Çevirmenin notu: Seçim arifesinde Millet İttifakı’nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Rusya’nın seçimlere müdahale ettiği” yönündeki iddiaları son birkaç gün boyunca gündemi epey işgal etti. Kılıçdaroğlu, “deep fake” videoların arkasında Rusların olduğunu iddia ediyor. Devamında alternatif basında, geldiği yerde bile rağbet görmeyen ve bayatlamış olan 2016 ABD seçimlerine müdahale iddialarına atıflar yapıldı. Bunun hangi motivasyonla yapıldığını kestirmek zor. Üzerine sosyal medyada Yuriy Mavaşev adında, lobici olduğu bariz bir ismin Erdoğan taraftarı sözleri “Rus uzmanın değerlendirmesi” şeklinde atıflar buldu. Valday Kulübü Program Direktörü Oleg Barabanov, Erdoğan’ın Rus kamuoyundaki imajını ve ülkede seçimlerin nasıl değerlendirildiğini gayet soğuk ve net gözlemlerle anlatıyor. Ben birkaç şey daha eklemekte yarar var diye düşünüyorum; hafta içinde Axel Springer’a ait Politico’da “Avrupalı liderlerin Erdoğan’ı özleyeceği” şeklinde bir değerlendirme yer bulmuştu. Yine ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’in, Erdoğan’ın Ukrayna konusunda Washington yönetimi nezdinde memnuniyetle karşılandığı şeklindeki ifadeleri de çarpıcıydı. Kim ne derse desin, Türkiye Ukrayna’nın kayda değer silah tedarikçilerinden ve bu tartışma, Sırbistan’ın Ukrayna’ya Türkiye üzerinden silah tedarik ettiği iddialarının alevlendiği günlerde de Rusya’nın Kremlin’e yakın basınında tartışma yaratmıştı. Gören gözler, Moskova’nın bu sürece son derece ihtiyatlı yaklaştığını fark edebilir; zira Suriye, Akkuyu, Rus hububatına bağımlılığın artması, BOTAŞ’ın borcunun ertelenmesi gibi majör meseleler, Kremlin’in buraya herhangi bir ülke gibi muamele etmediğinin kanıtı sayılabilir.
Türkiye’deki seçimler ve Rusya’da endişe
Oleg Barabanov
Valday Tartışma Kulübü
12 Mayıs 2023
Valday Kulübü Program Direktörü Oleg Barabanov’a göre, hem Rus medyasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imajına verilen şiddetli duygusal tepki hem de mevcut jeopolitik durumun anlaşılabilir keskinliği, Rus toplumunun Türkiye’deki seçimleri Türkiye’nin kendisinden biraz daha az heyecanla beklediği bir duruma neden oldu.
Türkiye’de cumhurbaşkanlığı seçimleri mayıs ayının ortasında yapılacak. Türk toplumu açısından önemi tartışmasız olan bu seçimlerin Rusya’da da yakından ve bazen de epey duygusal bir ilgiye nail olduğu hakikatini göz ardı edemeyiz. En apokaliptik tahminlere göre Erdoğan’ın kaybetmesi durumunda Rusya’nın son fırsat penceresinin kapanacağı ve durumun tamamen kasvetli bir hal alacağı okunabilir. Aynı zamanda Erdoğan kazanırsa da Rusya’nın iyi bir şey beklememesi gerektiği yönünde bir görüş var. Türkiye Cumhurbaşkanı, yıllardır Rusya’yı ustalıkla oyalıyor ve zaferinden sonra da aynısını büyük bir zevkle yapmaya devam edecek.
Genel manada değerlendirmeler kutuplaşmış vaziyette; hatta çift kutuplu olduğu bile söylenebilir. Her halükârda diyalektiktirler. Bu tahminlerin doğru olup olmadığını ancak zaman gösterir ama belki de Rusya’daki geniş kamuoyu (ve sadece buradaki uzmanlar değil) açısından, halkın yabancı bir ülkelerdeki seçime bu denli dikkat etmesinin çok önemli olduğunu kabul etmeliyiz. Görünen o ki, sadece Amerika Birleşik Devletleri’ndeki son birkaç başkanlık seçimi Rus kamuoyunda aynı duygusal tepkiyi ve bağlılık hissini uyandırdı. O dönem Ruslar “bizim adayımız” Trump adına kaygılanıyordu. Şu an Rusya taraftarı aday Erdoğan gibi görünüyor ama bu boş bir umut olabilir.
Durumun bu gerilimi bir yandan kavranabilir jeopolitik güç dengesinden kaynaklanıyor. Türkiye Cumhurbaşkanı’nın Rusya ile Ukrayna arasındaki ihtilafı çözme teşebbüslerinde önemli bir arabulucu, Bismarck’a benzer bir tür “dürüst komisyoncu” olarak oynadığı rol, Rusya için gerçekten de son derece önemli. Mevcut durum göz önüne alındığında ihtilafın üzerinden bir yıldan fazla zaman geçmişken yeri doldurulamaz gibi görünüyor. Kabul etmek gerekir ki Rusya ile Ukrayna arasında arabuluculuk yapmaya çalışan başka hiçbir dünya lideri Erdoğan’ın başardıklarının yakınından bile geçemedi.
