Aşağıda çevirisini okuyacağınız analiz haber, ABD’nin Suudi Arabistan’a İsrail ile normalleşmesi karşılığında sunmaya hazırlandığı güvenlik anlaşmasının detaylarına ve Washington’un bu anlaşmanın altında yatan daha geniş hedeflerine odaklanıyor. Suudi Arabistan her ne kadar Gazze’deki savaş devam ettiği sürece ve Filistin devletine giden inandırıcı bir plan olmadan İsrail ile normalleşmeyeceğini ilan etse de anlaşmayı hayata geçirmeye zorlayan Biden yönetimi, Kasım ayındaki başkanlık seçimleri öncesi diplomatik bir zafer kazanmayı hedefliyor.
***
ABD, İsrail’le normalleşme anlaşmasını teşvik için Suudi Arabistan’a önemli bir savunma anlaşması önerecek
Beyaz Saray, İsrail ile Hamas arasında aylardır sonuçsuz kalan ateşkes görüşmelerinin ortasında daha geniş kapsamlı bölgesel diplomatik çabaları sürdürmeye çalışıyor.
Stephen Kalin ve Michael R. Gordon
ABD’li ve Suudi yetkililer, Biden yönetiminin Riyad ve İsrail arasındaki diplomatik ilişkileri teşvik için uzun süredir üzerinde çalışılan bir anlaşmanın parçası olarak Suudi Arabistan’la, ABD’nin Körfez ülkesinin savunmasına yardımı taahhüt edecek bir anlaşmayı sonuçlandırmaya yakın olduğunu söyledi.
Ancak diplomatik çabanın başarısı İsrail’in ayrı bir Filistin devletine bağlılığına ve daha da önemlisi Gazze’deki savaşın sona ermesine bağlı ki bu da aylardır sonuçsuz kalan ateşkes görüşmeleri ve İsrail’in hafta sonu bölgenin kalbindeki esirleri kurtarmak için düzenlediği baskın nedeniyle pek olası görünmüyor.
ABD, İsrailli liderlere uzun zamandır hedefledikleri Suudi Arabistan ile normal ilişkiler kurma hedefine ulaşma fırsatı sunarak Arap ve Müslüman dünyasında daha fazla kabul görmenin kapısını açmayı amaçlıyor. Bunun karşılığında İsrail, Filistinlilerle iki devletli bir çözüme giden güvenilir yolu desteklemeli ki mevcut İsrail hükümeti ve ülke halkının çoğu buna karşı çıkıyor.
Riyad’la bir savunma anlaşması için diplomatik girişim, adayken Suudi Arabistan’a parya muamelesi yapma ve ABD’de yaşayan gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesinin bedelini ödetme sözü veren Başkan Biden için dikkate değer bir dönüş anlamına geliyor. Biden şimdi, bir yandan muhalefeti bastırırken diğer yandan da iddialı bir ekonomik ve sosyal kalkınma yolu çizen petrol zengini monarşiyi korumak için resmi bir taahhütte bulunmanın eşiğinde.
Washington merkezli bir düşünce kuruluşu olan Carnegie Endowment for International Peace’de eski bir ABD barış müzakerecisi olan Aaron David Miller, “ABD, 1960 yılında ABD-Japonya anlaşmasının revize edilmesinden bu yana ilk kez kanun hükmünde bir karşılıklı savunma anlaşması imzalamış olacak ki böyle bir anlaşma ilk kez otoriter bir ülkeyle imzalanacak ” dedi.
Güvenlik ittifakı; Suudi Arabistan’ın bölgesel konumunu yükseltecek ve Hamas’ın İsrail’e karşı 7 Ekim’de düzenlediği saldırı ve ardından gelen Gazze savaşı nedeniyle sarsılan Orta Doğu’da ABD’nin askeri rolünü güçlendirecek. Anlaşma Suudi Arabistan’ın güvenliğini pekiştirirken aynı zamanda Suudi Arabistan’la bölgesel üstünlük için rekabet eden ve Rusya’yla ilişkilerini derinleştiren İran’la gerilimin artması riskini de beraberinde getirecek.
ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan geçen ay yaptığı açıklamada İsrail’in uzun vadeli güvenliğinin bölgesel entegrasyona ve Suudi Arabistan da dahil Arap devletleriyle normal ilişkilere bağlı olduğunu söyledi.
