki ön seçimlerin de gösterdiği gibi, Başkan’ın yeniden seçilmesi için ihtiyaç duyduğu destek kan kaybediyor. Ve eylemci öğrencilere yönelik baskılar devam ettikçe bu muhalefet daha da güçleniyor.
Eğer savaş birkaç ay daha sürerse ve bu yaz Chicago’da düzenlenecek Demokratik Kongre’deki sahne 1968’deki gibi kötü olursa, birçok genç seçmenin Biden’a oy vermekte zorlanacağı açık. Trump’a da oy vermeyecekler. Muhtemelen ya üçüncü partiye yönelecek ya da hiç oy kullanmayacaklar.