Ancak burada, kendini Rus yurtseveri olarak tanımlayanlar arasında Rusya’nın bu müzakerelerde haksız tavizler verdiği ve karşılığında hiçbir şey almadığı görüşüne sıklıkla rastlanabildiğini belirtmek gerek. Sonuç olarak “İstanbul anlaşması” terimi Rus toplumunun bu kesiminde, Rus seçkinlerinin kazanma isteğinin olmamasını ve çeşitli şaibeli uzlaşılara duydukları arzuyu yansıtan olumsuz bir duygu halini aldı. Fakat tüm bunların doğru olduğunu varsaysak dahi burada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın suçlanması da pek olası değil. Hakikaten de dürüst bir arabulucu gibi davrandı ve tüm bu geri kalanlar Rusya’nın iç meseleleriyle açıklanabilir.
Arabuluculuğun yanı sıra Rus toplumu için geriye kalan başlıca “dünyaya açılan pencere” olarak Türkiye’nin rolü de aynı derecede vazgeçilmez ve bu direkt olarak kabul edilmeli. Doğal olarak hem eski Sovyet coğrafyasında hem de ötesinde, mesele Körfez’deki Arap ülkelerinde başkaları da var. Ancak coğrafi, lojistik ve Ruslar için kültürel aşinalık ve “normallik” açısından (Türkiye’ye yönelik kitlesel turizmin uzun yıllar boyunca gelişmesi), Türk kentleri ve sahil beldeleri modern Rusya için hakikaten de dünyaya açılan bir numaralı pencere. Rusya’da bu pencerenin kapandığını görmek isteyenlerin bir elin parmağını geçmeyecek sayıda olduğu aşikâr. Burada Erdoğan’ın Ruslar arasındaki taraftarları ve aleyhtarlarının çıkarları sık sık kesişiyor.
Öte yandan modern gerçeklere ilave olarak Türkiye seçimleri arifesinde Rusya’da var olan yüksek duygusal yoğunluk, Türkiye Cumhurbaşkanı’nın Rus basını ve sosyal ağlarındaki son derece tartışmalı medya imajıyla açıklanabilir. Bu durum sadece geçen yıl ve mevcut çatışma için değil, büyük ölçüde öncesi için de geçerli.
Belki de Erdoğan’dan başka hiçbir yabancı siyasetçinin Rus basınında bu kadar kutuplaşmış (ve aynı zamanda sürekli değişen) sıfat ve değerlendirmelere maruz kalmadığını hatırlatmak yeterli olacaktır. 2014’ten itibaren Kırım ve Suriye haberleri gündemdeyken ilk başta “dost Recep”ti, yine neredeyse tekti. Ardından Rus savaş uçağının düşürülmesiyle dost düşmana dönüştü. Sona (Rus halkının geniş kesimleri açısından beklenmedik ölçüde) tekrar düşmanlıktan dostluğa geçildi. Rus televizyonlarındaki siyasi tartışma programlarının son derece keskin duygusal bileşenleri, belli bir bütünlükleri ve malzemenin sunumunda nüans eksikliği olduğu olgusunu dikkate alırsak sıradan bir Rus televizyon izleyicisi Erdoğan’ın önce dost, sonra düşman ve sonra tekrar dost olarak sunulmasındaki tüm bu diyalektik ikircikliliğe pratik anlamda tanık oldu. Doğal olarak bu durum kendi sonuçlarını da beraberinde getirdi. Sonuç olarak Erdoğan’ın kişiliğine yönelik duygusal tepki, en azından Rus televizyon izleyicileri arasında, şu anda gerçekten de en güçlü ve aynı zamanda çelişkili olanlardan biri.
Karabağ sorununun Rus medyasında, yine öncelikle televizyonda ele alınış biçimi de bunda rol oynadı. Benim öznel bakış açıma göre burada ilk olarak durumun basit bir siyah-beyaz seçimine kaymasını önlemek mümkündü ve bence bu yönde girişimlerde bulunulmasına rağmen bir tarafın tamamen “aydınlık” ve diğer tarafın “karanlık” olarak resmedilmesi söz konusu değildi. Ancak ikinci olarak Rus medyasını manipüle etme yönünde son derece aktif teşebbüsler olduğu izlenimini edindim. Nihayetinde Rus televizyonları, Karabağ sorununun her iki taraf açısından da başka bir savaş alanı haline geldi. Televizyonlardaki tartışma programlarımızın yukarıda bahsedilen duygusal keskinliği göz önüne alındığında sıradan izleyici aynı anda Erdoğan hakkında birbirini dışlayan ve uzlaşmaz — bir melek veya bir şeytan olarak — değerlendirmeler aldı.
Neticede hem Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rus medyasındaki imajına verilen yüksek duygusal tepki hem de mevcut jeopolitik durumun kavranabilir keskinliği, Rus toplumunun şu anda Türkiye’deki seçimleri Türkiye’den biraz daha az heyecanla beklediği bir duruma yol açtı. Ancak beklemek için fazla vaktimiz yok ve bunu zaman gösterecek.