Sullivan gazetecilere verdiği demeçte, “Güçlü bölgesel ortaklarla çevrili, saldırganlığı caydırmak ve bölgesel istikrarı korumak için güçlü bir cephe oluşturan güvenli bir İsrail vizyonuna ulaşmak için bu tarihi fırsatı kaçırmamalıyız. Her gün bu vizyonun peşinden gidiyoruz” dedi.
Stratejik İttifak Anlaşması olarak bilinen anlaşmanın Anayasa gereği Senato’da üçte iki çoğunluk oyu alması gerekiyor. Suudilerin İsrail ile ilişkilerini normalleştirme taahhüdüne bağlanmadan yeterli sayıda milletvekilinin desteğini alması pek mümkün görünmüyor.
Ancak Suudiler bunu yapmadan önce Gazze’deki savaşın sona ermesini ve birkaç yıl içinde bir Filistin devletinin kurulmasına yönelik geri dönülemez ve değiştirilemez adımlar atılmasını istiyorlar. İsrail’in iki devletli çözüme karşı çıkması bu engeli aşmayı zorlaştırabilir.
ABD’li ve Suudi yetkililere göre taslak anlaşma, Washington’un Japonya ile imzaladığı karşılıklı güvenlik anlaşmasını örnek alıyor. ABD’nin, saldırıya uğraması halinde Suudi Arabistan’ı savunmaya yardım etme taahhüdü karşılığında Washington’a, ABD çıkarlarını ve bölgesel ortaklarını korumak için Suudi topraklarına ve hava sahasına erişim izni verecek. Yetkililer ayrıca Çin’in Suudi Arabistan’da üs inşa etmesini ya da Riyad’la güvenlik işbirliği yapmasını yasaklayarak Riyad’ı Washington’a daha da yakınlaştırmayı amaçladıklarını söyledi.
Anlaşma Suudi Arabistan’ı ABD ile resmi savunma anlaşması olan tek Arap ülkesi haline getirecek. İsrail anlaşmalı bir müttefik olmasa da ABD politikası on yıllardır İsrail’in bölgede “niteliksel askeri üstünlük” sağlamasına yardımcı olacak güvencelere odaklanıyor ve bu güvence 2008’de yasaya girdi. ABD’nin İsrail’e yönelik güvenlik taahhüdü, Nisan ayında ABD’nin İsrail’i İran’ın büyük bir insansız hava aracı ve füze saldırısından korumak için çok uluslu bir müdahaleye öncülük etmesiyle kanıtlandı.
Daha geniş bir bölgede, Türkiye’nin Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’ne (NATO) üyeliği daha güçlü bir karşılıklı savunma taahhüdü sağlıyor. Diğer yedi Arap ülkesi ise ABD’ye bazı savunma ve güvenlik avantajları sağlayan ancak bunun dışında büyük ölçüde sembolik ve bağlayıcı olmayan bir statüde, NATO üyesi olmayan başlıca müttefikler.
ABD-Suudi güvenlik ittifakı ve Suudi-İsrail normalleşmesini içeren mega bir anlaşmanın Washington için jeostratejik bir zafer anlamına geleceğini söyleyen eski bir ABD istihbarat yetkilisi olan ve şu anda Atlantik Konseyi’nde çalışan Jonathan Panikoff, bunun Ortadoğu’daki tarihi ittifakları değiştirme potansiyeline sahip olduğunu belirtti.
Panikoff, bu anlaşmanın “Suudi Arabistan’ın güvenlik, teknoloji ve uzun vadeli ekonomik ve ticari girişimlerinde ABD’ye daha sıkı bir şekilde bağlanmasını sağlayacağını” böylece “Pekin’in bölgede ilerleme kaydetme ve ABD liderliğindeki liberal uluslararası düzenden uzaklaşmaya istekli yeni müttefikler bulma girişimlerini de sekteye uğratacağını” söyledi.
Savunma anlaşmasının değil ancak daha geniş kapsamlı düşünülen anlaşmanın Suudi Arabistan’ın sivil nükleer programı kapsamında uranyum zenginleştirmesi için ABD desteğini kapsaması bekleniyor ki bu da tamamlanması gereken bir başka son derece hassas konu.
Biden yönetiminin İsrail ve Suudi Arabistan arasında normalleşmeyi teşvik etme çabası, Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’e düzenlediği ve Başkan ile bazı Orta Doğu uzmanlarının bu süreci bozmayı amaçladığını söylediği saldırıdan çok önce başlamıştı.
Görüşmeler, Gazze savaşının patlak vermesinin ardından bir süre duraklamış ancak daha sonra yeniden başlamıştı. Önümüzdeki aylarda anlaşmada sağlanacak bir ilerleme Biden’a, Gazze savaşında İsrail’i desteklemesi nedeniyle Demokrat tabanda kan kaybettiği başkanlık seçimleri öncesinde önemli bir dış politika zaferi sunacak.
Yetkililer, anlaşmanın taslağının geçen ay Sullivan ve diğer üst düzey ABD’li yetkililerin Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Salman ile bir araya geldiklerinde neredeyse tamamlandığını ve çoğu madde üzerinde ön anlaşmaya varıldığını söyledi. Silah satışlarını, istihbarat paylaşımını ve terörizm ve İran gibi ortak tehditlere yönelik stratejik planlamayı artırmak amacıyla, hükümet kararıyla yürürlüğe girebilecek paralel bir Savunma İşbirliği Anlaşması da hazırlanıyor.
Ateşkes, normalleşme hamlesi için resmi bir gereklilik olmasa da Amerikalı ve Suudi yetkililer pratikte ateşkes olmadan daha geniş kapsamlı bir anlaşmaya varılamayacağını söylüyor.
Dışişleri Bakanı Antony Blinken cumartesi günü yaptığı açıklamada, İsrail’in rehine kurtarma operasyonunun ardından ABD’nin ateşkes anlaşması için baskı yapmaya devam ettiğini ve çatışmaların durdurulmasına yönelik bir anlaşmanın önündeki başlıca engelin Hamas olduğunu söyledi.
Blinken, “Bu ateşkesin sağlanmasının önündeki tek engel Hamas. Artık anlaşmayı kabul etmelerinin zamanı geldi” dedi.
Hamas Gazze’de varılacak herhangi bir barış anlaşmasının kalıcı bir ateşkesi de içermesi gerektiğini söylüyor ki Netanyahu buna açıkça karşı çıkıyor.
ABD-Suudi ortaklığı, El Kaide ve IŞİD’e karşı terörle mücadele çabaları ve 1990 yılında Irak diktatörü Saddam Hüseyin’in Kuveyt’i işgalini püskürtmek ve Suudi petrol sahalarını korumak için yarım milyon ABD askerinin krallığa konuşlandırılması da dahil onlarca yıldır petrol ve güvenliğe odaklandı. İlişkiler, 19 hava korsanından 15’inin Suudi Arabistan’dan olduğu 11 Eylül 2001 terör saldırıları ve 2018’de Kaşıkçı’nın Suudi ajanlar tarafından öldürülmesi de dahil birçok kez kopma noktasına geldi.
Resmi bir ittifak, ABD’nin Suudi güvenliğine bağlılığı konusunda Washington’da süregelen tartışmaları ve Riyad’daki şüpheleri ortadan kaldıracak, rakip İran karşısında Krallığı güçlendirecek ve Riyad’ın Çin ya da Rusya’ya yönelebileceği yönündeki endişeleri giderecek. Ayrıca Tahran’a karşı nihai bir İsrail-Suudi koalisyonunun önünü açabilir ve birbirini izleyen yönetimler Asya’ya daha fazla odaklanırken bile Amerika’nın Orta Doğu’daki varlığını sağlamlaştırabilir.
Pentagon son birkaç aydır Riyad’la görüşmeler tamamlanmak üzereyken anlaşma müzakerelerine daha fazla dahil oldu. ABD’li yetkililer İsrailli mevkidaşlarını da Suudilerle yapılan görüşmeler hakkında bilgilendirdi.
Gazze Şeridi, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te nihai olarak bağımsız bir Filistin devletinin kurulması; Filistin Yönetimi’nde tartışmalı reformlar yapılmasını ve İsrail’in güvenliğine zarar vereceği gerekçesiyle bir Filistin devletinin kurulmasına şiddetle karşı çıkan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun önemli tavizler vermesini gerektirecek.
Netanyahu geçmişte Washington’un baskısı altında bu muhalefetini yumuşatmıştı, ancak bu kez bunu yapması muhtemelen aşırı sağcı partileri içeren mevcut iktidar koalisyonunu yeniden düzenlemesini gerektirecek. Hamas liderliğindeki 7 Ekim saldırısından sonra İsrail halkının giderek artan bir çoğunluğu Filistin devletine karşı çıkarken, yakın zamanda yapılan bir kamuoyu yoklamasına göre Yahudi İsraillilerin %74’ü Suudi Arabistan ile normalleşme sürecinin bir parçası olarak bile buna karşı çıkıyor.
–Summer Said bu makaleye katkıda bulundu.